1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Olabileceğini Gördü!
Olabileceğini Gördü!

Olabileceğini Gördü!

Olabileceğini Gördü!

A+A-

Feminist Atölye   

[email protected]    

 

Toplum içerisindeki ataerkil yapının bir yansıması olan siyasi partilerdeki erkek egemen düzene ilişkin çeşitli defalar gerek kota (geçici özel önlem) tartışması ekseninde, gerekse kadınların siyasi partilerde yeterince seslerini duyuramamalarıyla ilgili söz söylemeye çalışmıştık. Geçen süre içerisinde, bazı siyasi partiler cinsiyet kotasını gündeme getirerek tartışmaya açarken, bazıları da kadınların siyaset içerisinde var olmalarının bir sorun olduğundan dert yanıp, ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ sakızını ağızlarında çiğnemeye başladılar. Siyaseten doğru olunması gereken her ortamda ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ dediler. Yurt dışına ülkeyi temsil etmeye gittiler bundan bahsettiler, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü geldi bunu ağızlarına doladılar. İlk başlarda toplumsal cinsiyet kavramının toplumun farkında olabileceği bir yere taşınmasının sevindirici olduğunu düşünürken, geldiğimiz noktada işlerin tamamen sarpa sardığını söylersek yanılmış olmayız.

Önce 8 Mart’ da toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele edeceğini söyleyen sol partinin kadınları erkeklerin ‘çözüm yapabilme eksikliği’ olduğundan bahsederken, kadınların uyum içinde, naif bir şekilde her türlü sorunun altından gelebileceklerini söylüyorlardı. Erkekler ‘agresif’ ve ‘uyumsuz’ olmasına rağmen, kadınlar ‘sevecen’ ve ‘kucaklayıcı’ ydı. Bu ilk başta kadınların duymaktan hoşlanabileceği bir tanımlama olarak görülse de, altında yatan anlamları görebilmekteydi esas mesele. Kadınların ‘uyumlu’ veya ‘kucaklayıcı’ olarak tanımlamaları tam da bu reddettiğimiz toplumsal cinsiyet rollerinin içerisinde kadınları yeniden tanımlamak anlamına geliyordu. Çünkü ‘uyumlu’ olan tahakküm altına alınabilendir, ‘kucaklayıcı’ olan naif olmaya zorlanandır her zaman. Kadınlar işte tam da bu tanımlamalar yüzünden, ‘agresif’ ve ‘savaşçı’ erkekler yüzünden kontrol altına alınabilen varlıklar olarak toplumda konumlandırıldılar. Kadınlar ‘uyumlu’ olmaya zorlandıkları için, kendilerine dayatılanları kabullenmeleri gerektiği onlara öğretildi. Tanımlamanın toplumsal cinsiyet eşitliği ile kendi içinde çelişmesi bir yana, tamamıyla da bir yalandan ibaretti. Dünyada her kadının ‘uyumlu’ her erkeğin de ‘uyumsuz’ ve ‘agresif’ olduğunu söylemek zaten yalanların en büyüğüydü. Tüm bunlar kadınları pasifleştirmek, erkek tahakkümünün yerini sağlamlaştırmak amacıyla sistemin bize dayattığı kalıplardan ibaret. Zaman geçip giderken ve toplumsal cinsiyet eşitliği sakızı ağızdan ağıza dolaşmaya devam ediyorken, bazen ‘ Pardon ama acaba biz ayni toplumsal cinsiyetten mi bahsediyoruz?’ demekte aklımızdan geçmedi değil. Sakız sünmeye başladıkça, sinirler de gerginleşti. Ortada bir anlam kargaşası olduğunu görmek artık kaçınılmazdı.

Tüm bunları düşünürken, geçenlerde bir televizyon kanalında Türkiye’de yapılan son yerel seçimin kazananı olan bazı BDP’li belediye başkanı kadınlarla yapılan programa ilişti gözüm. BDP’nin eş başkanlık sistemiyle seçimlere girmesinin sonucu olarak özellikle belediyelerdeki kadın başkanların sayısı artış göstermişti. Buna göre kadın belediye başkanlarının partilere göre dağılımı yapıldığında BDP 23 resmi başkan 54 eş başkan çıkartarak listenin ilk başında yer alıyor. BDP’ yi 7 belediye başkanı ile CHP ve 6 belediye başkanı ile AKP takip ediyor. Programa konuk olan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, eş başkanlık sisteminin özellikle doğuda yaşayanlar için bir devrim niteliğinde olduğundan bahsediyor. Önce partilerinin içinde eş başkanlık sistemini iyice tartışıp içselleştirdiklerini, şimdi de toplum içerisinde bunun kabul görmesinden dolayı yaşadığı memnuniyeti aktarıyor. Kadınların ve gençlerin de seçilmeye başlamasıyla artık siyasetin bir elit grubun elinden alınıp, tabana yayıldığından bahsediyor. Eskiden köylere gittikleri zaman yalnızca bir kişi ile konuşup oy pazarlığı yapıldığını ve ikna edilmesi halinde topluca o köyden oy alındığını söylüyor. Ancak bugün köylere gittiklerinde kadınların ve gençlerin köy meydanlarına indiklerini, taleplerini dile getirdiklerini vurguluyor. En önemlisi de, eskiden küçük kız çocuklarına ileride ne olmak istedikleri sorulduğu zaman ‘anne’ veya ‘öğretmen’ gibi kadınlık görevlerini veya kadınlığa atfedilen meslek gruplarını sayarken şimdi ‘başkan olmak istiyorum’ diyebildiklerini söylüyor. Kışanak artık kız çocuğunun başkan olmak istiyorum diyebildiğini, çünkü olabileceğini gördüğünü ifade ediyor. Eskiden çevresinde böyle örnekler yokken artık kadın başkanları çevresinde olduğunu gördü ve kendisi de bir gün böyle yerlere gelebilme ihtimalinin olduğunun fark etti. Kışanak işte bu koşullar altında toplumsal cinsiyet eşitliği anlam kazandığını ve toplumdaki bu dönüşümün etkisinin eşitlik yolunda katkısının büyük olacağını belirtiyordu. Sırf birkaç tane kadın aday göstermiş olmak için kadınların kullanılması ve bunun bir de ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ adı altında yapılmasını da sakıncalı buluyordu.

Bunları dinledikten sonra geçtiğimiz günlerde ‘ ‘Siyasetçi Eşi Olmak’  isimli bir toplantının değişimi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu iddia eden bir siyasi partinin çatısı altında gerçekleştiğini gördüm. Toplantının ana meselesi siyasetçi olabilmek veya kadınlara siyaset kanalarının bir an evvel açılmasına yönelik bir talep değil, kadınların erki elinde tutan erkeklerin yanında nasıl birer ‘eş’ olabileceğinden ibaretti. Böyle bir başlık altında, kadınların toplanıp da bunu tartıştıkları bir siyasi partinin ‘toplumsal cinsiyet eşitliği sakızı’ ndan bir an önce sıyrılıp, hakikatli ve düşünerek kendi kullandığı kavramları gözden geçirmeleri artık elzem niteliktedir. Bu kadınları ‘eş’ olarak tanımlayan, kadınları güçlendirmek için çaba sarf edeceği yerde tam zıt olarak kadınları erkeklere yardım eden ‘eş’ olarak konumlandıran ve haliyle de kadınları oldukça güçsüzleştiren bir söylem. Bu duruş, kadınları senelerce eve kapatan, kadına eşit söz hakkı ve eşit temsiliyet hakkı vermeyi reddeden erkek zihniyetten farksız değil. Yerel seçimlere hazırlanıldığı bu günlerde kadın adayların yoksunluğundan ötürü çalışmalarda bulunmak, bunun nedenlerinin üzerine gitmek yerine kadınlara ‘eş’ olmayı göstermek erkek egemen zihniyeti yüzümüze bir kez daha çarpıyor.

Gültan Kışanak mutluydu, çünkü ‘olabileceğini gördü’ diyordu. Artık kız çocukları eve kapanmaktan başka bir seçenekleri olduğunu gördü, çevresini gözlemledi, kadın başkanlara dokundu.

Peki ya Kıbrıs’ın kuzeyi? Biz toplumsal cinsiyet eşitliği sakızını ağzımızda çiğnerken, kadına ‘eş’ ol diyoruz. Yerinin farkına varması mesajını iletiyoruz. Kadınlara siyasetin öznesi olabileceklerini göstermek bir yana, bu alternatif yolu konuşturmuyoruz bile.

Bu aşamada toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının erkek siyasetinin sakızı olmasına müsaade etmek artık çok tehlikeli görünüyor. Kadınlar bu sakızı tükürtene kadar, eşitliğin manasının ne olduğunu gösterebildiği güne kadar; MÜCADELEYE DEVAM.

------------------------------------------------------------------------------------------


1 MAYIS'TA ALANA: SUSMUYORUZ, DURMUYORUZ, ÖZELLEŞTİRMİYORUZ!

Feminist Atölye olarak 1 Mayıs 2014 günü saat 17:30'da Kuğulu Park'ta buluşup, ara bölgede gerçekleştirilecek olan iki toplumlu eyleme katılacağız.
PATRONLARIN DA EMEKÇİLERİN DE KÖLELERİ,
EZİLENLERİN EZİLENİ KADINLAR
HAYDİ DAYANIŞMAYA!

Bu haber toplam 1919 defa okunmuştur
Gaile 262. Sayısı

Gaile 262. Sayısı