1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kökler Ve Yol
Kökler Ve Yol

Kökler Ve Yol

Kökler Ve Yol

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Mehmet Aydoğdu, elli yıl önce işçi olarak Avrupa’ya göç eden bir babanın oğlu. Göç etmek bana her ne kadar da bir aidiyetsizlik halini çağrıştırsa da Aydoğdu olayı farklı bir bakış açısı ile sanatseverlerle buluşturuyor. Farklı köklerden gelen ve aynı yolda yürüyen binlerce göçmenin sesini o sanatıyla duyurmaya çalışıyor. Sanatçı olmak için doğmuş bu adam kendini kahraman gibi görmüyor ama bir yabancı olarak Avrupa’da sanatıyla var olmak onu benim gözümde kahraman yapıyor…

---------------------------------------------------------

Önemli olan yalnızca resim yapmak değil aynı zamanda yaşam içinde kilometre taşı oluşturabilecek fikirleri en isabetli şekilde görmek yaratmak ve paylaşmak olmalıdır.  

50. YIL

Öncelikle sergiden bahsedebilir miyiz?
Bu sergi 2014 yılının Avrupa’da yaşayan Türklerin 50’inci yılı olması ile hayat buldu. İki yıl önceden bu projeyi üretme kararı aldık. Bizlerin, Avrupa’da yaşayan Türk kökenlilerin, yapabileceği tek şey kültürel kimliğimizi en iyi şekilde göstermekti. Bu düşünce ile yola çıktık. Çevremdeki yazar ve müzisyen arkadaşlarım da projeme katkı koydu. Sonuçta ortaya otuz ayrı ülkede tekrar edecek bu proje çıktı. Projenin adı da “Kökler ve Yol” oldu. Bu ismi seçmemin nedeni ise Avrupa’da yaşayan, biz Türkler aynı etnik gruplara sahip olmasak da aynı yoldan geçtik bu yüzden farklı köklere sahip olsak da aynı yollardan geçtik.

“Kökler ve Yol” sergisi sadece sizin plastik sanat eserlerinizden oluşmuyor sanırım…
Yıllardır yaptığım çalışmalarımda köklere çok önem verdim. Karaman’da Anadolu’da doğduğum benim bir ana kültürüm, bir de baba kültürüm var.  Babam göç ederek 1964 yılında Avrupa’ya gitti. Bunun sonucunda ben de ister istemez çift kültüre sahip bir kişi olarak yıllardır bu konuyu işliyorum.  Şu an aynı anda yedi, sekiz farlı sergide sergilenebilecek kadar eserim var. Bunun yanında “Adı Olmayan Dans Laboratuarı Grubu” aynı isimle bir
kareografik çalışma hazırladı. Ancak bu çalışma sadece dans üzerine kurulu değil. Özel bir bale gösterisi ve sahne düzenlemesi de var. Bu projede de  yine genç ve Belçika’da yaşayan bir Türk sanatçı var, Selim Aydoğdu . Kısacası tüm projede göç kelimesi kapsamında bunu yaşayan insanların farklı sanatsal düzenlemeleri var.

İLGİ AZLIĞI

Ülkede sanata olan ilgi sizi tatmin etti mi?
Avrupa’da katıldığım ve izlediğim sergilere baktığımda izlenim o kadar yüksek değil diyebilirim. Tabii daha fazla kitleye ulaşmak için okullara,  üniversitelere davetiyeler çıkartılmalı, dernekler davet edilmeli. İzleyicinin kendi arzusu ve inisiyatifi ile sergiyi izleme ve paylaşma arzusu Avrupa’da da azalıyor. Yine de bazı sergiler çok ilgi çekiyor. Bunlar daha çok güncel sanatla ilgili olan insanları sorgulayan ya da şoke eden sergiler oluyor. Ama Kıbrıs için fazla bir şey söylemek zor. Son gelişimle bu gelişim arasında çok zaman var.

Buradaki sanatçılar için neler söylemek istersiniz?
Tanıdığım birkaç arkadaş var, onların çalışmalarını takip ediyorum. Başarılı olduklarına inanıyorum. Üç gün içinde birkaç sanatçı arkadaşın atölyelilerine gittim, gördüm. Çalışmalarında bir açılış var ama daha çok yerel perspektifte uluslar ası bakış açısı ile yapılma çabası var gibi. Ama o çabanın henüz bir üst kısmına çıkılamadı maalesef. Bugün yaşadığınız yerin kültürüne sahip çıkmak size düşer ama uluslarası sanat ortamında söz sahibi olmak ve saygılı bir şekilde yer almak da size düşer. Onun için biraz daha gayretli olunması ve sadece klasik malzemelerle arasında gezinerek değil, felsefeyi de esas alarak hareket etmeniz gerekmektedir. Bugünkü yaşam içinde felsefi çıkış noktası olmayan sanatçıların belirli bir seviyeye çıkmaları çok ama çok zor. Nadiren de gerçekleşir. Sanatı sanat için yapmak başka bir çağa ait. Sanatı halk için yapmak da başka bir çağa ait. Bugün sanatseverler başka şeyler bekliyor. Sanatçı sosyal sorumluluk taşıyarak uluslar ası akımlara yön vermeli ve insanların hayatının içindeki değerlere de yer vermeli. Dolayısı ile önemli olan yalnızca resim yapmak değil aynı zamanda yaşam içinde kilometre taşları oluşturabilecek fikirleri en isabetli şekilde görmek yaratmak ve paylaşmak olmalıdır.  

BELÇİKA’DA SERBEST MESLEK

Avrupa’ya göç eden Türk bir sanatçı olarak bu durum kuşkusuz size sanatsal anlamda zenginlik katmıştır. Ancak Avrupalı sanatçılar arasında var olma konusunda zorlukları da beraberinde getirdi mi?
Türk bir sanatçı olmak eserlerimizde kullandığımız kaynak olarak bize çok seslilik ve açık bir perspektif kazandırdı ama sanatçı olmak Batı dünyasında çok zor. Ya çok satan bir sanat pazarı içinde yer alacaksınız ve eserleriniz para ediyorsa güçlü olacaksınız, ya da sırf yalnızca kendiniz için üretiyorsanız müthiş sıkıntılar yaşayacaksanız. Batıda, sadece Hollanda’da sanatçı statüsü diye bir statü var.  Ben Belçika’da yaşıyorum ve serbest meslek sahibi olarak anılıyorum. Vergimi ödüyorum. Sanatçı diye bir statü dolayısı ile sanatçı olarak yaşamak çok zor ama yabancı kökenli sanatçı olarak yaşamak daha da zor. Adınızın farklı olması, Batı’nın kültürünün kaynağı olan Musevi ve Katolik dünyası dışından geliyor olmanız ister istemez size ve sanatınıza uzak mesafeden bakılmasına sebep oluyor.  Bu da diğer meslektaşlarınızın arasında dezavantaj olarak karşınıza çıkıyor ama onu aşmak olanağı elbette mümkün. Bunun için ben çok çaba sarf ettim ama onun karşılığını da aldım diyebilirim. En azından bugün Belçika’da dünyaca ünlü sanat yazarlarının hazırlamış olduğu ansiklopedik bilgilerde günümüz sanat eserlerinde Belçika sanatçıları arasında adım geçiyor ve benim sanatım dünyada tanıtılıyor. Demek ki belli bir yere geldiğiniz takdirde sanatınızla da paralel ve barışık olarak yaşadığınızda yabancı olmanın getirmiş olduğu dezavantajı da aşmış oluyorsunuz.

NÜFUS VE NÜFUZ
 
Babanız elli yıl önce Avrupa’ya işçi olarak göç etti. Arada geçen bu elli yılda Türklerin Avrupa’daki varlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz bir yandan bir toplumun içinde yaşayan ve o toplumun değerlerine sahip çıkan, öte yandan yaşatmak istediğiniz kültürden kopmayarak o kültüre de sahip çıkan bir nesiliz. Demek ki biz inişli çıkışlı olabilecek bir yaşamda bulunuyoruz ve nüfusumuza bakarsanız sayı olarak da çoğuz. Ama kimse bizim nüfus kelimesin altında yazan bir de nüfusumuz olduğunu görmüyor. Artık nüfuz olarak da çok önemliyiz. Bugün Almanya’da Fatih var. Sinemada adını çok duyurdu. Kenan Görgün edebiyat dünyasında var olan ve ödüller alan bir yazar. Bütün bu arkadaşlarla biz çok şeyler yapıyoruz. Tek sıkıntımız Avrupa’da var olduğumuz ve halen Türk kültürüne hizmet ettiğimiz halde bize yeterince Türk basınında yer verilmiyor oluşu. Bazen TRT programlar yapmak üzere ekipler yolluyor. Ama programlar bizim ne olduğumuzu anlatmak değil daha çok kahramanlık hikayesi yaratma kaygısı içeriyor. Oysa biz kahraman olmak istemiyoruz. Gerçek kahramanlar,1964 yılında Avrupa’ya okuma yazma bilmedikleri, eğitimleri olmadığı halde yaşamaya giden, barınmayı başaran ve bizim gibi gençlere yol açan büyüklerimizdir. Biz sadece elimizde var olan olanakları en iyi şekilde değerlendirip yolumuza devam ediyoruz. Oysa bize bunları söylemek için Türk basını fırsat vermiyor.  Söylediğiniz şey aslında çok önemli. Bizim bu konulardaki fikirlerimiz hiç sorulmuyor. Görüşlerimiz alınmıyor.

Son olarak sanıyorum yirmi yıl aradan sonra ilk kez Kuzey Kıbrıs’tasınız. Birkaç gündür de burada bulunduğunuzu düşünerek arada geçen zamanda ülkeyi nasıl buldunuz?
Tabii yirmi yıl uzun bir zaman. Arada geçen zamanda da hayli değişiklikler olduğunu fark ettim. Ancak şunu söylemeliyim ki bu değişim pek de olumlu yönde olmamış. Ülkenin çehresinin değişmesi yanında insanları da değişmiş buldum. Yirmi yıl önce herkes daha cana yakın, daha sevecen ve samimiydi. Oysa şimdi herkes daha bir mesafeli, uzak ve kendi dünyasında yaşıyor gibi.

Bu haber toplam 1211 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 146. Sayısı

Adres Kıbrıs 146. Sayısı