1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Botto Ayakkkabı
Botto Ayakkkabı

Botto Ayakkkabı

Botto Ayakkkabı

A+A-

 

Baba Fehmi ve oğul Mehmet Özipek, herkes işyerini kapatırken onlar Ayakkabı Fabrikalarını açtılar ve bir marka oluşturdular

 

Stella Aciman

Bir gazete haberinde okumuştum Özipek Ayakkabı Fabrikası’nın açılışını… İş yerlerinin birer birer kapandığı memlekette böylesine büyük bir yatırımın altına imza atmak bana göre deli işiydi. Diğer taraftan da ‘helal olsun’ demekten kendimi alamadım. En sonunda merakım beni Özipek’lerin ayakkabı fabrikasına doğru yola çıkardı. Öncelikle eski bir derici olarak showroom’daki ayakkabıları inceledim. BOTTO markası altında yaptıkları erkek ayakkabılarının kalitesi, bana göre Türkiye standartlarını bile aşmıştı. Onlar bir baba-oğul… Bu işe gönül vermişler, varlarını yoklarını inandıkları bir işe yatırmışlar ve bu yolda geleceğe umutla bakıyorlar. Bizlere de onları desteklemek kalıyor. Önce oğul Mehmet Özipek, sonra da baba Fehmi Özipek’le konuştuk.

Akıllı mı, deli mi?

Mehmet Bey, sizde para mı çok, akıl mı yok, yoksa hiç mi dayak yemediniz ki bu zamanda böylesine büyük bir yatırıma girdiniz?
Kimine göre akıllı, kimine göre deliyim. Valla param yok, bu yatırım krediyle oldu. Eğer başarılı olursam akıllı adam olmuş olurum. Ama başarısız olursam deli bir adam olmuş olurum. Bu bütün işlerde böyledir.

Ayakkabı işinin sizde geçmişi ne zamana dayanıyor?
Ayakkabıcılık babamın mesleği… Babam uzun yıllar başka kuruluşlarda çalıştı. En son Ayko ayakkabı fabrikasını kurdular. O fabrikadan 1975 yılında ayrıldı ve kendi atölyesini kurdu. Ben de okul tatillerinde oraya giderdim, severek de yapardım. Bu mesleğe “işte ayakkabıcılık” deyip geçemezsiniz. Bu bir yaratıcılıktır.

Bu yatırım maddi olarak nasıl yürüyor?
Babam yıllarca devlet ihaleleriyle ayakta durdu. Bu hala sürüyor. Güvenlik kuvvetlerinin botları, karayolları, cezaevi, orman dairesi, su dairesi ve diğer devlet dairelerinin ayakkabılarını yılardır biz yapıyoruz.

Sizden başka bu ihalelere giren firmalar var mı?
Kıbrıs’ta tekiz. Bırakın bizim çapımızı, küçük çapta bile ayakkabı yapan yer yoktur. Askeri ihalede bir tek biz varız çünkü askerin şartları o kadar ağırdır ki kimse elini altına koymaz. Diğer ihalelerde ise rakiplerimiz var tabii ki. Burada mağazası olan kişi Türkiye’den ayakkabıyı alır ve ihaleye katılır. Bizim yerli üretimci olarak devlet tarafından %20 fiyat korumamız var. Bir de son zamanlarda devlete yerli imalatı destekleme mantığı yerleşti. Adamlar bize, ‘iyi bir şey yapın, kaliteli olsun, biz de yerli üretimi destekleyelim.’ diyor. Bundan iki yıl öncesine kadar babam hiçbir zaman gümrüğün ihalesine katılmazdı. Gümrük uzun yıllar ayakkabılarını yurtdışından aldı. ‘Niye?’ diye sorunca; gümrükteki insanların hep göz önünde olduğunu, giyimlerinin de ona göre olması gerekirmiş dediler. Eskiden bizim Kıbrıslılar’da şu mantık vardı. Kıbrıs’ta imal edilen ayakkabıların çok kaliteli, estetik, işçiliğinin iyi olmadığına inanırlardı. Benim amacım bu önyargıyı silmekti ve bunu başardım. Numunelerimi yaptım, gümrüğe verdim ve benim ayakkabılarımı beğendiler. Üç yıldır yaparım ve hiçbir şikâyetleri de yoktur. Biz Kıbrıs’ta sadece ayakkabı değil birçok şey yapacak kapasiteye sahibiz. Ben yıllarca İngiltere’de yaşadım. Günde 17 saat çalışıyordum. Niye kendi memleketimde çalışmayayım bu kadar saati?

Amaç ayakta durabilmek

Piyasadan ayakkabılarınıza gelen talep tatmin edici mi?
Bizim temelimiz ihaleler… Bizim buraya yaptığımız yatırımın geriye dönüşü en az 4-5 yılımızı alacak. Benim buradaki amacım ayakta durabilmek. Bunu da başarıyoruz. Çünkü bu yıl iç piyasadan da talepler gelmeye başladı. Satışları da gayet iyi gidiyor.

Yurtdışından gelen ayakkabılarla sizin ayakkabılarınızın arasında fiyat farkı var mı?
Hemen hemen aynı diyebilirim. Bizim en büyük rakibimiz Türkiye. Orası 70 milyonluk bir nüfusa sahip. Her şehirde imal edilen ayakkabı farklıdır, yani Hatay’da yapılanla İstanbul’da yapılan arasında çok kalite farkı vardır. Bizim mağazacıların çoğunluğu ayakkabıyı İstanbul’dan alıyor. Ben fiyatlarımı İstanbul’daki ayakkabıların fiyatlarıyla kıyasladım çünkü o kalitede ayakkabı yapıyorum. Kaliteden vazgeçemem çünkü benim burada yerim belli. Eğer ucuz malzeme kullanırsam ayakkabımı alan insan ‘işte yerli malı ayakkabı’ diyecek. ‘ama ben bunu 5-10 liraya almıştım’ demeyecek. Yani benim için önce kalite, sonra moda geliyor.

Kıbrıs’ta ayakkabılarınızda kullandığınız malzemeleri üreten bir yan sanayi yok… Dolayısıyla yurtdışına bağımlısınız. İşin içine gümrük giriyor, fiyatlar da yükseliyor tabii ki. Devletin bu konularda size tanıdığı bir ayrıcalık var mı?
Hiç yok, iplik bile yok! Devletin bu konuda bize yaptığı bir ayrıcalık yok. Bizim avantajımız şu; Mağazacılar Türkiye’den getirttikleri ayakkabının kırık numarasını getirtemezler. Yani adam almış, seriyi burada satmış, içinden 42 numarası eksilmiş. Bana telefon açar ‘şu modelden iki tane 42 numara yap’ der. Yapar veririm, onu benden seri almaya mecbur etmem. Ama Türkiye’den seri olarak alması gerekiyor. Bu defa da mağazada birikim olur. O zaman da ‘bir alana bir bedava’ kampanyaları olur.

Onların yalancısıyım

Bu iş tüketiciye yarıyor yani…
Bir yere kadar doğrudur. Zaten tüketiciden o ayakkabıların parası çıkmıştır çünkü sezonda çok fahiş fiyatlarla satarlar. Kıbrıs’ta 300 bin insan var. Kendi ayakkabımızı yapalım ve giyelim.

Kıbrıs’ ta 300 bin kişi mi var sizce?
Valla öyle diyorlar, ben de onların yalancısıyım.


İşyerinizde kaç kişi çalışıyor?
Şu anda 11 kişi çalışıyor. Babam ve ben de varız tabii.

Yeterli mi?
Şu an için yeterli değil. En büyük sıkıntımız ise sayacı bulamıyoruz. Babam ve ben kalifiye elemanız. Ara işler için eleman yetiştirmek kolay ama onu da bulamıyoruz.

“Devlet işine alıştık”

‘İşsizlik var’ diye yırtınıyoruz…
Herhalde asgari ücreti beğenmiyorlar. İşi mi ağır görürler? Mesela, eskilerden bir ayakkabıcı var; Kendisi Rum tarafında çalışırdı ama ekonominin kötü olmasından dolayı işten çıkarıldılar. ‘Buraya gel’ dedik. ‘İş ağırdır’ dedi.

Biraz tembellik var mı?
Var! Herkesi devlet işine alıştırdılar. Bugün ben de dâhil olmak üzere evlatlarımı bir zanaata yönlendirmeyi düşünmedim. Gerçi benim çocuklar kızdır…

Malzemeler nereden geliyor?
Burada kullandığım tüm malzemeler İstanbul’dan geliyor. Çalıştığım kalıpçı İtalya bağlantılıdır ve Türkiye’nin bir numarasıdır. Bir ayağı İtalya’dadır. Yani İtalya’da çıkan yeni bir model hemen ona da gelir. İtalya’yla beraber gidiyoruz.

Modellere kim karar veriyor?
Ben karar veriyorum. Beni de İstanbul yönlendiriyor. İstanbul’a gider neler var neler yok bakarım, katalogları karıştırırım. Senenin modasını yakalarım. O ışığı yakaladıktan sonra üzerinde çalışmaya başlarım. Kendi bilgilerimi de katarım, yani birebir aynısını yapmam.

Kadın ayakkabısı yapmaya başlayacak mısınız?
Şimdi belli bir yatırımımız var ama kadın ayakkabısı imal etmek için hiçbir yatırımımız yoktur. Kadın ayakkabısı imalatına başlamamız için bayağı yüklü bir meblağ gerekiyor. Şu anda hazır değilim buna. Ama polisin bayan ayakkabılarını yapıyoruz. Şimdi sivil havacılığın bayan ayakkabılarını da yapacağız.

Ayakkabılarda sadece deri mi kullanıyorsunuz?
Evet, hep deri kullanırım, imitasyonu sevmem. Müşteriye ucuza gelebilir ama o ayakkabı üç günlüktür.

Peki, iç astar?
Dana astar kullanırım, fantezilerde keçi astar… Spor ayakkabılarda bile dana astar kullanırım. Ama yazlık ayakkabılarda biraz fiyatı düşürmek isterler o zaman da kumaş astar koyuyoruz.

Hangisi daha sağlıklı?
Tabii ki deri astar… Onun yerini hiçbir şey tutmaz.

Bu kadroyla günde kaç ayakkabı yapabilirsiniz?
Bu oran tabii ki yaptığınız modele bağlıdır. Askeri bot derseniz ki çok detaylıdır; bu kadroyla günde 70 adet, normal ayakkabıda ise 100-150 adet üretiriz.

Bu arazi sizin mi?
Hayır devletten 49 yıllığına kiraladık, üzerine binayı da biz yaptık. Onun da %’50 sini kendi imkânlarımızla, %50’sini de Kalkınma Bankası’ndan aldığımız krediyle yaptık. Yavaş yavaş geri ödemeye çalışıyoruz.

Son bir söz istesem…
Kendi değerlerimize sahip çıkalım. Bu yabancı mal düşkünlüğünden vazgeçelim, çünkü vazgeçmezsek gün be gün daha kötüye gideceğiz.

/////////

“Ben korktum, oğlum korkmadı”

Fehmi bey, ayakkabıcılık baba mesleği mi?
Hayır, değil. Bizim zamanımızda ilkokulu bitirdiğinde ‘ne yapacaksın?’ diye sormazlardı bize. ‘Hangi mesleğe gideceksin?’ diye sorarlardı. Benim zamanımda da ayakkabıcılık popülerdi. Ben de bu mesleği seçtim.
O zamanlar Kıbrıs’ta her şey yapılırdı, dışarıya böyle bağımlı değildik. Ermeni tüccarlar vardı. Fakat bir müddet sonra olaylar başlayınca herkes mecburen kendi başının çaresine bakmaya başladı. 

Böylesine büyük bir yatırımı yaparken korkmadınız mı?
Ben korktum ama oğlum çok istedi. Ben de, ‘Allah sonumuzu hayretsin’ dedim. Ne yazık ki Kıbrıs halkından istediğim desteği alamadım. Bereket versin ki ihalelerimiz var. Bizi ayakta tutan onlar. Burada iki trilyona yakın bir yatırım var.

Kaç yıldır çalışıyorsunuz?
60 yıldır çalışıyorum, 12 yaşından beri bu mesleğin içindeyim ve 72 yaşındayım.
Kıbrıs’ta üretim var, yeter ki desteklesinler, bakın görün neler olur burada. Biz Türkiye’yi aratmayacak kalitede ayakkabı yapıyoruz. Fakat ne yazık ki bazı tüccarlarımız ‘yerli üretimdir’ diyor. Sanki yerli üretim olunca kalitesi düşermiş gibi düşünüyorlar. Dolayısıyla halkımız da tercih etmiyor. Şimdilerde halkımız yavaş yavaş gelmeye başladı ki bu da sevindirici bir durum. Ben bu yerde 13 kişi değil, 30-40 kişi çalışsın isterim. Kıbrıs halkı sadece okumaya önem veriyor. Okusunlar üniversite bitirsinler. Devlet üzerindeki yükü kaldıramayacak hale geldi. İşsizlik sayımız günden güne artıyor. Hâlbuki hükümetimiz biraz destek olup sanayiye yönlendirse, sanat okulunda çeşitli mesleklere yer verilse her şey farklı olabilir.

Bu haber toplam 6160 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 96. Sayısı

Adres Kıbrıs 96. Sayısı