1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Avrupa Birliği’nin kenarında, ancak dışındasınız”
“Avrupa Birliği’nin kenarında, ancak dışındasınız”

“Avrupa Birliği’nin kenarında, ancak dışındasınız”

“Avrupa Birliği’nin kenarında, ancak dışındasınız”

A+A-

“Tek bedende birden fazla ruh” taşıyan USTA TİYATROCU Genco Erkal, ADRES KIBRIS’a konuştu

 

Simge ÇERKEZOĞLU

Ömrünü sanat ve tiyatroya adayan bir adam Genco Erkal. İlk bakışta hepimiz gibi görünse de aslında tek bedende birden fazla ruh taşıyan birisi. Kendisi de bunu inkâr etmiyor, Nazım Hikmet benim içimde yaşıyor açıklamasında bulunuyor.
Erkal’la konuşmak, az da olsa onunla olmak, uçsuz bucaksız bir denizde derinlere dalma hissi uyandırıyor insana… Gerçekleştirdiğimiz kısa görüşmede elbette sadece sanat yoktu. Dostlar tiyatrosu her dönemin muhalif tiyatrosu olarak sohbetimiz hayata ve siyasete dair önemli açıklamalar da barındırıyordu. 


Dostlar Tiyatrosu taşındı sanıyorum artık Eminönü’ndesiniz…

Evet doğru artık Eminönü’ndeyiz ama bu tiyatro biraz yazlık bir tiyatro. Biz o tiyatronun üstünü kapatmayı planlıyorduk, kapatamadık. Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan öyle bir izin çıkaramadık. Mekân tarihi bir mekân.
Açık hava tiyatrosu olarak Mayıs ve Eylül ayları arasındaki dönemde kullanabileceğiz. Ama maalesef kışın, asıl tiyatro zamanında, biz yine göçebe durumundayız.  Orayı kullanamayacağız, farklı sahnelerde ve salonlarda olacağız. Turneler yapacağız. 


Nazım Hikmet’e olan farklı bir bağlılığınız veya onunla ilgili sıklıkla çalışmalar yapmanızın özel sebepleri var mı?

Ben 1975 yılından bu yana devamlı olarak Nazım Hikmet üzerine çalışıyorum.  Onun şiirlerini ilk kez sahneye taşıyan ve şiirlerinden tiyatro oyunu yazan ilk kişiyim.  Aradaki otuz sekiz yıl içinde beş-altı tane değişik oyunlar yazdım, oynadım. Şunu söylemeliyim ki benim gençliğimde veya lisedeyken Nazım’ın bir tek kitabı ya da şiiri bile yayınlanamıyordu. Son derece sansürlü baskılı bir dönemdi. O zaman biz Nazım Hikmet’i bilmiyorduk. Onu vatan haini sanıyorduk. Ülkesinden kaçmış Rusya’ya gitmiş orada toprağı öpmüş falan diyorduk. Bize bu şekilde anlatılan bir şairdi. Sonradan 27 Mayıs anayasasının getirdiği özgürlük ortamında kitapları bir bir basılmaya başlandı ve ben ilk Kuvayi Milliye destanını okudum.  Aslında Kurtuluş savaşı destanı olarak okudum. O gün diyebilirim ki hayatım değişti. O günden sonra Nazım giderek benim bir parçam olmaya başladı. Onun insan sevgisi, memleket sevgisi ve bütün o zor koşullarda yaşamış oluşu, on üç yıl hapiste kalması beni çok etkiledi. Yıllarca sürgünde yaşamış ve vatandaşlıktan atılmıştı.  Bunlara rağmen insanlığa, geleceğe ve güzel günlere ilişkin ümidini kaybetmemiş olması, o enerjisi sevgisi… Hakikaten artık sanki onun ruhu benim içime girdi ve ben kendimi onun adına konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Onunla yaşıyorum.

ÜÇ RESMİ DARBE

Dostlar Tiyatrosu olarak sosyal konulara fazlaca ilginiz var, son yaşanan Gezi Parkı olaylarından yola çıkarak yeni bir oyun yazmayı hiç düşündünüz mü?

Bizim tiyatromuz kurulduğundan bu yana politik tiyatro yapıyor. Her zaman her dönemde muhalif olan bir tiyatroyuz. Biz üç resmi askeri darbe yaşadık çok büyük baskılar altında varlığımızı sürdürdük. Oyunlarımız yasaklandı. Her zaman, ama en zor koşullarda bile inandıklarımız ve savunduklarımızı sahne üzerinde sergilemekten kaçınmadık. İşin tuhaf yanı bu gezi olaylarından önce Yaşamaya Dair isimli bir oyun oynamaya başladık. Geziden hemen önceydi.  O kadar tuhaf oldu ki sanki biz bu oyunu Gezi olayları için yazmışız. Yine Nazım’dı tabii ve onun ölüm yıl dönümü için yapılmış bir oyundu. Oyunun sonunda sanki Nazım aramızda yaşıyor ve Gezi olaylarına geldi ve bu şiirleri Gezi için yazdı gibi oldu. Tabii tamamen aynı değil ama ruh olarak bütünde bu duygu var. Oyunun sonunda tam onun ölüm yıl dönümünde Nazım Gezi’de pankartı ile sahneye çıktık. Diren Gezi dedik ve hep o direnişin bir parçası olduk. Biz Dostlar Tiyatrosu olarak belgesel tiyatroya da çok önem veriyoruz. Sosyal olaylardan da oyunlar üretiyoruz. Sivas 93 hazırlamıştık, biliyorsunuz. O da bunlardan sadece biriydi. Neden olmasın belki de olaylar biraz daha demlenip oturduktan sonra bu konu ile ilgili bir belgesel yapmayı, oyu yazıp sahneye taşımayı düşünebiliriz.

**************************************

“Dediğim dedik” bir iktidar

Türkiye’de son zamanlarda yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu hükümetin başından beri böyle baskıcı bir tavrı var ama giderek bu durum çoğaldı. Benim dediğim dedik. Ben nasıl dersem o olur düşüncesinde, son derece muhafazakâr bir yapı. Hem dine endeksli bir yapı var ve o muhafazakar yapının tüm ülkeye hâkim olması isteniyor. İçki satışları engelleniyor. Kadın özelinde çok büyük baskılar kuruluyor. İşte şu kadar çocuk doğuracaksınız, kürtaj yapamazsınız… Kısaca kadının kendi kişiliğine ve kimliğine hiçbir saygısı olamayan kadın erkek eşitliğine inanmıyorum diye açık açık söyleyen bir başbakanımız var. Her konuda muhalif.  Sanki bir sanat tarihi profesörü gibi yorum yapıyor, heykelleri ucubeye benzetiyor. O arada tiyatrolara da saldırdı. Devlet tiyatrolarını, devlet operasını, balesini hepsini özelleştireceğim diyor. Aslında tabii bu zihniyetin Atatürk Cumhuriyeti ile bir kavgası var. Çok sesli müzik, klasik müzik, opera, bale… Hepsiyle kavgalı. Bu Başbakanın geçmişte bale sanatçısına “sizin ne olduğunuzu biliyorum, belden aşağıya çıplak çıkıyorsun sahneye” falan gibi olmayacak şekilde kaba sözleri de oldu. Sanata ve kültüre saygı göstermeyen, sanatçılara ve kültürlü insanlara düşmanlık besleyen yanı var. Belki birazcık ona tepeden bakıldığını hissettiği için bir öfke var. Tabii, ona bu güne kadar en etkili en büyük etkiyi Gezi Olayları verdi. Çünkü bu güne kadar biz çiziyoruz onlar oynuyor şeklindeydi. Gazeteciler susturuldu. Adalet mekanizması tamamen ellerine geçti. Milli eğitim yeni sistemle tamamen teslim olmuş durumda. Şimdi çocukların da başları örtülecek. Artık hepsi İmam Hatip okullarına gönderiliyor. Tüm muhalefet söylenenler falan hiçbir şey umurunda değil. Ben diyor, nasıl olsa yüzde elli oy alıyorum. Muhalefet falan hiç umurunda değil. Galiba ilk defa onu sarsan, beklemediği bir olay Gezi oldu. O bakımdan çok önemli buluyorum. Bu kendiliğinden olan, hiç örgütlü olmayan, hiçbir siyasi bir düşünceye bağlı olmadan özellikle gençlerin başını çektiği kendiliğinden devrimci bir yaklaşım ve olay oldu. Çok sevindirici tabii. Hepimizin uzun yıllar apolitik olarak eleştirdiği gençlik aslında hiç de öyle olmadıklarını  gösterdiler, kanıtladılar ve müthiş bir mizah kuvveti, yaratıcılılık müthiş bir direniş ve hakikaten çok gurur verici bir olay. Yalnız bizim ülkemizde değil tüm dünyada hayranlık uyandıran bir olay. Avrupa’da da yakından takip edildi. AB bu nedenle görüşmelere yeniden başlıyor. Diyor ki böyle bir şey olursa demek ki Türkiye’de bir demokrasinin gerçekleşmesi için potansiyel var. Bunu gördüler. Amerika olsun tüm dünyada çok büyük saygı gördü. Bence Erdoğan iktidarını hakikaten sarsan bir olaydır. Umarım güçlenerek devam eder.

Kıbrıs’a sıklıkla gidip geliyorsunuz. Kıbrıs’ı nasıl değerlendiriyorsunuz acaba?

Gelip gidiyorum. Çok da ayrıntılı biliyorum diyemem ama genel olarak sorunlarınızı aşağı yukarı biliyorum. Sizin burada esas önemli sorununuz Avrupa Birliği’nin kenarında fakat dışında olmak. Bir türlü o iş olamıyor ama bence buranın çök büyük bir şansı var diye düşünüyorum. Yunanistan’da ve Güney Kıbrıs’ta ciddi bir ekonomik kriz var. Büyük bir çöküntü var ve bu çöküntü hem iki toplum arasındaki ilişkileri hem de ilerisi için Türk toplumu için daha yararlı, daha sağlıklı gelişmelere gebe olacaktır diye umuyorum.

Bu haber toplam 1369 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 132. Sayısı

Adres Kıbrıs 132. Sayısı