1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Aliye Ummanel’in ikinci şiir kitabı… Kuyu
Aliye Ummanel’in ikinci şiir kitabı…  Kuyu

Aliye Ummanel’in ikinci şiir kitabı… Kuyu

Aliye Ummanel’in ikinci şiir kitabı… Kuyu

A+A-

 

Simge Çerkezoğlu

‘Kuyu’ Aliye Ummanel’in Khora Yayınları tarafından basılan ikinci şiir kitabı. Benim aklıma düşen ‘Kuyu’ dipsiz ve karanlık, buna karşı Aliye genç ve aydınlık. Sohbetimiz kağıda dökülecek bir metinden çok aynı nesilden iki insanın sanata ve hayata dair fikir alışverişi gibiydi. Okuyucularından tek bir isteği vardı; Kendimize ve doğamıza bağlı kalmamız, bunun için de sanata ve şiire sarılmamız. Sanırım ona katılmamak elde değil.

İKİNCİ KİTAP

Şiir yazmaya ‘Kuyu’ kitabını kaleme alarak mı başladınız?

Hayır, Kuyu ilk kitabım değil. Bundan önce 2008 yılında “Düş Geceye Düşünce” isimli bir şiir kitabı daha yayınladım.

Öncelikle neden  “Kuyu” onu sormakla başlamak istiyorum

Şiirler için önce bir dosya oluştururum. Genellikle de doğal dizgisine dokunmamaya çalışırım. Kitabımda da aynı kronoloji ile yer almasını isterim. Daha sonra dosyaya dönüp baktığımda hangi şiirin kullanılacağına karar veririm. Aslında kitabın isminin ne olacağı en başından belliydi. Orada öyle bir his saklıydı.

Söz konusu olan bir dipsizlik, bir derinlik mi acaba?

Bu bir ruh halidir. Şimdi kitap da çıktı ama hayatın o ilerleyişi içinde baktığımda o duygularla aramda mesafe var. Şu an aynı his içinde değilim ama o dönemin ruh hali kuyuydu. Bu kuyu kimi zaman çok karanlık ama illa ki karamsar değil, bazen de aydınlık bir kuyu. Bu aslında bir yol, yürüyorsunuz hayatı yaşıyorsunuz, bir zaman tünelinden geçiyorsunuz ve onun bir kuyu olduğunu düşünüyorsunuz. Bu imge ile yaşıyorsunuz.

MELANKOLİ

Şiir yazmaya nasıl başladınız, bir melankoli hali ile mi ortaya çıktı?

İlla ki çok üzgün olduğumda şiir yazarım diye bir şey yok. Doğrudur melankolik bir insanım. Çok fazla o hallerim vardır. Hep de böyleydim fakat insan yaş aldıkça kendi ile ilgili farkındalığı artıyor. Bu hallerle daha farklı başa çıkmaya başlıyorsunuz ama genel anlamda bu güne kadar melankolik oldum diyebiliriz.

Şiirlerim yine de o melankoliden üremiyor tabii… İçimin acıdığı zamanlarda kendimi ifade etme ihtiyacı olarak şiir yazıyorum. Ben zaten kendimi en iyi yazarak ifade ediyorum. Şiir de kendimi en iyi anlattığım yerdir. Aslında yazarak düşünüyorum. Fakat o bir karşılaşma halidir kimi zaman melankolinizin içinde karşılaşırsınız o duygu ile kimi zaman çok daha farklı, parlak bir anda. O şiir sonuçta bir karşılaşma anının ürünüdür. Hayatın içinde anlar vardır ve bazı anlar çok derinden hissedilir. Şiir aslında o ana gerçek anlamda temas ettiğinizi gösterir.

Herhalde bu sözünü ettiğimiz anları yakalamak hayatın akışı içinde çok da kolay olmuyor?

Bu duygularımı ben de zamanla tanımlamaya başladım. Evet, kolay değil çünkü günlük hayat içinde ya da çağın bize öğrettiği hayatın anlamı içinde bunun önemini kavramadan yaşayıp ölebiliyoruz. Gerçekten kendimiz olmak, yaşamayı ya da gerçekten yaşadığımız anın anlamını, duygunun anlamını kavrayarak yaşamak… Zor. Bunu biraz da istemek gerekiyor, hayatın o derin anında gerçekten o duyguların üstüne gitmek gerekiyor. Mutlu olduğumuz anda gerçekten mutlu olmanın ne olduğunu, anlayarak, bilerek yaşamak ve bunu fark etmek. Kendi doğamıza sadık kalmak ve gündelik hayatın karmaşası içinde kendimiz kalmak konusunda önümüze çıkan engelleri aşmak ve böylece ortaya çıkan anlamları okumak önemli. Böylece kendimiz olabilelim. Sanat olarak da bunu aktarabilelim.

HİSSETMEK

‘Boşluk’ şiirini ben çok sevdim nasıl bir ruh hali ile yazıldığını sorabilir miyim?

Aslında çok da düşünerek yazmıyorum. Daha çok hissetmek var. İnsana hüzünlü gelen bir şiir, bir zaman diliminin kendi yerinden edilmiş olmasını anlatıyorum. Onu yazarken sanırım derin bir keder var içimde. Bazen sadece bir hal olarak düşer sözcükler kağıda. Zamanın içindeki bir tutulma bir boşluk hali hissedersiniz ve öylece de geliverir. O yüzden şiiri anlamadan önce hissetmek ve hissederek anlamak gerekiyor. Bu şiiri gerçekten duvarda kalan bir ize bakarak yazdığımı hatırlıyorum. Çoğu zaman şiir önce içimden geçer, öyle kâğıda hemen geçmez. Günlüğe yazarken ortaya çıkanlar da şiire dönüşebilir tabii.

Biraz da yeni projelerinizden bahsedebilir miyiz?

Ben Lefkoşa Türk Belediyesi’nde dramaturg olarak çalışıyorum. Her oyunda da dramaturgi yapıyorum. Şu anki oyunumuz ‘Bir Kibrit Kutusu Beyaz Peynir’ isimli komedi oyunu.

Sanırım kendi yazdığınız oyunlar var.

Evet, kendi oyunlarım var yazdığım ama bunu ben yazmadım. ‘Passatempo’ en çok bilinen ve tek sahnelenen oyunumdur. Diğerlerini yayınlamadım henüz. Yaptığım işleri bekletmeyi seviyorum. Kendim bakıyorum, fikrine güvendiğim insanlara danışıyorum. Ancak bunun yanında tiyatroda yönetmenlik de yapıyorum.

“OYUNCULUK PLANIM YOK”

Oyunculuk yapmayı hiç düşündünüz mü?

Hayır, hiç öyle bir planım yok. Öyle bir yeteneğim olduğunu da düşünmüyorum zaten. Elbette oyunculara hayranlık duyuyorum.

Eşiniz çok bilinen bir kişi merak ediyorum da bir sanatçı olarak siyasetle bu kadar iç içe olan biriyle birlikte olmak sizi nasıl etkiliyor?

Eşim öncelikle bir akademisyen. Evet diplomatlık yaptı, müzakereci oldu, bir sivil toplum örgütünün gönüllüsü ve lideri de. Ben onu tabii ki Kudret olarak tanıyorum. Dolayısı ile bu unvanların karşılığı ne olur bilemem ama o bunları Kudret olarak taşıyor. Onun ilgilendiği bu alanların tümü aslında benim hayatımda da bir yere sahip. Kıbrıs sorunu ile ilgili çalıştığımda onun bilgisini çok önemsedim. Sahnelenen “Passatempo” oyunum bildiğiniz gibi geçmişte yaşanan savaşın genç nesil üzerindeki etkisini anlatıyordu. Biz bu konuları çok konuşuruz. Benim sanatıma da çok katkısı oluyor. Hayatımda olmasa herhalde bu meselelere bakmakta eksik kalırdım. Belki daha farklı bakardım. Beni besliyor, bakışıma derinlik kazandırıyor. Akademisyen olarak da konulara daha analitik bakmamı sağlıyor. Ayrıca o da tiyatroyu çok seven bir insan birlikte çok oyun izleriz.

Bu haber toplam 3756 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 147. Sayısı

Adres Kıbrıs 147. Sayısı