1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Uykusu Kaçan Sokağı
Uykusu Kaçan Sokağı

Uykusu Kaçan Sokağı

Eylülün gelişi böyle bir şeydi. Delice kutlanmalıydı! Aklın son kırıntıları dahilinde, hissedişleri çoğaltarak

A+A-

 

Uygar Erdim
uygarerdim@gmail.com

 

Eylül

Ne kadar zaman önceydi hatırlamıyorum. Bana sadece haftalar geçmiş gibi geliyor ama zamanın gerçeği bizimkinden çok daha farklı. Ben bu sokağın yazarıyım ama yaratanı değilim. Benim dışımda gelişen şeyler var. Bu sokaktan bir zamanlar sebepsiz gitmiştim. Şimdi geri döndüm. Sessizce… gürültü çıkarmadan… kedilere bile sezdirmedim geldiğimi. Ama o titrek sokak lambası üstündeki baykuştan emin değilim… muhtemelen beni fark etmiştir. Yine de ne yapacağımı önceden bilemez. Çünkü ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Bu sokakta akla hayale gelmeyecek birçok şey var. Bazısı benden bile habersiz. Özgür iradeye bu kadar saygı göstermemeliydim… yok oluşumun sebebi olabilir. Ya da bir daha buraya gelemeyebilirim.

Bunlar bu sokağa yaptığım ziyaretlerin kaydıdır. Eksik parçalar mutlaka vardır.  Burada bir zamanlar bir şeyler kaybettim. Onları aramak ama ararken planlamadığım başka şeyler bulmak için buradayım. Geçmişe seyahat eden bir hayalet benlik. Yine de her geçmişin bir şimdiki zamanı vardır.

(####)[1]

Eylül bu sokağın hep şimdiki zamanı…

Eski filmlerdeki sahne dekoru gibi, arka planlar bu sokakta hep durgundur.  Yürürken kendime soruyorum “Acaba bu sokağın dekoru değişebilir mi” diye. Ağaçlar genelde kahverengi ve sarı yapraklı… gerçi yeşil olsa bile hep gece olan bu sokakta o da siyah gibi görünürdü. Bu sokaklar, bir zaman çok büyük bir eğlencenin arkasından gelen sessizlik gibi. Bir canlılığın hemen sonrası, bir yok oluşun hemen öncesi gibi. Büyük bir gümbürtüyle uğurlanıp sessizce köşesine çekiliyor. Eylül gibi. Hızlı, canlı, hareketli bir yazın arkasından gelen kısa bir sessizlik durağı. Ben düşüncelerime dalıp giderken her mevsimin benden alıp götürdüğünü, bana getirdiği yeni’leri hatırlarken en nihayet sokağın ortasında üzerime doğru yürüyen bir siluet belirdi. İlk önce korktum! Uzun zamandır benim dışımda bu caddelerde yürüyen birisi görülmemişti. Ya da onlar yürürlerken ben yoktum. Ama eylül’dü bu! Duraklarda herkesin buluşma ihtimali vardı.  Ben her zaman burada değildim sonuçta! Burada tek mevsim varken benim içimde dört mevsim aynı anda vardı. Yukarıda bulutlar yoktu ama bir yerlerden burnuma yağmur kokusu gelmişti. Adam, caddenin karşı tarafında yürürken benim olduğum tarafa doğru geldi. İçimde konuşmayı bırak, selamlaşma isteği bile yoktu. Kafasında garip bir şapkası vardı. Üstünde kalın eski püskü bir palto, altında ise dizlerine kadar katlanmış kırmızı bir pantolon giyiyordu.

İç ses:
- Bu herhalde sokağın delisi!

Yaklaşınca göz göze gelmemek için bakışlarımı ondan çevirip sokağın alakasız yerlerine bakınmaya başladım. Geçip gitmeyi umut ediyordum ki o aniden durdu. Ben ona bakmasam da onun bana baktığı belliydi. Sessiz evlerin içerisindeki hayaletler bu kadar korkutmuyordu beni. Hem yavaş adımlarla yürüyüp hem de birden koşup gitmeyi aklımdan geçirirken adam konuştu:

  • Eğer yönünü değiştirmeden yürüyeceksen, yanına bir şemsiye al. İleride yağmur yağıyor!

Nezaketen cevap verme ihtiyacı hissettim:

  • Teşekkür ederim!
  • Sen beni tanımazsın ama ben seni tanıyorum!

 

İç ses:
Yoksa yabancısı olduğum bu yerin ünlüsü müyüm ben?

  • Buralara çok sık gelmem. Nereden tanıyorsunuz beni?

Sonra bir deliye yakışır bir hareketle, ağzıyla Vivaldi’nin sonbahar eserini çalmaya başladı. Eylül, deliler arasında da eylüldü demek ki! Sonra müziği kesip aniden gülmeye başladı. Başka hiçbir şey söylemedi. Koştu. Ben de ciddi ciddi beni nereden tanıdığını sormuştum. Kendime güldüm! Hatta gülerken yürümeye devam ettim. Aslında sokağın ortasında sözlerini yarım yamalak hatırladığınız bir şarkıyı söyleyip temposuz bir şekilde koşturmanın nesi yanlıştı ki! Eylülün gelişi böyle bir şeydi. Delice kutlanmalıydı! Aklın son kırıntıları dahilinde, hissedişleri çoğaltarak. Uzaktan gelen yağmur kokusu gibi. Ben yürüdüm. Yağmur yağmaya başladı. Uzun bir aradan sonraki ilk yağmurun tadı başkadır. Koştum. Güldüm. Durdum. Ağladım. Koştum. Güldüm… birkaç tahtayı eksiltmeden bu diyardan başka diyara geçmek bir seçmeli zorunluluktu.

03:02

(####)

 


[1] Tarih Okunmuyor

Bu haber toplam 6871 defa okunmuştur
Gaile 456. Sayısı

Gaile 456. Sayısı