1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Türk Kolonyalizmi, Seçimler ve Yabancılaşma
Türk Kolonyalizmi, Seçimler ve Yabancılaşma

Türk Kolonyalizmi, Seçimler ve Yabancılaşma

Boykot bir direniş aracıdır. Örgütlü olsun veya olmasın sivil itaatsizliktir. Köle-efendi ilişkisini yaratan bu mekanizmaya itaat etmemektir.

A+A-

Halil Karapaşaoğlu
halilkarapasaoglu@gmail.com

 

Demokrasinin ön koşulu nedir? Başka bir ifadeyle demokrasinin toplumlarda çalışabilmesi için en önemli şart nedir? Seçim tartışmaları dünyanın her yerinde, her siyasal ve ekonomik yönetim anlayışında aynı anlamı mı taşımaktadır?

Demokrasi kavramını burjuva demokrasisi ve proleterya demokrasisi olarak sömürgeciliğin egemen olduğu bir yerde ayırmak ideolojik bir hatadır. Kolonilerde ne burjuva ne de proleterya demokrasisi olur. Çünkü kolonilerde sınıfların bağımsız hareket alanı olmadığından, sömürgecinin mutlak hâkimiyeti olduğundan, kamu yönetimini tanımlarken burjuva veya proleterya demokrasisi olarak tanımlamak mümkün değildir. Sömürge rejimlerinin kendilerine ait bir yönetim anlayışı vardır. Burada demokrasiden bahsetmek hiçbir koşulda mümkün değildir. Kolonide son söz taşından toprağına sömürgeciye aittir. Sömürgeci sömürülene belli bir nefes alma alanı muhakkak tanır. Tanınan bu imkân kendisine karşı olan özgürlük hareketlerini, başkaldırıları durdurmak ya da bu hareketlerin zemini ortadan kaldırmak içindir. İfade etmeye çalıştığım noktalar, kolonilerde sınıfların olmadığı anlamını taşımaz. Bu kamu yönetiminin yerli burjuvazinin de kontrolünde olmadığı anlamına gelir. Kolonyalizmin doğası gereği yerli burjuvazi varlığını devam ettirmek için dışarıdan gelen iktidar gücüne bağlıdır, onunla uyumlu hareket eder. Zaman zaman çıkarları örtüşür zaman zaman çıkarları örtüşmez. Örtüştüğü zaman kolonideki egemenlik onda görülebilir. Ancak ilerleyen süreçlerde bunun egemenlik olmadığı sömürgeciyle çıkar işbirliği olduğu ortaya çıkar. Kolonide sömürgeci bile kendini olduğu gibi ifade etmez. Sömürgeci olan ülkede iktidarı kim ele geçirirse ona göre ilişkiler, ortaklıklar ve gösterilecek müsamaha değişebilir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı öncesi ve sonrası ortaya çıkan ilişkileri, ortaklıkları buna örnek olarak gösterebiliriz.  

Bu yazıda “Kolonileştirilmiş bir ülkede seçim olabilir mi? Koloni rejimlerinde yapılan seçimler toplumu nasıl etkiler? Seçim sömürgecinin hegemonya aygıtı mıdır? Bu aygıt oy kullanan insanların yabancılaştıran daha sonra şeyleştiren bir aygıta dönüşebilir mi?” gibi sorulara yanıt aramaya çalışacağım.  

Türk Kolonyalizmi’nin Kıbrıs’ın Kuzeyindeki Yapılanma Biçimleri: Kolonyalizm, Neo-Kolonyalizm, Yerleşimci (Settler) Kolonyalizm

Kolonyalizm

Kıbrıs’ın kuzeyinde Türk Kolonyalizmi Kolonyalizm, Neo-Kolonyalizm, Yerleşimci (Settler) Kolonyalizmi olarak kendini göstermektedir. 40 bin kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerinin işgal edilen toprak parçasında konumlandırılması, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Polis Teşkilatı ve Sivil Savunma Teşkilatı gibi yerel kolluk kuvvetlerini kendi egemenliğinde ve kontrolünde tutması, ekonominin beyni olan KKTC Merkez Bankası’nın kontrolünü kendi egemenliğinde tutması, Türk lirasını geçerli para birimi olarak dayatması ve yerli halka hiçbir şekilde başka bir şans tanımaması,  iletişim ve haberleşme (Posta, telgraf, telefon, internet) araçlarını sağlayıcı olarak kontrolünde ve egemenliğinde tutması, suyun kontrolünü sağlayıcı olarak kendi egemenliğine alması gibi doğrudan müdahale ettiği alanlar Kolonyalizme örnek gösterilebilinir. 

Neo-Kolonyalizm

Cumhurbaşkanlığı, Meclis başkanlığı, Meclis, Bakanlar kurulu, Belediye Başkanlığı, Belediye Meclisleri ve muhtarlık gibi kolonisinde yaşayan kişilerin oy vermesiyle koloninin vatandaşlarının kendilerini nispeten özgür hissettiği, oy vererek kendi yaşamında belirleyici yani özne olduğunu düşündüğü ama en tepede bütün bu seçilen kişilerin TC elçiliğinde her yapı için oluşturulan gölge bakanlıklarla Ankara’nın bazen doğrudan bazen de kapalı olarak müdahale ettiği bir yapı da Neo-Kolonyalizme örnek gösterilebilinir. Yani siz seçime katılırsınız. Oyunuzu kullanırsınız. Bunu demokrasinin bir parçası olarak görürsünüz ancak günün sonunda siyasetin aracı olan politik partiler size verdiği vaatlerin hiçbirini Ankara’ya rağmen gerçekleştirmez. Başka bir ifadeyle iktidara gelen siyasi görüşler sömürgecinin çıkarlarıyla örtüşmeyen veya çıkarlarını yaralayan hiçbir iş yapamaz.  

Kurulan hükümetler, kolonyalistin onlara dayattığı politikaların uygulayıcısı konumuna gelirler. Başka çareleri de yoktur. Kolonyalistin işbirlikçisi olurlar. Neo-Kolonyalizm demokrasi ilüzyonuna dayanmaktadır. Dünyada farklı örneklerini bulmak mümkündür. Kıbrıs’ın kuzeyine baktığımızda Türkiye’nin politik ve ekonomik hegemonyasının perde arkasında (burada perde önünde de oluyor çoğu zaman) “ülkede gerçekleşen demokratik seçimlere rağmen” kendini göstermektedir. Türkiye ve kuzey Kıbrıs arasında sözde Kıbrıslıların rızasına dayanan, kültürel, ekonomik, güvenlik gibi alanlarda imzalan paketler Neo-Kolonyalizmin en güzel örneklerinden bir tanesidir. Dayatılan paketlerle sağlık, eğitim, kültür ve ekonomi politikaları Türk Kolonyalizmi tarafından şekillendirilmek isteniyor. Bu da neo-liberal politikaların ortaya çıkmasını sağlıyor.

Karl Marx gerçekliğin bu şekilde ters yüz edilmesini, ideolojiyle ortaya çıktığını belirtir. Bunu yanlış bilinç (False Consciousness) olarak açıklar işçi sınıfı açısından. Neo-Kolonyalizmin yaygın olduğu kara parçalarına baktığımız zaman işçi sınıfında gördüğümüz aynı sorunu kolonize edilmiş esaret altındaki insanlarda da görürüz. Kafesin içinde esaret altında yaşayanlar, kendilerini “özgür” hissederler. Özgürmüş gibi davranırlar.

Yerleşimci (Settler) Kolonyalizm

Yerleşimci Kolonyalizm (Settler) ise yerli halkın kolonize edilmiş topraklardan sürülmesi ve yerine yeni yerleşimcilerin getirilmisidir. Yerleşimci (Settler) kolonyalizmde yerli toplum yerine yeni toplum inşaa edilir. Bu da kalan yerli insanların kontrol edilmesini ve üzerlerinde egemenlik kurulmasını sağlar (Veracini, 2013, syf. 314).  Özellikle Kuzey Amerika, Avustralya, Kanada gibi ülkeler bu tip kolonyalizme örnek gösterilebilinir.

1974 öncesi Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan binlerce Kıbrıslırum kuzeyden güneye sürgün edilmiştir. Bunun yanında Kıbrıslıtürklerin yaşayabileceği uygun kültürel, siyasal ve ekonomik ortamın Türk Kolonyalizmi tarafından bırakılmamasından dolayı zaman içinde İngiltere, Avustralya, Kıbrıs’ın güneyi ve son zamanlarda Avrupa’ya binlerce Kıbrıslıtürk göç etmek zorunda kalmıştır. Araştırmacı, yazar Mete Hatay’ın 2006 yılında yayınladığı bir araştırmasında 1974 yılından o döneme kadar yaklaşık olarak 57.000 Kıbrıslıtürk’ün adadan göç ettiği yönünde iddialara hazırladığı raporda yer verdi (Hatay, 2007, syf.39). Bu göç bitmemiştir. Devam etmektedir. Hem Kıbrıslırumların hem de Kıbrıslıtürklerin zorunlu sürgünlerinden dolayı Türkiye 1975’den bu yana Türkiye’den binlerce Türk’ü veya Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından bu yana Türkleştirdiği diğer etnik grupları kuzeye getirerek Yerleşimci (Settler) kolonyalizmini yaratmıştır. 1975-1979 yılları arasında Tarım İş Gücü Protokolü’ne Kıbrıs’a gelen ilk yerleşik nüfus 82.500 kişidir. O dönem getirilen insanların %20-25’nin daha sonra geri döndüğü iddia edilmektedir (Kurtuluş, Purkıs, 2014, syf. 60). Ancak bu nüfus akışı sürekli olarak devam etmekte, her geçen yıl yeni vatandaşlıklar verilerek siyasal konjektür kontrol edilmektedir.

1975 yılından sonra yerleşiklere araziler, evler verilmiş, vatandaşlık hakkı tanınarak oy vermeleri sağlanmış gerek siyasal gerekse kültürel olarak yerli nüfus üzerinde egemenlik kurmaları sağlanmıştır. Veracini’nin bahsettiği yerleşiklerin yerliler üzerinde kontrol ve egemenlik kurmasını Kıbrıs’ın kuzeyinde net bir şekilde görürüz. 1985 yılında Kıbrıs’ın kuzeyine taşınan nüfusla ilgili çok ciddi eleştirileri olan Raif Denktaş koloni meclisinde bunu gündeme getirirken 36 yıl önce, bugün bunu ne yazık ki hiçbir milletvekili gündeme getiremiyor. Bu zemin şu an hem mecliste hem de meclis dışında ortadan kalkmıştır. Tam tersi bu sorunu gündeme getirenler ötekileştirilerek, ırkçı, milliyetçi etiketleriyle değersizleştirilmeye çalıştırılıyorlar. Bu da sömürgecinin söylemsel olarak 47 yılda anti-kolonyalistlere karşı kurduğu ideolojik hegemonyanın bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.  

Kıbrıslıtürkler Türk Kolonyalizmi, Post-Kolonyalizm (İngiltere koloni dönemi sonrası), Oryantalizm (Avrupa Birliği ve ABD) ve 4. Sanayi devriminin küresel ölçekte yarattığı Tekno Kapitalizm olmak üzere dört tahakküm mekanizmasının egemenliği altında ezilmektedir. Maruz kaldığı tahakküm toplumsal ve ontolojik bir krize dönüşmüştür. Bu tahakküm mekanizmaları ve Kıbrıslıtürk toplumu arasındaki ilişkiler ağının tahlilleri yapılmadan sorun çözülemeyecektir. Bunların her birinin topluma olan etkilerini araştırmak gerekmektedir.   

Türk Kolonyalizmi’nin Kıbrıs’ın Kuzeyinde Sivil Hayata Yaptığı Saldırılar

Çok kısa bir süre sonra yeni bir seçimle karşı karşıyayız. Oy verdiğimiz siyasiler özgür müdür? Kolonileştirilmiş bir ülkede oy verdiğiniz siyasiler özgür olabilir mi? Koloni politikalarından bağımsız eğitim, ekonomik, turizm, sağlık, tarım, spor ve kültür politikalarını ortaya koymak mümkün mü? Yani seçime seçim deme koşulları var mıdır? Seçim koşulları ortadan kaldırılmışsa, siyasiler özgürlüklerini tamamen kaybetmişse bu ortamda politika üretebilir miyiz? Aşağıda yaptığım kısa derlemenin eksiği vardır fazlası yoktur. Bu derleme, koloni rejiminde seçim koşullarının nasıl ortadan kaldırıldığıyla ilgili, siyasi liderlerin nasıl yok edilmeye çalışıldığıyla ilgili ve bazı siyasi partilerin kendi içlerinde oto sansür mekanizmalarını nasıl ürettiği ile ilgili kısa bir bilgi verecektir. Bu derlemede aynı zamanda Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin geçmişteki çizgisinden şimdi olduğu çizgiye neden savrulduğunu, nasıl savrulduğunu da okuyucu görebilecektir.

1968

  1. 1968 yılında düzenlenen ilk seçimlerde Hakim Mehmet Zeka Bey Dr. Fazıl Küçük ile Cumhurbaşkanlığı Muavinliği seçimlerinde aday oldur. Dönemin TC elçisi Zeka Beyi uyarır ve seçimlerden geri çekilmesi istenir. Zeka Bey seçimlerden geri çekilir (Hasgüler, 1995).

1970

  1. 1970 yılında Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)’nin kurulması için kurucu kadrolar Ankara’ya gider. Ankara’nın onayını aldıktan sonra CTP’yi kurarlar. (Hasgüler 1995).

1973

  1. 1973 Cumhurbaşkanlığı Muavinliği seçimlerine gelindiğinde  Rauf Raif Denktaş, Dr. Fazıl Küçük ve Avukat Mithat Berberoğlu aday olur. Dr. Küçük Ankara’ya gider Ankara’daki hükümet tarafından tehdit edilir. Berberoğlu, Kıbrıs’ta TC elçiliği tarafından tehdit edilir. Dr. Küçük ve CTP adayı Berberoğlu seçimlerden çekilmek zorunda kalır. Seçimleri seçim yapılmadan Denktaş kazanır (Hasgüler 1995).

1976

  1. 1976 yılından bugüne Türkiye’den buraya getirilen binlerce insana Türk elçiliğinin baskısıyla vatandaşlık verilir. Getirilen bütün bu insanlar seçimlerde oy kullanır. Türkiye Cumhuriyeti gerek yardım heyeti aracılığıyla gerek hemşeri dernekleri aracılığıyla bu nüfus üzerinde hegemonya kurmaktadır. TC kolonyalizmi bu nüfusu seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda istediği yöne 45 yıldır kaydırmaktadır. Yıllar içinde bu nüfus akışı kesintisiz bir şekilde devam etmiştir.

1981

  1. Mecliste temsiliyeti olan parti temsilcileri seçim öncesi Ankara’ya çağrılırlar. Askeri yetkililer tarafından tehdit edilirler (Hasgüler, 1995).
  2. 1981 seçimlerinde Denktaş’ın partisi azınlığa düşer, Bülent Ecevit’in müdahalesiyle bazı milletvekilleri istifa eder. Çoğunluğu yakalayan üç sol partiye ise hükümet kurma görevi verilmez (Tahsin, 2000).  
  3. 1981 seçimleri sonrası Ulusal Birlik Partisi’nin kurultayına Türkiye müdahale eder ve Dr. Derviş Eroğlu UBP başkan adaylığından geri çekilir (Hasgüler, 1995).

1983

  1. Türk elçiliği ve Ankara’nın gücünü arkasına alan Denktaş, dönemin milletvekillerinin KKTC’nin ilanına olumlu yönde oy kullanmaları için baskı yapar ve onları tehdit eder. Muhalif milletvekilleri kendilerinin ve sevdiklerinin can güvenliği için olumlu oy kullanmak zorunda kalırlar (Öksüz, Mutluyakalı, 2018).

1985

  1. 22 Şubat 1985 yılında mecliste yurttaşlık yasası üzerine Raif Denktaş çok ciddi bir konuşma yapar. “Seçimlerin maskaralık olduğu söyler, Türkiye’den getirilmiş seçmenlerle bu oyun oynanmaktadır” diye önemli bir çıkış gerçekleştirir (Denktaş, 1987, syf. 250-251). Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine getirilen yerleşiklerin vatandaş yapılmasına karşı çıkar. Bu çıkış başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere bir çok çevreyi öfkelendirir. 23 Aralık 1985 yılında Mağusa’dan evine dönerken karşısına askeri bir araç çıkar. Büyük bir kaza gerçekleşir. Raif Denktaş Türkiye’nin kuzey Kıbrıs’ta uyguladığı politikalara karşı sert bir duruş sergilemesine rağmen ağır yaralı olarak askeri bir uçakla Ankara’ya götürülür. 26 Aralık 1985 yılında hayatını kaybeder. 

1989

  1. 3 Ekim 1989 tarihinde Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel merkezine bomba yerleştirilir ancak bomba patlamaz (Yenidüzen, 2011).
  2. 1989 yılında Yeni Kıbrıs Partisi Genel Başkanı Alpay Durduran’ın evinin olduğu sokakta bomba patlatılır (Yenidüzen, 2011).
  3. 1989 yılında Özker Özgür’ün TC pasaportu yazdığı yazıdan dolayı TC kurumları tarafından elinden alınır (Şah, 2021).

1990

  1. 23 Nisan 1990 tarihli Yenidüzen Gazetesi, 22 Nisan 1990 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Denktaş’ın kazanmasıyla, TRT’nin ve TC Elçiliği’nin seçimlere müdahale ettiği, bunun yanında İş insanı Asil Nadir’in ise Denktaş’ın seçilmesi için büyük miktarda seçmenlere para dağıttığı manşetiyle yayınlanır (Yenidüzen, 2020).
  2. 1990 yılında CTP milletvekili Fadıl Çağda’nın evi bombalanır (Yenidüzen, 2011).

1991

  1. 1991 yılında Alpay Durduran’ın arabası havaya uçurulur (Yenidüzen, 2011). 

1992

  1. 11 Kasım 1992 Yeni Kıbrıs Partisi kurşunlanır.

1994

  1. 1994 yılında Başbakan Yardımcılığı müsteşarı Hasan Erçakıca bombalanır (Yenidüzen, 2020). 

1996

  1. 2 Mayıs 1996 CTP Lefkoşa ilçe örgüt binası bombalanır (Yenidüzen, 2020).   
  2. 1 Haziran 1996 yılında Demokrat Parti binası iki kez bombalanır (Yenidüzen, 2020).   
  3. Temmuz 1996 tarihinde CTP molotofkokteyli saldırısına maruz kalır (Yenidüzen, 2011).
  4. 6 Temmuz 1996 yılında Gazeteci Kutlu Adalı evinin önünde öldürülür.

2000

  1. Yeni Kıbrıs Partisi kundaklanmaya çalışılır.
  2. 15 Nisan 2000 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalan Dr. Derviş Eroğlu Denktaş karşısında ikinci turda seçime iki gün kala geri çektirildi. Denktaş ikinci tur seçimlerine girmeden Cumhurbaşkanı olur. (Yenidüzen, 2020)
  3. Temmuz 2000 Avrupa Gazetesi yazarları Şener Levent ve Ali Osman Tabak casusluk davasından tutuklanır.     
  4. Kasım 2000 tarihinde Avrupa Gazetesi’nin matbaası bombalanır. (Yenidüzen, 2020).  

2001

  1. Mayıs 2001 tarihinde Avrupa Gazetesi ikinci kez bombalanır (Yenidüzen, 2020). 
  2. 4 Mayıs 2001 yılında Ulusal Birlik Partisi Başkanı Dervis Eroğlu’nun Lefkoşa’daki başbakanlık konutu bombalanır (Yenidüzen, 2020).
  3. Aralık 2001 Afrika Gazetesine haciz başlatılır.

2002

  1. Ağustos 2002 Afrika Gazetesi yazarları Şener Levent ve Memduh Ener tutuklanır.   

2004

  1. 18 Şubat 2004 akşamı Başbakan Mehmet Ali Talat’ın evi bombalanır (Yenidüzen, 2020).  
  2. 6 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs Gazetesi bombalanır. (Yenidüzen, 2020).

2005

  1. 20 Nisan 2005 Mehmet Ali Talat Cumhurbaşkanı seçilmeden önce dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğanla telefon görüşmesi yapar. Bu görüşme daha sonra kamuoyuna sızdırılır. Tahminen bu görüşme 24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumu sonrasıdır. Çünkü Talat ve Erdoğan arasındaki görüşmede Talat’ın referandum sonuçlarını değerlendirmek için Avrupa Parlementosuna davet edildiğini söylemektedir. O görüşmede Erdoğan Talat’a Denktaşla ilgili endişelenmemesi gerektiğini söyler. Onun artık hiçbir gücünün kalmadığının altını çizer. Erdoğan AB vizyonu çerçevesinde CTP Genel başkanı Talat’ı destekler. Türkiye bu kez Denktaş lehine karar almaz. Denktaş bir daha seçimlerde aday olmaz. Türkiye 2005 seçimlerine bu şekilde müdahale etmiş olur. Mehmet Ali Talat Cumhurbaşkanı olarak Türkiye tarafından seçtirilmiş olur (Türktöresi Com, 2012). 2012 yılında ölen Denktaş’ın mezarının 10 yıl geçmesine rağmen Türk elçiliği tarafından bitirilmesi için hiçbir çaba gösterilmez. Hiçbir bütçe ayrılmaz. Bu da Kıbrıslıtürk liderliğine bir saldırı olarak yorumlanabilir. Türkiye’ye rağmen siyaset yaparsanız Denktaş bile olsanız fark etmez mezarınızı bile bitirtmezler.   

2006

  1. Türkiye Cumhuriyeti tarafından UBP milletvekili Turgay Avcı UBP’den istifa ettirilir ve Avcı liderliğinde Özgürlük ve Reform Partisi kurulur. Sonrasında CTP ile hükümet kurarlar. Kurdukları hükümet 2009 yılına kadar sürer.

2008

  1. Kuzey Kıbrıs’taki 400 çocuk TC elçiliğinin girişimiyle bir aylığına din eğitimi almak için Bursa ve İstanbul’a gönderilir (Düzgün, 2016).

2009

  1. Din Dersleri okullarda Ankara’nın baskılarıyla zorunlu hale getirilir.   
  2. 10 Ağustos 2009 Işık Kitabevi kundaklanır (Bianet, 2009).

2011

  1. Temmuz 2011 Afrika Gazetesi kurşunlanır.

2012

  1. 9 Kasım 2012 tarihinde Baraka Kültür Merkezine ses bombası atılır (Tokay, 2012).

2013

  1. Hala Sultan İlahiyat Koleji Temel atma töreni Ankara’nın dönemin hükümeti CTP ve DP’ye yaptığı baskılar sonucu yapılır. Sonrasında Kuzey Kıbrıs’ın ilk ilahiyat okulu açılmış olur. Dönemin Başbakanı CTP Başkanı Özkan Yorgancıoğlu ve Dönemin Başbakan Yardımcısı Demokrat Parti Başkanı Serdar Denktaştır (Kıbrıs Postası, 2013).

2018

  1. 22 Ocak 2018 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla Afrika gazetesine saldırı düzenlenir. 
  2. Mayıs 2018 tarihinde Afrika Gazetesine yapılan saldırılar sonucunda yargılanan zanlıların davasına bakan Yargıç Tacan Reynar’ın suçlulara verdiği hapis cezası Ankara’nın mahkemelere yaptığı baskıyla yürürlüğe geçmez. Üstüne ölüm tehditleri alır. Yargıç Tacan Reynar bütün bunların üzerine görevinden istifa eder (Saygılı 2020).
  3. Temmuz 2018 tarihinde Ankara Başsavcılığı tarafından Afrika gazetesi yazarları Şener Levent ve Ali Osman Tabak’a Ankara’da iki dava açar (Kıbrıs Gazetesi, 2018).

2020

  1. 18 Ekim 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura Mustafa Akıncı ve Ersin Tatar kalır. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri köy köy dolaşıp Tatar lehine Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a aktardığı nüfus üzerine baskı yapar. Türkiye Milli İstikbarat Teşkilatı Akıncı’nın çalışma arkadaşlarını tehdit eder. Ersin Tatar için AKP seçim ekibi gönderir. Günün sonunda Ersin Tatar Cumhurbaşkanı seçtirilir.    
  2. Kasım 2020 Ulusal Birlik Partisi’nin kurultayı Türkiye’nin müdahalesiyle ikinci tura kalan Dr. Faiz Sucuoğlu ve Hasan Taçoy arasında gerçekleşemez. Her iki aday seçimden geri çektirilir. Parti Genel Sekreteri Ersan Saner parti başkanı yaptırılır.

2021

  1. 7 Temmuz 2021 tarihinde 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Basın ve İletişim Koordinatör’ü Ali Bizden Akıncı’ya olan yakınlığından dolayı Milli Güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle Türkiye’ye girişi yasaklanır. Türkiye’ye alınmaz (Havadis 2021).
  2. 11 Temmuz 2021 tarihinde Türkiye’nin işgaline karşı muhalif duruşu olan araştırmacı, yazar Ahmet Cavit An Milli Güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle Türkiye’ye girişi yasaklanır. Türkiye’ye alınmaz (Haber Kıbrıs 2021).
  3. 6 Ekim 2021 tarihinde Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası Başkanı Güven Bengihan İçişleri Bakanı Kutlu Evren’in yaklaşık altı ay içinde 10.000 kişiye vatandaşlık verildiğini belirtir (KTAMS, 2021).
  4. 10 Ekim 2021 tarihinde Türk işgaline karşı muhalif duruşu olan ve 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mustafa Akıncı’yı destekleyen Basın-Sen başkanı Ali Kişmir Milli Güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle Türkiye’ye girişi yasaklanır. Türkiye’ye alınmaz. (Özgür Gazete, 2021).

2022

  1. Ocak 2022 tarihinde Ankara Türk Elçiliğine Adalet müşaviri atamasını gerçekleştirir. Bazı çevrelerin iddialarına göre KKTC bakanlar kurulunun gölge kabinesi TC Elçiliğinde konuşlandırılmıştır (Yenidüzen, 2022). Adalet müşaviri ise KKTC’de Adalet Bakanlığı’nın kurulmasına yönelik adalet mekanizmasına yapılmak istenen müdahale olarak yorumlanır.   

 

Seçimler ve Yabancılaşma

1962 yılında Kıbrıslıtürklerin siyasi ve askeri olarak kontrol edilmesi için Bayraktarlık görevine Türkiyeli komutan Kenan Çoygun atanır. Türkiye’nin Kıbrıslıtürkler üzerinde askeri, siyasi ve ekonomi üzerinde bizzat kendisinin tahakküm ilişkilerini üretmesinin başlangıcı 1962 olarak kabul edilebilir. Çünkü Bayraktarlığın bütün bu alanlar üzerine hâkimiyet kurabilecek hem askeri hem de siyasi bir pozisyonu vardır dersek yanlış olmaz sanırım. Kıbrıslıtürkler’in bütün demokratik aygıtları, seçimleri 60 yıldır Türkiye tarafından kontrol edilmektedir. Zaman zaman Annan Planı’nda olduğu gibi çıkarları Kıbrıslıtürk solunun talepleriyle kesişse bile alınan kararlar Türkiye’ye rağmen değil Türkiye’nin onayıyla gerçekleşmiştir.

Siyasi partilerin, siyasi parti liderlerinin, gazetecilerin bombalanması, kurşunlanması, öldürülmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri, Güvenlik Kuvvetleri ve Polis teşkilatıyla birlikte 50 binden fazla silahlı kolluk gücünün olmasına rağmen bu ülkede bütün bu olayların faillerinin bulunmaması düşündürücü değil midir? Elçiliğin ve Ankara’nın Kıbrıslıtürk siyasileri tehdit etmesi, gazetecilere yapılan saldırılar, sürekli olarak buraya taşınan nüfus, Türkiye’nin Kıbrıslıtürkleri zorla ilk önce Türkleştirmeye şimdi ise müslümanlaştırmaya çalışması demokrasinin ortadan kalktığının göstergesi değil midir? Ankara’nın rızasıyla kurulan, Ankara’nın baskısıyla bozulan hükümetler demokrasiyi ortadan kaldırmıyor mu? TC tarafından hükümetlere zorla dayatılan paketler demokrasiyi ortadan kaldırmıyor mu? Türk elçiliğinin içinde konuşlandırılan gölge kabine demokrasiyi ortadan kaldırmıyor mu? Türkiye’nin burada partiler kurdurup, partiler kapatması, maddi olarak istediği partileri desteklemesi, seçim ekiplerinin Türkiye’den buraya getirilmesi demokrasiye müdahale değil mi? Ulusal Birlik Partisi’nin kurultayına yapılan müdahaleler, AKP’li bir üyenin UBP parti meclisine seçimsiz atanması müdahale değil midir? İçinden geçtiğimiz seçim döneminde Demokrat Parti’yi TC elçiliğinin maddi anlamda desteklediği yönünde iddialar vardır. Demokrat parti neredeyse her gün bir bölgemizde örgüt binası açmaktadır.   Demokrasi mücadelesi vermeden, seçim koşullarını oluşturmadan seçim yapabilir miyiz? Eğitim, tarım, ekonomi politikası üretebilir miyiz?

“Kıbrıslılar tembeldir! Kıbrıslılar beceriksizdir! Kıbrıslılar kendi kendilerini yönetemez! Kimi getirdiysek başa hiçbir şey değişmez! Gelen da aynı giden de aynı! Kıbrıslılar yönetme işini beceremez! Türkiye para vermedikten sonra gelen hükümetler hiçbir şey yapamaz! Bu ülkeden bir bok olmaz!” gibi söylemleri üreten bu seçimler değil midir? İnsanlarımız demokratik bir ülkede yaşıyormuş gibi sandığa gidip oy veriyor ve kurulan hükümetlerin ülkeyi yönetmesini bekliyor. Hükümetler ülkeyi yönetemeyince de Kıbrıslılar tembel ve beceriksiz oluyor.

Kuzey Kıbrıs’ın içinde bulunduğu siyasal koşullarda, demokrasi ve toplum arasındaki en önemli iletişim araçlarından biri olan seçimler, Kıbrıslıtürklerin Türk sömürgeciliği tarafından yabancılaşmasının en önemli aygıtı haline dönüştü. İnsanlar sandıklara gidip oy kullanıyor, özne olduklarını düşünüyorlar ancak toplumun yetiştirdiği siyasilerin ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve kültürel krizlere karşı hiçbir şey yapamamasının sebebi Kıbrıslıların tembelliği ve beceriksizliği oluyor. Seçimler koloni yönetiminde Kıbrıslıların yabancılaşma aygıtıdır. Kıbrıslılar koloni rejiminde demokrasi varmış gibi oy kullandıkça, anti-kolonyalist bir perspektifle seçimlerde direniş hattı örmedikçe kendi kendilerini memleketlerine, halkına, insanlarına yabancılaştırmaktadır. Bu bilinçle her oy bir yabancılaşma sürecini doğuracaktır. Bu toplumun parçası olarak her birey kendini tembel ve beceriksiz hissedecektir. İnsanlar bu bilinçle oy kullandıkça değersizleşecek, önemsizleşecek ve şeyleşecektir. Bugün bütün koloniye hâkim olan bu umutsuzluk neyin sonucudur? Neden insanlar bu ülkeden bu toplumdan hiçbir şey çıkmayacağını düşünmektedir?  İnsanlar seçimlerle teknik bir aygıta dönüşüyorlar. Yurtlarına, halkına, kendilerine olan inançlarını, umutlarını yitiriyorlar. Kendilerine artık güvenemiyorlar. İnanamıyorlar. Kendisini tembel ve beceriksiz gören bir halk ayağa kalkabilir mi? Bütün öz güvenini yitirmiş, çürümüş bir halk sömürgecisine başkaldırabilir mi? Sömürgeci 60 yıldır bu halkın kafasına vura vura kendi öz iradesini yok etmeye çalışmadı mı? Bu kurşunlar bu halka atılmadı mı? Bu bombalar bu halkın kalbinde patlamadı mı? Bütün bunların hesabı neden sorulmadı?

Siyasal bir tepki olarak boykot bu çerçeveden okunmalıdır. Boykot bir direniş aracıdır. Örgütlü olsun veya olmasın sivil itaatsizliktir. Köle-efendi ilişkisini yaratan bu mekanizmaya itaat etmemektir. Bundan sonra boykotçuların anti-kolonyalist siyasal hatta birleşip, örgütlenmesi gerekmektedir. Siyasi liderlik koşulsuz özgürlük talep etmelidir. Koloni meclisi dâhil her alanda anti-kolonyalist direniş başlatılmalıdır! Hayatın her alanında koşulsuz özgürlüğü istemek özneleşme sürecini getirecektir. Bir köle efendisine karşı başkaldırabilirse esaretten kurtulabilir. Özgürleşmek isteyen bir insan ataerkil düzene “Dur!” diyebilir. Özgürleşmek isteyen bir insan ekolojinin sömürüsüne “Dur!” diyebilir. Özgürleşmek isteyen bir insan sağlık hakkını, barınak hakkını, eğitim hakkını, iletişim hakkını alabilir. Özgürleşmek isteyen bir insan emeğinin sömürüsüne karşı “Dur!” diyebilir. Türk kolonyalizmine karşı başkaldırı koloni rejiminde Kıbrıslıların özgürleşme sürecini başlatacaktır! Dizleri üzerine çökmemiş bir insan, özgür bir insan ancak ve ancak özne olabilir!       


  Kaynaklar:

 


 

 


 

 

 

 

Bu haber toplam 4458 defa okunmuştur
Gaile 489. Sayısı

Gaile 489. Sayısı