1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Psikanalizden Geçmesi Gerekir Bu Toplumun”
“Psikanalizden Geçmesi Gerekir Bu Toplumun”

“Psikanalizden Geçmesi Gerekir Bu Toplumun”

“Psikanalizden Geçmesi Gerekir Bu Toplumun”

A+A-

 

Tufan Erhürman


Başlıktaki bu iddialı cümle, tırnak işaretlerinden de anlaşılabileceği gibi, bana ait değil. Dahası, bu cümle Kıbrıs Türk toplumu ile ilgili de değil. Onu söyleyen bir psikolog: Yavuz Erten. Ona bunu söyleten toplum, Türkiye toplumu. Neşe Düzel ile 1999’da yaptığı röportajı bu cümleyle bitirmiş Erten. Çok aradım ama bulamadım o röportajı. Neyse ki Hakan Atalay, Birikim’de yayımlanan “ ‘Türkiye insanı’ ve kalıcı ergenlik halleri” başlıklı yazısında aynen alıntılar yaptı röportajdan da ben de burada o alıntıları paylaşma olanağı yakaladım.

Erten, toplumların psikolojilerinin de bireylerinki gibi olduğunu söyledikten sonra usta röportajcı Düzel, ona, “Türk toplumunu bir insanı tarif eder gibi [tarif] etseniz, nasıl bir insan dersiniz bu toplum için” diye sormuş. Yanıt çok çarpıcı:

“Ergen derim. Yani 13-18 yaş arası özellikler gösteren, yetişkin olmamış, kimliği ve kişiliği ile ilgili bütünleşmeyi sağlayamamış, ben kimim sorusunu hala soramamış, kendinden memnuniyetsiz, güvensiz, bir babamdan kurtulsam diye düşünen, bağımsızlık isteyen, ama kapıdan çıkıp da ilk düştüğü anda neredesiniz, niye bana yardım etmiyorsunuz diye kızan, bağımlılık problemleri olan bir toplum bu”. (Hakan Atalay, “ ‘Türkiye insanı’ ve kalıcı ergenlik halleri”, Birikim, Sayı 294, Ekim 2013, s. 18).

Herhalde başta bu sözlerin Türkiye toplumu için söylenmiş olduğunu açıklamış olmasaydım, birçoğunuz, bugüne kadar Kıbrıs Türk toplumu ile ilgili olarak bundan daha güzel bir analiz okumadım diye düşünecektiniz.

Atalay, yazısında, psikanalizin, çoğu zaman sanıldığının aksine, yalnızca bireysel davranışlarla ilgili bir dil/yöntem olmadığını, toplumsal davranışları anlamak için kullanılabilecek bir bilimsel araştırma yöntemi de olduğunu anlatıyor (Atalay, s. 19). Yazıyı okuyunca, daha önce sadece sezgisel olarak dile getirdiğim “toplum olarak ciddi bir psikanalize ihtiyacımız” var iddiasını biraz daha bilgi temelli bir biçimde dillendirebileceğimi düşündüm.

Son bir ay içerisinde yaşananlar bile bu ihtiyacı çok açık bir biçimde ortaya koyuyor bence. Bu süre içinde karşılaştığım pek çok olayda hatırladım bu ihtiyacı.

Hemen hemen herkesin araba kullanırken cep telefonuyla konuştuğu, hatta mesaj attığı bir toplumda tam da bu faaliyeti gerçekleştirdiği sırada dört kişinin ölümüne sebebiyet verdiği ileri sürülen bir kişinin davranışı bu düzeyde kınandığında mesela. Kendini her fırsatta “Avrupalı” bir toplum olarak tanımlayan Kıbrıslı Türklerin, Avrupa’da onlarca yıl önce çözümlenmiş eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması konusunda sergilediği tutuculukla yüzleşmek ve hatta mücadele etmek zorunda kaldığımızda. Eli kalem tutan (bunu literal anlamıyla söylüyorum sadece. Çünkü bizde eli kalem tutmaktan anlaşılan eliyle kalemi tutup kağıdın üzerine bir şeyler karalamaktan fazla bir şey değil) herkesin köşe yazarlığına soyunup, herhangi bir bilgilenme ve araştırma sürecinden geçmek ihtiyacı hissetmeden, en çetrefil konularda dahi tuttuğu kalemi oynatmaktan çekinmediğini bir kez daha gördüğümde. Bugüne kadar bırakın o “çok daha önemli konular”ı, herhangi bir konuda Meclis’e tek bir yasa önerisi dahi sunmamış milletvekillerinin, ceza (değişiklik) yasa önerisini “çok daha önemli konular varken gereksiz” bulduklarını hiç sıkılmadan dile getirmelerine tahammül göstermek ve 2013’ün Mart ayında Meclis’e sunduğu tasarıda yer alan maddelerin 2014’ün Ocak ayında görüşülmesini aceleci bir tavır olarak gören bir siyasal partinin tavrına tanıklık etmek zorunda kaldığımızda hep bu ihtiyaç geldi aklıma.

Hani son yıllarda, plansız eğitimin doğal bir sonucu olarak, avukat, öğretmen, işletmeci vs. enflasyonundan bahsediliyor ya toplumumuzda, sayıları gittikçe çoğalan meslek erbabının arasında psikologları da saymak yanlış olmaz sanırım. Diğerleriyle ilgili bir şey söylemek istemem ama psikologların çok fazla üzülmesine hiç gerek yok bence. Gecelerini gündüzlerine katsalar da işsiz kalmaları mümkün değil. Yeter ki uzmanlık alanlarının yalnızca bireylerin ruh sağlığıyla sınırlı olmadığını fark etsinler. Kaldı ki uygulamayı bireylerle sınırlı tutsalar da bir şey değişmeyecek aslında. Çünkü Habib’in dediği gibi, psikanaliz bireyle uğraşırken, kaçınılmaz olarak ondaki “toplumla, toplulukla karşılaşacaktır”. Ve bilinmelidir ki, toplumun, topluluğun zihniyet dünyasını çözümlemeden, bireyi tam olarak çözümlemek çoğu zaman imkansızdır (Atalay, s. 21).

Bu haber toplam 1134 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 145. Sayısı

Adres Kıbrıs 145. Sayısı