1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Piyano tek başına bir orkestra”
“Piyano tek başına bir orkestra”

“Piyano tek başına bir orkestra”

Türkiye ve Kıbrıs’ta senfoni orkestralarında çalan, pek çok farklı ülkelerde solo konserler veren Eser Öktem, Kıbrıs’ta piyanoda harika çocuk olarak seçilen üç isimden biri…

A+A-

Simge ÇERKEZOĞLU

Türkiye ve Kıbrıs’ta senfoni orkestralarında çalan, pek çok farklı ülkelerde solo konserler veren Eser Öktem, Kıbrıs’ta piyanoda harika çocuk olarak seçilen üç isimden biri… Kendisini bir yorumcu olarak tanımlayan sanatçı, bir eseri icra etmekten öte, ona ruhunu vermek gerektiğini düşünüyor. Bunun için de çalınacak eseri en derinine, en küçük ayrıntısına kadar öğrenmek gerektiğini belirtiyor.   

 

“Çocuk yaşta çok çalıştım, çabuk ilerledim”

Pek çok sanatçı gibi Eser Öktem’de piyanoya ilk okul yıllarında başladı ve bir daha sanattan kopamadı. 

“Enstrüman olarak çocukluğumdan bu yana piyanoya ilgim vardı. Piyano gördüğümde çok ilgimi çekerdi, çalmak isterdim. Böylece piyano dersleri almak istedim. Kardeşim de zaten gitar dersi alıyordu. Ben de onun eğitmeninden dokuz yaşında piyano dersi almaya başladım. İlk günden piyano çalma deneyimi çok hoşuma gitti. İlerledikçe hatta piyanoya olan ilgim arttı. Sınavlara hazırlanmaya başladım. 2001 yılında ilk konserime çıktım. Konsere birkaç hafta kala, çalacağım eseri değiştirdiler.  Ludwig van Beethoven’in bir eserini çalmamı istediler. Birkaç haftada bu eseri çalıp öğrendim. Çok çalıştım, çabuk ilerledim. Müzik dinlenen de bir evde doğduğum için birçok eser kulağımda vardı.  Bu konserde oldukça dikkat çektim. Adeta bu konserle keşfedildim diyebiliriz.”

brc-0287.jpg

“Türkiye’de harika çocuklar statüsüne alındım”

Eser Öktem ile eğitim sürecini de konuşuyoruz. Henüz çocuk yaşta ardarda kaybettiği değerli müzik eğitmenlerinin yokuluğuyla sarsılan sanatçı, neyse ki çabuk toparlanarak eğitimini tamamladı.

 Ortaokula başlayacağımda Ankara Devlet Konservatuarı’nın sınavlarına katıldım. Başarılı oldum. İlk başta ailem beni Ankara’ya yatılı göndermeyi istemedi. Ben çok istedim ve onları da hocalarımla birlikte bu fikre ikna ettim. Böylece ortaokul ve liseyi konservatuarda tamamladım. Üniversitede eğitimim içinse önce Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’na gittim. Profesör Semra Kartal ile çalıştım. Çok değerli bir hocadır. Orada harika çocuklar statüsüne alınarak Profesör Kamuran Gündemir ile çalışmaya başladım. Türkiye’nin en iyi hocalarından biriydi. Ancak Kamuran hocamın Bilkent’e geçmesi ile ben de oraya geçtim. Fakat kısa bir süre sonra hocam hayatını kaybetti. Böylece ben de İngiltere’ye geçiş yaptım. Ancak şanssızlık şu ki, bu hocam da nehirde boğuldu. Üst üste iki travma yaşadım. Hocalarımı kaybetmem bende ciddi depresyon yarattı. Hocalarımızla çok yakın ilişki kurar, haftanın her günü çalışırdık. Sonuçta yapamadım ve  Ankara’ya dönerek Bilkent Üniversitesi’nden mezun oldum.”

 

Sanıyorum ‘harika çocuk’ ünvanını ilk alan Kıbrıslı isimlerden biri Eser Öktem, ona verilen bu özel payeyi soruyorum.

“Bildiğim kadar ile benden önce Rüya Taner bu ünvanla burs almıştı. Benden sonra da bir öğrenci aldı. Beni olağanüstü hissettirdi, çok mutlu oldum. Piyano benim tutkumdu, böylece daha da çok piyanoya sarıldım, daha büyük bir tutkuya dönüştü. Ancak öyle kendimi özel hissetme gibi de bir durumum olmadı.”

“Bir orkestranın şefi gibisiniz”

Piyanonun bir enstrüman olarak, diğerlerinden farkını da konuşuyoruz…

 “Piyano tek başına bir orkestradır. Tüm enstrüman seslerinin çok karakteristik olduğunu düşünüyorum ama piyano sanki her şeyi imite edebileceğiniz bambaşka bir estrüman, kocaman bir orkestra, siz bu orkestranın şefi gibisiniz.”

brc-0265.jpg

“Artık kendimi buldum”

 Özellikle küçük yaşta Fazıl Say ile benzerliği de konuşulmuştu. İlham aldığı sanatçılardan biri olduğunu söylüyor.  

“Profesör Kamuran Gündemir Fazıl Say’ın da hocasıydı. O zamandan derslerde karşılaşıyorduk vakit buldukça Ankara’ya gelirdi. Birlikte de ders yapma şansımız oldu. O küçük yaşlarda ondan çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Ben Ankara’ya gitmeden önce kendisi konser vermek üzere Kıbrıs’a gelmişti. Konserden çok etkilenmiştim. Benim için rol model olmuştu. Farkında olmadan küçük yaşta onu taklit etmeye çalışırdım. Tabii artık kendimi buldum, kendisi çok ilham aldığım bir sanatçı olmaya devam ediyor.”

 

Kendisini bir icra sanatçısı olarak tanımlayan Eser Öktem, bir eser icra etmenin aslında ne anlama geldiğini bizimle paylaşıyor. Sanata dair hiçbir şeyin göründüğü kadar kolay olmadığını bir kez daha fark ediyorum.

“Kompozisyon yapmak yerine icra sanatçısıyım. Benim besteci bir yönüm yok. Yorum üzerine çalışıyorum. Buna yöneldim. Orkestra şefliği her zaman çok ilgimi çekmiştir ama olmak gibi bir amacım ve vaktim de yok. Bir süredir konser vermiyorum. Kendimi yenilediğim bir süreç. Günümün büyük kısmı yine çalışmakla geçiyor tabii. Amatör ve profesyonel öğrencilerim de var. Aktivist yönüm de devam ediyor. Az da olsa dünyayı güzelleştirmeye yönelik büyük isteklerim var. Bu vesile ile siyasetle de ilgileniyorum.”

brc-0244.jpg

Bir eseri icra edebilmek için nasıl bir çalışma yöntemi izlediğini de konuşuyoruz. Mutlaka icra etmek demek, notaları öğrendim, çaldım şeklinde olmuyor. Bundan çok daha fazlası gerekiyor.

“Bir bestecinin bilinen, var olan eserini elime alıyorum. Çalmak için en ince ayrıntısına kadar çalışıyorum. Bir eserin sanatçısını çok yakından tanımaya çalışıyorum. Açıkça bir eserin notalarını öğrenmek yetmiyor. Ciddi bir araştırma yapmak anlamına da geliyor ki o eserle ilgili kim ne dedi, eserin hikayesi, formu nedir. Geçmişte çalan büyük sanatçıların nasıl yorumladığına da bakıp, sanatçısının söylecek sözünü bulması zaman alıyor. Ben günde sekiz saat çalışırım. Bir esere ruh katabilmek için en derinine kadar çalışmak lazım.”

Bu haber toplam 1377 defa okunmuştur
Etiketler :