1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Mevzuatı ihlal eden, despotça kararlar”
“Mevzuatı ihlal eden, despotça kararlar”

“Mevzuatı ihlal eden, despotça kararlar”

YENİDÜZEN’e konuşan DAÜ-SEN Başkanı Doç. Dr. Ercan Hoşkara, hükümetin anayasaya ve yasalara aykırı hareket geleneğinin, “KKTC’nin küçük bir ölçeği” olan DAÜ’de de aynı şekilde uygulanmak istendiğini kaydetti...

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası (DAÜ-SEN) Başkanı Doç. Dr. Ercan Hoşkara, Eğitim Bakanı’nın DAÜ’yü kaotik bir tartışmanın içine çekmek istediğini belirterek, “Hükümetin anayasaya ve yasalara aykırı hareket geleneği, KKTC’nin küçük bir ölçeği olan DAÜ’de de aynı şekilde uygulanmak isteniyor. Biz kaosu büyüten taraf olmak istemiyoruz, sorunu çözmek istiyoruz” diye konuştu.

Doç. Dr. Hoşkara, Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun mevzuatı ihlal eden, despotça kararlar ürettirdiğini ve sorumluluğu DAÜ VYK’ya yüklediğini söyledi.

Doç. Dr. Ercan Hoşkara şu ifadeleri kullandı:

“Sendika olarak yaşadığımız sorun yetkili bir muhatabımız olmamasıdır. Benim muhatabım rektör mü, VYK mı? Muhatabımız eğitim bakanıysa, o zaman Rektör ve VYK yerine Eğitim Bakanı sendika ile görüşecek. DAÜ’nün sorunlarını, akıl yoluyla çözeriz, yüksek öğretimin sorunlarının nasıl çözülebileceğini de söyleriz. Hükümetin cesareti varsa, yüksek öğretimi düzenlesin, bunu yapmak istiyorlarsa cesareti de bulmak zorundadırlar.”

Doç. Dr. Ercan Hoşkara, Nisan 2024‘te imzalanan DAÜ’nün Sürdürülebilir Mali Yapıya Kavuşturulmasına İlişkin Protokol’ü hatırlatarak, “DAÜ giderlerini kontrol edebilir, protokolü uygulayabilir, ama gelir ayağında, yüksek öğretimdeki bataklık devam ettiği, bu kadar ucuzladığı sürece, DAÜ’nün niteliği  koruyarak gelirini koruması mümkün görünmüyor” diye konuştu.

Yüksek öğretim alanında çok sayıda, yeni onay almış ve bin dolar yıllık ücretle öğrenci almaya devam eden üniversite olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Hoşkara, “Yüksek öğretimdeki üniversite çöplüğü baskı yaratıyor” dedi.

Doç. Dr. Hoşkara, yüksek öğretim stratejisini, Eğitim Bakanlığı’nın ve hükümetin ortaya koyması gerektiğinin altını çizdi.

“7-8 senedir DAÜ’de yabancı öğrenci sayısında azalma oldu”

Soru: DAÜ yıllardır yaşadığı mali krizle gündemde. Bir yıl önce mali sorunları çözmek ve denk bütçeye sahip, sürdürülebilir bir yapı hedefiyle idare ve hükümetle bir protokol imzaladınız. Protokol ne kadar uygulandı? DAÜ’de mali yapı ne durumda?

Doç. Dr. Hoşkara: Yıllar içerisinde, giderlerimiz ve gelirlerimiz arasında bir açık oluştu. Bunun iki nedeni var, içsel ve dışsal. İçsel yani kendi yönetimimizdeki sorunlardan kaynaklı nedenler, yeterli sayıda öğrenciye ulaşamamak ve içeride verimliliği sağlayamamakla ilgiliydi.

Dışsal sorun, değersizleşen yüksek öğretim alanı, çok sayıda üniversite ve gerçek anlamda eğitim vermeyen ama diploma dağıtan ve bunun için fiyat kıran, yabancı öğrencilere buraya öğrenci vizesiyle gelip çalışabilme imkanı sunan, bin dolar yıllık ücretle eğitim verdiğini iddia eden çok sayıda üniversite... Ve maalesef bu durum, ortamı bozdu. 7-8 senedir DAÜ’de yabancı öğrenci sayısında azalma ve ciddi bir gelir kaybı oluştu.

“Çavuşoğlu, düzenin devamına imkan veriyor”

Yüksek öğretim alanında çok sayıda, yeni onay almış ve öğrenci almaya devam eden üniversite olması. YÖDAK onaylı 23 üniversite var ama bu üniversiteler ortada yok. Sahte diplomalarla ilgili sorgulanan bir eski bakan var, Kemal Dürüst. Bu 23 üniversitenin 16’sının izni Dürüst döneminde verildi. Bugün Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nu eleştirdiğimizde, “ben hiç üniversite izni vermedim” diyor. Vermedi ama devamını sağlıyor, bu düzenin devamına imkan veriyor. Bunu Kemal Dürüst veya ondan önceki bakanlar yaratmış olabilir ama Nazım Çavuşoğlu bu kurulan düzeni devam ettiriyor ve buna müdahale etme gereği duymuyor. Bu da dışsal sorun.

“Giderler konusunda protokolü %90-95 oranında gerçekleştireceğiz”

Bir sene önce, bir protokol imzaladık ve maaşlardan ortalama %20 kesinti hemen yürürlüğe girdi. Maaşın miktarına bağlı olarak, %13 ile % 28 arasında kesintiler oldu. Bu kesintiler ile ortalama %20 gider azaltılmasına gidildi. Protokolde gider azaltma konusundaki bir diğer unsur da, yeni istihdam yapmamaydı. Bir yıl içinde yeni akademik personel, yönetsel işçi istihdamı yapılmadı. Münhal çıkmadan bazı hizmet alımları oldu ama %90 oranında yeni istihdam yapmama maddesine uyuldu. Yeni istihdam yapmama konusuna uyulduğunda, bizim öngörümüz, 4 yıllık sürede, en az % 20 gider azaltma mümkün olacak.

Verimlilik çalışmaları, birim bütçe/birim kadro politikasının hayata geçirilmesi, enerji giderlerinin azaltılması, fotovoltaik panel uygulanması, ders kredilerinin gözden geçirilip sınıf grup büyüklüklerinin daha verimli oluşturulması gibi protokolde çok sayıda madde var. Bütün bunlarla en fazla ulaşabileceğimiz tasarruf %10. İşin büyüğü, yani %40 maaş düzenlemesi ve yeni istihdam yapmamadır; ki bunlar uygulanıyor. Verimlilik ile, ulaşılabilecek %10’luk konularda da kısmen yol alındı, kısmen ağır hareket ediliyor. Bunu kültürel bir durum olarak değerlendiriyorum, statükoların yıkılması ve yeni koşullara hemen adapte olma konusunda çok hevesli olunmuyor. Ama geç de olsa, ben bunun başarılacağını görüyorum. Giderler konusunda protokolü %90-95 oranında gerçekleştireceğiz. Orada bir sorun yok.

“Yüksek öğretimdeki üniversite çöplüğü baskı yaratıyor”

Soru: Giderler kaleminde tasarruf konusunda büyük sıkıntı görmüyorsunuz. Peki gelirlerin artırılması noktasında durum ne?

Doç. Dr. Hoşkara: Gelirler ayağında ve dışsal ayakta sorun var. Üçüncü ülkelerden gelen yabancı öğrenciler, en fazla gelir elde ettiğimiz kalemdi. Bu öğrencilerin ödediği ortalama miktar 5 bin dolardı. Rektörümüz, “Bu dönem yabancı öğrenci alamıyoruz. Piyasa çok düştü. Yıllık bin dolar alan üniversiteler var. Acentelerde bize baskı yapıyor, ‘Siz de bari 3 bin dolar yapın’ diyorlar” dedi. Maalesef ÜYK ve VYK’dan böyle bir karar geçti. Biz sendika olarak buna itiraz ettik. Konuyu, protokolü yürüten İstişare ve Eşgüdüm Komisyonu’nun gündemine getireceğiz. Rektörlük, “gelen öğrencilerden aldığımız pay çok azaldı. Fiyatı kırarak, öğrenci alalım. Öğrenci olursa, öğrenci öğrenciyi getirir. Uzun vadede bu bizim için avantaj olacak” diyor. Biz de, “eğer sen piyasaya ayak uydurursan, maliyetinin altında bir fiyat verirsen, bu bizi niteliksiz eğitim alanının içine kanalize eder ve öğrenci sayısı üzerinden bir politikayla biz DAÜ’yü istediğimiz düzeyde yaşatamayız” diyoruz. Yüksek öğretimdeki üniversite çöplüğü baskı yaratıyor.

“Bu kadar ucuzlatırsanız, bunun sosyal maliyeti, gelirin çok üstüne çıkar”

Gelirler ayağında, Kıbrıslı öğrenciyle ilgili bir sorun yok. Kıbrıslı öğrenci DAÜ’yü tercih ediyor. Ödediği harç, yabancı öğrencilerden daha yüksek. Bu da bir anomali. Yabancı öğrenciye 3 bin dolara eğitim vermeyi hedeflemek akıl işi değil. 3 bin dolar ödeyen yabancı öğrencinin kamuya yarattığı maliyet daha fazladır. Yarattığı suçun, kaçak işgücü sorunlarının da maliyeti var. Bin dolar olan üniversiteler kamuya yük yaratıyor. Bu işi bu kadar ucuzlatırsanız, bunun sosyal maliyeti, sizin buradan elde ettiğiniz gelirin çok üstüne çıkar.

Türkiye’den gelen öğrencilerde geçmiş dönemde bir sorun vardı, öğrenciyi tutabilmek, kitapçıkta kalabilmek için çok burs verildi. Temelde öğrenci gelirleri ayağına baktığımızda, sorun devam ediyor. Bu sorun da, yüksek öğretim alanından kaynaklanıyor. Sadece içeride değil, hem Güney Kıbrıs’ta üniversite sayısının artmış olması ve bizim öğrenci getirdiğimiz alanlara girmiş olmaları, hem de Türkiye’de son 6-7 yıllık dönemde, 35 bin olan yabancı sayısının 350 bine çıkmış olması. Türkiye de artık, bizim aldığımız ülkelerden öğrenciyi alıyor ve muhtemelen bu eğilim devam edecek. Dolayısıyla yüksek öğretim stratejisini, Eğitim Bakanlığı’nın ve hükümetin ortaya koyması gerekiyor. Başından beri ve protokolü imzaladığımız gün de hep bunu söyledik.

“Ortamı düzeltmemiz lazım”

Başbakan’ın bütün bakanlarla birlikte düzenlediği basın toplantısında yüksek öğretimle ilgili hiç bir şey söylenmedi, yüksek öğretim, kaçak iş gücü ve turizm konusu içinde geçti.

Bu üniversiteyi yaşatalım, herkes özveride bulunuyor. Çalışan da özveride bulunuyor. Devlet de 4 yıllık programda giderleri azaltıp, gelirleri artırıp denk bütçeye ulaşabilmek için DAÜ’ye katkı koyuyor. Ama ortamı düzeltmemiz lazım. Yüksek öğretim alanını bu şekilde yürütürsek sorun var.

“DAÜ nitelikte rekabet edebilir”

DAÜ nitelikte rekabet edebilir. Öğretim ücreti üzerinden rekabet edebilmesi için, devletin burs vermesi lazım. DAÜ’nün niteliğini koruyabilmesi gerekiyor. Bu niteliği koruyarak, ihtiyaç duyduğumuz öğrenci gelirine ulaşabilme hedefini piyasa, mevcut koşullar bozuyor. Eğitim Bakanlığı üniversiteler arasında derecelendirme de yapmıyor. Hem içeriye, hem de yurt dışına, üniversitelerin nitelik kalitesi hakkında veri ortaya koymuyor. Times Higher Education’da olan DAÜ, YDÜ ve UKÜ var. Burada 23 üniversite var ama sadece üçü listede var. Bu sorun orada duruyor.

DAÜ giderlerini kontrol edebilir, protokolü uygulayabilir, ama gelir ayağında, yüksek öğretimdeki bataklık devam ettiği, bu kadar ucuzladığı sürece, DAÜ’nün niteliği  koruyarak gelirini koruması mümkün görünmüyor.

“En iyi üniversite DAÜ”

Soru: Yakın zamanda sonuçlarını açıklayacağınız bir algı anketi yaptınız. Anket sonuçları ne diyor?

Doç. Dr. Hoşkara: Ne görüyorsak, ankette de o çıktı. Seçmene sorduk, “Sizce en iyi üniversite hangisi?” %53.7 DAÜ, %28 YDÜ, %4.5 GAÜ, UKÜ, LAÜ ve %2.2 de ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü dendi, geriye kalan üniversitelerin bazısı hiç yok, olan da sadece %0.1. Adları üniversite ama topluma dokundukları hiçbir nokta yok. Ankette “En çok güvendiğiniz üniversite hangisidir? Siz okuyacak olsanız hangisine giderdiniz veya çocuğunuzu nereye gönderirsiniz?” diye sorduğumuzda, açık ara DAÜ önde, ikinci sırada YDÜ ve sonrası sıralanıyor. Toplumun gördüğü 6 üniversite var, toplum diğerlerini görmüyor. Diğerlerini sahte diploma, kolay diploma tartışmalarında görüyor.

“Diploma vermek için kurulmuş üniversiteler var”

Diploma vermek için kurulmuş, izinlendirilmiş üniversiteler var. Bu bataklığın içinde, nitelik mücadelesi verip, yaşamanız zorlaşıyor. Dolayısıyla, devletin bu dışsal dediğimiz meseleyi çözmek için bir strateji ortaya koyması lazım. Kamuoyu bizim gördüğümüzü görüyor ama bu siyasete yansımıyor. Siyaset bunu üzerinde bir baskı olarak hissetmiyor. “X kişi sahte diploma aldı. Dokunulmazlığını kaldıralım, yargılayalım” diyoruz. Peki sahte diplomayı kim verdi? Sahte diplomayı düzenleyen de, kolaylaştıran da üniversite. Bazı şeyler nettir.

“Sorunu sahte diploma alan kişilerde arıyoruz. Üniversitelerde, izin veren ve bunu sürdüren Eğitim Bakanlığı’nda sorun aramıyoruz”

OECD ülkeleri ortalamasına göre, bir üniversitenin öğrenci başına düşen maliyeti bellidir. Üniversitede eğitimin maliyeti 20 bin dolar civarındadır. DAÜ’de öğrenci başına düşen maliyet 6 bin dolar civarındadır. Bin dolara bir yıllık eğitim veren üniversiteler var. Bizim Eğitim Bakanı’mız, Başbakanı’mız buna inanabiliyor. Sorunu sahte diploma alan kişilerde arıyoruz. Üniversitelerde sorun aramıyoruz, bu üniversitelere izin veren ve bunu sürdüren Eğitim Bakanlığı’nda sorun aramıyoruz. Ancak sorun olduğu kesindir. Sahte diploma meclisin gündeminde, eğer yüksek öğretim alanının yaşamasını istiyorsak, bu işi kökünden temizlemek gerekir. Oyalanmanın anlamı yok. Bu, bütün yüksek öğretim alanını tehdit eden bir durum oldu ve bunun temizlenmesi lazım. Aynı sorunu Malezya da yaşadı, müdahale etmeye mecbur kaldı. Bizim de yapmamız gerekir.

Biz sendika olarak çürüklerin, iş yapmayanların da gitmesinden yanayız. Bir torbanın içinde çürükleri tutarsak, bütün yapıyı çürütür. DAÜ demokratik, özerk, hesap verebilir bir üniversite olmalıdır. Bu ülkede lokomotif olmalıdır. Bunun için de, burada olan herkes üretken olmalıdır. Protokol ve yeni TİS ile birlikte performans uygulamasını getirdik. İş yapmayanları tutmasınlar ama iyi yönetmeyen yöneticiyi de tutmasınlar.

“Eğitim Bakanı despotça kararlar ürettiriyor”

Soru: İçte yönetimsel sorunlar olduğuna dair basında haberler yer almaya devam ediyor. 2 Mayıs’ta VYK ve rektörlüğe siyah çelenk bıraktınız, hukuksuz adımlar atıldığını açıkladınız. O günden sonra VYK veya rektörle görüştünüz mü?

Doç. Dr. Hoşkara: Temas ettik, VYK ve rektör bize katılıyor,  “Haklısınız ama Eğitim Bakanı talimat verdi” diyor. “Yazılı mı verdi” diyoruz, “Hayır, sözlü verdi” diyorlar. O zaman niye uyguladılar? Uygulamasınlar. Eğitim Bakanı talep etti ama sorumlu uygulayandır. Bu protokolde %10’luk etki yapacak kısımda aksama var. Eğitim Bakanı kendi atadığı VYK’ya kızıyor, rektörlüğe kızıyor. Biz de, “niye kızıyorsun, VYK’nın yönetemediğini düşünüyorsan gereğini yap, yönetebilecek olanı ata” diyoruz. Rektörlükle ilgili sorun varsa, senato ve VYK’ya söyle, biz de katkı koyalım. Sen bunu yapmak yerine ne yapıyorsun? Mevzuatı ihlal eden, despotça kararlar ürettiriyorsun ve sorumluluğu VYK’ya yüklüyorsun.

Herkes sosyal sigortadan emekli oluyor. Emekli olan bütün hocalar gidip diğer özel üniversitelerde çalışıp maaş alabiliyordu. Şu anda profesörün maaşını % 28 aşağıya çekiyoruz. Hoca tutamayacağız çünkü emekli olacak ve diğer üniversitelerde çalışmak isteyecek. Aynı hak DAÜ’de de olsun istedik ve bunu protokole koyduk. Bu konuda yasal düzenleme de yapıldı. Sayın Bakan’ın, kendisinin yakinen bildiği, kendi mensubu olduğu partiye de yakın olduğunu düşündüğü bir gruba dair hayal kırıklığı var. Kızgınlıkla, yasada yeri olmayan bir şey yaptı ve “bunların maaşını %50 kesin, bakalım çıkarlar mı çıkmazlar mı” dedi, VYK da kesti. Hiçbir yasal dayanağı yok. Biz de dava açtık.

“Hükümetin cesareti varsa, yüksek öğretimi düzenlesin”

Soru: Dava ne aşamada?

Doç. Dr. Hoşkara: Ara emrine de başvurduk ama mahkemeler parayla ilgili konularda ara emri kararı vermek istemedi. Davanın esasını görüşmek için 20 Haziran tarihini verdi. Davanın kazanılacağı kesin. Ne zaman kazanılacağı ve kararın ne zaman yazılacağıyla ilgili sorun var. Bu dava bitecek, kazanılacak ve bu paralar ödenecek.

Halbuki diğer taraftan, bu işi zorunlu tutabilmek için kamudaki emeklilik yaşı olan 60’a senato onay verdi ancak 60 yaşını dolduranların, bu statüye geçişinin zorunlu olmasıyla ilgili tüzük değişikliği Eğitim Bakanı tarafından Bakanlar kuruluna getirilmedi. Yasa dışı olarak maaş kesintisi yapılıyor. Mahkeme kararıyla bu paralar geri ödenecek. İşin doğrusu, yasalara uygun hareket etmektir. Eğitim Bakanı “İşler istediğim gibi gitmiyor” deyip, yasal dayanağı olmayan talimatlar veriyor.

Bir de, eskiden unvanla kadro otomatik birlikte geliyordu. Biz sendika olarak, Geçen ay Senato kadro ve unvanı ayırdı, biz de sendika olarak destek verdik. Ünvanı alsanız bile kadroya geçiş, kadro ve bütçe olanaklarına bağlı olacak. Tüzük değişikliği de gönderildi ama bu da yapılmadı. Bu arada mevcut mevzuata göre süreçlerini tamamlayanların ataması yapıldı. Eğitim Bakanı buna da karşı çıktı. Bir akıl tutulması ya da iş bilmezlik var. Tüzük yayınlanana kadar geçerli olan mevcut mevzuattır. Şimdi sen bunu kendi iki dudağından çıkan lafla iptal edersen, mahkemeyi kaybedeceksin. Düzenlemeyi vaktinde yapmıyorsun ve yasa dışı işler yapıyorsun. Bu, üniversiteyi aşağıya çekiyor. Sendika olarak yaşadığımız sorun yetkili bir muhatabımız olmamasıdır. Benim muhatabım rektör mü, VYK mı? Muhatabımız eğitim bakanıysa, o zaman Rektör ve VYK yerine Eğitim Bakanı sendika ile görüşecek. DAÜ’nün sorunlarını, akıl yoluyla çözeriz, yüksek öğretimin sorunlarının nasıl çözülebileceğini de söyleriz. Hükümetin cesareti varsa, yüksek öğretimi düzenlesin, bunu yapmak istiyorlarsa cesareti de bulmak zorundadırlar.

“Çözülemeyecek ve uzlaşılamayacak hiçbir nokta yok”

Soru: Siyah çelenk koydunuz, dava açtınız. Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Doç. Dr. Hoşkara: Eylemimizi yaptık, maalesef süreç tıkandı. Başbakan’dan randevu talebimiz var. Bize göre çözülemeyecek ve uzlaşılamayacak hiçbir nokta yok, yeter ki protokole ve toplu iş sözleşmesine ve yasal düzenlemelere uyalım. Hükümet anayasaya ve yasalara uymazsa, bu iş nasıl olacak? Benzer sorun başörtüsüyle de ilgili var. Hükümet, başörtüsünün lisede olmasını savunabilir. Dünyada farklı örnekleri de var. Düzenleme yapabilir ama bunu Anayasa’ya uygun yapmak zorundadır. Bir konuk cumhurbaşkanı çıkıp, “benim başörtülü kızıma hiç kimse dokunamaz, karşısında beni bulur” derse, bu, Anayasa Mahkemesi’ne karşı bir müdahale olur mu, olmaz mı? Hükümetin bir konuda sorunu çözmek istiyorsa, Anayasa’ya uygun olarak çözmesi lazım. Anayasa izin vermiyorsa, toplum izin vermiyor demektir. Toplumun izin verdiğini düşünüyorsa, cesareti varsa anayasa değişikliği getirecek. Hiç kimsenin anayasayı, yasaları delme hakkı yoktur. Hükümet edenlerin hiç yoktur.

“Eğitim Bakanı DAÜ’yü kaotik bir tartışmanın içine çekmek istiyor”

DAÜ’deki hukuk dışı bu konularda kendileri de, avukatları da davayı kaybedeceklerini biliyor. Bu sorunu nasıl çözeceğiz? Bazı sorunların çözülmesi zaman alıyor. Zararın neresinden dönerseniz kardır. Bu gidişatın düzeltilmesi de zor olabilir ama düzeltmemiz lazım. Bazen şu kuşkuyu yaşıyoruz. Eğitim Bakanı’nın kaosa oynadığını düşünüyoruz ve aslında DAÜ’yü böyle bir kaotik tartışmanın içine çekmek istiyor. Çünkü bildikleri yöntem bu. Kaos yaratıp,  sendikayı bu kaosun içine çekip, kaosu büyütüp, sendikayı suçlayıp, kurumları özelleştirmek... Geleneksel yöntemleri bu. Hükümetin anayasaya ve yasalara aykırı hareket geleneği, KKTC’nin küçük bir ölçeği olan DAÜ’de de aynı şekilde uygulanmak isteniyor. Biz kaosu büyüten taraf olmak istemiyoruz, sorunu çözmek istiyoruz.

“Hükümetin bu kadar rahat karar üretmesinin bir nedeni, yargının açık ihlallere ara emri üretmemesidir”

Soru: Yaşananlar kime kaybettiriyor?

Doç. Dr. Hoşkara: Kamuya kaybettiriyor. Yasalara aykırı iş yaptıklarında mahkeme kararı gecikebilir. 2010’da da böyle oldu. 2010’da Abdullah Öztoprak rektör iken, devamlı personelin işine usulsüz bir şekilde son verdi. Hocalarımız 5 yıl boyunca çalışmadan tazminat aldı, mahkeme kararıyla. Çalıştırmadığınız hocaya 5 yıllık maaşı tazminat olarak ödendi. Üniversite bu bedeli ödedi, ödüyor.

Doğrusu nedir? Siz işi yasalara uygun yapacaksınız ve mahkemeden geri dönmeyecek. Ay bitmeden konuyu bir kanala oturtacağımızı düşünüyoruz, bunu da kamuoyuna anlatacağız. Mahkeme sürecini de yürüteceğiz ve çözmeye çalışacağız. Bu ülkede siyasette olduğu gibi, yargıda da sorun var. “Geç kalmış adalet, adalet değildir” diye bir söz var. Yetkiyi tüzükten, yasadan almayan bir idari karara mahkeme ara emri veremiyor. İşi ötelemeye çalışıyor ve “gidin anlaşın” diyor. Benim anlaşabilmem için, bu açık ihlale “dur” demem lazım. Hükümetin açık ihlali olan konularda, bu kadar rahat karar üretmesinin bir nedeni de, yargının açık ihlallere ara emri üretmemesidir.

“TMK etkin olarak çalıştırılmalıdır, aksi çözümsüzlük ve kaostur”

Soru: Son günlerde basına yansıyan farklı bir konu da, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun, DAÜ’nün kurulduğu arazinin bir kısmının sahibi olan Saveriadis’e, 9 milyon Euro tazminat ödenmesine karar vermesidir. Bu konudaki düşünceniz nedir?

Doç. Dr. Hoşkara: Eski rektörlük binası ve etrafındaki araziyle birlikte, Rum mal sahibinin 6 dönümlük bir arazisi var. TMK ile uzlaşıya varıldıği ve tazminat kararı çıktığını öğrendik. TMK’nın etkin çalışması önemli. TMK çözüm yoludur, TMK’nın çalışmış olmasından mutluyuz. DAÜ kampüsü içinde, Rum malı olan bir yerin meşrulaşması ve uluslararası hukuk açısından engel teşkil etmeyen bir noktaya dönüşmesi, DAÜ’nün geleceği için de, mülkiyet sorununun karşısına çıkmaması için de önemlidir.

TMK’nın oluşmasının nedeni Mehmet Ali Talat dönemindeki siyasettir. Bu komisyon, çözüm odaklı siyasetin yarattığı bir hukuk yoludur. TMK, bizim mülkiyet sorunundan kaynaklanan dezavantajımızı çözebilecek bir yöntemdir, parasını koyarsanız veya iade ve takas yapabilirseniz. Takasa maalesef  Rum tarafı engeldir. Bugün Christodoulides’in mülkiyet konularında çözüme değil, çözümsüzlüğe katkı koyduğunu görüyoruz. Takasın olmasına imkan vermemek de bir çözümsüzlük siyasetidir. Burada mülkiyet sorunu vardır, TMK uluslararası anlamda yetkili kılınmıştır ancak Rum liderliği, komisyonun takas yapabilme yeteneğini ve aslında komisyonun kendisini ortadan kaldırmak istiyor. Bize göre TMK etkin olarak çalıştırılmalıdır, aksi çözümsüzlük ve kaostur.

Bu haber toplam 1219 defa okunmuştur