1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. “-mış” gibi yapanlara, çıkarların esiri olanlara bir yakından bakış: “Kutu Kutu”
“-mış” gibi yapanlara, çıkarların esiri olanlara bir yakından bakış: “Kutu Kutu”

“-mış” gibi yapanlara, çıkarların esiri olanlara bir yakından bakış: “Kutu Kutu”

“Kutu Kutu” oyunu hakkında Dernek Başkanı ve oyuncu Meryem Uygar, oyunun yönetmeni Mehmet Ulubatlı ve dramaturjiyi yapan Leyla Ulubatlı ile buluşarak oyunu konuştuk.

A+A-

Murat OBENLER

Oyun Yazarı Memet Baydur’un kaleme aldığı ve Mağusadaki Özgür Sanat Tiyatro ve Kültür Derneği oyuncuları tarafından sahnelenen “Kutu Kutu” oyunu hakkında Dernek Başkanı ve oyuncu Meryem Uygar, oyunun yönetmeni Mehmet Ulubatlı ve dramaturjiyi yapan Leyla Ulubatlı ile buluşarak oyunu konuştuk.

 “Sanatı sadece boş bir eğlenceye indirgemeyen, toplumcu çizgide oyunlar olmasına dikkat ederiz.”

Ödenekli tiyatrolardan farklı olarak özel tiyatroların büyük yapımlar ortaya koymaları neredeyse imkânsızdır. Siz bu oyunu çıkarırken nelere öncelik verdiniz?
Leyla Ulubatlı: Oyun seçimini yaparken, öncelikle güncelliğini koruyan konular tercihimizdir. Sanatı sadece boş bir eğlenceye indirgemeyen, soran, sorgulatan, düşünmeye zorlayan toplumcu çizgide oyunlar olmasına dikkat ederiz.  Tabii bunun yanında oyuncu kadromuzu ve derneğin mali durumunu da göz önünde bulundururuz.   

“Kutu Kutu” 1990’lı yıllarda yazıldı ama zamandan bağımsız olarak 30 yıl sonrasında da güncelliğini koruyan bir hikâyeye sahip. Bu açıdan hem o zamanın gelişmelerini hem de günümüz Türkiyesi ile bir karşılaştırma yapma olanağı sunması açısından çok önemli. Bu metni nasıl buldunuz?
Leyla Ulubatlı: 1990’larda yazılmış bir oyunun bugün hala toplumumuzun güncel sorunlarını yansıtması bizleri etkiledi.  Kurumların nasıl insan sarfiyatı yaptığı, bazı insanların bir yerlere gelmek için para, makam,  mevki sahibi olmak için inanmadığı değerleri savunmaları, dini buna alet etmeleri ve entelektüel kesime yaptığı göndermeler ilginçti. Bu yüzden Memet Baydur’un ‘’Kutu Kutu’’ oyununda karar kıldık ve yazar hayatta olmadığı için eşi emekli Büyükelçi Sina Baydur’dan oyunu çalışmak için izin aldık.

“Yazar  insan ve toplumsal yaşamdaki karmaşa, uyumsuzluk  ve bu durumu farketmesinden doğan iç dramı karakterler üzerinden çok güzel anlatıyor.”

Faklı geometrik boyutlar ve farklı renklerde kutular ve farklı karakterleri görünce bunlar arasında ne gibi bir parallellik olduğunu sormak istiyorum?
Meryem Uygar: Renkleri oyun yazarı belirledi. Evet farklı renkler farklı kesimleri yansıtıyor. Sarı renkli kutu esnaf-işçi sınıfını, kırmızı renkli kutu toplumun genelini, siyah renkli kutu toplumdaki karamsar kesimi, yeşil renk dini kesimi ve mavi renk de halkın entellektüel ve aydın kesimini temsil ediyor. Kendi özel hayatlarında da birtakım çatışmalar yaşayan bu kişiler hayatlarını parklarda sürdürüyorlar. Yazar Memet Baydur, insan yaşamında ve toplumsal yaşamdaki karmaşayı, uyumsuzluğu, korkuları, kuşkuları, yabancılaşmışlık duygusunu, yalnızlığı, insanın yeryüzünde bir sürgün oluşunu ve bu durumu farketmesinden doğan iç dramı karakterler üzerinden çok güzel anlatıyor.

318769693-4183333865123806-3081956037683398782-n.jpg

“Algılar insanı çok farklı yerlere götürebilir.”

Hayaller ve gerçeklerin de birbiri içine girdiği girift bir yapı karşımıza çıkıyor. Yazar ve yönetmen insanın bilinçaltına da bir yolculuk yapıyor. Bu gerçek yaşamla rüyaların bağlantısını bize çok iyi yansıtıyor. Oyunda dediği gibi birisinin hayali olan bir şey, bir gün diğerinin kabusu oluyor.
Meryem Uygar: Birisinin hayali olan bir şey, bir diğerinin kabusu olabiliyor. Bireyselleşme noktasına atıf vardır. Bakış açısına göre de herşey değişebiliyor. Algılar insanı çok farklı yerlere götürebilir. İletişimsizlik ise çok açık bir şekilde oyunda yer alıyor (Tuncay ve Fatoş karakterileri)

“Cansız heykellerden bile korkan, ürken bir yeni yönetim var oyunda.”

Sanki de heykeller de bu oyunda birer karakterdirler.
Meryem Uygar: Mehmet ve Bedri Beylerin eserleri parkta mevcuttur. Sonradan bu eserler parktan kaldırılıyor ve onların üzerinde gerçekleşen bu yer değişimi aslında erkin başındaki düşüncelerin de değişimini sembolize ediyor. Yeni yönetimin yöneticisi “Bu parkları temizleyeceğiz” diyor yani heykellerden bahsediyor. Cansız heykellerden bile korkan, ürken bir yeni yönetimden bahsediliyor oyunda.

“Korku duygusu içinde olanlar, menfaatleri uğruna kendi özbenliği de dahil inandığı değerlerden, ideolojilerden bile vaz geçiyor ve sürekli bir kimlik arayışı içine giriyor.”

 Herşeyin başı korku ve bizim korkularımız değil mi? Birçok şeyi korktuğumuz için yapmamayı, ya da yapma düşüncesinde olsak bile eyleme geçirmemeyi tercih etmemizin başlıca duygusu korku değil mi? Korkuların insanı yönettiği dönemlerden mi geçiyoruz ya da geçemeyecek miyiz?
Meryem Uygar: Bugün korku kavramı derin boyutlara ulaştı diye düşünüyorum. Toplumsal ilişkilerin yok oluşu, doğaya ters düşme, uyumsuzluk, boşunalık, hiçlik, anlamsızlık, yabancılaşma, güvensizlik duygusunun yarattığı korku ve rahatsızlık mesela. Korku duygusu içinde olanlar, toplumda yaygın değerlere, baskılara ve kısıtlamalara karşı koyamayacak kadar güçsüzleştiklerinden, kendi yaşam şekillerini ortaya çıkaramıyorlar ve dolayısıyla değişime uğrayan, kişiliğini yitiren bireyler haline dönüştüklerinden, belli başlı şeyleri elde etmek için yani menfaatleri uğruna kendi özbenliği de dahil inandığı değerlerden, ideolojilerden bile vaz geçiyor ve sürekli bir kimlik arayışı içine giriyor.

319337880-6083062201736585-2565453942112742902-n-001.jpg

“Halk bu şekilde kötü ve sıhhi olmayan şartlarda yaşarken, onları düşünmeyen ve sadece “vicdan temizliği yapma” derdine düşen bir zihniyetin vicdanı nasıl temiz olabilir ki?”

 Bir de “vicdan temizliği” üzerinden yaratılan korkular var değil mi?
Meryem Uygar: Aslında yerel yönetimler açısından değerlendirildiğinde vicdan temizliği ancak ve ancak çevre temizliği, çevre düzeni, insanların temel hak ve özgürlükleri korunarak mutlu ve sağlıklı yaşamaları yönünde verilecek hizmetler ile paralel bir çerçevede sürdürülebilir. Ama yazarın atıfta bulunduğu konu, her tarafın pislik içinde ve bu nedenle hastalığın şehirde kol geziyor olması, bunun üzerine Belediye Başkanı’nın danışmanının vicdan temizliği üzerine politik söylemlerde bulunması ironik bir durumdur. Halk bu şekilde kötü ve sıhhi olmayan şartlarda yaşarken, onları düşünmeyen ve sadece “vicdan temizliği yapma” derdine düşen bir zihniyetin vicdanı nasıl temiz olabilir ki?

Bu tiyatro Mağusa’da kuruldu ve bu şehirde oyunlar sahneliyor. Bana bu oyunda geçen tüm konular bir deniz kasabasındaki gelişememişlikleri hatta geriye gidişleri hatırlattı.
Meryem Uygar: Gelişmemiş, geri kalmış her şehre, her kasabaya işaret edebilir. Seyircilerimizin bir kısmı yaşadıkları şehre dair benzerlikler bulduğunu söyledi.

“Memet Baydur oyunda sistem eleştirisi yapıyor”

Oyunun sonunda tüm kutuların bir köşede toplandığını görüyoruz. Bu neye işarettir?
Mehmet Ulubatlı: Yeni yönetim heykelleri parktan kaldırıp bir kenara koyuyor. Aslında toplumun farklı renklerini de bir kenara koyuyor. Heykelleri kaldırıp yerlerine hiçbir şey koyuyorlar. Memet Baydur oyunda sistem eleştirisi yapıyor. Yalnız yeni yönetimlerin değil geçmiş eski yönetimlerin de eleştirisini yapıyor.

Tahir Zıpkın karakteri oyunda tüm değişimlerden en sert şekilde etkilenen kişi gibi görünüyor. Parklar onun için bir sığınak mı yoksa dışlanmışlık göstergesi midir?
Mehmet Ulubatlı: Tahir Zıpkın iyi eğitimli, entellektüel bir karakterdir ve toplumdan dışlanmıştır. Oyunda insanların yaşamda farkına varmadıkları gerçekleri yüzlerine çarpan kişi de odur. İvan Pavlov’un Köpekleri deneyi gibi şartlı refleksi oyuna yerleştiriyor yazar Baydur.

Arkalarından kışladan gelen sesler ve önde de uzaklarda bir lüks otelin dürbünle görülen şaşalı yaşamı arasında kalan park ahalisi karşıdaki seyirciye arafta kalmış bir ülke hissiyatı yaratıyor.
Mehmet Ulubatlı:  Sizin de söylediğiniz gibi arafta kalmış bir halkın durumunu anlatıyor.

Tuncay adlı yazar karaktere atfedilen “İçmek-yazmak-sevişmek” odaklı bir hayat yaşadığı konusu da önemli bir meseleye parmak basmıyor mu?
Mehmet Ulubatlı: Türkiyedeki aydın kesimin eleştirisi yapılıyor. Tuncay karakteri üzerinden anlatılan entelektüel ( !) bazı kesimlerin zoru görünce kaçan bir davranış sergilemelerine vurgu yapıyor. Parklarda sorunlar başlayınca “Çıkıp gidelim buralardan Trekulos’a ve bu pislikleri arkamızda bırakalım” diyor. Oyundaki aşk sahnesinde de yazarla sevgilisinin farklı dünyalara ait olmasını gösteriyoruz. Kadın bir sanatçıya yakın olmaktan, yazar da yanında güzel, biblo gibi bir kadın taşımaktan dolayı iyi hissediyor ama bütün ilişki çıkar ilişkisi üzerine kurulu.  Sevgi boyutu olmayan ilişkilere bir yakın plan yapıyor yazar.

“Oyundaki düş-gerçek ikilemi seçim vaadi olarak karşımıza çıkıyor bugünlerde”

Düşkent Belediye Başkanı’nın durumu nedir? Malum yaklaşan Yerel Yönetim Organları seçimi de var
Mehmet Ulubatlı: Bugüne kadar olmamış, olması gereken ama bir türlü olamayan ve hep düşlerde kalan bir durumu anlatıyor. Yaklaşan seçimler var ve her aday o kadar güzel şeyler söyleyecek ki “Hah aha budur” diyeceksiniz ama göreve geldiklerinde şu sebep, bu sebep, şu baskı, şu konjöktür vs.diyerek bu güzel şeylerin hayata geçmesinde hayal kırıklıkları yaşanabilir. Oyundaki düş-gerçek ikilemi seçim vaadi olarak karşımıza çıkıyor bugünlerde.Tahir de tek aday ve tek seçmen olarak herşeyin 4/4’lük yapılabileceği bir kent yönetimi seçimine girdi ve Düşkent Belediye Başkanı seçildi. Ütopyaya vurgu yapıyoruz.

Oyunda Tahir mücadelenin de simge ismi değil mi?
Mehmet Ulubatlı: Evet, entelektüeller şehri terk ediyor. Trekulos’a gidip rahatlarına bakarken sahada mücadele de (parklarda) Tahir’e kalıyor. Oyun türlü türlü çirkinlikleri anlatıyor, Tahir de bu çirkinliklere karşı çıkan karakteri canlandırıyor.

“Düş ve gerçeğe vurgu sırasında “mış” gibiciliğin insan kalbini de taşlaştırarak korkunç bir şeye çevirdiğini gördükten sonra bunu dans olarak canlandırmaya karar verdim.”

Dervişe Güneyyeli Kutlu’nun dansı oyuna seyirciyi düşündüren, görsel bir katkı sağlıyor.  Bu nasıl oldu?
Ulubatlı: Dervişe danslarıyla oyunlarımıza çok güzel katkılar yapan ekibimizin şahane bir üyesidir. Onun dans yeteneklerinden oyunlarımızda faydalanıyoruz. Onun dansı oyunumuza anlam katıyor. “Üç Ayna” oyunumuzda da 3.ayna olarak çok ciddi bir anlam kattı, burada da anlamlı bir katkı yapıyor.

Dervişe Güneyyeli Kutlu: Kendi okul tempom içinde zorlayıcı olsa da ekibi çok sevdiğim için oyunda yer aldım. Günümüzün “mış” gibiciliğini eleştiren bir oyunda dansı uygun bir şekilde yapının içine yerleştirmekte önceleri zorlandım. Düş ve gerçeğe vurgu sırasında (insanlar taşlaşmış, heykeller canlanmış cümlesiyle özetlenebilir) “mış” gibiciliğin insan kalbini de taşlaştırarak korkunç bir şeye çevirdiğini gördükten sonra bunu dans olarak canlandırmaya karar verdim. Kimine rüya olarak görülen bir şey kiminin kâbusu olabiliyor, diyor oyunda. Bize görsel bir güzellik olarak görülen dansın iki çocuk üzerinde korkunç kadın imajı bırakması da bunu doğrular nitelikte.

Siz ödenekli bir tiyatro topluluğu olmadığınızdan dolayı işbirliği ve desteklerin de önemli olduğunu düşünüyorum. Onları da saymak ister misiniz? 
Meryem Uygar: Doğu Akdeniz Üniversitesi ile gerçekleştirilen işbirliği protokolü çerçevesinde, 7 Kasım tarihinde Kutu Kutu oyunu prömiyerini gerçekleştirdi. Doğu Akdeniz Üniversitesi çalışanları, öğrencileri ve halkla oyun buluşmuş oldu. Oyunumuz 28, 30 Kasım ve 1 Aralık tarihlerinde de Mağusa halkıyla buluşmuştur. Dörter Construction ve Karaçam Mobilya  tarafından kutularımız en iyi ve en güzel şekilde hazırlandı. Bahçe ışığımız ise Aranır Elektrik ve Mühendislik direktörü Hüseyin Aranır tarafından tüm bağlantıları da yapılarak hazır bir şekilde bize teslim edildi. Dolayısı ile Dörter Construction, Karaçam Mobilya ve Aranır Elektrik  dekor sponsorlarımızdır.

 Oyunun turne takvimi nedir?
Ulubatlı: Mağusadaki gösterimlerin ardından 18 Aralıkta İskele Kültür Merkezi’nde sahneledik.  6 Ocak 2023 ‘te BKM Mutfak Lefkoşa’da ve ileride açıklanacak tarihlerde ise Güzelyurt ve Girne turnelerimiz olacak daha sonra tekrar Mağusa’da oyunumuzu sahnelemeye devam edeceğiz. Tabi ki oyunumuzun Özgür Sanat Tiyatro ve Kültür Derneği oyuncuları Ümit Urel Üzgüner, Selin Dalgıçoğlu, Bilen Kılıç, Muammer Tekkanat, Zeynep Solak, Meryem Uygar ve Rasim Çolakoğlu tarafından sahneye konduğunu da son olarak eklemek isterim.

Bu haber toplam 2798 defa okunmuştur