1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "İklim krizi önceliklerimiz arasında olmazsa, ülkemiz yaşanmaz hale gelecek"
"İklim krizi önceliklerimiz arasında olmazsa, ülkemiz yaşanmaz hale gelecek"

"İklim krizi önceliklerimiz arasında olmazsa, ülkemiz yaşanmaz hale gelecek"

Çevre felaketlerinin ve insanlığın dünyaya olumsuz etkisinin bir sonucu olarak yorumlanan ‘iklim krizi’nin Kıbrıs’a etkilerinin çok ağır olabileceğini görüşünü belirten Akademisyen Prof. Dr. Şerife Gündüz, çarpıcı uyarılarda da bulundu.

A+A-

Fehime ALASYA

Çevre felaketlerinin ve insanlığın dünyaya olumsuz etkisinin bir sonucu olarak yorumlanan ‘iklim krizi’nin Kıbrıs’a etkilerinin çok ağır olabileceğini görüşünü belirten Akademisyen Prof. Dr. Şerife Gündüz, çarpıcı uyarılarda da bulundu.

Yazın meydana gelen yangınlar, aşırı sıcaklar, kuraklık, kışın gerçekleşen seller ve şiddetli yağışların ilerleyen süreçte artacağı, maddi- manevi kayıpların artarak devam edeceği belirtiliyor.

Dünyanın birçok ülkesinde “Green Deal”,  yani “Yeşil Mutabakat” projesiyle iklim krizinden etkilenecek olan ülkeler için hayatta kalabilme çalışmaları başlarken krizden en çok etkilenecek olan ülkeler arasında olan Kıbrıs’taki çalışmalar ise adeta yerinde sayıyor…

“Biz bu çalışmanın neresindeyiz?” diye sorulması gerektiğine vurgu yapan uzmanlar, ‘önlem almazsak adanın, yakın gelecekte yaşanmaz hale geleceğini belirtiyor.

 

Prof. Dr. Şerife Gündüz'den dikkat çekici uyarılar…

İklim krizi ve çevre sorunlarını konuştuğumuz Prof. Dr. Şerife Gündüz, küresel olarak ve ülkemizde bizleri bekleyen tehlikeleri bir kez daha gündeme taşıdı.

Gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda ülkenin, yakın gelecekte yaşanmaz hale geleceğini işaret eden Gündüz, Kıbrıs’ın kuzeyinde iklim kriziyle mücadele konusunda yeterli çalışma yapılmadığını dile getirdi.

Dünyanın birçok ülkesinde iklim krizi için adeta seferberlik ilan edildiğini belirten Gündüz, ülkemizdeki durumu değerlendirirken “Olacakları yeterince algılayamadık” dedi.

Adada iklim krizinin halihazırda seller, yangınlar, aşırı sıcaklıklar, kuraklık, şiddetli yağışlar şeklinde yaşandığını anlatan Gündüz, tüm bunların şiddetini arttırarak devam edeceğini işaret etti.

2018 yılında sel felaketinde dört gencin hayatını kaybettiğini anımsatan Gündüz, “Bizim için iklim krizinin anlamının çok önem arz etmesi gerekmektedir. Fakat yaşananlarla, alınan önlemler paralel değildir” dedi.

Gündüz, “6’ncı yok oluşa doğru gidiyor muyuz?” sorusunun sorulması gerektiğini de dile getirdi.

serife-gunduz.jpg

 

YENİDÜZEN, Prof. Dr. Şerife Gündüz ile İklim krizinde küresel olarak ve ülkemizde bizleri bekleyen tehlikeleri konuştu…

“Belki de geri dönüşü olmayan yola giriyoruz”

YENİDÜZEN: İklim Krizi ne demek? Önce bu genel çerçeve ile başlayalım…

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Önce Küresel ısınma, iklim değişikliği kelimelerine bir açıklık getirmek adına rutin bir tanım yapmak istiyorum…

İklim Değişikliği, zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak insan faaliyetleri sonucunda atmosferin bileşimini bozulmasıyla iklimde oluşan bir değişiklik anlamına gelmektedir. Doğal olarak iklimler değişir. Fakat şu andaki değişimi normal süreç içerisinde değildir.

Küresel ısınma ise atmosferde yine normal olarak bulunan sera gazlarının, yine insan etkisiyle yani antropojenik etkiyle atmosferde aşırı birikmesi ve dünyanın ısınmasıdır.

Şu anda Dünya 1.2 derecede ısınmıştır. Bunu şöyle düşünelim insanın normal vücut ısısı 36,5-37,0 derece dersek ve bunun 39 ve üzerine çıktığını. Vücudumuzda oluşabilecek hasarları. Küresel ısınmada böyle bir şeydir.

Her şey sanayi devrimi ve kömürle başladı. İnsan doğanın hakimi olmanın verdiği gücü hissetti. Ve sürekli doğayı kirletti. Son 10 yılda ise küresel ısınmayı iyice hissettik, en yüksek mega sıcaklıklar, seller, yangınlar, biyolojik çeşitlilik kayıpları, insan kayıpları derken ulusların geleceğini tehdit eder boyuta gelince krize dönüştü. Güvenlik meselesine dönüştü.

Belki de geri dönüşüm olmayan yola giriyoruz. Eğer sıcaklık artışını sanayileşme öncesi döneme göre 2°C,  mümkünse 1,5°C'nin altında tutamayacaksak 6. Yok oluşa doğru gidiyor muyuz sorusunu sormak gerekiyor. Biliyorsunuz ki Palaojen’e 65 milyon yıl önce 11 kilometre çapında dev bir asteroitin dünyaya çarpmasıyla, Dinozorlarla birlikte canlı türlerinin çoğunu yer yüzünden silen 5. Büyük Kitlesel Yok Oluş olmuştu.”

 

“Olacakları yeterince algılayamadık!”

YENİDÜZEN: Küresel olarak ve ülkemizde bu tanım ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Küresel olara bu tanımı açıkladıktan sonra yerel olarak ne anlama geldiğini bilmediğimizi düşünüyorum, daha doğrusu biliyoruz ama olacakları yeterince algılayamadık. Ülkemiz iklim krizini halihazırda seller, yangınlar, aşırı sıcaklıklar, kuraklık, şiddetli yağışlar şeklinde yaşamaktadır. Hatta 2018 yılında bu olaylardan 4 gencimizi de kaybetmişiz. Bizim için iklim krizinin anlamının çok önem arz etmesi gerekmektedir. Fakat yaşananlarla, alınan önlemler paralel değildir.

Yaşananlar temel alınacak olursa bizim harıl harıl birimlerimizin , sivil toplumun ve kişilerin üzerine düşen görevleri yerine getirmek için çalışmamız, planlar yapmamız gerekiyor… Fakat böyle bir hazırlık içerisinde değiliz.”


“En çok etkilenecek ülkelerdeniz ama iklim krizi yokmuş gibi davranıyoruz”

YENİDÜZEN: Ülkemizde iklim krizi nasıl değerlendiriliyor?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Yok muş gibi davranıldığı kesin fakat bu yok muş gibi davranmak tüm çevre problemine karşı izlediğimiz bir tutumdur. Günlerdir yanan ve süre gelen çöp yangınları, taş ocakları ve patlatmadan çıkan toz, kullanılan tarım ilaçları, yok ettiğimiz canlılar, kirlettiğimiz denizler, sular…

Abartıyorum gibi geliyorsa araştırmak gerekli, sorgulamak, etrafımıza bakmamız gerekli.

Kıbrıs’ta 1990’dan itibaren sera gazları emisyonu %60 arttı. Yani iklim krizine olumsuz katkımız mevcuttur. Tabi ki Amerika, Çin, Hindistan ve Rusya sıralamasında yokuz ama sera gazı salınımlarımızı artırmışız.

Dikkatinizi etmemiz bir konuyu sizlerle paylaşmak isterim. BM’nin uyarılarını ve bilgilendirmelerini de dikkate alırsak, Akdeniz,  iklim krizinden en çok etkilenecek bölgedir ve Kıbrıs’ta “en çok etkilenecek, hassas sıcak noktalardan” birisidir.

Burada iklimin adaletsizliğinden bahsedebiliriz. Katkımızın en düşük seviyede olması etkilenmeyeceğimiz anlamına gelmiyor, aksine Bulgaristan, Macaristan, Slovenya, Sırbistan, Avusturya ve Kıbrıs olarak AB ülkeleri arasında en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyoruz.

Bu işin adaleti yoktur. İklim adaletsizliği diye yeni bir de terminoloji literatüre girmiştir.”

yangin-sec-2.jpg


“4 genci yitirdiğimizi unutmamalıyız, ekonomik kayıplarımız açıklanmalı”

YENİDÜZEN: Dünyanın önünde çok kritik bir eşik var, bunu atlatacak mıyız?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Bu durum herkesin verdiği sözleri yerine getirmesine bağlı. Biz en fazla etkilenecek bir ülke olacaksak (ki yaşadığımız aşırı sıcaklar, seller, şiddetli yağışlar, yangınlar bunu gösteriyor) ciddi maddi manevi kayıplarımız olmuş ve olacaktır. Manevi kayıplarımız çok net görülüyor. 2018 yılında 4 gencimizi sel felaketinde kaybettik. Bundan sadece 4 yıl önceydi üzerinden çok uzun zaman geçmedi ama hafızalarımızdan silinmişe benziyor. Ekonomik kayıplarımızı da sorgulamamız gerekiyor. Yaşanan tüm felaketlerden sonra ekonomik kayıplarımız ile ilgili bilgi paylaşılmasını bekliyoruz.”

 

“Bizde devlet planlaması yok, gelişmiş ülkeler önlem alıyor”

YENİDÜZEN: İklim krizi ve uyum sağlamamız gereken bu aşamada devlet planlaması ne durumda?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Böyle bir planlama yok, iklimin bir güvenlik sorunu olduğunu, çevresel bunalımların ve bunun sonuçlarında oluşan iklim krizinin tüm dünyadaki ulusların varlığını, sürekliliğini ve güvenliğini tehdit etmekte olduğunu biliyoruz. İklim güvenliğini iki boyutta ele alırsak, insani boyutunda güvenliğimiz nasıl tehdit edilecek sorusana değinmek gerekiyor.

Yaşanılan aşırı hava olaylarının toplumun ekonomisini, psikolojisini yani sosyo ekonomisini tehdit ederken bir yandan da çevresel adaletsizliklerle karşı karşıya geleceğiz. Her adım her düzenlemenin ekonomik boyutları olacak. En zengin, en yoksuldan 175 kat fazla karbon salımına neden oluyor kısmını sorgulamaya başlayacağız. Sorgulamalıyız da…

İklim krizine uyum tedbirleri sağlayan ülkeler, gelişmiş ülkeler, vatandaşları için iklim uyumunu sağlayabilecek önlemleri alıyorlar.”

 

iklim-krizi-foto-1-araya.jpg

“Tam anlamıyla bu işin ortasındayız”


“Biz daha bu işin ciddiyetini algılamadık, görmezden geliyoruz”

YENİDÜZEN: İklim krizine uyum tedbirleri kapsamında biz neler yapmalıyız? Bizi neler bekliyor?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Hava sıcaklığı toprağımızın nemini alacak, kuvvetli yağışlar, sel felaketleri toprağın özündeki organik maddeleri götürecek,  toprağımız verimsizleşecek, susuzluk olacak, gıda güvensizliği ekonomik bunalımlar, yer değiştirmeler ve buna bağlı göçler olacak. Tam anlamıyla hem insani hem ulusal güvenliği ilgilendirecek olaylar gelişecek. Gezegenin ortalama sıcaklıklarında büyük ölçekli ve uzun vadeli değişiklikler dünyayı yeniden şekillendirecek.

Örnek verebilirim İskandinavya ülkeleri kentlerini dayanıklı hale getirmeye başladı. Buzulların erimesiyle toprak kaymaları olacağını öngördükleri için uyum çalışmalarına başladılar. ABD deniz  kuvvetlerinin konuşlandığı yerleri olası deniz seviyesinin yükselmesi ve değişen ekstrem hava koşullarından etkilenmemek için değiştirdi.

Biz daha bu işin ciddiyetini algılamadık. Algılamamız gerekiyor ama görmezden geliyoruz. Tüm planlarımızı, alınacak önlemleri, adaptasyon planlarının üzerine inşa etmememiz gerekiyor. Bu işin kaçarı yok.  Tam anlamıyla bu işin ortasındayız.”

 

“Gezegeni topyekûn kaybetmemek adına 2030 ve 2050 yılları çok önemli…”

YENİDÜZEN: Dünya’da bu konuyla ilgili neler oluyor? Bu bağlamda ne kararlar alınıyor?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Küresel ısınmanın, insan faaliyetlerinin etkisiyle son 2 bin yılda görülmemiş bir oranda artmış olduğu, alarm zillerinin kulaklarımızı sağır ettiği ve kanıtların reddedilemez olduğu, fosil yakıtların yakılmasından ve ormanların yok edilmesinden kaynaklanan sera gazı emisyonları gezegenimizi boğduğu ve milyarlarca insanı riske attığı mesajları veren raporlar var.

2020 yılı itibariyle gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere her yıl en az 100 milyar dolar kaynak aktarması/Yeşil İklim Fonu oluşturulmuştur.

 AB ülkeleri, 2030 yılına kadar emisyonlarını, 1990 seviyelerine göre %40 oranında azaltma sözü vermiştir.  ABD ise 2025’e kadar, emisyonlarını 2005 seviyelerine göre %26-28 oranında azalacağı yönünde çalışmalar yapacağını belirtmiştir. Ülkeler, belirledikleri yol haritalarında önce 2030 sonra 2050 yılını hedef almaktadırlar. 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yaklaşık  % 40, 2050’ye kadar ise sıfır emisyona erişmeyi taahhüt ediyorlar. Sıfır emisyon kavramı, insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle atmosfere salınan sera gazlarının miktarını yeryüzü tarafından doğal olarak emilen sera gazı miktarıyla eşitlemek anlamına geliyor. Bir başka ifadeyle net sıfır, atmosfere yeni emisyonlar eklememek demek. Hedef Dünyanın ısısının 1.5 dereceye sabitlemek. Gezegenimizi topyekûn kaybetmemek adına 1.5 dereceye sabitlemek.”

 

iklim-krizi-foto-2-araya.png

“Hedef Dünyanın ısısının 1.5 dereceye sabitlemek. Gezegenimizi topyekûn kaybetmemek adına 1.5 dereceye sabitlemek”


“Green Deal “ yani “Yeşil Mutabakat” nedir?

YENİDÜZEN: Peki Avrupa Birliği ne yapıyor? Neyi hedefliyor?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Avrupa Birliği 2050 yılına kadar iklim nötr kıtası olmayı amaçlamış ve hedeflemiştir. Bunun için üye ülkeler “Green Deal “ “yeşil mutabakat “ isimli anlaşmayı 2019 yılında uygulamaya koydular.

“Yeşil Mutabakat”  Avrupa'nın iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkisine uyum sağlamasına ve nüfusları korumasına, küresel ısınmayı durdurmasına ve yeni, karbondan arındırılmış döngüsel ekonomiye doğru ilerleyen yeni bir büyüme stratejisi geliştirmesine yardımcı olmayı amaçlıyor.

Uygulamalar, 2050 sıfır sera gazı emisyonu, ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrılması, hiç kimsenin hiçbir bölgenin bu politikalardan ve uygulamalardan ayrı tutulmaması, çevre dostu teknolojiler, enerji sektörünün karbondan arınması, ekosistem restorasyonları, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi başlıkları içermektedir.

AB'nin 2030 ve 2050 için iklim hedefi için oluşturulacak politikalar, temiz, ekonomik ve güvenli enerji sağlamak, temiz ve döngüsel bir ekonomi için endüstriyi harekete geçirmek, enerji ve kaynak verimli bir şekilde inşa etmek ve yenilemek, sürdürülebilir geçişi hızlandırmak, tarladan Sofraya; adil, sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi tasarlamak, ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği korumak ve restorasyonunu sağlamak, zehirsiz bir çevre için sıfır kirlilik ile ilgili uygulamaları içermektedir.”

 

Kıbrıs’ın kuzeyi ‘Yeşil Mutabakatın’ neresinde?

YENİDÜZEN: Kıbrıs ve Kıbrıs’ın kuzeyi bu çalışmanın neresinde?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “Kıbrıs’ın güneyinde yeşil mutabakat konusunda çalışmalarına başlamıştır. Yeşil Mutabakata göre Kıbrıs, 2030 yılında sera gazı salınımını 2005 seviyelerinin %32 altına çekme sözü vermiştir. Ve yukarıda bahsedilen tüm başlıklarda çalışmaya başlamışlardır. Ayrıca bununla ilgili de AB kaynak aktarımına başlamıştır. Kuzeyin de bu yardımlara erişiyor olması gerekmektedir. Bunun içinde herkesin toplumsal baskı oluşturması, siyasilerinde bununla ilgili sürekli soru sorması, sorgulaması ve talepleri gerekecektir.”


İklim Krizi, ‘nefes almak kadar önemli’ önceliğimiz olmalı, önlem almazsak, ülkemiz yaşanmaz hale gelecek”

YENİDÜZEN: İklim krizi içerisinde 10 yıl veya 20 yıl sonra bizi neler bekliyor?

Prof. Dr. Şerife Gündüz: “İklim krizine uyum tedbirleri sağlayan ülkeler, gelişmiş ülkeler, vatandaşları için iklim uyumunu sağlayabilecek önlemleri alacaklar. 

Bizim Devletimizde bu önlemleri alırsa, örneğin, sel felaketleri için altyapının düzenlenmesi, doğal kaynaklarımızın tüketiminin durdurulması, yangınlarla ilgili önleme tedbirlerinin alınması, yangın anında tüm ekipman ve ekiplerimizin hazır olması, şehirlerimizde yeşil alanların çoğaltılarak ısı adalarının oluşmasının engellenmesi, yağan yağmurların değerlendirilmesi yani yağmur hasadı, eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarımızın yapılması, alternatif enerji kullanımının artırılması ve sera gazı salınımlarımızın azaltılması ve 2050 de sıfırlanması ,gıda, su, enerji güvenliği sağlanması ,  gibi konularda ciddi adımlar atabilirsek bizi yaşanabilir bir gezegen bekleyecek. Eğer yukardaki önlemleri almazsak, ülkemiz yaşanmaz hale gelecektir. Ne gelecek nesillerin ne de doğmamış çocukların haklarına sahip çıkabileceğiz. Onlara bu ülkede sağlıklı koşullarda yaşama hakkı veremeyeceğiz.

Yasalarımız var uygulansa şu anda bu kadar çevre sorunu ile baş başa kalmayız. İklim Krizinin önceliklerimiz arasında, nefes almak kadar önemli bir konumda olması gerekmektedir. Uygulamalarımızı, adaptasyon planlarımızı, Isınma, aşırı hava olayları, kuraklık, ormansızlaşma, biyoçeşitlilik kaybı, su krizleri, denizlerimizde asitlenme, ekolojik döngülerde bozulma, toplumsal ve ekonomik etkilere göre yapmamız gerekiyor. Her adımımız bu temellere dayalı olmalı aksi takdirde, felaketlerin ortasında bir yıkımla karşı karşıya kalacağız.”

yd-destek-gorseli-2-859.jpg

Bu haber toplam 3106 defa okunmuştur
Etiketler : ,