1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. 'Herkes bir gün evladının kokusunu kaybedebilir…'
Herkes bir gün evladının kokusunu kaybedebilir…

'Herkes bir gün evladının kokusunu kaybedebilir…'

Yüreği yaralı, gözü yaşlı bir dayının isyanı… Asya’nın ardından dayısı Derviş Gezer konuştu

A+A-

“Bu acıyı hiç kimseye temenni etmem ama bu serseri mayına her an, her birimiz basabiliriz” diyor trafik kazasında hayatını kaybeden Asya Rıdvanoğlu’nun dayısı Derviş Gezer… Tek istedikleri ‘biraz duyarlılık’, ‘bu acılar daha az yaşansın diye biraz çaba’…

 

• “15 yaşındaki oğlum saat 2:00’de ‘Baba galiba Asya’ya kötü bir şey oldu’ diye gelip beni uyandırıyor… Haberin nasıl verildiğini o gece unutmak istedim zaten… O haberi gördüğümde… Kimsenin böyle bir şey yaşamasını dilemem…”

• “Ailenle koşup gidiyorsun ve diğer yeğenini görüyorsun, diğer sana ‘Dayı beni polis aradı, telefonda dedi ki kız kardeşin vefat etti’… Polis kız kardeşinin ölümünü telefonda söylüyor yeğenime…”

• “Ertesi gün bakarsın ki 1970’lerin foto romanları gibi, resimli… Tefrika gibi, anlatmışlar… Düğündeki bir gelinin ayakkabısını, saçını, duvağını mı anlatıyorsunuz? Saçını, başını, makyajını anlatır gibi ölüm anlatmışlar…”

• “Bir gün mezarlığa gittim, kız kardeşimi mezarlıkta buldum, Asya’nın annesi… Ağlayarak bana, ‘Derviş hiç iyi değilim, Asya’nın elbiselerindeki kokusu kayboluyor’ dedi… Herkes bir gün evladının kokusunun kaybolabileceğini düşünsün…”


Meltem SONAY

Kanayan yara, engel olun(a)mayan, önlem alın(a)mayan trafik kazalarından birinin kurbanıydı gencecik yaşında Asya Rıdvanoğlu…
Eğlence için çıkılan ve zifiri bir karanlığa dönen gecede, yıllarca birçok ihmalin, engel olun(a)mayan, önlem alın(a)mayan bir kazanın kurbanı…

“Bu acıyı hiç kimseye temenni etmem ama…”

Devletten uzun yıllar üst kademe yöneticilik yapmış, yüreği yaralı, gözü yaşlı bir dayının isyanı bugün ve her gün… “Bu acıyı hiç kimseye temenni etmem ama bu serseri mayına her an, her birimiz basabiliriz” diyor Asya Rıdvanoğlu’nun dayısı Derviş Gezer… Tek istedikleri ‘duyarlılık’, ‘bu acılar daha az yaşansın diye bir çaba’…

“Haberin nasıl verildiğini o gece unutmak istedim zaten… O haberi gördüğümde…”

“Ben Asya’nın dayısıyım… Tabii, dayılar olur, teyzeler olur da, iki çocuğum dışında beş yeğenim var… Hepsini seversiniz ama bir tanesini ayırırsınız, o da sizi ayırır… Bizim öyle bir ilişkimiz vardı… Baba-kız ilişkimiz vardı… Bana çok yakın bir yeğendi…” diye anlatıyor Asya ile ilişkilerini Derviş Gezer…
Temel sorun ‘toplumun duyarsızlığı’ diyen Gezer, gece yarısı 15 yaşındaki oğlunun kötü haberi facebooktan almasıyla başlayan o zifiri karanlığa dönen 30 Ağustos gecesiyle başlıyor anlatmaya…
“15 yaşındaki oğlum saat 02:00’de ‘Baba galiba Asya’ya kötü bir şey oldu’ diye gelip beni uyandırıyor… Haberin nasıl verildiğini o gece unutmak istedim zaten… O haberi gördüğümde… Kimsenin böyle bir şey yaşamasını dilemem… Kimseye böyle bir şey dilemiyorsam eğer, benim yaşadığımın boyutlarını birilerinin tahmin etmesi lazım…”

‘Dayı beni polis aradı, telefonda dedi ki kız kardeşin vefat etti’

“Böyle başlıyoruz. Dönüyorsun sonra ailenle koşup gidiyorsun ve diğer yeğenini görüyorsun, diğer sana ‘Dayı beni polis aradı, telefonda dedi ki kız kardeşin vefat etti’… Polis kız kardeşinin ölümünü telefonda söylüyor yeğenime…”

“Foto romanlar gibi, resimli… Düğündeki bir gelinin ayakkabısını, saçını, duvağını mı anlatıyorsunuz?”

“Ertesi gün bakarsın ki 1970’lerin foto romanları gibi, resimli… Tefrika gibi, anlatmışlar… Düğündeki bir gelinin ayakkabısını, saçını, duvağını mı anlatıyorsunuz? Saçını, başını, makyajını anlatır gibi ölüm anlatmışlar…”

“Ertesi gün rampa koymuşlar… Kim koymuş, trafik kazasında ayağında engeli kalmış bir bakan…”

“Daha ertesi gün bakıyorsunuz ki ölümün olduğu yere rampa koymuşlar… Kim koyuyor, Ulaştırma Bakanı… Ulaştırma Bakanı da trafik kazasında ayağı engelli kalmış bir kişi… Kendisini de vuran olaylar…”

“Sonra polis geliyor… Niye devriyen yok?... Alkollü gelmiş, neden bir devriyen yok?..”

“Olayların detayları ortaya çıkmaya başlıyor, ya da sen görmeye başlıyorsun… Kim vurmuş, işte çocuğun biri… Neredeyse görme engelli denilebilecek bir çocuk… Ehliyet verilmiş. Ehliyet şartlı verilmiş ama peki şartların yerine getirilip getirilmediğini kim kontrol edecek?
Sonra polis geliyor… Niye devriyen yok?... Alkollü gelmiş, neden bir devriyen yok?.. Hızı, alkolü de geçtik, denetleme mekanizması olsa, ara sıra araçlar durdurulup kontrol edilseydi belki de o araçta olması gereken araçlar olmayacaktı…”

“Polis Genel Müdür Vekili ‘Personel istedim vermiyorlar’ diyor… Ne münasebet?”

“Ama bana Polis Genel Müdür Vekili ‘Personel istedim vermiyorlar’ diyor… Ne münasebet? Devlette 6 yıl yöneticilik yaptım, ‘içinde olmak’ diye bir deyim var devlette…
Olmayacağını bildiğin bir iş var, bakanına, başbakanına ya da başka bir kuruma rezil olmamak için iki satır bir yazı yazıp arşive dosyaya koyarsın, sorarlarsa ‘Ben istemiştim’ demek, içinde olmak için… Senin bir yıldır atanman onaylanmadı, orada oturuyorsun, bundan gocunmamışsın ama bir kağıdın peşine düşüp canlar için bunu yapmıyorsun… O terfi olmak istediğin makama beni kollamak için değil mi talebin? Ama tabii burada devlet, devlet olma refleksine sahip değil…”

----------------------------------------------------------

“İnsanların unuttuğu bir şey var, her evden gelin çıkmaz ama her evden ölü çıkar…”

“Ben bu ülkede yıllarca yöneticilik yaptım, bu ülkenin yasaları kötü yasalar değildir. Bu ülkenin yasaları iyidir, düzgün yasalarımız vardır. Eski yasalar olabilir ama genel itibarıyla düzgün yasalara sahibiz ama bu ülkede olmayan şey yasaların çalıştırılmasıdır. Çünkü devlet burada işveren olmayı seçmiş… Modern devlet politikalarını belirler, denetim ve kontrol yapar…
Bir şey bozuksa düzeltme şansına sahipsin, bizde yok ki bir sitem… Sistem yok, o nedenle kurulan yapı toplumun üzerine çökmüş toplum da bireysel hayatını yaşıyor. Bireysel kurtuluşların peşindeyiz, toplumsal bir kurtuluş gailemiz yok ki…
Derviş Gezer’in yeğeni ölmüş, Gönül Rıdvanoğlu’nun çocuğu ölmüş… Vah vah bir daha mı öldü. Her aile kanserden, trafik kazasından bir ölüm veriyor… Ama insanların unuttuğu bir şey var, her evden gelin çıkmaz ama her evden ölü çıkar…
Hiç kimseye temenni etmem ama her kesin siyah olduğu bir ortamda kimse çıkıp beyazım diyemeyecek.”

“İcradaki hiç kimse, hiçbir şey yapmadı…”
“İcradaki hiç kimse, hiçbir şey yapmadı. Ne yaptılar… Kanseri önlemek adına Onkoloji Hastanesi yapıyoruz diye övünen bir iktidar var. Kanseri önlemek için bir çaba istiyorum, kanser olduktan sonra yaşar mıyım diye beni yatıracağı hastaneyi istemiyorum.  İyi bir hastanesi olup da övünmesi yerine, kanser vaka sayısı dünya standartlarının altındadır diyecek yönetici istiyorum ben. Veya trafik kazalarında bu kadar çok ölümün verildiği bir noktada, trafik kazaları dünya standardının altındadır deyip yoluyla, aydınlatmasıyla, devriyesiyle bir önlem istiyorum…
Devlet çekilmiş… Günlerce polise ek mesai diye yazılıyor… Polis fizibıl çalıştırılabiliyor mu? Polis devriye gücünü kameralara devretmiş, kameralar trafik anlamında bir çözüm sağlamak yerine gelir kazası gibi görülmeye başlanmış. Polis tuzak kurarak bir şeyleri yakalamaya çalışıyor… Arada da beni bir durdurup baksın, alkolümü kontrol etsin, evraklarımı kontrol etsin. Analitik düşünceden yoksun, reflekslerinden yoksun bir yapı bugün bize devlet diye sunuluyor… Devlet olmanın, toplum olmanın gerekleri hiç önemli değil. Seçimlerimiz olacak, oylar kullanılacak onlar her şeyden önemli…”

“Asya öldükten sonra rampa koyuyoruz…”
“Ne acıdır ki trafik kazasında evlat kaybetmiş bir Cumhurbaşkanımız, bir de Başbakanımız geçti… Denktaş’la, İrsen Küçük… İrsen Küçük çok yakın zamanda icranın başıydı. Ne yaptı? Tattığı acının aynını bir başkasının da tatmaması için en tepedeki icracım olarak ne yaptı? Hiçbir şey… O bile unutmuş, acısını değil, nedenleri unutmuş. Çünkü bu ülke nedenler üzerinden değil, sonuçlar üzerinden yaşıyor. Yağmur yağıp sel bastıktan sonra selin önlemini alıyoruz. Kanser olduktan sonra Onkoloji Hastanesi kuruyoruz… Asya öldükten sonra rampa koyuyoruz…”


------------------------------------------------------

“Eğer serseri mayınsa, hepimiz basabiliriz bu mayına…”

“Halen İngiliz zamanından kalma yasa ile bir gözünde görme engelin varsa ehliyet alabiliyorsun. Bu yasanın değişmesi için bir görme engellinin daha birine mi çarpması gerekiyor? Veya yasa yapıcıların birine mi bir şey olması gerekiyor? Bu yangını kimseye temenni etmem ama unutmasınlar ki, eğer serseri mayınsa, hepimiz basabiliriz bu mayına… Ve bugün burada yerleşik olan her şey bir serseri mayın niteliğinde.”

“Eğer insan hayatını daha iyi noktaya getirmekse politika, politika ölüme karşı nasıl duyarsız olabilir?”
“Denetim ve kontrol mekanizmasıdır her şeyi düzenleyen… Dereboyu’nda ana kavşakta bugün Avrupa’da yaya alanlarda kullanılan değişken görüntülü billboardlar var… Bunlar kazaya sebebiyet verdiği için Avrupa bunu kabul etmiyor, yaya alanlarda kullanabilirsiniz diyor. Niye orada? Biri ona bakarken gidip birine vuracak… Biri ölebilir…
Eğer insan hayatını daha iyi noktaya getirmekse politika, politika ölüme karşı nasıl duyarsız olabilir? Beni daha iyi yaşatmaksa amacın beni ölümüme nasıl duyarsız kalırsın?
Tüm bu duyarsızlıkların, toplumun kendi yapısından olduğu kanaatindeyim artık…”

“‘Aman ne olur tanrım beni koru, benim başıma gelmesin’ noktasında herkes…”
“Hiçbir şeye karışmadan, ‘Aman ne olur tanrım beni koru, benim başıma gelmesin’ noktasında herkes… Sanayi Bölgesi’ni sel basabilir, Sanayi Bölgesi’ni sen bastığına üzülmeyip, Hamitköy’ü sel basmadı diye sevinmeyi tercih ediyoruz çünkü… Sana zaten bir şey olmadı,  ona da bir şey olmaması için çaba göstersene!.. Siyasal, sivil bir baskı mı olmalı? Hayır… Sadece kendimiz için… Başa çıkamayacağız… Kanseri ve trafiği bu noktaya getirdikten sonra hiç kimse bununla başa çıkamayacak… Her ev bunu yaşayacak… Her ev bunun bedelini ödeyecek.”

“Sistem sandığımız şeyin, bu ateşin yangın çıkarıp her tarafı sarmadan sorgulanması lazım…”
“Ben de hiç bunun başıma geleceğini düşünmezdim ama bir gece yarısı geldi… Ama öyle veya böyle… Bir şekilde o serseri mayına basıyorsun. Bu dönüp hepimizi vuracak…  En mantıksız konularda fikir beyan eden yöneticilerin bunu düşünmemesini anlayabilirim ama bir kamu oyu baskısı, bir tepki, polisin yetersiz kalışının sorgulanması… Personel eksikliğinde polisin devriye yapmadığına kimse beni inandıramaz… Gelip devlete ‘Yasa değişikliği yapın bir devriye bölümü oluşturacağım” dedi mi? Yoksa benim şu kadar personele ihtiyacım var dedi… O da bir kağıt… Peki yerine getirilmediğinde ne olur? Ben olsam istifa ederim, ben de koltuk bırakıp gittim… Benim ki de sıcaktı… Temel hedefim kişiler değil ama sistem sandığımız şeyin, bu ateşin yangın çıkarıp her tarafı sarmadan sorgulanması lazım… Seyredemezsin, seni de yakacak!

-----------------------------------------------------------

“Bir polis trafik kazasında hayatını kaybetmiş birinin kardeşine nasıl telefon açıp ‘kardeşin vefat etti’ diyebilir?”

“Bir polis trafik kazasında hayatını kaybetmiş birinin kardeşine nasıl telefon açıp ‘kardeşin vefat etti’ diyebilir? Araba kullanıyor olabilirim, yolda yürüyor olabilirim… Ya da benim çocuğum 15 yaşında facebookda, detaylı bir şekilde, kazanın oluş şeklini de anlatacak şekilde haberini okuyacak… Bu mudur? Benim haberi yazana karşı tepkim bu işi çözmeyecek, o yapmasa bir başkası yapacak… O polis değilse, bir başka polis…
Memur isteyen polis örgütü, insanla direk iletişimde olan polisleri için insan ilişkilerine yönelik herhangi bir eğitim vermiş mi? Bir insana bir ölümün nasıl söyleneceği konusunda, bir çocuğun bile bilebileceği bir konuda böyle bir cümle sarf edilebilir mi?..”

“Ölüm nettir…  Ama bu kadar olağan karşılanmamalı”
“Ölüm nettir… Ölürsün biter ama ayağından da olabilirsin, gözünden de olabilirsin… Seni bir şekilde vurabilir ama bu kadar olağan karşılanmamalı…
Birilerinin çıkıp ‘Evet öyle bir yasa vardı, bir gözünde görme engeli varsa ehliyet alabiliyordu’ deyip, bu sosyal vakadan sonra bir düzenleme yapılsaydı hepimiz acısı azalacaktı belki de…
Hiç kimse, hiçbir şey yapmamış…
Küçük olaylarda tolere edebilirsin, ‘Burası Kıbrıs’ dersin ama ölümü tolere edemezsin. Tolere edemezken kimsenin sorumluluk almamasını da kabul edemiyorum. Sorumlu kim? Mahkeme bunu tek başına çözemez. Mahkeme sonuçlara bakar, karar üretir…”

“’Asya’nın elbiselerindeki kokusu kayboluyor’… Herkes bir gün evladının kokusunun kaybolabileceğini düşünsün…”
“Bir gün mezarlığa gittim, kız kardeşimi mezarlıkta buldum, Asya’nın annesi… Ağlayarak bana, ‘Derviş hiç iyi değilim, Asya’nın elbiselerindeki kokusu kayboluyor’ dedi… Herkes bir gün evladının kokusunun kaybolabileceğini düşünsün… Evladını koklayamayacağını, elbisesindeki kokusunun da kaybolabileceğini iki dakikalığına düşünsün herkes… Nasıl hissettiğimizi anlamak yine de imkansız ama en azından bir düşünsün herkes…
Trafik kazaları ve kanser… Ben bugün 3-5 insana ulaşır düşünmesini sağlayabilirsem, yarın belki kanserden canı yanmış birisi… Bu ikisinin boyutlarını halen anlayamamışsak ciddi anlamda hepimizin bu başımızın üstüne çöken yapının altında kalmamız gerekiyor…”

Bu haber toplam 24274 defa okunmuştur
İlgili Haberler