
YENİDÜZEN, ‘poliste işkence’ dosyasını tekrar açtı
Lefkoşa’da Şubat ayı içerisinde 3 işyerinde ardı ardına yaşanan kundaklamalar ile ilgili soruşturmada zanlı Er.B’nin polis tarafından işkence gördüğünün ortaya çıkması, ‘poliste işkence’ tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Ayşe GÜLER
Lefkoşa’da Şubat ayı içerisinde 3 işyerinde ardı ardına yaşanan kundaklamalar ile ilgili yürütülen soruşturmada zanlı Er.B’nin polis tarafından işkence gördüğünün ortaya çıkması, ‘poliste işkence’ tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
YENİDÜZEN, ‘poliste işkence’ dosyasını yeniden açtı… Yıllardır birçok tartışmaya neden olan ve Meclis Araştırma Komitesi raporuna da yansıyan ‘poliste işkence’ olayının perde gerisini uzmanlara sordu.
Barolar Birliği Başkanı Avukat Ünver Bedevi, ülkede işkencenin varlığının tartışılamaz olduğunu belirterek, zanlıların verdiği gönüllü ifadelerin hem ses kaydı hem de kamera kaydı ile kayıt altına alınarak, avukat mevcudiyetinde verilmesinin zorunlu hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Öte yandan Avukat Barış Mamalı ise ülkemizde zanlı haklarına bakış açısının çağın çok gerisinde kaldığını ve 19. yüzyıl koşullarını andırdığını ifade ederek, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’de emredici kurallar olmasına rağmen bir avukatın tutuklu müvekkili ile görüşmesinin ciddi şekilde engellendiğini savundu.
Barolar Birliği Başkanı Avukat Ünver Bedevi: “Poliste işkencenin varlığı tartışılamaz”
Barolar Birliği Başkanı Avukat Ünver Bedevi, ülkede işkencenin varlığının tartışılamaz olduğunu belirterek, “İşkenceyi hangi polisin hangi sanığa yaptığı noktasında belirsizlik olabilir. Ancak işkence olayının varlığı, belli kişilere belli zamanlarda uygulandığı sabittir” şeklinde konuştu.
Bedevi, bu durumun ortadan kaldırılması gerektiğine ve kabul edilemez olduğuna vurgu yaparak, her türlü denetimin yapılarak, insan haklarına ve adil yargılama sistemine aykırı ayıbı tespit ederek, bu konuda adım atılması gerektiğini dile getirdi.
Poliste tutuklu bulunan zanlıların verdiği gönüllü ifadelerin hem ses kaydı hem de kamera kaydı ile kayıt altına alınmasının önemine değinen Bedevi, bununla birlikte ifadenin avukat mevcudiyetinde alınmasının zorunlu hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Bedevi, bu hususla ilgili yasal bir mevzuatın olmadığına değinerek, her iki durumunun da yasal mevzuata dahil edilmesi gerektiğine işaret etti.
“Zanlının avukatının huzurunda alınmamış ifade, sırf bu sebeple otomatik olarak geçersiz kılınmalıdır” diyen Bedevi şöyle devam etti:
“Aslında insan hakları mevzuatı ve KKTC Yüksek Mahkemesi’nin kararlarına bakıldığında; mevcut durumda bile şu anda ifadelerin alınmasında avukatın mevcudiyetinin şart koşulması hususunun zaten var olduğu da söylenebilir”
Bedevi, bazı zanlıların polise verdiği ifadenin işkenceyle ve zor kullanma ile alındığını ifade ederek, polisin mesele çözerken veya suçlu yakalamaya uğraşırken, ‘kolay veya hukuken sakat’ yöntem olan ‘ifadeyi al ama ne yolla istersen al, meseleyi bitir’ yaklaşımını terk etmesi gerektiğini vurguladı.
Öte yandan polise personel takviyesi yapılarak, teknolojik anlamda da güçlendirilmesi gerektiğine değinen Bedevi, “Polis Örgütü, daha donanımlı olmalıdır. Polis, meselenin çözümü için uğraşırken, detaylara ve mahkumiyete yönelik araştırmalarını yapabilmesi için eksiklerin giderilmesi gerekiyor. Doğru yöntemde de budur” şeklinde konuştu.
Avukat Barış Mamalı: “Zanlı haklarına bakış açısı çağın çok gerisinde kaldı”
Avukat Barış Mamalı ise ülkemizde zanlı haklarına bakış açısının çağın çok gerisinde kaldığını ve 19. yüzyıl koşullarını andırdığını ifade ederek, Anayasa ve AİHS’de emredici kurallar olmasına rağmen bir avukatın tutuklu müvekkili ile görüşmesinin ciddi şekilde engellendiğini savundu.
Mamalı, bazı ülkelerde “sorgulamanın banda alınması”, “yakalanan kişinin derhal sağlık muayenesinden geçmesi”, “polislerin kamera kaydı olmadan ev ve üst araması yapamaması” gibi kurallar olduğunu da belirtti.
‘İşkencenin’ tüm ülkelerde tereddütsüz şekilde insanlık suçu olarak kabul edildiğine vurgu yapan Mamalı, ülkemizde bu konudaki tek hukuki düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS)’nin 3. maddesi olduğuna değindi.
AİHS’in ilgili maddesinin hukuki nitelikte olmasına rağmen herhangi bir ceza içermediğini de dile getiren Mamalı, “Bu uluslar arası sözleşme maddesi aslında ülkelere işkence konusunda hassas davranarak bunu engelleyici yasalar yapmalarını öngörmektedir” dedi.
Dünya ülkelerinin birçoğunun bugün işkenceye karşı ciddi önlemler alarak işkence, dayak ve insanlık dışı muamele olaylarını minimuma indirdiğini kaydeden Mamalı, “İşkence, dayak ve insanlık dışı muameleler sorgulama safhasında ortaya çıkmaktadır” dedi.
------------------------------------------------------------------
Meclis Araştırma Komitesi: “Karakollarda işkence var”
Hatırlanacağı üzere 26 Aralık 2011’de Cumhuriyet Meclisi “Polis Örgütü Karakollarında Tutuklulara İşkence Yapılıp Yapılmadığı Hakkında Meclis Araştırma Komitesi” çalışmalarını tamamlayarak, bir rapor yayımlamıştı.
Komite, ülkede sistematik ve organize olmamakla beraber Polis Örgütü karakollarında işkencenin var olduğuna yönelik emareleri ortaya çıkardığına vurgu yapmış, işkencenin önlenebilmesi için yasal düzenlemenin bir an önce yapılması gerektiğini belirtmişti.
Komite, kendisine ulaşan belgeler ile yetkililerin vermiş oldukları bilgilere dayanarak elde ettiği tespitler sonucunda, gerek Polis Örgütü’nün gerekse Savcılık makamlarının işkence konusunda çok titiz davranmaları gerektiği sonucuna varmıştı.
İşkence şikayetinde bulunan bir vatandaşın olayıyla ilgili bulgular üzerinde ise “Hiçbir şekilde mazur gösterilmeyecek şekilde canavarca işlenmiş bir olay ve vahim insan hakkı tecavüzü” değerlendirmesinde bulunulmuştu.
Komite, söz konusu şahsın sorgulanmasında yer alan Girne Polis Müdürlüğü Cürümleri Önleme Şubesi ve Adli Şube amir ve ilgili personelin sorgulanmak üzere ve bu sorgulanma sonuçlanıncaya kadar açığa alınmasını da tavsiye etmişti.
“İşkence olaylarında sadece Savcıyı ya da Başsavcılık makamını sorumlu tutmak yanlış”
Cumhuriyet Meclisi, söz konusu tarihte toplanan komitenin hazırladığı “Polis Örgütü Karakollarında Tutuklulara İşkence Yapılıp Yapılmadığı Hakkında Meclis Araştırma Komitesi”, raporunu oybirliğiyle kabul etmişti.
Yapılan incelemede ülkedeki suç oranlarında yükselen bir artış olduğunu ve bu hususun önlenebilmesi için yasal mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini; yapılan kapsamlı çalışmalarda işkence olaylarında sadece Savcıyı ya da Başsavcılık makamını sorumlu tutmanın yanlış olduğu vurgusu yapılmıştı.
Ayrıca komite, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde acilen adli tıp kurumunun oluşturulması gerektiğini bu kurumun olmaması, ilgili makamların somut bilgilere ulaşamayacağını, doktorların bağımsız şekilde rapor yazmasına imkan tanımayacağını ortaya çıkarmıştı.
--------------------------------------------------------------
Birçok ‘İŞKENCE’ haberi öne çıkmıştı!...
Zanlı, başka zanlılara işkence uygulandığını iddia etmişti…
Poliste ‘işkence’ iddialarıyla ilgili birçok haber, basına yansımıştı.
Kasım 2013 tarihinde 'hırsızlık' suçuyla bağlantılı olarak 6 gün poliste tutuklu kalan K.B, kendisiyle aynı suçtan tutuklanan E.K ve S.K kardeşlere poliste işkence yapıldığını iddia etmişti.
‘Söz konusu kişilere işkenceyle ifade imzalatılmak istendiğini’ öne süren K.B’nin iddiası o dönemde meclis gündemine de taşınmıştı.
Mağusa’da ikamet eden K.B, Mağusa Polis Müdürlüğü’ne bağlı Adli Şube Amirliği’nde ‘bazı polislerin zanlılara işkence yaparak, zorla ifade imzalatılmaya çalışıldığını” öne sürmüştü.
Lefkoşa Ağır Ceza Mahkeme Heyeti: “Polis, sanık B.Ç’ye baskı uygulayarak ifade temin etti”
Bunun yanı sıra Lefkoşa-Güzelyurt anayolu üzerinde 24 Temmuz 2014’de meydana gelen Kooperatif Merkez Bankası’na ait 3 milyon TL’lik silahlı soygun olayı ile ilgili sanık B.Ç ifadesinin baskı ve şiddet ile alındığını öne sürmüştü.
İddialarla ile ilgili duruşma içinde duruşma yapılmış, Savunma Avukatı duruşma maksatlı Mahkemeye üç tanık dinletmişti.
Lefkoşa Ağır Ceza Mahkeme Heyeti de mahkemeye aktarılan bulgular ışığında polisin, sanık B.Ç’ye baskı uygulayarak ifade temin ettiğine karar vermişti.
Mahkeme Heyeti, sanığın 30 Temmuz günü evinden ‘tutukluk emri’ olmadan ve hiçbir açıklama yapılmadan apar topar götürülmesinin kabul edilemez olduğunu vurgulamıştı.
Heyet, sanığın, olayın meydana geldiği Güzelyurt bölgesindeki karakollar yerine, 35 km uzaklıktaki Değirmenlik Karakolu’na götürülmesini ve üst düzey polis yetkililerin de bulunduğu bir ortamda ifade alınmasının tamamen ‘baskı’ unsuru oluşturduğuna kanaat getirmişti.
Ercüment: “Damadım, poliste işkence görüyor”
Öte yandan Mağusa’da Ağustos 2015 tarihinde iki grup arasındaki ‘hesaplaşma’ sonrasında polis tarafından tutuklanan Özcan Hangün’ün kayınpederi Şakir Ercüment, damadının poliste işkence gördüğünü iddia etmişti.
Ercüment, damadı Özcan Hangün’ün kaburga kemiklerinin kırık olduğunu, can güvenliğinden endişe duyduğunu savunmuştu.
“Damadıma elleri arkada, ayakları bağlı işkence yaptılar. Mahkemeye gidene kadar beton zeminin üzerinde yatırdılar” diye konuşan Ercüment, YENİDÜZEN’e ulaşarak iddialarını paylaşmıştı.
Asena: “Müvekkillerim dayak yemekte, çırılçıplak soyulmakta”
Ülkenin tanınmış avukatlarından Mustafa Asena, polis teşkilatı içerisinde ‘işkence’ yapıldığını savunarak, şuanda poliste bulunan 6 müvekkiline karşı insanlık suçu işlendiğini iddia etmişti.
22 Mart günü müvekkillerine işkence yapıldığını Başsavcının yardımıyla tespit ettiklerini ileri süren Asena, “müvekkillerim dayak yemekte, çırılçıplak soyulmakta, onur kırıcı hallere tabi tutulmakta, ağzına tabanca sokularak tehdit edilmekte, ‘sizin ırzınıza geçeceğiz’ tehdidi almakta” iddiasında bulunmuştu.
Geçtiğimiz hafta içerisinde bir basın toplantısı düzenleyen Asena, avukat olarak müvekkilleriyle görüşülmediğini ve Anayasal haklara müdahale edildiğini savunarak, polise tazminat davası açtığını dile getirmişti.
Asena ayrıca cinayete kurban giden Yücel Erol’a da sanık olduğu bir davada işkence yapıldığını da iddia etmişti.
Fotoğraf: ARŞİV

















