1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Sistemi değiştirmek için talep güçlü olmalı”
“Sistemi değiştirmek için talep güçlü olmalı”

“Sistemi değiştirmek için talep güçlü olmalı”

“Sistemi değiştirmek için halktan gelen talebin güçlü bir talep olması gerekir. Bunu talep edecek olan siyasi partilerdir, demokrasi siyasi partiler üzerinden gider” “Yeni bir yönetim ve sivil toplum anlayışına ihtiyaç var. Katılımcı, sorgulayan, hesap so

A+A-

Toparlanıyoruz Hareketi Lideri Doç. Dr. Kudret Özersay, topluma “yanlış olan politikaya ortak olmama” çağrısı yaptı ve katılımcı, sorgulayan, hesap soran yeni bir vatandaşlık bilincine ihtiyaç olduğunu söyledi

Ödül Aşık ÜLKER

   Toparlanıyoruz Hareketi Lideri ve Temiz Toplum Derneği Başkanı Doç. Dr. Kudret Özersay, topluma “yanlış olan politikaya ortak olmama” çağrısı yaptı ve katılımcı, sorgulayan, hesap soran yeni bir vatandaşlık bilincine ihtiyaç olduğunu söyledi.
    “Sistemi değiştirmek için halktan gelen talebin güçlü bir talep olması gerekir” diyen Doç. Dr. Özersay, hareketin siyasal ve toplumsal yozlaşmayı ortadan kaldırmak için mücadele ettiğini ve siyasi partilerin içinde değişim için mücadele eden insanlara dışardan verilmiş bir destek olduğunu kaydetti.
   Doç. Dr. Kudret Özersay, UBP hükümetinin “partizanca” ve “yasaya aykırı” bir biçimde istihdam yaptığını belirterek,  “Biz inanıyoruz ki eğer yargı mensupları hukuka ilaveten, gerçekten kamuya verilen bu zararı da dikkate alırlarsa bir iptal söz konusu olabilir” dedi.
   Sistemin siyasal iktidarın kendi siyasi iktidarının devamı için bir takım araçları sömürmesinden ibaret olduğunu da söyleyen Doç. Dr. Özersay, demokrasilerin siyasi partilerin varlığıyla çalışabileceğini vurguladı ve “Toplumun her bir ferdinin, yeni bir yurttaşlık bilinciyle, denetleyen durumuna geçmesi gerektiğini savunan ve toplumun da ortaya çıkan durumda sorumluluğu olduğunu söyleyen bir hareketiz ama biz bu durumun toplumun talebiyle ortaya çıktığına inanmıyoruz” dedi.

“Hem ihlal, hem ihmal”

• Soru: Hükümetin kurultaya yönelik istihdamları hakkında Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtınız, ardından bilgi edinme hakkının ihlal edildiğine dair bir dava dosyaladınız. Bu davalarla ilgili bilgi verir misiniz?
• Doç. Dr. Özersay: Toparlanıyoruz Hareketi olarak biz uzun yıllardır ülkede unutulan hukuk yolunu hatırlatan ve zorlayan bir yapıya ihtiyaç olduğunu düşündüğümüz için bunları yapıyoruz. Yasaları çoğu zaman ya Türkiye istediği için, ya AB uyum yasası deyip yapıyorlar ama tüzüğünü çıkarmıyorlar, yönetmeliklerini yapmıyorlar, kurulması gereken kurulu kurmuyorlar. Dolayısıyla yasa var ama uygulanmıyor ve insanların hukuka ve sisteme olan güveni de kalmıyor. Bilgi edinme konusundaki dava nasıl gündeme geldi? Yasa dışı yapılan istihdamlarla ilgili yürütmeye bir soru sorduk, bize verdikleri cevapta “şu kadar kişi aldık” dediler ama biz onları yasaya uygun alıp almadıklarını da sormuştuk. “O konuda belgeleri, bilgileri size veremeyiz çünkü yasa buna izin vermez” dediler. Halbuki Bilgi Edinme Yasası verilen cevap tatminkar değilse o yasa çerçevesinde kurulması öngörülen kurula itirazda bulunma hakkını veriyor. Bize verilen cevap tatmin etmiyordu ancak öngörülen kurul da kurulmamıştı. Kurul olmadığı için itirazda bulunamadık. Bu noktada hem ihlal, hem de ihmal var. Yani yürütme ihmalde bulunup kurulu kurmuyor dolayısıyla yasanın içini boşaltmış oluyor. Bu çerçevede Yüksek İdare Mahkemesi’ne yürütmeye karşı ihlal ve ihmal davası başvurusunda bulunduk.

“Toplumsal sorumluluğumuz var”

İstihdamlarla ilgili davaya gelince, UBP’nin hem partizanca, hem de yasaya aykırı bir biçimde istihdam yaptığı aşikardı, biz de bununla ilgili olarak kendilerinden bilgi talep ettik ve o bilgi çerçevesinde dava açtık. Çünkü Kamu Görevlileri Yasası’na göre işsiz kaydı bulunan kişiler işe alınabilir, bir sınav yapılması gerekir ve bunu duyurmak gerekir. Duyurmadılar, işsiz kaydı bulunmayan insanlar arasından yüzlerce insanı işe aldılar, işsiz kaydı bulunan insanlara haber dahi vermediler. Zaten aslında esas onların meşru menfaati ve kamunun genelinin meşru menfaati ihlal edilmiş durumdadır. Bir gün öncesine kadar sigortası özel sektörde yatmakta olan ve çalışan insanları kamuya aldılar, onlar da bu işe girmeyi kabul ettiler. Yani toplumsal bir sorumluluğumuz da var  yanlış olan politikaya ortak olma da var.

***

“İstihdamların iptali söz konusu olabilir”

• Soru: Bu davadan bir sonuç bekliyor musunuz?
• Doç. Dr. Özersay: Biz inanıyoruz ki eğer yargı mensupları hukuka ilaveten, gerçekten kamuya verilen bu zararı da dikkate alırlarsa bir iptal söz konusu olabilir. İdarenin işe alınan herkesi tek tek gözden geçirip, izah edemedikleri her bir istihdamın iptalini istiyoruz. Çünkü kamuyu çökerten, bizim cebimizden birilerine gereksiz yere para ödenmesine neden olan, işin ehli olmayan, başkalarının hakkı yenilerek işe girme durumu var. Bunun giderilmesi lazım.

• Soru: Az önce toplumsal sorumluluktan ve yanlış politikaya ortak olmaktan bahsettiniz. Toplum bu davaya ne kadar sahip çıktı?
• Doç. Dr. Özersay: Aslında bu dava geniş yankı buldu. Gittiğimiz köylerde, çok sayıda insanla konuştuk. Bu çerçevede bir tanıdıklarının işe girmiş olması noktasında bile “sizin söylediğiniz haklıdır, yanlış dediğimiz şeye biz de ortak olduk” diyenler de oldu. Aslında böyle bir davada alınacak olan sonuç ilkesel bir sonuçtur ve ülkede hukukun üstünlüğünün olduğu yönündeki inancı besleyebilir, yardımcı olabilir. Sistem aslında siyasal iktidarın kendi siyasi iktidarının devamı için bir takım araçları sömürmesi, istismar edilmesinden ibarettir. İkincisi ve daha önemlisi, madem ki bu araçlardan bir tanesi istihdamdır, bu istihdamın hukuka aykırı olması durumunda iptal edilebileceği olgusunu kanıtlamış olacak.

• Soru: Geçmişte benzer bir şey yaşandı aslında, seçim döneminde yine istihdamlar yapılmıştı ve CTP hükümete geldiği zaman bu istihdamları, yine yargı süreci takip ederek, iptal etmişti. Ancak kamuoyumda mesele ‘kıyım’ gibi ele alınmış, ‘CTP’nin işten çıkardıkları geri istihdam edilmeli’ diye konuşulmuştu…
• Doç. Dr. Özersay:  Orada bir siyasal tercih ve “birilerini attınız ama kendi yandaşlarınızı aldınız” gibi bir tartışmaya müsait ortam vardı. Doğruydu, yanlıştı o ayrı bir tartışma. Ama hukuk yolu ile bu yapıldığında istismar edilen bu enstrümanı yozlaşmış olan siyasetin elinden almış olmaktır önemli olan. Biz “hükümetin değil sistemin değişmesine ihtiyaç var” diyoruz. Bunu söylerken kastettiğimiz parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmek değildir. Sistem dediğimiz şey siyasi iktidarın insanların iradesini ipotek altına koymasıdır.

“Hareketin mücadele ettiği şey, siyasetteki yozlaşma ve toplumsal yozlaşma”

• Soru: Genelde Toparlanıyoruz olarak siyasi partileri hedef göstererek, eleştiriyorsunuz. Siz de toplumsal sorumluluktan bahsettiniz. Dolayısıyla toplumdaki talebin sonucu olarak sistem ortaya çıkmadı mı?
• Doç. Dr. Özersay: Hareketin mücadele ettiği şey, ortadan kaldırmaya çalıştığı şey, siyasetteki yozlaşma ve toplumsal yozlaşmadır. Yani iki ayaklıdır. Biz köylere gittiğimizde siyasi partileri kötüleme üzerinden konuşmuyoruz. İnsanlara “aynaya bakın, siz ‘yanlıştır’ dediğiniz politikalara ortak olmayın” çağrısı yapıyoruz. Aslında bu hareketin savunduğu değerler, hem topluma yönelik sorumlu davranın çağrısı, hem siyasi partilerin yöneticilerine yönelik bir çağrıdır. Ve aslında siyasi partilerin içinde mevcut yönetimlere karşı değişim içn mücadele eden insanlara dışarıdan verilmiş bir destektir. Bu çok önemlidir. Yeni kadroların, sadece bedenen değil, ruhen ve akıl olarak yeni olan kadroların içeride verebilecekleri mücadele için dışarıdan atılmış bir destek atışıdır.

“Demokrasiler siyasi partilerin varlığıyla çalışabilir”

Demokrasilerin siyasi partilerin varlığıyla çalışabilecek olduğunda tereddüdümüz yoktur. Bize “halkı siyasi partilerden soğutuyorsunuz” diyorlar, biz de “halkı, eğer bir parti halkın yararına çalışmıyorsa o partiden, ya da yönetiminden soğutmak gerekir”  diyoruz. Kişisel, partisel, zümresel ya da ailesel menfaatler doğrultusunda çalışan bu tür bir siyasetten halkı soğutmaya çalışıyoruz. Biz genel anlamda “siyaset kötü bir şeydir” diyen bir hareket değiliz ama yozlaşmış siyasetten insanları soğutup, insanlara “gidip buna ortak olmayın” çağrısı yapan bir hareketiz. Toplumun her bir ferdinin, yeni bir yurttaşlık bilinciyle, denetleyen durumuna geçmesi gerektiğini savunan ve toplumun da ortaya çıkan durumda sorumluluğu olduğunu söyleyen bir hareketiz ama biz bu durumun toplumun talebiyle ortaya çıktığına inanmıyoruz. Siyasilerin çok önemli bir rol oynadığını, esas sorumluluğun siyasilerin üzerinde olduğunu söylüyoruz. Çünkü görünen o ki, özellikle Türkiye ile ilişkilerin sağlıksız hale dönüşmesinde de, içeride bu enstrümanları insanların siyasi iradesini ipotek altına koymak bağlamında da, siyasiler bu enstrümanları kullandı. Kapalı bir ekonomi, dünya ile bağlantı kurmakta ciddi anlamda zorlanan ve Vamık Volkan’ın dediği gibi fiziki engeller kalktığında ruhen bu engelleri aşıp, adım atamayan halkın iradesini istismar ettiler. Siyasi irademizi nasıl ipotek altına aldılar? Seçtik, irademizi vekillere verdik, meclise gitmediler, siyasi irademizi alıp başka yere gittiler. İstihdam da siyasi iradeyi tutsak altına koymaktır. Geçici personel alma hakkı da. Hiçbir siyasi parti “geçici personeli kaldırıyoruz” demiyor. Her siyasi parti “biz daha adil alacağız” ya da “biz böyle yapmayacağız” diyor. Vatandaşlıkta da aynı.

***

“Vatandaşlık konusunda frene basma zamanı gelmiştir”

• Soru: Bir vatandaşlık furyası var, bu yönde de bir dava açmayı düşünüyor musunuz? Geçmişte, yasa dışı yurttaşlıklarla ilgili de bir hukuki süreç yaşanmıştı, Sayın Talat o dönemde mahkemeye başvurmuş ve yüzlerce vatandaşlığın yasal olmadığı sonucu çıkmıştı, ve iptal edilmişti.
• Doç. Dr. Özersay: Biz halihazırda o konuda tepki gösterdik. Bazı sendikalarla birlikte bundan birkaç ay önce keyfi verilen vatandaşlıkları protesto etmek için Başbakanlık önünde bir eyleme katıldık. Bizim hareket noktamız olan Toplum Sözleşmesi’nin içerisinde vatandaşlıkla ilgili özel bir düzenleme var. Vatandaşlık konusunda artık frene basma zamanı gelmiştir. Biz vatandaşlıklara kota konulmasının bir ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Vatandaşlıklar keyfi olarak yapılıyor, siyasi iktidarın, aslında İçişleri Bakanlığı’nın alelade bir ikamete dayalı olarak keyfi bir biçimde vatandaşlık vermesi imkanı yaratılıyor. Bu da hem Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkileri bozuyor, hem de 1974 sonrasında Türkiye’den gelip buraya yerleşmiş KKTC vatandaşlarına bakışı olumsuz etkiliyor. Entegrasyon sürecini yaşayamıyoruz. Vatandaşlığı bu şekilde vermek ötekileştirme sürecini besleyen bir şeydir. Gerçekten vatandaşlık alması gereken, çocuğu burada doğmuş, 18 yaşına gelmiş ülkeden gönderilme riskiyle karşı karşıya olan insanlar var. Bunlarla ilgili bir adım atılması gerekirken tamamen keyfi bir şekilde vatandaşlıklar dağıtılıyor.  Mağusa bölgesinde “son durak” isimli bir şirket tespit edildi ve bu şirketin vatandaşlık işlemlerini kolaylaştırmak için siyasiler üzerinde bir faaliyet yürüttüğü ortaya çıktı. Polis soruşturma başlattı, insanlar tutuklandı. Vatandaşlıkla ilgili de ciddi bir yozlaşma var ama hiçbir siyasi parti çıkıp da “Vatandaşlık Yasası şu şekilde değişsin, önerim budur, bunu siyasi iktidarın elinden alalım” demiyor. Vatandaşlık konusunu siyasilerin keyfi kararlarının yetki kapsamının dışına çıkarmak, şeffaflaştırmak ve sınırlandırmak gerekir. Bu yönde hiçbir siyasi partide irade olduğu kanaatinde değiliz. Siyasi partilerin bunu kendileri muhalefetteyken hükümeti eleştirmek için bir enstrüman olarak kullandığını düşünüyoruz. Toparlanıyoruz Hareketi başladı, bir sene içinde bütün siyasi partiler ve siyasetin önde gelen aktörleri sistemin değişmesi gerektiğini ve sistemin tıkandığını söylüyor. Toparlanıyoruz Hareketi’nin söylem hakimiyeti açısından bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Siyasi partilerin öncülük etmesi gereken şey, “sistemin yozlamış noktaları bunlardır, bunları hükümete geldiğimizde bizim de kullanamayacağımız şekilde değiştirilmesinden yanayız” demeleri gerekir.

“Varlığımızı tehdit eden şey içimizdendir”

• Soru: Toparlanıyoruz’un birinci yıldönümünde sürekli olarak “siyasi parti kuracak mısınız” sorusuyla karşılaştığınızı söylediniz ve “siz neye varsanız, biz de ona varız” dediniz ve bu partileşmeye de olumlu baktığınız şeklinde yorumlandı. Siyasete girme gibi bir düşünceniz var mı? Partileşme sürecine girdiniz mi?
• Doç. Dr. Özersay: Amacımız bu değil. Siyaset bir araçtır, amacımıza ulaşmak için bu kullanılabilir. Partileşme sürecine girmedik, biz bir sivil toplum hareketiyiz, Dernekler Yasası çerçevesinde zaten bunu yapamayız. Partileşme ihtimali vardır. Hangi şartlarda ve ne zaman partileşmeye gidilebilir? Eğer “bugün sandığa gittiğiniz zaman mevcut siyasi partilere oy verirken içim rahat değil, ben alternatif istiyorum” diyorsanız, gelin alternatifinizi kendiniz yaratın. Evde oturup, hiçbir şey yapmadan “ben memnun değilim, alternatif isterim” diyemezsiniz. Kımıldayın, alternatifi kendi ellerimizle kendimiz yaratacağız. Biz elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz ama halkı mobilize etmeyi başarmamız, yaygın şekilde insanların buna sahip çıkması durumunda partileşme söz konusu olabilir. Eğer “sistem yozlaştı ve menfaat karşılığında siyasi tercihte bulunmayın” deyip belli şartlar olgunlaşmadan partileşirseniz, insanlara gittiğinizde insanlar sizden aynı taleplerde bulunacaklar, siz de mevcut siyasi partilerin yaptığı gibi vaatlerde bulunacaksınız ve bugün eleştirdiğiniz siyasi partilerin aynısı olacaksınız. Eğer şartlar olgunlaşmazsa partileşmeyebiliriz, ama olgunlaşırsa partileşebiliriz. Önemli olan toplumun harekete geçmesi, sahip çıkması, kendi alternatifini kendisi yaratmak için kımıldamasıdır.
   Ortada ciddi bir sıkıntı var. Kıbrıslı Türkler sıkıntılarla mücadele etmediler mi, sorun çözmediler mi, kriz dönemlerinde birlikte hareket etmediler mi? Ettiler. Varlıklarını tehdit eden tehlikelerin bulunduğu dönemlerde bu toplum birlikte hareket edebileceğini kanıtlamıştır. 1950’lerde, 1960’larda varlıklarını tehdit eden şey çok görünür ve dışarıdandı. Ama şimdi varlığımızı tehdit eden şey içimizdendir, bizdendir. Hepimizin bir şekilde ortak olduğu ve yüzleşmemiz gereken bir şeydir. Onun için içeriden gelen, bizden olan bu tehdidi görmemiz ve buna karşı mücadele etmemiz hepsinden ve geçmişten çok daha zor olacak. Bir farkındalık oluşmaya başladı. Bizim derdimiz siyasete veya siyasilere yönelik güveni sarsmak değil. Ama bu tür yozlaşmış bir siyasal yapıya, siyasi partilere, yöneticilerine yönelik olarak insanların soğuması, olması gerektiği gibi bir siyaset talep eder duruma gelmesini önemsiyoruz. O talep gelmezse bu siyasiler hiçbir zaman kıpırdamayacak. Bütün yapılar erozyona uğruyor. Bütün kurumlar da erozyona uğruyor. Bunları değiştirmek için bir an önce marazi olmaktan, ağlayıp sızlamaktan, şikayet etmekten vazgeçip kımıldamak gerekir. Sistemi değiştirmek için halktan gelen talebin güçlü bir talep olması gerekir. Bunu talep edecek olan siyasi partilerdir, demokrasi siyasi partiler üzerinden gider. Bizde siyasi parti güdümünde olmayan sivil toplum yok. Toparlanıyoruz Hareketi bu açıdan bir kırılmadır, rahatsız eden budur. Sivil toplum halkın menfaati için olmalıdır. Yeni bir yönetim ve sivil toplum anlayışına ihtiyaç var. Katılımcı, sorgulayan, hesap soran yeni bir vatandaşlık bilincine ihtiyaç var. Toplumda bir değişim başladı. Değişim sürecini kendimiz yönetemezsek, birileri gelip bizim yerimize bunu yapacak. O zaman çok daha acı olacak, benimseyemeyeceğiz.

Bu haber toplam 1774 defa okunmuştur