1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. HER NE DÜŞÜNÜYORSANIZ, HAKLISINIZ...
HER NE DÜŞÜNÜYORSANIZ, HAKLISINIZ...

HER NE DÜŞÜNÜYORSANIZ, HAKLISINIZ...

Kelimelerin amacı, bir şeyleri tanımlamaktır. Teorik olarak hedeflenen, her şey için insanların üzerinde anlaştıkları ortak tanımlar oluşturup bu tanımlar çerçevesinde yaşamı düzenlemek ve oluşturmaktır.

A+A-

 

 

 

“Diyelim ki sen çok şanslısın ve Pablo Picasso’nun arkadaşısın. Ve Picasso, seni sevdiği için, bir portreni yapmaya karar verir. Sen Picasso’ya poz verirsin ve günler sonra nihayet o portresini gösterir. Sen; “Bu ben değilim” dersin, ama Picasso; “Elbette sensin, ben seni böyle görüyorum” diyecektir. Picasso için bu doğrudur; o algıladığı şeyi ifade etmektedir. Ama sen “Ben buna benzemiyorum” dersin.

         Eh, her insan Picasso gibidir. Her insan bir hikayecidir, ki bu her insanın bir sanatçı olduğu anlamına gelir. Picasso’nun renklerle yaptığı şeyi, biz sözcüklerle yaparız. İçimizde ve tüm çevremizde vuku bulan yaşama tanık olur ve tanık olduğumuz şeyin bir portresini yapmak için sözcükleri kullanırız. Algıladığımız her şey hakkında hikayeler uydurur ve tıpkı Picasso gibi gerçeği çarpıtırız; ama bizim için o gerçektir. Elbette çarpıtmamızı ifade etme biçimimiz diğer insanların zevk alacakları bir şey olabilir. Picasso’nun sanatına birçok insan çok değer verir.

         Tüm insanlar kendi hikayelerini kendilerine özgü bakış açısıyla yaratırlar. Onlar için senin hikayen doğru değilken neden hikayeni başkalarına kabul ettirmeye çalışasın ki? Bunu anladığında, artık inandığın şeyi savunma ihtiyacı duymazsın. Haklı olmak ya da başkalarını haksız çıkarmak önemli olmaz. Onun yerine, herkesi bir sanatçı, bir hikayeci olarak görürsün. Onlar her neye inanıyorlarsa bunun sadece onların bakış açısı olduğunu bilirsin. Bunun seninle hiçbir ilgisi yoktur.”

(Don Miguel Ruiz – Bilginin Sesi)

 

---------

 

         Kelimelerin amacı, bir şeyleri tanımlamaktır. Teorik olarak hedeflenen, her şey için insanların üzerinde anlaştıkları ortak tanımlar oluşturup bu tanımlar çerçevesinde yaşamı düzenlemek ve oluşturmaktır. Teoride kulağa çok doğal ve kullanışlı gelse de gerçekte durum nedir?

         Bir şeyi tanımlamak istediğinizde kelimeleri kullanmaktasınız. Örneğin “masa nedir?” Sorusuna vereceğiniz cevaplar masaların, varsayıma dayalı ortak özellikleri içerisinde belirgin olanların öne çıkmasıdır. Sözlüğe baktığınızda masayı açıklayan kelimeler ve kelimenin kullanımına bir örnek görürsünüz. Yani aslında sözlükler; kelimeleri tanımlayan başka kelimelerden başka bir şey değildirler. Eğer bir dili bilmiyorsanız, onun sözlüğüne bakmanız anlamsızdır. Çünkü aslında dil anlamsızdır. Evet, yabancı biri sizin konuştuklarınızdan sadece boş gevelemeler duymaktadır. Gerçekte yaptığımız şey budur.

         Kelimeler, açıklamaya çalıştıkları şeyi tarif ederler. Somut nesneler söz konusu olduğunda çok büyük bir sorun yaratmaz ama konu soyut kavramlar olduğunda iş değişir. Masa dediğim anda aklınıza bir masa gelmiştir. Fakat herkesin aklına farklı bir masa gelmiştir. Çünkü ortak tanımın üzerine bindirdiğimiz kişisel deneyim ve bilgiler de bir kelimeyi nasıl anlayacağımızı etkiler. Farklı masalar hayal etmiş olsak da ortak özellikleri, yani ifadenin bir özü mevcuttur. Peki mesela “anne” kelimesini ele alalım. Anne, sadece sizi doğuran kişi değildir. “Anne” olmanın çeşitli hayali kuralları ve ifadeleri mevcuttur. Bir annenin nasıl olduğu bilgisi her birimizde çok büyük farklılık gösterir. Bu yüzden aslında “anne” dediğimizde, “aşk” dediğimizde, “mutluluk” dediğimizde vs. her birimiz çok farklı kavramlardan çok farklı şekillerde bahsediyor olabiliriz.

         Aslında bu anlamda düşünüldüğü zaman şu ortaya çıkmaktadır; her insanın kendine özgü bir dili, inanç sistemi, yasaları, gelenekleri ve tamamen kendi kendine uyguladığı özgün bir dini vardır. Bu yüzden aslında kurduğumuz iletişim çok kısıtlıdır. Somut şeyler dışında anlattığımız, konuştuğumuz her şey hikayelerden oluşmaktadır ve onlar bizim yaşam deneyimimizi oluştururlar.

         Gerçekte, deneyimimiz ve kelimelerin ifade ettiği arasında, aşılması mümkün olmayan çok büyük bir fark var. Çünkü cümleler ve kelimeler bir sıra takip ederler, bir düzen oluşturur ve ona bağlı kalırlar. Fakat deneyimde sıra veya düzen yoktur. Deneyim içimizdeki bir olma halidir. İfade ettiklerimiz, o deneyim hakkında düşünebildiklerimizdir. Ve yaşadığımız şey farklıdır, onu anlattığımızda bizde yarattığı farklıdır. İşte bu yüzden gerçekte hiçbir şeyi tam olarak anlatmamız mümkün değildir. Anlatabilsek bile karşıdaki kişi anlattığımız şeyden çok farklı bir şey anlayacaktır. Bir çoğumuz bunu duyduğu zaman, bunun başkaları için geçerli olduğunu, kendi iletişim sorunu olmadığını düşünür. Fakat bu insani bir durumdur. Düşüncelerimiz ve duygularımız olarak ifade ettiğimizi düşündüğümüz her şey içimizde kelimelerle düşündüklerimizdir. Bu ise hakiki deneyimi temsil edemeyecek kadar bozulmaya uğratmış bir görüntüdür.

         Fakat biz hikayeleri severiz. Çocukken, babanızın veya annenizin size masal anlatmasını ne kadar istediğinizi muhtemelen hatırlamayabilirsiniz ama çocukları izlediğinizde hikayelere verilen değeri görebilirsiniz. Birisi size trajik hikayesini anlattığında nasıl etkilendiğinizi gözlemleyin. Haberlerdeki, reklamlardaki, dizilerdeki ve filmlerdeki hikayelerin sizi nasıl etkilediğini düşünün. Aslında içinizde sürekli hikayeler anlatan, Don Miguel Ruizin de yukarıdaki alıntıda bahsettiği hikayecinin beslenme materyalleri dış dünyadaki hikayelerdir.

         Dolayısıyla trajik bir hikayeyi öyle bir anlatabilirsiniz ki artık komik olabilir. Veya sıradanlaşabilir. Aynı şekilde Komik olabilecek bir hikaye trajediye dönüştürülebilir. Bu, hikayenin içeriği değil nasıl anlatıldığı ile ilgilidir. Bizim hikayeye yüklediğimiz anlam ve duygu, kelimelerin ifadelerinden çok daha etkilidir. Fakat yine de karşınızdaki kişinin, anlattığınız konu hakkındaki kendi iç dünyasındaki her şey, hikayeden ne anlayacağını belirtir.

         Peki çözüm ne olabilir? Gerçekten iletişim kurmak mümkün müdür? Hikayenizi değiştirmek, anlatmak ve gerçekten anlaşılmasını sağlamak mümkün müdür? Dilin kalıbının dışına nasıl çıkabiliriz? Deneyimimizi zenginleştirirsek ne olur?

        

         Çözüm, az konuşmak, konuşmamak veya anlatabilmek adına daha fazla kelime kullanmaktan geçmez. Çünkü her kelime yeni bir hikaye ekler ve işi zorlaştırır. Bunun yerine ilk yapılacak olan şey DİNLEMEK’tir. Karşıdaki kişinin hikayesini, mümkün olduğunca onun anlattığı şekli ile dinlemekten bahsediyoruz. Onun kelimelere kendince verdiği anlamı kabul ederek ve anlattığı şeyin arka planında bilmediğimiz milyonlarca unsurun varlığını kabul ederek dinlemek. Onu sadece kulaklarınızla değil tüm algınızla dinlemek ve gözlemlemek, yani onu gerçekten duymak için dinlemek. Bu mümkün müdür? Veya bu nasıl yapılabilir? Öncelikle iletişim halindeyken kendinize gerçekten anlamadığınızı ve o kişiyi kendi anlattığı şekli ile tam olarak anlayamayacağınızı hatırlatmanız gerekmektedir. O kişinin gerçekliğini bilemeyeceğinizi kabul etmelisiniz. Bilseydiniz anlatmasına gerek kalmazdı. İkinci adım ise kendi söyleyeceklerinizi tutmak ve o kişiye müdahale etmemektir. Kendi fikirleriniz sizindirler. O kişi için farklı anlam ifade edebilir veya işleri daha da karıştırabilirler. Kendi gerçekliğinizdeki düşünceleri karşıdaki kişiye ifade ettiğiniz nokta, onu anlamaya en çok yaklaştığınız nokta olmalıdır. Üçüncüsü ise farkında olmaktır. Psikolog ve filozof Paul Watzlawick’in deyimi ile “iletişim kurmadan duramayız (we cannot not communicate)”. Bu, şu anlama gelir; sizin bir şey söylememiş olmanız, iletişim kurmadığınız anlamına gelmez. Dolaylı iletişim, beden diliniz, mimikleriniz ve tavırlarınızla ortaya çıkar. Bu yüzden bunların da farkında olarak iletişime katkıda bulunabiliriz.

         Hikayelerin farkında olmak aynı zamanda televizyon, gazete ve internet gibi hikaye aktarım araçlarında size anlatılan hikayelerin farkında olmanızı sağlar. Size anlatılan esas hikayelerin yanında yan hikayeleri, alt metinleri görmeyi başarabilirseniz, ne düşüneceğinizi veya nasıl hissedeceğinizi seçme özgürlüğünü kazanabilirsiniz

         Hikayeniz nasıl değişir? Bunun cevabı yazmaktan geçer. Önce hikayenizi yazın. Yaşamınızın hatırladığınız ilk yıllarına kadar düşünün ve yazmaya başlayın. Hatırladığınız her şeyi, her hikayeyi yazın. Bu hikayeleri toplayın ve büyük hikayeyi oluştururken bugüne kadar gelin. Sonra, bir editör güzü ile en baştan bu güne yazdığınız tüm hikayeyi daha farklı bir yorumla, sizin istediğiniz şekilde düzenleyin. Size katkısı olmayan hikayeleri değiştirin. Farklı bir bakışla olumlu yönlerini keşfedin. Ve bu hikayenin, sizin istediğiniz şekli ile ilerlediğinde gelecekte yaşamınızın son anında bile anlamlı bir yaşam yaşamış olmanın nasıl bir şey olacağını düşünün. Anlatmaya değer bir yaşam yaşasanız bu hikaye nasıl olurdu?

         Ve bırakın herkes kendi hikayesini yaratsın ve anlatsın. Onların hikayelerini desteklemenin tek yolu budur. Bizler halihazırda profesyonel hikayecileriz. Fakat bunu farkında olmadan yaptığımızda kendimizi sabote eden hikayelerin içine gömülmemiş oluruz. Çünkü hikayelerin içinde kaybolduğumuzda, önceden kabul ettiğimiz hikayeler kaderimiz olur. Neyin neden başımıza geldiğiniz anlayamaz ve kendimizi, sanki gördüğümüz dünyanın kurbanıymış gibi algılarız. Bunu aştığımız zaman, evreni çok daha geniş bir yelpazede deneyimler ve kendi algımızın ötesinde bir bilince ulaşabiliriz. Artık hikayenin dışına çıkmış ve deneyimimizin farkında varmışızdır.

         Hikayelerin amacı size orada olanı anlatmaktır. Orada olanı anladığınızda, hikayelere gerek kalmaz. Çünkü onlar sadece araçlardır. Onlara aşırı anlamlar yükleyip tekrar tekrar yaşadığımız zaman amaçlarını kaybederler.

         Kelimeler ise bu hikayeleri oluşturma araçlarıdır. Onlar kendi başlarına anlamlı veya özel değildirler. İfade ettikleri şeyi anladığımızda veya anlattığımızda artık onlara ihtiyaç kalmaz. Derin sessizlik ve hikayesiz farkındalık içerisinde sadece olduğumuz gibi olmayı ve bu duygu içerisinde birbirimizi karşılamayı öğreniriz. Birbirimizi gerçekten dinlediğimizde ve anladığımızda, kelimelerin labirentinden kurtulup anlamların mucizelerini keşfederiz.

 


HAFTANIN KİTAP ÖNERİLERİ

Don Miguel Ruiz – Bilginin Sesi

 Marylin Atkinson PhD. – Bir Sanat ve Bilim olarak Koçluk

Robert Dilts – Dil İllüzyonları

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 953 defa okunmuştur