1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Bir ev kadını ile avukatın 5 yıllık kararlı mücadelesi ve adalet arayışı
Bir ev kadını ile avukatın 5 yıllık kararlı mücadelesi ve adalet arayışı

Bir ev kadını ile avukatın 5 yıllık kararlı mücadelesi ve adalet arayışı

Yönetmen Andreas Dresen’in Fransa- Almanya ortak yapımı “Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı” Berlin’den aldığı ödüllerle İstanbul’a geldi ve festivalde açılış filmi olarak gösterildi.

A+A-

Murat OBENLER

Yönetmen Andreas Dresen’in Fransa- Almanya ortak yapımı “Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı” Berlin’den aldığı ödüllerle İstanbul’a geldi ve festivalde açılış filmi olarak gösterildi. Alman vatandaşı Rabiye Kurnaz’ın gerçek hikâyesinden uyarlanan film mücade ruhuyla dolu tutkulu bir kadının, direncin ve kararlılığın bir portresi olarak bizlere sunuluyor. Hem hüzünlü hem de kararlılık ve umut dolu hikayesi ile dikkat çeken film Bremendeki evinde yaşayan Rabiye Kurnaz ile avukatı Bernhard Docke’nin ABD’ye karşı verdikleri hukuk ve adalet arayışı ile saygın bir meseleyi dert ediniyor. Yönetmenin 5 yıl süren hukuk mücadelesini farklı kesitlerle bizlere sunduğu film normal şartlarda pes edilerek vazgeçilen bir süreci adalete inanan bir avukat ile sonuna kadar taşımayı başaran ve sonunda da oğluna kavuşan bir kadının portresini bizlere sunuyor. 11 Eylül’ün ardından sorgusuz sualsiz Guantanamo’ya gönderilen oğlu Murat’a kavuşmak için  evdeki eşi, Almanya hükümeti ve ABD Başkanı George W.Bush’u karşısına alan Rabiye Kurnaz’ın sıradışı başarı öyküsü sizleri de kararlılıkla sürdürülen mücadelelerin başarıya ulaşabileceği yönündeki inancınızı güçlendirecektir. Rabiye Kurnaz ve avukatı Docke gibi ülkemizde de elele vererek güç birliği içinde kararlı mücadelelerin sürdürülmesi ihtiyacının üst noktalara geldiği bu günlerde bu film çok iyi bir mücadele örneği olarak sinemaya yansıyor.
Köln’de yaşayan komedyen, yazar, sunucu ve oyuncu Meltem Kaptan’ın güçlü Rabiye performansı kendisine Berlinale’de En İyi Performans Ödülü'nü getirdiğini de hatırlatmakta fayda var.

Ozon’dan Fassbinder’e saygı duruşu

Dünya sinemasının sevdiği yönetmenlerden François Ozon,2000 yılında üne kavuşmasını sağlayan bir Rainer Werner Fassbinder oyununun uyarlaması olan Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları’ndan sonra bu kez de yine Fassbinder’in 1972 yapımı dramı “Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları”nı “Peter von Kant” olarak kendi sinema gözüyle sinemaya uyarlıyor. Fassbinder’in kamera önünde yalnızca kadınların göründüğü 1972 yapımı dramı bu kez Ozon ile farklı cinslerin arasındaki bir aşk ve meşhur olma mücadelesine dönüşüyor. Peter von Kant’ta Petra karakteri Fassbinder’i epeyce andıran başarılı, ünlü film yönetmeni Peter olmuştur ve tüm film onun evinde geçer.
Denis Ménochet(Peter), Isabelle Adjani(Sidonie), Khalil Gharbia(Emir), Hanna Schygulla (anne) ve Stéfan Crépon(Karl)’lu kadrosuyla da heyecan yaratan film takıntılı yönetmenin yeni aşkı Emir’le bir yandan sinema dünyasında onu ünlü yapma serüveni bir yandan da kıskançlıklarla dolu aşk serüvenini yansıtırken evdeki aşağılanma şampiyonu uşak Karl ve aktis arkadaşı Sidonie(eski aşkı) da bu çalkantılı aşka tanık olurlar. Takıntılı bir aşk,sinema dünyasının parıltılı ve baştan çıkarıcı dünyası içinde yüzen çıkarcı karakterler, türlü baştan çıkarma oyunları, bir yönetmenin evdeki uşağı aşağılayıcı senaryo yazma çalışmaları ve yalnız kalma duygusuyla yüzleşememe halleri seyrciyi filmin içinde tutarken son sahneler adeta bir Pandora’nın Kutusu’nun açılması gibi farklı çarpışmalara neden olur. Fransız Ozon, kendi sinema anlayışında sıkça kullandığı LGBTQI bireyleri bu filmde de ana karakterler seviyesinde oynatırken ünlü yönetmen Fassbinder’e renkli ve eğlenceli bir saygı duruşunda bulunuyor.

Ekolojik yokuluşa karşı iki kişilik sessiz bir ağıt

Bolivya dağlarında Quechua'lı, yaşlı bir çiftin yıllardır aynı günlük rutinini izlediğimiz filmi Utama(Bizim Ev) hem dünyadaki iklim değişikliği sonrasında su bulmakta ve doğal olarak hayatta kalmakta zorlanan Virginio ve Sisa’ya kamerasını tutuyor. Beklenenden çok daha uzun süren bir kuraklık yaşam tarzlarını tehdit ettiğinde, Virginio ve Sisa zamanın akışına direnmek ile ona yenik düşmek arasında kalırlar. Bu süreci değişime uğratacak torunları Clever yanlarına geldiğinde üçü de kendince çevreyle, değişimin zorunluluğuyla, hayatın anlamıyla yüzleşmek zorunda kalır. Fotoğrafçı ve görüntü yönetmeni Alejandro Loayza Grisi’nin yönetmenliğini üstlendiği ilk film müthiş doğa görüntüleri eşliğinde sunulan aşk dolu ve sessiz bir ağıt niteliğinde.

 

Paris acemileri her zaman yutar mı ya da hayalleri söner mi?

Xavier Giannoli’nin yazıp yönettiği ve Honoré de Balzac’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Sönmüş Hayaller” sinemaseverleri 19.yüzyıl Fransası’na götürüyor ve büyük aşkının peşinden taşradan Paris’e gelen Lucien karakterinin hikayesine paralel olarak dönemin siyasal,toplumsal,sanatsal ve basın alanındaki değişimlere de tanıklık ediyor. Fransa'nın en şöhretli oyuncularının yer aldığı parlak kadrosuyla dünya prömiyerini 2021 Venedik Film Festivali’nde gerçekleştiren ve ülkesi Fransada 2022 César Ödülleri En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Görüntü, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (V. Lacoste), En İyi Set Tasarım, En İyi Kostüm, En İyi Umut Veren Erkek Oyuncu (B. Voisin) gibi ödüllere layık görülen film dönemin ruhunu ve yaşamını çok iyi ortaya koyuyor. Napolyon döneminin romantizmini, Restorasyon dönemindeki liberalleşme, kapitalle gelişen burjuva iktidarını ve edebiyatta da gerçekçiliğin yükselişini çok güzel imgelerle yansıtan film para ve gücün herşeyi satın alabildiği bir insanlık komedisini bizlere gösteriyor. Lucien’in şiirlerini yayınlatarak hem alt sınıftan kurtulma hem de para kazanarak aşkı olan markize kendini kanıtlama amacı basın yayın dünyasına girdikçe ısmarlama haberler(ördek haber),ruhunu satarak kazanılan paranın yarattığı kâr ve gösteriş üzerine kurulmuş dünyanın getirdiği körlük ile kontrolden çıkar ve Paris’in dehşetli çıplaklığını göstermesi ile hızlı yükseliş hızlı bir düşüşe geçer. Filmdeki tiyatro,edebiyat,şiir,siyaset,basın dünyası, soylular sınıfı arasındaki çıkar ilişkileri arasında aşk da vrdır tabi ki. Lucien’in eski(ma hiç sönmemiş) markize olan aşkı ile bir bulvar tiyatrocusu aşkı arasında da seyreden film kimilerine göre hazin kimilerine göre de özüne dönüş ile sonlanıyor. En kötü adamların tiyatroda en iyi koltuklarda oturduğu, çaylak gazetici Lucien’e vaftiz töreni bile yapıldığı filmde bir yandan dönemin Fransası’nı izlerken bir yandan da günümüzün medya-siyaset-sanat-aşk-ekonomi gibi kavramlarını çoklu olarak düşünme imkanı da bulacaksınız.

petervon.jpg

20033-1-lostillusions-1366x550.jpg

utama.jpg

Bu haber toplam 2250 defa okunmuştur
Etiketler :