1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Belirsiz kimlikler, göçmen kişiler, tekin(siz) sular ve hepimize ev olan deniz
Belirsiz kimlikler, göçmen kişiler, tekin(siz) sular ve hepimize ev olan deniz

Belirsiz kimlikler, göçmen kişiler, tekin(siz) sular ve hepimize ev olan deniz

Ressam ve kağıt sanatçısı(ve tabi ki öğretmen) Emel Samioğlu ile “Merhamet” temasıyla düzenlenen Bienal Lefkoşa kapsamında Bedesten’de sergilenen çalışması hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

A+A-

Murat OBENLER

Ressam ve kağıt sanatçısı(ve tabi ki öğretmen) Emel Samioğlu ile “Merhamet” temasıyla düzenlenen Bienal Lefkoşa kapsamında Bedesten’de sergilenen çalışması hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Giritli kökleri ile Limasol’da yeşeren ve tüm hayatına sirayet eden denize olan sevdasını, umudu ve hayal kırıklığını birlikte taşıyan denizlerin bir ev misali taşıdığı belleği, Posidonia oceanica denilen deniz çayırlarının deniz ekosistemiyle etkileşimi ve göç yollarına düşen insanların dalgalarla boğuşması sonucu yaşanan insanlık trajedisini Belirsizlik (Suların Ötesi) adlı çalışmasında birleştiren Samioğlu ile denizlerin dünyasında bir yolculuk yaptık.  

 

“Hem üzüntü hem bir umudu umutsuzluğa çevirmeden bir yere bağlanma olayı bende bir zenginlik oluşturdu”

Daha önceki sergilerinizde olduğu gibi Bienal Lefkoşa’daki yerleştirmede de denize ilginiz ve sevginizin devamını görüyoruz. Denize olan hassasiyetiniz ve sevginizin bu denli yoğun olmasının sizin denizci köklerinize kadar uzandığını düşünüyorum. Sohbetimize bu denizle iç içi geçmiş köklerinize uzanarak başlamak isterim. Eminim ki buradaki merhamet temalı yerleştirme ile sizin denizci köklerinizin örtüştüğü alanlar çok fazladır.

Emel Samioğlu: Evet. Denizci bir aileden geliyorum. Büyüklerimizin anlattıklarını dinleyerek, onların yanında getirdikleri kendilerine özgü malzemeleri getirerek kendi dünyamda bir zenginlik oluşturdum. Bu zenginlik hem üzüntü hem bir umudu umutsuzluğa çevirmeden bir yere bağlanma olayını da içerir. 1905 yılında dedem Hacı Hasan, Girit’in Candia şehrinden nenem Pembe Hacı Hasan da yine Girit’in Hanya şehrinden ayrılarak dedem İzmir’e nenem de Antalya’ya yerleşir. Dalgalarla epey mücadele ettikten sonra dedemler önce Kos adasına göç ediyorlar. Oradan da kendi başlarına İzmir’e göçüyorlar.

dsc-0207.jpg

“Ailemin serüvenlerini nenemin ağzından dinlediğim için denize olan tutkum daha da arttı. Sanatımda da deniz diğer konulardan daha fazla yer almaya başladı. Ben denizi asla hayatımdan çıkaramam”

Denizcilik zamanında ticaret yaparak dünyaya açılma anlamına da gelmiyor mu? Deniz ticaretinin öneminin dünyada çok değerli olduğu zamanlardan bahsediyoruz.

Samioğlu: Denizciliği çok sevdikleri için bizimkiler deniz ticareti ile uğraşıyorlar. Ticaret yaptıkları dönemde Kıbrıs’a da uğruyorlar ve dedemler Limasol’a gelerek yerleşiyorlar. Nenemler de 10 yıl sonrasında Kıbrıs’a yerleşiyorlar. Uzun bir zamandan sonra Giritli iki aile Limasolda birbirini buluyorlar ve evleniyorlar. Evlilik sonrası da gemicilik olayı devam ediyor.  Dedemler Mısırdan işçiler getirerek bir tersane kurmuşlardı. Maunalar yoluyla gemilere mal (portakal, üzüm vb.) taşıma yapılıyordu. İkinci Dünya savaşında İngiliz yönetimi aralarında dedemin de yer aldığı aydın Jön Türkler’i Girne Kalesi’ne 2,5 yıl hapseder. Orada Kalebent olarak kaldılar. Dedem çok yaşlı olduğu için onu bir yıl sonunda çıkardılar. Sağlık koşulların geriliğinden dolayı ailelere uzaktan da olsa görüş imkanı sağlıyorlardı ve onlar da bu görüşü yapabilmek için hayvanlarla Girne’ye gelerek akrabalara yemek hazırlayarak onlara götürüyorlardı. Almanlar dedemlerin 3 gemisinden 2’sini batırdılar. Dedem bir sene sonra hapisten çıkınca Mısırdan işçiler çağırarak tersanede tekrar gemi inşaatına başlıyorlar ve eniştem de çıkınca Osmancık gemisini yapıyorlar.
Dedem çok milliyetçi birisi olduğu için 7 çocuğundan 5’ine dönemin paşalarının (Kemal,İsmet,Enver paşalar vb.) ismini verdi. Kıbrıstaki çatışmaların olduğu dönemlerde dedemlerin gemileri bu kez de İngilizler’in engeline takılıyor. Ben bu serüvenleri nenemin ağzından dinlediğim için denize olan tutkum daha da arttı. Sanatımda da deniz diğer konulardan daha fazla yer almaya başladı. Ben denizi asla hayatımdan çıkaramam. Günde iki kez denize girerim, çocuklarımda da bu denizcilik aşkını görebilirsiniz, bu sevgi genlerle kuşaktan kuşağa taşınıyor.

 

“Limasol’da başlayan deniz tutkum yıllar içinde hiç azalmadı”

Bu özellikli aileyi düşündüğümüzde sizin denizle kişisel ilişkiniz nasıldır?

Samioğlu: Çocukluğumda Limasol’da bisikletlerle ailecek, akrabalarla Türk Mahallesi’nden tek sıra şeklinde çıkarak meşhur Lady’s Miles plajına giderdik.  Benim deniz tutkum hiç azalmadı. Tuttuğumuz, kiraladığımız evleri bile denize yakınlığa göre şekillendiriyorduk.

img-7102.jpg

“Deniz benim sanatımda diğer konulardan daha fazla yer alır. Deniz için çok önemli olan Posidonia adlı deniz çayırları (yosun) toplayarak onları sanatıma dahil ettim”

Bir kağıt sanatçısı olarak denizi içeren çalışmalar ne zaman başladı?

Samioğlu: Deniz benim sanatımda diğer konulardan daha fazla yer alır. Denizin dalgalar yoluyla bize getirdiklerini bazen içine çeker, bazen de bunlar kıyılarda kalır, bazen de denize bırakır. Deniz kompozisyonlarımda denizin üstündeki ve altındaki her şeyi kullanırım. Gemilerden balıklara, Posidonia oceanica denilen deniz çayırlarından diğer canlılara uzanan bir çeşitlilikte kullanım yaparım ama en önemli malzemem daldadır. Ana renklerden olan maviyi (bana göre anaların anası) çok severim. Denizin rengi olan mavi yanında gün içinde farklı tonlara da bürünen deniz her rengiyle insanı büyüler. Denizle ilgili çalışmalarım devam ederken bizde fica olarak da adlandırılan Posidonia adlı deniz çayırları(yosun)da sahillerden topladım. Topladıkça da denizdeki görevlerini, deniz ekosisteminde nasıl bir yeri olduğunu araştırdım. Posidonia’nın 3 ana görevi olduğunu öğrendim. 1. Denizde hareket ettiği zaman fotosentez oluşturuyor ve oksijen oluşturuyor. 2. Deniz canlılarına ev sahipliği yapıyor. 3. Deniz erozyonunu engelliyor. Denize girdiğimde eğer etrafta yosun varsa bu deniz kesinlikle temizdir. Kirli denizde yosun olmaz. Yosun varsa deniz de temizdir. Bizim sahillerde gördüklerimiz kurumuş posidonialardır. Kağıt sanatına başladığım dönemde bu posidonialardan kağıt yapma düşüncem oluştu ve onları kurutarak mikserden geçirerek toz halinde doğal malzemeler oluşturdum. Yine el yapımı kağıt parçalarından (hamur haline getiriyorum) hazırladığım levha halindeki malzemelerin içine bu posidoniaları katıyorum. Böylece denizi de kahıdımın içine taşıyorum. Bu çalışmalarım benim önümü açtı çünkü bu kağıtlara dalga şeklini vererek çalışmaya başladım. Bu dönemde Kıbrıs Kağıt Sanatçıları Derneği olarak deniz temalı bir sergi için Çin’in Şangay şehrinden bir teklif alarak oraya gittik. Çalışmalarımın Çin’de sergilenmesi benim için çok önemli ve farklı bir deneyim oldu.

dsc-0212.jpg

Kaç yıldır bu çalışmaları yapıyorsunuz?

Samioğlu: 10 yıldır bu çalışmaları yapıyorum. Biriktirdiğim malzemelerle sergi hazırlığına başladım. İlk olarak Saçaklı Ev’de “Buluntular” Sergimi yaptım. Bugüne kadar kendi ülkem Kıbrıs’ın yanısıra Türkiye, Avusturya, Fransa, Almanya, Güney Kore, İtalya, Çin, İsrail, Bulgaristan gibi ülkelerde çalışmalarımı sergiledim ve toplamda 18 sergi yaptım. Almanya’da doğal malzemelerle kahıdını yaparak ondan sanat çalışmaları yapan 700 üyesi olan Uluslararası Kağıdını Üreten ve Kağıtla Çalışan Sanatçılar Birliği olan IAPMA adlı Derneğe üye olduk.  Çevreci, dönüştürücü çalışmalar yapan bu derneğin atölyelerine, kongrelerine katılıyoruz. İlk olarak İnci Kansu hocamız katılmıştı ve ardından ben, İsmet Tatar ve Simge Uygur da katıldı.

 

“Hem öğreniyor hem de kendinizi geliştiriyorsunuz. IAPMA üyesi olmak büyük bir zenginlik, ufuk açıcı”

Böylesi bir büyük platformun üyesi olmanın hem size hem de çalışmalarınıza çok önemli katkıları olduğunu düşünüyorum.

Samioğlu: Kesinlikle öyle oluyor. Büyük atölye organizasyonlarında herkes eserini anlatıyor, sizin eserlerinizi de onlara aktarıyorsunuz. Hem öğreniyor hem de kendinizi geliştiriyorsunuz. Büyük bir zenginlik, ufuk açıcı. Çevre gezileri de yapıyoruz. Bu derneğe üyeliğimizi büyük bir şans olarak değerlendiriyorum.

Bu ülkede de bu derneğin üyelerini davet ederek etkinlik yaptınız mı?

Samioğlu: Evet. IAPMA’nın 25. Yılı dolayısıyla 2010 yılında YDÜ sponsorluğunda 30 civarında sanatçıyı davet ettik ve YDÜ’de atölyeler, sergiler, söyleşiler yaptık. Kağıttan yapılan kıyafetlerden oluşan defile bile yaptık.

dsc-0244.jpg

“Denizle ilgili olan göçü çalışmayı seçtim. Deniz hem umudu hem de hayal kırıklığını çağrıştırır. Deniz hem ev olur hem de evden ayırır”

Merhamet teması ile Arkhe Lefkoşa tarafından 1.’si düzenlenen Bienal Lefkoşa’da sergilenen eseriniz de denizle, köklerinizi ve göç temasını birleştirdiğiniz bir çalışma oldu. Bu süreç nasıl ilerledi?

Samioğlu: Merhamet kavramı çok geniş anlamı olan bir kelimedir. Ben denizle ilgili olan göçü çalışmayı seçtim. Kendi ailemizin göçü ile son zamanlarda bir şekilde köklerinden koparılmaya çalışılan göçmenlerin olumsuzluklar da barındıran deniz serüvenlerini birleştirdim. Tekinsiz dalgaların içinde yaşam mücadelesi veren, bazen görünüp bazen kaybolan ve aidiyeti belli olmayan insan bedenlerini, bir yere tutunmak istercesine savunma pozisyonlarını posidonia çayırları arasında göstermeyi arzuladım. Çalışmalarımın her noktasında bağlantılarını görebileceğiniz deniz var. Deniz hem umudu hem de hayal kırıklığını çağrıştırır. Deniz hem ev olur hem de evden ayırır. Ben 3 boyutlu asamblaj tekniğini kullandım. Beden, göç ve bellek temalarını doğal malzemelerle havuzun içinde yansıtmaya çalıştım. Parçalanmış insan bedenleri göçü,bedeni ve belleği simgeliyor. Bellek aileden gelen bir aktarım olarak video art şeklinde yansıtılıyor.

 

Her batan gemi aslında bir belleği de yanında götürür. Duvarda asılı olan gemi temalı çizimleri de özel bir kağıt üzerine çizdiniz. Bu çizimlerde de denizin başka bir yanına vurgu yapıyorsunuz. Burada denizci köklerinizin de etkisi olduğunu düşünüyorum.

Samioğlu: Çok ince, şeffaf, özel bir kağıt üzerine ahar sistemiyle çini mürekkebi kullanarak çalışmalar yaptım.  Kahıdın üzerinde soyut bir şekilde dalgayı oluşturdum ve mono baskı tekniği ile de geminin kaburgalarını kullandım. Genel kompozisyonumu zenginleştiren çalışmalar oldu.

 

Deniz olmadan gemi olamaz, gemi olmadan insanlar da olmaz, insan olmazsa yolculuk olmaz diye bir döngünün parçaları olarak da bu çalışmalara yaklaşabiliriz sanıyorum…

Samioğlu: Evet hepsi birbirini etkileyen ve tamamlayan unsurlardır. Bir bütünün parçaları gibi.

 

Çalışmanızda şiirsel kısa yazılar da kullandınız. Görsel malzemenin destekçileri midir bunlar da yoksa başka bir amaca mı hizmet ediyor?

Samioğlu: O da temayı zenginleştirdi. Düşüncelerimin konu üzerindeki şiirsel yansımalarıdır.

 

Uzaktan baktığımızda bile dikkat çeken (aynen denizde gibi) dalgalar da Bedesten’de tavandan sarkıtılmış şekilde denizdeki hareketliliği simgeliyor. Uzaktan baktığımızda güzel ama yakına geldiğinizde ölü bedenlerle dolu bir deniz/sahil. Burada farklı renkler olarak görülen dalgalar çalıştınız.

Samioğlu: Kağıtla yapılmış hareketli dalgalarda doğal renkleri (soğan kabuğu, nar kabuğu, kırmızı kına,indigo) kullandım.

 

Bu malzeme yaratımları ve kullanımlarına baktığımızda aslında sizin sanat yaratmak yanında işin hammaliyesini de üstlenen kahıdın işçisi olduğunuzu da anlıyorum.

Samioğlu: Tabi,kahıdı da biz üretiyoruz. Selülozdan, keten kenevirden kağıtlar yapıyoruz. Bunları bulamadığımız zaman ise süpermarketlerden büyük karton kolileri toplayıp suda eriterek mikserden de geçirerek toz halinde kullanıyoruz. Tentör de çalışıyorum.

 

“Sanatçı dinlenemez”

Bundan sonra kafanızda nasıl projeler/çalışmalar var?

Samioğlu: Biraz çalışmalara ara verip dinlenme yapayım diyorum ama sanatçı dinlenemez. Bu kağıt üzerine yaptığım küçük çalışmalar benzeri her gece bir iki tane çıkarıyorum. Gündemimde sergi de yoktur. Tabi benim öğretmenliğim de vardı. Birçok öğrenciyi Güzel Sanatlara gönderdik. Onlar da bitirerek geldiler. Bizler bayrağı genç kuşak arkadaşlarımıza devrettik.

 

“Bir kuruluş (örn. belediyeler) bu eserleri alarak onları değerlendirebilir”

Bu kadar güzel sanatsal çalışmanın çağdaş müze gibi bir alanda sergilenmeye devam edeceği bir ülke hayal ettim bir an ama bu zihniyetlerle zor gibi duruyor.

Samioğlu: Bir kuruluş (örneğin belediyeler) bu eserleri alarak onları değerlendirebilir. Kendi mekanlarında bir sanat görseli olarak değerlendirebilir. Bizde yok ama bir kent müzesinde sergilenebilir. Büyük hastahaneler alıp onları değerlendirebilir. Tabi enselasyonun o anda (proje süresince) var olup sonra bittiğine dair bir görüş de vardır.

Bu haber toplam 649 defa okunmuştur
Etiketler :