1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Eide’den çarpıcı mesajlar...
Eide’den çarpıcı mesajlar...

Eide’den çarpıcı mesajlar...

“Kıbrıs sorunu sadece liderlerin değil, her iki toplumun sorunudur. Herkes fikrini ifade etmeli, sürecin parçası olarak çözümsüzlük maliyetinin artmasını önlemeye çalışmalı

A+A-

Kanal SİM ve Yenidüzen’e konuşan Eide’den çarpıcı mesajlar...
“Ya beraber zenginleşme, ya ayrı ayrı fakirleşme”

Sami ÖZUSLU

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, Kıbrıs’ta çözümle birlikte her iki toplumun da önemli kazanımlar elde edeceğine dikkati çekerek “Karar sizin: Ya birlikte zenginleşmeyi ya da ayrı ayrı fakirleşmeyi seçeceksiniz” dedi.

Norveçli diplomat Eide, müzakere süreciyle ilgili temasların sürdüğünü, görüşmelerin başlayıp başlamayacağının henüz belli olmadığını söyledi. Taraflara uyarılarda da bulunan Eide, “Karşı tarafın pozisyonunu değiştireceği düşüncesiyle hareket etmekten vazgeçin” çağrısı yaptı.

Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları konusunda tarafların farklı tutumları olduğunu, bunların tümünü anlayabildiğini, ancak kimin haklı-kimin haksız olduğu kararını verme gibi bir rolü olmadığını kaydeden Espen Barth Eide, denizden çıkacak gazın ‘geleceğe ait bir konu’ olduğunu anımsattı ve gaz nedeniyle kriz yaratmak yerine belki 10 yıl sonra ondan nasıl faydalanılacağı konusuna odaklanmak gerektiğinin altını çizdi.

Kıbrıs sorununun sadece liderlere bırakılmamasını isteyen Eide, sivil toplum, iş çevreleri ve gençler dahil çeşitli kesimlere “Sorunun çözümü konusunda görüşlerinizi dile getirin” çağrısı yaptı.

Toprak konusunda ise Eide çok net konuştu, “Masamda hiçbir harita yok” dedi, bu konuyu ele alma fırsatı bile bulmadıklarını söyledi.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide Kanal SİM ve Yenidüzen’e özel mülakat verdi. Kanal SİM Genel Yayın Yönetmeni ve Yenidüzen yazarı Sami Özuslu’nun sorularını yanıtlayan Eide çok önemli mesajlar verdi.



“Petrol ve gaz konusu aslında geleceği ilgilendiren bir konu”

• Soru: Sayın Eide, müzakere süreciyle ilgili hidrokarbon kaynaklı kriz ne aşamada? Adaya gelirken çantanızda bir plan getirdiğiniz iddia edildi. Var mı bir plan?
• Eide:
Şu anda öyle bir noktadayız ki müzakereler devam da edebilir, ancak eğer devam etmezse ciddi bir durgunluk dönemine de girebilir. Bu işin yoluna girmesi ve tarafların yeniden masaya dönmesi için çok yoğun bir şekilde hem ilgili taraflarla hem de ilgili komşularla konuşmaya çalışıyorum. Çünkü eğer bir durgunluk olursa başka söylemler ve eylemler tırmanabilir. Ben Kıbrıs sorununun çözülebilir bir problem olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bazı zor olan konular vardır, ancak hiçbir şey imkansız değildir. Özellikle iyi niyet ve güven varsa... Ki birbuçuk ay öncesine kadar her iki tarafta da iyi niyet de vardı, güven de vardı. Ancak şu anki duruma baktığımızda, biraz daha az iyi niyet ve güven var. Tarafların masaya dönebilmesi için gerekli koşulların tespit edilmesi, bulunması gerekiyor. Haklısınız, şu anki krizin sebebi hidrokarbon ve bu konuda derin bir fikir ayrılığı var. Konuya nasıl yaklaşacağımızı bulmamız gerekiyor. Ancak geleceğe dair tarafların ciddi anlamda hemfikir olduğu bir nokta var: O da, hidrokarbonun adanın bütünü için önemli bir kaynak olduğu ve bunun da çözümden sonra federal çatı altında yürütülecek bir yetki kapmsamında ele alınacağıdır. Gerek şimdiki liderler, gerekse eski liderler Talat Ve Hristofyas bu kaynakların adaya ait olduğunu ve federal düzeyde ele alınacak bir yetki olduğunu söylüyorlar, teyit ediyorlar.

Benim yaklaşımım ise geleceğe odaklanmak aslında... Çünkü Norveç’te bizim de bu konuda benzer çaışmalarımız oldu. Petrol ve gaz konusu aslında geleceği ilgilendiren bir konu ve kullanılacak noktaya gelmesi de yıllar alacak. Norveç’te gerekli altyapıyı oluşturana kadar çok hayal kırıklıkları yaşadık, çok büyük maliyetlerle karşılaştık. Ama bir şekilde gerekli altyapıyı oluştruarak doğal kaynaklarımızı kullanacak noktaya geldik.

• Soru: Gazla ilgili tahmini süreç nedir?
• Eide:
Uzun yıllar alacak. Belki 10 yıl sonra gelir elde edilebilecek. Tabii ki o dönemki piyasanın, fiyatların durumuna da bağlı bu... Dediğim gibi, geleceği ilgilendiren bir konu bu ve taraflar eğer üzerinde hemfikir olursa ve gaz konusu federal bir yetki olarak ele alınacaksa bence bunu bu şekilde değerlendirmeliler. Şu anda kime ait olduğunu düşünmekten ziyade bence ortak geleceğe vurgu yapılmalı. Çevre ve turizmle bağlantılı olarak hidrokarbon değerlendirilebilir. Bunlar üzerinde şimdidedn düşünmeye başlayabilirler. Mesela sadece kamunun yönetmesi gereken bir kaynak mı olacak, yoksa özel sektör de mi işin içinde olacak? Sadece yerli firmalar mı yapacak, yoksa uluslararası firmalar da mı davet edilecek? Bunlar geleceği ilgilendiren konular ama şimdiden üzerinde düşünmekte fayda var.
 

“…Seçimlerin müzakere sürecini engellememesi için çaba sarf edeceğine söz verdi”

• Soru: Taraflar masaya dönmek için birbirlerinden ve sizden ne istiyor? Önümüzdeki seçimleri de hesaba katarsak müzakereler ne zaman başlayabilir?
• Eide:
Bence müzakereler hemen başlamalı ama siyaset içerisinde o kadar uzun zaman geçirdim ki, zamanlama konusunda kesin konuşmamak gerektiğini biliyorum. Seçimler olacak ama müzakereleri seçimlerden bağımsız ele almak istiyorum. Sayın Eroğlu bugün yineledi: ‘seçimler olsa da kendisinin gerekli çalışmayı ve kararlılığı göstererek bu işe devam edeceğini’ söyledi. Seçimlerin müzakere sürecini engellememesi için çaba sarf edeceğine söz verdi. Aynı sözleri diğer taraftan da işittim. Her koşulda, seçimlerin sonucu ne olursa olsun tarafları masada birileri temsil edecektir ve bu sorun masa başında ele alınacaktır.

Tarafları buradan uyarmak istiyorum. Kimse karşı tarafın değişeceğine oynamamalı. Politikalarını buna göre belirlememeli. Çünkü bu noktadan sonra beklemek kimseye bir yarar getirmeyecektir. Tabii ki dünyanın başka taraflarında başka uzlaşmazlıklar, çatışmalar yaşanıyor ve beklemek oralarda taraflara birşeyler getirebilir. Ama Kıbrıs için bu doğru değil. Taraflar birbirlerinin pozisyonlarını çok iyi biliyorlar, argümanlarını biliyorlar, hatta karşı tarafın kafasını bile okuyabiliyorlar. Bu noktadan sonra müzakerelerin ciddi şekilde devam etmesi gerekiyor. Tarafların sadece pozisyon ifade etmenin, pozisyon sunmanın ötesinde artık bazı noktalar üzerinde uzlaşacak şekilde hareket etmeleri gerekiyor. Mesela ben onların pozisyonlarını yorumlayıp onlara ‘al-ver’ için neyi nasıl algılayacaklarını söyleyebilirim. Ancak bu şekilde devam etmemek gerekir. 2 yıl sonra, 5 yıl sonra bunun getireceği bir fayda yoktur. Masada süreç süratlendirilebilir. Bunun için her iki tarafın da kararlılık göstermesi şart.

Kıbrıs sorunu sadece liderlerin değil, her iki toplumun sorunudur. Bunun hatırlanması gerekiyor. Tabii ki seçilen liderler masadadır ama dini liderler olsun, iş insanları olsun, gençler olsun, sivil toplum örgütleri olsun, herkes fikrini ifade etmeye başlamalı. Bu konunun sadece masa başında tartışılmaması gerekiyor. Ne zaman Kıbrıslı Türk ve Rum işadamlarıyla bir araya gelsem, bana çözümsüzlüğün ve kaçırılan fırsatların yaratmış olduğu faturayı hatırlatıyorlar. Bu yüzden herkes sürecin bir parçası olarak çözümsüzlük maliyetinin daha da artmasını önlemeye çalışmalı. Kim kazanacak, kim kaybedecek yaklaşımından uzaklaşılması gerekiyor. Burada önemli olan elde edilecek faydaların görülmesi ve bunlara odaklanılmasıdır.

“Kimin haklı, kimin haksız olduğunu söyleme görevi bana ait değil”

• Soru: Sizce hidrokarbon konusunda kim haklı, kim haksızdır?
• Eide:
Bu zor bir soru ve uzun uzun cevap verilebilir. Ama ben kısaca şunu söyleyeyim: İki tarafın farklı bakış açısı ve farklı hareket noktaları var. Her iki tarafın da pozisyonlarını dinlediğimde onları anlıyorum. Mesela ‘Kıbrıs Türk tarafı diyor ki hidrokarbon bütün adaya ait’... Bu yüzden de Kıbrıslı Rumların ya da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hidrokarbon konusunda çalışma yapmaması gerektiğini veya birlikte hareket edilecek bir yol bulunması gerektiğini söylüyor. Diğer taraftan Kıbrıslı Rumlar da “Biz uluslararası anlamda tanınmış bir devletiz ve diğer bütün devletlerin sahip olduğu haklara sahibiz” diyorlar ve bir Münhasır Ekonomik Bölge ilan ettiler. Bu alan çerçevesinde Lübnan, Mısır ve İsrail’le de gerekli mizakereleri yaptılar. Bir tek Türkiye ile konuşmadılar. Neden? Çünkü Türkiye hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımıyor, hem de ilgili uluslararası sözleşmeye imza koymadı. Kıbrıs Cumhuriyeti de kendinde bu hakkı görüyor, Navtex olayını ve Barbaros gemisinin bölgeye gönderilmesini de bir ihlal sayıyorlar. Onların söylediklerini de anlayabiliyorum.

Ancak ortada duran problem şu: Her iki taraf da eğer pozisyonlarında ısrar ederlerse mevcut problem daha da büyüyecektir. Kıbrıs’ta herkesin sorunu aynı aslında: O da adanın bölünmüş olması... Ancak taraflardan biri sorunu büyütürse o zaman mevcut sorun yüzde 50 daha fazla büyüyecektir. Ancak sorunun ortadan kaldırılmasını istiyorlarsa tarafların işbirliği yapması gerekiyor.

Kimin haklı, kimin haksız olduğunu söyleme görevi bana ait değil. Benim görevim bir orta yolun, bir uzlaşının bulunmasına çalışmaktır.
Kıbrıslı Rumlarla konuştuğum zaman ‘Aslında birşey yoktu, ama birden Barbaros diye bir gemi geldi ve bmlgeyi ihlal etti’ diyorlar. Türklere sorduğum zaman ise onlar da ‘Sorunu Kıbrıslı Rumlar çıkardı’ diyorlar. Yani Kıbrıs sorununun küçük bir versiyonu bu da... ‘Kıbrıs sorunu ne zaman başladı’ sorusuna yanıt verirken bir taraf 1960’lardan, diğeri 1970’lerden söz ediyor. Mesela ben ‘Kıbrıs sorunu 40 yaşındadır’ desem, bir taraf beni suçlayacak. ‘50 yaşındadır’ desem, diğer taraf suçlayacak.

Dolayısıyla ben yargıç değilim. Kim haklı, kim haksız onu bulmaya çalışmıyorum. Ama sorun devam ederse başka sorunları da beraberinde getirecek, sorunu büyütecektir. Hatta bir jeopolitik kriz bile yaratılabilir. Bir jeopolitik kriz yaratılması demek, gelecek için daha az kaynak elde edilecek, daha az gelir elde edilecek demektir. Çünkü yabancı firmalar da bu işin içine girmek istemeyeceklerdir. Eğer taraflar zenginleşmek istiyorlarsa bir araya gelmeleri ve o amaca doğru yürümeleri gerekiyor. Toplumlar ya birlikte zenginleşmeyi ya da ayrı ayrı fakirleşmeyi seçecekler.

• Soru: Toprak ve harita konusunda gerçek nedir?
• Eide:
Ben Kıbrıs’a geldiğimden bu yana bana hiçbir harita sunulmadı. Zaten taraflarla haritanın daha sonra hazırlanacağına dair bir fikir birliğimiz var. Mevcut haritalar da geçmişten kalma haritalardır. Bu haritaların durumuyla ilgili herhangi bir yorum yapmayacağım. Ancak bana ne bir harita sunuldu, ne gösterildi, ne de soruldu.

Toprak konusundaki çalışmalar geçmişe dayanıyor. Bugüne kadar birçok öneri, fikir ortaya konuldu ve bunlar bir araya getirildi.

Liderlerle 16 Eylül’de yediğimiz akşam yemeğinde ve 17 Eylül’deki görüşmemizde ‘kazan-kazan’ mantığıyla hareket edeceğimizi konuşmuştuk. Ancak bildiğiniz krizden dolayı harita aşamasına geçme fırsatımız hiç olmadı. Masamda hiçbir harita yok.

• Soru: Kıbrıs’a yıllar önce sürgün olarak gönderilen ünlü şair Namık Kemal “Kıbrıs birgün batacaksa bunun nedeni sivrisinekler ve dedikodu olacak” demişti. Adaya yeni geldiniz. Kıbrıs’ı, insanları, doğayı nasıl buldunuz? Sizin de Namık Kemal gibi şikateyleriniz var mı?
• Eide: Kıbrıs’ın insanlarını seviyorum. Sokaktaki insanlarla tanışmaktan da mutlu oluyorum. İki toplumun önde gelen şahsiyetleriyle bir araya gelmeyi seviyorum. Ve bir gün buraya Kıbrıs sorunu çözümlendikten sonra turist olarak gelmeyi çok istiyorum. Burada bulunmaktan ve çalışmaktan da büyük memnuniyet duyuyorum.

• Soru: ‘BM Genel Sekreteri’nin ilk Avrupalı Özel Danışmanı’sınız. Aynı zamanda ‘son’ mu olacaksınız?
• Eide: Evet.

• Soru: Emin misiniz.
• Eide: Eminim demedim, ama inanıyorum.

Bu haber toplam 3229 defa okunmuştur