1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Derya Beyatlı; “Yazmak beni çırılçıplak duruma getiriyor”
Derya Beyatlı; “Yazmak beni çırılçıplak duruma getiriyor”

Derya Beyatlı; “Yazmak beni çırılçıplak duruma getiriyor”

Derya Beyatlı; “Yazmak beni çırılçıplak duruma getiriyor”

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Derya Beyatlı aslında gazetemiz Yenidüzen’den aşina olduğumuz bir isim. Pazartesi günleri yayımladığı köşe yazılarıyla, Pazartesi sendromunu kolaylaştıran, acaba bu hafta nerede, ne yazdı dedirten samimi yazarımız.
Yurt dışında yaşayan Beyatlı’yı okuru olarak tanımayı hep istiyordum. İlk kitabı Peşi Sıra’nın çıkışı ve onun Kıbrıs’ta oluşu tanışmamızdan öte bir röportaj yapmamızı kaçınılmaz kıldı…  

“YAZMAK HAYATIMIN PARÇASI OLDU”

Dünyanın farklı köşelerinden yazdığı yazılarla dikkatleri çeken, uzun zamandır tanımayı arzu ettiğim isimlerden. Onun kim olduğunu kendi ağzından dinliyoruz.
“Yaklaşık iki yıldır Yenidüzen Gazetesi’nde Pazartesi günleri köşe yazılarım yayımlanmaktadır. Daha önce de yaklaşık dört yıl Zoom dergisinde yazılar yazdım. Hayatıma yurt dışında devam ediyorum. Şu anda Marsilya’da yaşıyorum. Bunun dışında işim dolayısıyla sıklıkla farklı şehirlerde bulunuyorum. Mesleğim serbest danışmanlık. O yüzden farklı projelerde çalışırken de sürekli farklı ülkelerde bulunma ve o ülkeleri tanıma imkânı buluyorum. Bunları da bir şekilde yazılarıma yansıtıyorum.”

Sıklıkla Kıbrıs’a gidip geldiğini söyleyen Beyatlı, burada görüp deneyimledikleri ile dünyada gözlemlediklerini harmanlıyor. Böylece ortaya peşi sıra keyifli yazılar ve aynı isimde bir de kitap çıkıyor. 
“Kıbrıs’a sık sık geliyorum. Burada gördüklerimi, bazen siyaset, bazense hayatın içinden yazılarla yansıtmaya çalışıyorum. ‘Peşi Sıra’ ilk kitabım. Yazmaya ne zaman başladığımı bile hatırlayamıyorum. Çok klasiktir ya, ben de çocukluktan beri yazarım. Aslında benim için yazı yazmak yaşadıklarımı dışa dökme ve rahatlama yöntemi olarak ifade edilebilir. Çocukluktan bu yana sürekli kafamda diyaloglar yaratırdım. Her şey sonradan ismine Delfin dediğim, kitabın içinde de sürekli bahsettiğim, karakterimle konuşmalarımı yazarak başladı. Bazen bunları kafamda yazar, bazen kağıda dökerdim ama kendime çocukluktan bu yana böyle bir dünya kurdum. Daha sonra özellikle sıkıntılı zamanlarımda daha çok yazmaya başladım. Bu zamanla devam etti. Hayatımın her döneminde bazen ayda bir yazdım, bazen de durmadan. Yazmak hiç mesleğim olmadı ama hep hayatımın içerisinde, hayatımın parçası oldu.”

Her ne kadar kaleme aldığı yazılarını dünyanın farklı yerlerinden yazmış olsa da, metinler gezi yazısından öte bize iç dünyasının kapılarını aralar nitelikte…
“İşim dolayısıyla farklı şehirlerde bulunma gibi bir lükse sahibim. Ayrıca tabii ki işimi seçerken de bu yönü bana cazip geldi. Gezmeyi, görmeyi, tanımayı, yeni dünyalar keşfetmeyi ve farklı insanlarla sohbet etmeyi çok seviyorum. Bunları bu şekilde paylaşma imkânı bulduğum için de içinde bulunduğum yaşam tarzı tercihim oluyor. Yazılarım gezi yazısı değil, doğru. Daha çok içimde yaşadıklarımı dışarıya dökme şeklinde yazılar kaleme alıyorum. Hatta bazen bakıyorum olduğum şehirle yazdığım yazı arasında ilişki bile kuramıyorum. Daha çok şehirlerin bana yaşattığı duyguları okuyucularımla paylaşmaya çalışıyorum. Hiç ilgisi olmayan bir şehirde çocuklarla ilgili yazı yazabiliyorum. Yaşanmışlıkların ve bazen de okunmuşluklarım bana bunları hissettiriyor. Yazı yazmak benim için özünde bir rahatlama yöntemine dönüşüyor.”

HER YAZAR BİRAZ DELİDİR

Beyatlı’ya göre her yazar biraz delidir. Çünkü kendini pervasızca açmak akıl işi değildir…
“ Benim yazıya bakış açım biraz kendini paylaşma ve içimde hissetliklerimi karşımdakilere de aynı şekilde hissettirme durumudur. Bu da beni okuyucunun karşısında çırılçıplak duruma getiriyor. Yazar, okuyucusunun kim olduğunu bile çoğunlukla bilmez. Elbette size dönen okuyucular da vardır. Geri bildirimler de yazarları çok mutlu eder. Yine de tüm bunlar benim bir yazar olarak kendimi tamamen okuyucularıma açmamla mümkün oluyor. Yazı yazmanın akıl işi olmadığı ise bu noktada ortaya çıkıyor. Yazmak bütün kırılganlıklar ve güçsüzlükler yeri gelir komplekslerimizi karşımızdakine gösterme anlamı taşıyor. Tabii karşımda her kim beni okuyorsa kendinden bir şeyler bularak yazılarımla bütünleşebilir. Benim için esas mutluluk verici olan da budur. Ben de aynı şeyi hissediyorum. “Duygularıma tercüman oldun” ifadesi beni çok mutlu eder. Yazmanın, bu şekilde yazmanın benim için esas amacı budur.”

Zoom dergisinde yayımlanan makalelerini ‘Peşi Sıra’ kitabında bir araya toplayan Beyatlı, yazılarını özel bir seçki ile bir araya getirmekten çok sanki biraz duysal yönleriyle okuyucuyla buluşturuyor.
“Aslında bu makaleleri seçmemin özel bir sebebi yok.  Kitabın girişinde de not düştüm; bu makaleler tamamen rast gele seçilmiş ve derlenmiştir diye. Tabii ürettiğim bazı yazılara daha bir yakınlık duyuyorum. Kimisine daha çok bağlıyım. Kimisi biraz da yazıp ama çok da sevmediğim yazılardır. Yine de elbette sevdiğim yazıları toparlamaya çalıştım ama çok da belirli kriter kullanıp da seçtiğim, belirlediğim söylenemez.”

Kitapta çok sevdiğim tam da Beyatlı’nın dediği gibi kendime yakın gördüğüm yazılar var. Özellikle kadınların toplumdaki yeri ve yalnızken tatillerde yüzleştikleri gerçekler birçok kadının adeta iç sesi… 
“ Bahsettiğiniz kadının toplumdaki yerine ilişkin makale kadınlar günü için yazdığım makaleydi. Kadınların tatilde yaşadıkları ise bir İstanbul ziyaretim sırasında başıma gelenlerden derlediğim makaleydi. Hatta birkaç Kıbrıslı Türk erkek arkadaşım o yazımı, tatildeki bu ruh halimi abartılı olarak yorumlamıştı. O an fark ettim ki biz kadınlar aslında yaşadıklarımızdan, duygularımızdan çok da bahsetmiyoruz. Elbette yaşadıklarımızı birbirimize, yine kadınlara anlatıyoruz ama çok fazla yazıya dökmediğimiz için herkesçe bilinmiyor. O sebeple bu yazım o günlerde abartılı bulunmuş ve biraz eleştiri almış olsa da önemlidir. Benim de çok sevdiğim bir makaledir. Bunun dışında Kalbim Egede Kaldı isimli makale de benim çok sevdiklerimdendir. Orada çok güzel bir dostluğu, Yunan bir arkadaşımla olan dostluğumu anlatmaktayım. Kitabın arka kapağında da bu yazıdan küçük bir alıntı yer almaktadır.”

Beyatlı “Kalbim Egede Kaldı” isimli yazısında Yunanlı bir arkadaşı ile olan hikâyesini ve 2003 yılında Ada’da karşılıklı geçişlerin başlamasıyla hissettiklerini paylaşıyor.
“Benim bahsi geçen Yunanlı arkadaşımla yaklaşık yirmi yıllık bir dostluğum var. Şimdi, içinde bulunduğumuz şartlarda bu normal karşılanan bir dostluk. Ancak bahsettiğim 2003 yılında karşılaştığımız tepkiler bazen komik bazense üzücüydü. Kapıların açılmasından sonra burada birlikte vakit geçirirken gelen tepkiler bana çok sıra dışı geliyordu. Neyse ki zamanla bunları aştık. Yine de o günler dostluğumuz bazen sorgulatan bazen de gülümseten tepkiler yumağı halindeydi. Yazımda da bunu anlatmaya çalışmıştım.”

*******************************************

ÇOK GEZEN Mİ BİLİR ÇOK OKUYAN MI?

Gerek kitabı gerekse de gazetede yazılan yazıları okurken aklımdan çıkmayan bir soru vardı. Çok gezen mi çok okuyan mı? Ki bunun cevabını en iyi bilecek insandı… 
“Sanırım esas olan ikisinin sentezlenmesi. Çok okuyan biriyim. Küçükken bile bebeklerle oynamak yerine hep okumayı tercih ederdim. Bu yüzden çok da dışlandığım oldu. Tüm hayatım böyle devam etti. Yine de sadece okumakla da olmuyor. Zaman zaman gitmek, görmek ve yaşamak da gerekiyor. Bir ülkede bulunmak, atmosferi solumak, o yemeği yemek ve oradaki insanlarla sohbet etmek gerekiyor. Onların hayatının içine girince de farklı deneyimler yaşıyorsunuz. Şimdi bakıyorum da ilkin yurt dışına çıkan benle şu an yaşadığım tecrübeler ve gördüğüm şehirler sonucu ortaya çıkan ben arasında bakış açısı bakımından çok fark var. Artık beni hiçbir şey şaşırtmıyor. Her şeye gülümseyip, “tamam olabilir” diyebiliyorum. Öyle farklı insanlar görüp öyle farklı tecrübeler ediniyorum ki… Gittiğim ülkelerin özellikle edebiyatlarına ve kitaplarına da merak duyardım. O ülkenin ünlü bir yazarını ve eserini de edinmeye çalışır bir anlamda gezmekle okumayı harmanlarım.”

Özellikle gazetedeki yazılarında Kıbrıs Türk toplumuna dışarıdan bakarak yaptığı göndermelerle değişik bakış açıları getiren Beyatlı, bu izlenimleri nasıl edindiğini anlatıyor.
“Bu çok farklı bir duygu. Yurtdışında yaşarken ülkeye dair gördüğünüz resim sosyal medya ve gazetelerde size sunulandan ibarettir. Bunlar da belirli şeyler almanıza bilginizin sınırlı olmasına neden olur. Sosyal medyadan aldığınız sosyal medyada aktif olan insanların gösterdiği resimdir. Öte yandan sizin bulunduğunuz yerde yaşadığınız tecrübeleriniz de var. Bir noktada bulunduğunuz yabancı şehirde farklı tecrübeler edinirken öte yanda kendi ülkenizden aldığınız bir haberle çok da şaşırabiliyorsunuz. İkisinin aynı dünyanın parçası olduğunu bazen algılayamıyorsunuz bile. Diğer taraftan da olayların içinde olmamak bazen biraz daha netlik sağlıyor. Diğer açıdan ise yaşayanların  burada ne hissettiğini anlamak eksik kalıyor. Hem olaylara dıştan bakarak daha objektif hem de bir anlamda uzak kalıyorum. O yüzden yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türklerin iyi ve kötü yönde farklı bakış açıları var. Bunu da bir şekilde dengelemek gerekiyor. Bu noktada objektif olmak önemli. Bazen çok milliyetçi unsurlar ortaya çıkıyor. Bazen de dünyada neler oluyor, siz nereden bahsediyorsunuz gibi tutumlar sergileniyor. Dengeyi kurmak önemli. Unutmamak gerekiyor ki Kıbrıs’ın da kendine özgü gerçekliği var.”

Bu haber toplam 2103 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 225. Sayısı

Adres Kıbrıs 225. Sayısı