1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. UMUDUN NOTALARI DA OLMASA...
UMUDUN NOTALARI DA OLMASA...

UMUDUN NOTALARI DA OLMASA...

Kendi deyimiyle “müziğe aşığım” diyen Mine Sadrazam, bir solo piyanist fakat yaşamını müzik icra ederek değil, ders vererek kazanmaya çalışıyor

A+A-

 

 

Zafer Kodan

Arafta bir genç insan, bir  sanatçı... Ülkesi adına, müzik adına hayalleri vardı- vardır. Eski bir Osmanlı konağında daha özgür bir müzik anlayışı ile öğrendiklerini öğrencilerle, sevenlerle paylaşmak... Henüz daha umudunu tüketmiş değil, tersi olsa çoktaaan buraları terketmiş olacaktı... Ve onu kaybedecektik bir çok genç değerli insanımızı kaybettiğimiz gibi... Benim mahallede pirilli oynadığım yaşlarda, yani dörtbuçuk yaşında Piyano öğrenmeye ilk adımını atmış... Kendi deyimiyle “müziğe aşığım” diyen Mine Sadrazam, bir solo piyanist fakat yaşamını müzik icra ederek değil, ders vererek kazanmaya çalışıyor. Değerli Hoca(m) Salih Sonel anısına Bellapais Manastır’ında sevgili dost Eran Raman ile birlikte verdikleri konser sırasında Mine ile söyleşmek fikri düştü aklıma...St Sofia Katedrali’nin gölgesindeki Araf Cafe’de oturup konuştuk. Asker bir baba ve polis bir annenin iki kızı da müzik sanatçısı... Mine’nin kardeşi Sinem de  Viyola sanatçısı .. Bu alışıldık,bilindik bir durum olmadığı, ilgimi çektiği için bununla  başlıyoruz sohbete...

Müzik olmadan asla uyumayan bir bebekliğe annelerinin gitar çalma özlemi de eklenmiş yıllar içinde diye anlatmaya başlıyor Mine... Müziği daha çok sevmesini, sabırlı olmayı, kızmamayı, müziğin yaşamın bir parçası olduğunu veya müziğin yaşam olduğunu öğrenmiş ilk müzik öğretmeni Yeşim Sonel’den. Sohbet müzikte piyanonun önemine kayıyor sonra. Çocuk yaşlarda piyanoya başlamanın fiziksel ve zihinsel gelişime yaptığı katkıları anlatıyor. “Bunda Fa ve Sol anahtarlarının birlikte kullanılmasının çok büyük etkisi var” diye vurguluyor. (Mine’nin arkadaşı Selcen de var sohbet sırasında. Üç gün önce işten ayrılmış. Hüzünlü, kaygılı, dalgın. Sohbet öncesinde öğreniyorum ve ne yapabilirim diye düşünmeye kaçıyorum bir an.) Sohbete geri döndüğümde iki farklı anahtarın birlikte kullanılmasının insan zihninde yarattığı farklı algıların zihni çok yönlü çalıştırmasından söz ediyor Mine...

DOĞRU BİLDİKLERİ KONUSUNDA İNATÇI BİR KİŞİLİK

İlkokulda ses yarışması yapılıyor. Sıra Mine’ye geldiğinde, giriş notasını beğenmeyerek buna itiraz ediyor. İtirazı seçici (seçkinler) kurul tarafından kabul edilmeyince, piyanoyu çalarak söyleme teklifinde bulunuyor. Olur mu? Olmaz, buna da “la” deniliyor. ‘Al Yemeni Mor Yemeni’yi söyleyemeden büyük bir hayal kırıklığı içinde iniyor sahneden. Bunları anlatırken birden “Bellapais konserinde son çaldığımız parça buydu hatırlıyor musun” diyor. Bunu söylerken geçmişle hesaplaşıyor sanki, ilkokul yıllarında seçkinler kurulunun yaraladığı bir çocuğun yaralarını sarmış, sağaltmış gibi...

GÜZEL SANATLAR LİSESİ’NİN İLK PİYANO ÖĞRENCİSİ

Güzel Sanatlar Lisesi’ne başlamasını, uzun zaman burada tek piyano öğrencisi olarak geçen yılları anlatıyor. Ardından Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda bir yıl kalabiliyor. Bugünlere dair güzel düşünceler yok kafasında. Katı kuralcı buluyor konservatuarı, müzik ile bağdaştıramıyor bu yaklaşımları, kuralları...Bir de o günlerden edinilmiş yargılar var aklında “Oralarda Kıbrıslıları sevmiyorlar” diyor... Bir yılın ardından Hollanda’daki Rotterdam Konservatuarı girişimi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşamaktan dolayı sonuçsuz kalıyor. Tüm bunların ardından hayata küsen Mine, müziği bırakma kararıyla bir yıl müzik adına hiç bir şey yapmıyor, ta ki DAÜ müzik bölümüne başlayıncaya kadar... DAÜ Müzik bölümünden sonra Londra Üniversitesi Goldsmith College Piano Performance and Related Studies’de masterini tamamlayarak, çok sevdiği ülkesine dönüyor. Mine, iş bulmak için yaptığı girişimlerden sonuç alamayınca-kendi yağı ile kendi ciğerini kavurmak-zorunda kalıyor...

“AKŞAM MÜZİĞİ Mİ PİŞİRECEĞİZ?!..”

“Müzik paylaşınca güzel” diyen Mine, başka müzik sanatçılarıyla birlikte zaman zaman konserler vermeye başlıyor. “Biz yaptığımız müziği insanlarla paylaşmak isteriz, yalnız kendimiz için müzik yapmıyoruz ki, çıkıp sahnede hem eğlenmek, hem de diğer insanlarla çalışmalarımızı paylaşmak bizi mutlu eder.” diyor. Müzik yalnız yapılacak bir iş değildir, bunun için ya devletin ya da sponsorların devreye girmesi gerektiğini, bunun olmaması halinde müzik sanatçılarının zor durumda olacağını ifade ediyor. Bir sanatçının hayatını devam ettirebilmesi ve sanatını icra edebilmesi için karnının doyması gerektiğine vurgu yapıyor ve ironik bir  espiriyle “yoksa akşama müziği mi pişireceğiz ?” diye soruyor. Bütün zorluklara rağmen hiç bir zaman Piyano Sanatçısı olmaktan pişmanlık duymuyor Mine...

BARIŞIN DİLİ: MÜZİK

Bu noktada klasik müziğe ülkemizdeki ilgiyi merak ediyorum. Klasik müzik dinlemekten insanların kolaycılığa kaçarak uzaklaştığını, bir de buna ekonomik nedenlerin eklenmesiyle eskiye oranla klasik müzik dinleyenlerin oranında düşme olduğunu düşünüyor. Yalnız ülkemiz için değil dünyada böyle bir eğilimin olduğu saptamasında bulunuyor...  “Oysa ki Müzik halklar arasındaki ortak dildir. Her yerde sekiz nota ile insanlar anlaşabilirler. Ülkemizde de, barış sağlanmak isteniyorsa bunun için en iyi yol  müziktir” şeklinde ifade ediyor barışın dilini kurmada müziğin önemini Mine Sardazam... Bu düşüncelerini ülkeyi yönetenlere, en üst makamlara da anlatmaya çalışmış ama çok da anlaşılmış olduğu söylenemez bu konuda... Her şeye rağmen müzik adına yapılan çalışmalar bulunduğuna dikkati çeken Mine, “Daha umutluyum, hala daha buradan umudumu kaybetmiş değilim. Kaybettiğimde ise burada olmayacağım...”  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1233 defa okunmuştur