1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Ölümden beter...
Ölümden beter...

Ölümden beter...

Hafta sonu eniştemi toprağa verdik. Onunla birlikte, çocukluğumun hatıralarından önemli bir parça da kayıp gitti. Neşesi, kahkahası hatta zaman zaman tutulduğu öksürük krizleriyle hayatın bütün olduğu zamanların gülümseyen yüzüydü. Teyzem, kendinin Gra

A+A-

 

 

 

Hafta sonu eniştemi toprağa verdik.

Onunla birlikte, çocukluğumun hatıralarından önemli bir parça da kayıp gitti.

Neşesi, kahkahası hatta zaman zaman tutulduğu öksürük krizleriyle hayatın bütün olduğu zamanların gülümseyen yüzüydü.

Teyzem, kendinin Grace Kelly zamanlarını anlatır, bu Clark Gable tipi adama aşkını itiraf ederdi sonunda.

Gülerdik...

Derken o bildik tatlı çekişmeleri başlardı. Sonunda bir galibi olmayan.

Biz çocuktuk, Onlar daha genç o zamanlar. Ve hayat da sanki daha taze.

Artık daha hızlı eksiliyor yakınlarımız.

Biz büyüdükçe sanki ölüm de büyüyor bizimle.

Daha gerçek oluyor, daha çok acıtıyor.

Ve ölmek değil ama ölüme ağlamak daha çok acı veriyor insana.

Sanırım çocukların ölümle ilk karşılaştıkları zamanda sordukları ilk soru, anne babası ya da sevdiklerinin ölüp ölmeyeceği, bunun ne zaman olacağıdır.

Ben çok sorardım çocukken...

Sonradan öğrendim ki anne babalar değil, çocuklar da ölüyor...

Sıraya girmiyor acı.

Geçtiğimiz gün 11 yaşında bir çocuk öldü okul yolunda.

Biz gazete sayfalarında tanıştık Samet ile... Acı bir haberle...

O da kimbilir kaç kez sormuştu annesine, babasına ve kaç kez dilemişti, sevdiklerine bir şeycikler olmamasını.

Bazıları bir arabanın tekerleklerinde, bazıları bir hastalığın pençesinde yokoluyor. Ama bu ülkede kadere dönüştürdüğümüz hastalık da kaza da aslında şansızlığa değil, bizim acizliğimize kurban alıyor çocukları.

Dün sabah yine bir tanıdığa doktor numarası verdim.

Lenf kanseriymiş!

Şansızlık gibi değerlendiriyor, kaderin tatsız cilvesi diye bakıyoruz ama aslında hepsinde kendi acizliğimiz yatıyor, bu hikayelerin.

Umursamazlıklarımız yatıyor...

Bir süredir gelen elektronik postalarda yazı konusu yanında genel bir ruh hali paylaşımı var.

Sanki bir yerinden çoktan bırakmışız gibi hayatı.

Sanki nefes nefese kalmış bir halimiz var.

Yorgunuz...

Siyasi çekişmelerden, kavgalardan, birbirine benzeyen günlerden, yorgun düşmüşüz çoktan...

Oysa saatlerce uğraşıp didinmemiz sadece daha güzel, daha mutlu yaşamak için.

Kazanmaya çalıştığımız para da yakalamak için tutuştuğumuz başarı da sonunda hep o mutlu olmak, mutlu yaşamak adına.

Oysa mutlu yaşamak adına savaşırken yaşamayı unutuyor, o girdiğimiz savaştan ağır yaralı düşüyoruz galiba.

Hafta sonu eniştemi toprağa verirken, bir başka akrabanın ölüm haberi konuşuluyordu evde.

Kayınvalidem, bir süredir ertelediği hasta ziyaretine giderken almıştı amcasının ölüm haberini.

Hayatın aslında hiç ertelenmemesi gerektiğine dair ne çarpıcı bir örnek...

Hayat sadece sevdiklerimizi değil, yaşarken bizi de alıyor yaşamaktan.

Ölmeden esirleşiyoruz çıktığımız savaşta.

Ve bu esirlik daha beter ölümden.

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1922 defa okunmuştur