
“Mülkiyet krizi ve siyasi çözümün anahtarı: Maraş”
Avukat Murat Metin Hakkı, Maraş’ın hem mülkiyet krizinde, hem de siyasi çözüm sürecinde anahtar rolü oynayabilecek bir başlık olduğunu vurguladı.
Ödül AŞIK ÜLKER
Avukat Murat Metin Hakkı, Maraş’ın hem mülkiyet krizinde, hem de siyasi çözüm sürecinde anahtar rolü oynayabilecek bir başlık olduğunu vurguladı.
AİHM’in, KV Mediterranean Tours Ltd v. Türkiye kararını YENİDÜZEN’e değerlendiren Av. Hakkı, Maraş’ın gerek uluslararası hukuk bağlamında, gerekse yerel iç siyaset ya da Rumlarla olan ilişkilerde Kıbrıslı Türklerin elindeki en büyük ve belki de tek pazarlık kartı olarak kaldığını söyledi, “50 yıllık statükonun artık sürdürülemeyeceği AİHM kararıyla tescil edilmiştir” dedi.
Av. Hakkı, söz konusu kararda mahkemenin başvuran Rum şirket mal sahibi olarak tanındığını, mahkemenin TMK nezdinde devam eden bir süreç olmasına rağmen, hak ihlali konusunu daha detaylı incelemeye kendisini yetkili gördüğünü ve gecikmelerden dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini belirtti.
AİHM’in, TMK’nın çalışmaya devam etmesini ve üstündeki potansiyel dosya yükünü almasını istediğini ancak bazı uyarılar yaptığını da kaydeden Av. Hakkı, söz konusu kararın esas temel anlam ve öneminin, artık Maraş’la ilgili olarak bir şey yapılması gerektiği olduğunu söyledi.
Av. Hakkı, “Dosyayı rafa koyup unutmak, geciktirmek bir mazeret değildir. Dosyaların ilerlemesi, arı kovanına çomağın sokulması lazım. Netice itibarıyla, bana göre Maraş hem gündemdeki mülkiyet krizi hem de siyasi çözüm sürecinde anahtar rolü oynayabilecek bir başlıktır” diye konuştu.
Av. Murat Metin Hakkı, Maraş’ta yapılması gerekenleri de anlattı.
TMK’da Maraş’taki bir malla ilgili tazminat kararı...
Soru: KV Mediterranean Tours Ltd davasının önemi nedir ve davayla ilgili nasıl bir süreç yaşandı?
Av. Hakkı: Komisyonun etkin bir iç hukuk yolu olarak tanındığı Demopoulos kararından önce verilmiş Xenides -Arestis, Lordos ve diğerleri kararları vardı. TMK’yı etkin bir iç hukuk yolu olarak tanıyan bu karardan sonra AİHM’de Maraş ile ilgili dosyalanan ilk davadır. Dolayısıyla, tanınma sonrası TMK’nın Maraş bağlamında etkin olup olmadığının değerlendirileceği bir meseledir. KV Mediterranean Tours Ltd şirketi ve benzer statüdeki başka şirketler ve gerçek kişiler 2010’dan itibaren TMK’da başvuru dosyalamaya başladı. Yürürlükteki mevzuat, 21 gün içerisinde tebligat yapılması, ondan sonraki 30 gün içerisinde de başvuruya dair görüş dosyalanmasını öngörürken, bu davaların ele alınmasında ciddi gecikmeler yaşandı. Süreci sonuçlandırmak ya da hızlandırmak adına dosyalanmış ihbarlı dilekçeler vardı, onlar da komisyonca ertelendi. Belli bir aşamada, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi de başvuruya müdahil oldu. Konu, Yüksek İdare Mahkemesi’ne gitti. Kasım 2016’da çıkan kararda, Yüksek İdare Mahkemesi, gecikmeler, komisyonun verdiği ertelemelerle ilgili kendisini yetkisiz olarak gördü. İlaveten, Evkaf’ın müdahil olma kararını doğru buldu. Bunun ardından, 2017’de, AİHM’e başvuru dosyalandı, 2019’da da davalı devlete tebligat yapıldı. 2019’dan itibaren, 2-3 yıl öncesine kadar, taraflar arasında muhtelif hitaplar dosyalandı, belli noktalarda yazılar teati edildi. Ekim 2019’da asli yetkisini kullanan ve Yargıtay olarak oturum yapan Yüksek Mahkeme, Abdullah Paşa Vakfı’nın Maraş’taki iddialarını tanıyan kararın bertaraf edilmesiyle ilgili bir başvuru ele aldığı zaman, Kapalı Maraş gibi konularda, TMK’nın 1974 kütük kayıtlarıyla bağlı olduğunu, 74 öncesine gidip inceleme yapamayacağını, koloni döneminde yaşanan usulsüzlük var mı yok mu diye inceleme yetkisi olmadığına hükmetti. Bu karar, davalı devlet tarafından “Maraş’ta etkin bir iç hukuk yolu yaratıldı” argümanıyla, AİHM’in dikkatine sunuldu. Ancak 2019’dan bu yana, geçtiğimiz haftalarda TMK’da sonuçlanan bir küçük başvuru dışında, Maraş’ta herhangi bir dava karara bağlanmadı. Çok küçük yüzölçümüne haiz bir taşınmazla ilgili olarak 30-40 bin sterlin civarında bir tazminat ödendiğini duydum. AİHM’de, 2021-2022’de hitaplar teati edildikten sonra, KV Mediterranean Tours Ltd davasında karar için oldukça uzun bir süre beklenildi ve nihayetinde 10 Haziran’da karar açıklandı.
“AİHM meseleyi daha detaylı incelemeye kendisini yetkili gördü”
Soru: Kararda ne diyor?
Av. Hakkı: Bu kararda mahkeme, devam eden bir başvuruyla ilgili olarak iç hukuk yolunun tüketilmediği argümanını reddetti ve meseleyi daha detaylı incelemeye kendisini yetkili gördü. Kararın 55’inci paragrafında mahkeme, başvuran şirket, KV Mediterranean Tours Ltd’i mal sahibi olarak kabul ettiğini vurguladı. Muhtelif noktalarda, mahkemenin 74 tapu kütük kayıplarının esas alınması konusunu gündeme getiren KKTC Yüksek Mahkemesi kararına da atıf yapması anlamlı ve önemlidir.
Öte yandan mahkeme, Evkaf’ın davaya dahil edilmesiyle ilgili olarak herhangi bir hak ihlali bulmadı, esas olarak TMK nezdinde uzayan sürecin mülkiyet hakkını ihlal ettiği yönünde bir hüküm verdi. Evkaf’ın komisyondaki başvurudan ihracı yönünde bir telkin verilmemesi veya ima yapılmaması ilk nazarda Evkaf’ın lehine bir noktadır. Ancak, AİHM “74 mal sahibi şirket mal sahibidir. Bu şirkete tazminat ödenmesi gerekir” dedi ve başvuran şirkete “ara tazminat” olarak 7 bin Euro manevi tazminat ve 11 bin Euro olan dava masrafının ödenmesine hükmetti.
Mahkeme, 2017 senesinde karara bağlanan ve yine konusu komisyondaki gecikmeler olan Joannou-Türkiye davasında vermiş olduğu kararın da ötesine geçti ve kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde başvuran şirkete ödenecek “nihai” tazminat miktarı üzerine tarafların yazılı görüş dosyalamasına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesi hükümlerine binaen davalı makamların TMK nezdindeki süreçlerin hızlandırılması ve gecikmelerin önünü alabilecek etkin çareler üretilmesi için tedbir almasına dair direktif verdi. Gecikmeler konusundaki yerel içtihatlar da yeterli bulunmadı.
“AİHM, nihai tazminatı belirlemek noktasında kendisini yetkili gördü”
Bu kararda, öne çıkan hususları şöyle özetleyebilirim: Başvuran Rum şirket mal sahibi olarak tanındı. Komisyon nezdinde devam eden bir süreç olmasına rağmen, AİHM hak ihlali konusunu daha detaylı incelemeye kendisini yetkili gördü ve gecikmelerden dolayı mülkiyet hakkının, yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Birinci Ek Protokolü’nün ihlal edildiğine karar verdi. Nihai tazminatı belirlemek noktasında da kendisini yetkili gördü ve taraflara kararın kesinleşmesinden sonra üç ay içerisinde hitap dosyalaması için direktif verdi. Ayrıca “yerel mevzuatta gecikmelere karşı etkin güvenceler yoktur. Bu konuda tedbirler alın” dedi.
“AİHM, TMK’nın çalışmaya devam etmesini istiyor”
Soru: TMK’dan karar çıkmadan AİHM’in bu davada bir karar almış olması, TMK’nın devre dışı bırakılmış olması anlamına gelir mi?
Av. Hakkı: Bence AİHM, pilot bir davayı bu kadar derinlemesine ele alarak, taraflara bir emsal yaratmak istiyor. Yani, “bu konuyu ben sonuçlandıracağım, nihai tazminat hesaplaması dahil. Mesele kapanırken ileride Maraş başvuruları nasıl ele alınmalı, başvuru prosedürü, başvuran hakkı ve tazminat hesaplaması bağlamında yol göstereceğim” dedi. Bu davanın sonuçlanmasında TMK’yı büyük ölçüde devre dışında bıraktı ancak varacağı sonucun, çizeceği çerçevenin, bundan sonraki meselelerde örnek olmasına zemin yarattı.
Mahkeme, TMK’nın çalışmaya devam etmesini ve üstündeki potansiyel dosya yükünü almasını istiyor. Ancak, 2017’de Joannou davasında verdiği uyarının dozunu arttırıyor ve sarı kartın rengini koyulaştırıyor, sarıdan turuncuya doğru çeviriyor. AİHM, bundan sonra sürecin genel olarak daha ciddi olarak ele alınması konusunda uyarı yapıyor. Mahkeme ayrıca, TMK’nin, Başsavcılık ve davalı bakanlıktan kaynaklanan birçok gecikmeye yeterince etkin bir şekilde müdahale etmediği kanaatine de vardı. Komisyonun çalışma mekanizması bir mahkemeye benzer. Burada davalı makam, iskan işleriyle görevli bakanlık ve bassavcılıktır. Esasen onlar, görüş dosyalamada, dosyanın ilerlemesinde yeterince etkin olmadı. Öte yandan komisyon da, tribünal nitelikli bir idari kurum olarak, bu davalı makamlara yeterli yönlendirmeleri yapmadı, yeterli talimatları vermedi ve süreç uzadı.
“Kararın esas temel anlam ve önemi, artık Maraş’la ilgili olarak bir şey yapılması gerektiğidir”
Soru: Sürecin uzamasının sebebi söz konusu malın Maraş’ta olması değil mi?
Av. Hakkı: Evet, Maraş’ta olması. Ancak taşınmazın Maraş’ta olması demek, dosyalar yıllar yılı raflarda unutulacak demek değildir. Askeri bölge statüsü tazminat, takas gibi çarelerin bahşedilmesine hiçbir zaman hukuki engel olmadı. TMK, faaliyete geçtiği 2006 yılından itibaren Maraş konusunda etkin çare üretememiştir. Maraş’ın açılışı konusu da bence başarısız bir hukuki, diplomatik sürece döndü. Ama bütün saydıklarımıza ilaveten, bu kararın esas temel anlam ve önemi, artık Maraş’la ilgili olarak bir şey yapılması gerektiğidir. Dosyayı rafa koyup unutmak, geciktirmek bir mazeret değildir. Dosyaların ilerlemesi, arı kovanına çomağın sokulması lazım. Netice itibarıyla, bana göre Maraş hem gündemdeki mülkiyet krizi hem de siyasi çözüm sürecinde anahtar rolü oynayabilecek bir başlıktır.
“50 yıllık statükonun artık sürdürülemeyeceği AİHM kararıyla tescil edilmiştir”
Soru: Bu karar ışığında Maraş’la ilgili ne gibi adımlar atılmalı?
Av. Hakkı: Maraş, Türkiye’ye Amerikan silah ambargosunun kaldırılmasının gündeme geldiği 1978’den beri bir çok pazarlığa konu oldu. Annan Planı’nın yoğun olarak tartışıldığı 2003 senesine kadar, en az 7 kez, Türk tarafı Maraş’ı Rumlara vermeyi teklif etti. 1994’ten itibaren Maraş’a karşılık havaalanı ve limanların uluslararası trafiğe açılması konusu çok kez konuşuldu.
Genel uluslararası ilişkiler konjüktürünü değerlendirdiğimizde, Rumlar AB’ye tam üyeliği sağladıktan sonra, 2004’ten itibaren, Türk tarafına karşı çok büyük bir güç ve avantaj kazandı. AB kalkanını kullanarak, Türki devletlere bile kendilerini zorla tanıttılar. Başka noktalarda da, AB üyeliğinin getirdiği nimetleri kullanıyorlar. Bu konjonktürde Maraş gerek uluslararası hukuk bağlamında, gerekse yerel iç siyaset ya da Rumlarla olan ilişkilerde Kıbrıslı Türklerin elindeki en büyük ve belki de tek pazarlık kartı olarak kaldı. 50 yıllık statükonun artık sürdürülemeyeceği AİHM kararıyla tescil edilmiştir. Peki bu pazarlık kartı nasıl değerlendirilmelidir?
“Maraş, Türk egemenliğinde, 74 kayıtlı mal sahiplerine veya onların mirasçılarına devredilebilir”
Uluslararası hukuk bağlamında, Maraş’la ilgili olarak üç prensip öne çıkar: Bunların ikisi, BMGK’nın vermiş olduğu 550 ve 789 sayılı kararlarda vardır. Bu kararlarda iki husus öne çıkmaktadır, “Maraş kesinlikle 74 yasal sakinlerinin dışında başka kişilere iskana açılmasın” ve “Maraş, BM yönetimine verilsin”. Xenides-Arestis, Lordos ve diğerleri davası ve KV Mediterranean Tours Ltd davasına baktığımızda, AİHM üzerinden gelmiş üçüncü bir prensip daha vardır, o da TMK’nın bu başvuruları ele alması ve karara bağlamasıdır.
Maraş’ın, Türk egemenliğinde, kontrollü olarak askeri bölge statüsü kaldırılabilir ve 74 kayıtlı mal sahiplerine veya onların mirasçılarına devredilebilir, böylelikle uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk bağlamında öne çıkan üç kuralın ikisi tatmin edilmiş olur. Geriye BM’ye devir konusu kalır, ki o da çok karışık bir konudur ve kuyumcu titizliğiyle, çok hassas şekilde ele alınması ve etkisizleştirilmesi lazım bir başlıktır.
“Maraş, en az 100 bin Rum seçmeni ilgilendirir”
Maraş’ın Türk idaresinde açılması ve TMK yoluyla Rumlara mal iade yapılması demek, KKTC mevzuatına göre, güncel KKTC koçanının hak sahibi Rum’a çıkarılması demektir. Ancak, KKTC koçanını alan Rum, otomatik olarak fiziksel anlamda malına geri dönemez. Çünkü insan sağlığıyla, fiziksel güvenlikle ilgili kurallar vardır. Altyapısı olmayan, harabe durumundaki bir yerde, fiili fiziki yaşam olamaz. Koçanı elde eden kişinin bir mimarla anlaşması, bir müteahhit ayarlaması ve muhtelif süreçlerden geçmesi gerekir. Mevzuata göre, çalışması gereken mimarların en azından biri KKTC vatandaşı ve kayıtlı olmalıdır. Çalışacağı müteahhit, Müteahhitler Birliği’ne kayıtlı olmalıdır. Şehircilikten onay, Mağusa Belediyesi’nden inşaat ruhsatı alınmalı, Kıb-Tek’ten elektrik bağlanmalı, kanalizasyon, altyapı, telefon gibi konularda yerel makamlarla muhatap olunmalıdır. Bu gibi bürokratik sıkıntılar ve yaratacağı çekinceler, bu malların zamanla elden çıkarılmasını tetikleyecektir. Eğer Maraş, Türk idaresinde iskana açılırsa, bir sürü mal satışı gerçekleşebilir. En azından bazı yerlerde inşaat karşılığı ortaklıklar kurulur.
Bu konu, Rum iç siyaseti açısından da önemlidir çünkü yaklaşık 30-40 bin civarında Maraş göçmeni vardır. Bunların bir çoğu hayatını kaybetmiştir, bu insanların çocukları, torunları vardır. İlaveten, Maraş’ta yapılacak açılımlar, Mağusa kazasının Türk kontrolünde olmayan, Ayia Napa ve Paralimni gibi bölgelerindeki turizmcileri de etkileyebilecektir. Dolayısıyla bu konu, en az 100 bin Rum seçmeni ilgilendirir. Maraş’la ilgili olarak, TMK’da iade merkezli görüşler dosyalanmaya başlanabilir. İlaveten büyük miktarda olacak tazminat yükünü özelleştirmek ve devletin üzerinden bu yükü almak için de, 13/2008 sayılı yasaya benzer bir yasa geçirilebilir ve mal alım-satımları tamamen serbest bırakılabilir. Hak sahibi kişi, mevzuatın uygun gördüğü bir kişiyle anlaşırsa, Türk makamları da tazminat ödeme yükümlülüğünden ibra edebilir. Herhangi bir yatırımcı gerçek veya tüzel kişiyle yapılacak satın alımlara ve tapu devirlerine kapı aralayacak yasal düzenlemelerin yürürlük tarihi bir yıl ertelenebilir. Bu tür adımlar, Rum iç siyasetinde doğurabileceği çalkantılar, “kısa ve orta vadede” Kıbrıs sorunu çözüm süreci, limanlar bağlamında yeni bir al ver, tutuklama dalgasının askıya alınması gibi pek çok senaryoya katalizör etki yapabilir. Geçiş döneminde bazı konularda veya siyasi çözüm bağlamında bir kazanım elde edilirse, o zaman Maraş, bir çözüm halinde ya Rum parça devletine, ya da bir ara çözüm söz konusu olursa BM yönetimine devredebilebilir.
“Bu, ciddi diplomatik beceri ve anlatma ister”
Yani, uluslararası hukuka uygun şekilde formüle edilebilecek Maraş açılımı, kısa ve orta vadede ümit edilen etkileri yaratmazsa, o vakit “uzun vadede” Maraş’ın uluslararası hukuka uygun ve 1974 hak sahipleri ya da onların varislerinin rızasına dayalı olarak Türkleşmesinin önü açılır, 50 yıldır âtıl duran ekonomik değer Kıbrıs Türk iktisadı için kullanılır. Türkleşme süreci, TMK üzerinden iade edilecek birçok malın serbest piyasada satılması, 13/2008 sayılı yasa benzeri düzenlemeler tahtında olabilir. Bu tür stratejik adımların atılmasında, KV Mediterranean Tours Ltd kararı uluslararası camia nezdinde diplomasi, hukuksal bir kalkan olarak kullanılabilir ve “uluslararası hukuka uygun olarak, AİHM’in telkini doğrultusunda adım atıyorum” denilebilir. Tabii bu, ciddi diplomatik beceri ve anlatma ister. Bu da kolay bir şey değildir. Ama neticede AB üyelerinin tümü AİHM ile ilgili mevzuat ve mekanizmalara da taraftır.
“Bir kazanım elde etmeden, BM yönetimine devir mantıklı bir seçenek değildir”
Soru: BM yönetimine verme konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Av. Hakkı: Kıbrıs Türk toplumu adına herhangi bir siyasi ya da maddi kazanım olmadan, BMGK’nın 550 ve 789 sayılı kararları mucibince, Maraş’ın BM makamlarına devri pek çok açıdan uygulanamaz ve sakıncalıdır.
BM’nin o bölgeyi idare edebilecek bürokratik becerisi veya maddi kaynağının olabileceği kuşkuludur. Kurulacak olası BM yönetimi altındaki bir Maraş, halen Mağusa Kazası’nın Rum Yönetimi kontrolündeki topraklarıyla coğrafi devamlılık arz edecek ve bu coğrafi devamlılık gerçeği karşısında BM kontrolünde yaşanabilecek Rum protestoları, kısa sürede oradaki BM idaresinin çökmesine ve bölgenin Rum yönetimi tarafından yutulmasına kapı açacaktır.
TMK üzerinden iadeler ve serbest mal alım satımları başlasa da, bölgede insan yaşamına elverişli bir altyapı kısa ve orta vadede olmayacaktır. Yaşama el verişli koşulların oluşması ancak uzun vadede mümkün olacaktır. Belirli bölgelerde mal alım satımlar ya da müteahhitlerle anlaşmalar yürürlüğe girdikten sonra iskana açma durumu söz konusu olabilir. Anlaşmalar olursa, mülkiyet ortaklıkları da kurulursa, fiziksel olarak Maraş’ta yaşam başlar. O zaman, çekindiğimiz BM kontrolüne devretme şartının da içi boşaltılmış olur, bir anlam ifade etmez. Çünkü uzun vadede bölgedeki mülkiyet yapısı, rızaya dayalı olarak Türkler lehine değişirse, o zaman da fiziksel iskân için olanaklar oluştuğunda, BM’ye devir şartı anlamını yitirecektir. Mal satışlarını engelleyen birincil hukuk nitelikli bir uluslararası mevzuat henüz yoktur. Yani BM yönetimine devir, Rum yönetimine devirle, en azından orta vadede, eşdeğerdir. Dolayısıyla bir kazanım elde etmeden, BM yönetimine devir mantıklı bir seçenek değildir.
“Maraş’la ilgili açılımda Evkaf’a da önemli roller düşebilir”
Soru: 2005 Mağusa Mahkemesi kararı ve Evkaf konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Av. Hakkı: Verilen karar “ilam kararı” statüsündedir. İcrai boyutu yoktur. Tapu kütük kayıtları halen değişmemiştir ve değişemez. Kütüklere bakarsanız şimdiki mal sahibi Anayasa’nın 159. maddesi tahtında KKTC’dir. Öte yandan Evkaf, bir milli değerdir. Bu perde kapanırken, onun da onurunun korunması ve bazı kazanımlar elde etmesi yerinde olur. Maraş’la ilgili açılımda Evkaf’a da önemli roller düşebilir. Maraş’ta, iadesi stratejik açıdan uygun olmayacak bazı mallarda, “Güney’deki vakıf mallarıyla takas” mekanizması devreye sokulabilir. Ahkâm-ül Evkaf kurallarına ve temel dini prensiplere göre vakıf malının, denk bir malla takas edilmesinde herhangi bir hukuksal ya da etik sıkıntı yoktur. Güney’deki 139/1991 sayılı Vasilik Yasası’nın işleyişinden kaynaklı bazı engeller çıkabilir. Çıkarsa, bu da Türk tarafının lehine olur. Rum başvuranla, Rum hükümeti arasında gerginlik olabilir, Vasilik Yasası’nın işleyişi sıkıntıya girer ve o sistem de bu şekilde test edilebilir. Bu, Kıbrıs Türk tarafı için ekstra hukuki, siyasi kazanım olabilir.
Bir de, Atatürk döneminde Türkiye’de geçirilen 5 Haziran 1935 tarihli, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu vardır. Bu, aslında özü itibarıyla icareteyn ve arazi mevkufe tahsisat statüsündeki vakıf haklarını dönüştürdü ve belli bir tazminat ödenmesi yoluyla, malı tasarruf eden kişilere koçan çıkarılmasını sağladı. Bu yasa, Türkiye’de Atatürk döneminde İsviçreli bir hukuk profesörü olan Leeman’ın önerisiyle gündeme geldi ve hem mülkiyet sistemini sadeleştirsin, hem de karışık aidiyet hiyerarşisi basitleştirsin diye geçirildi. Türkiye’deki bu yasa, Kıbrıs’ta da hemen hemen çok yakın bir mantıkla, Fasıl 225 Taşınmaz Mal (Vakıf, İcareteyn ve Arazi Mevkufe Tahsisat Dönüşüm) Yasası adı altında iç hukuk yapıldı. İngiliz Türkiye’den ileri gitti ve 1944’te yıllık gelir kaybı olan 2 bin 230 Kıbrıs Lirası ilelebet her yıl devlet tarafından Evkaf’a ödensin diye tazminat şartı koydu. Türkiye’de ise tazminatlar 1955’te bitti. Bildiğim kadarıyla Evkaf’a 1963’ten sonra, bu yasaya binaeni ne Türk ne Rum kimse bir şey ödemedi. Maraş’ın iskana açılmasını takip edecek dönemde toplanacak muhtelif harçlar yoluyla, bu yasa tahtında Evkaf’ın uğradığı muhtelif kayıplar için, 62 yıldır tahsil edemediği tazminatların faizleriyle ve güncel değerleriyle tahsilatının önünü açılabilir. Bu tür bir hamle, ekonomik külfeti olmayan çözümler, Evkaf’ın Maraş’ta hukuka uygun şekilde maldar olması ve güneydeki Türk mallarıyla ilgili vasilik sisteminin zorlanması gibi ayrıca çoklu olumlu etkiler yaratabilir.
“Maraş’la ilgili başvuruların artık ele alınmaya başlaması lazım”
Soru: Bu kararda, Maraş özelinde önemli mesajlar veriliyor ancak genel anlamda TMK’nın etkin iç hukuk yolu olarak kabul edilmeye devam edilmesi için de bazı vurgular yapılıyor. Aralık ayında TMK ile ilgili bir değerlendirme yapılacak. O zamana kadar ne yapılmalı?
Av. Hakkı: Birincisi, Maraş’la ilgili başvuruların artık ele alınmaya başlaması lazım. Elbette ki, başvuruların ele alınması, görüş dosyalanması dava bittiği anlamına gelmez. Ancak, artık faaliyetlerin başlaması lazım.
İlavetten, bahsettiğim gibi bazı yasal düzenlemeler olmalı. Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi’ndeki diplomatik konumun iyileştirilmesi, Rum tarafıyla pazarlık yapılması gibi adımların atılması lazım. Karara bağlanmış tazminat ödemelerinin yapılması ve komisyonun işleyişini, tazminat ödemelerini hızlandıracak tedbirlerin alınması gerekir. Bürokratik olarak başvurular daha hızlı ele alınmalı, tapu değerlendirmeleri daha hızlı yapılmalı, komisyon kendini bir mahkeme yerine koyarak, dava süreçlerini daha iyi yönetmelidir. Başka ekonomik tedbirler de alınabilir ve bunlar komisyonun işleyişine hız katabilir, devletin üstündeki finans külfeti özelleştirilebilir. Örneğin, ülke genelinde İTEM Yasası ve sair mevzuat altında üçüncü kişiye tahsis edilmemiş, koçan edilmemiş 600 bin dönüm civarında mal vardır. 13/2008 sayılı yasaya benzer düzenlemeler yapılması yoluyla, bölgede mal alım satımı tamamen serbest bırakılabilir. Alıcının, devletin uzun süreli kiracısı olma ya da komşu parsel sahibi olma şartı kaldırılabilir. İlaveten, komisyonda neticelenen başvurularıyla ilgili bilginin, malı halihazırda tasarruf eden kişiye tebliğ edilmesi sağlanabilir. Eğer o kişi, tazminatın bir bölümünü ya da tümünü üstlenmek isterse, buna olanak sağlayacak yasal zemin yaratılabilir. Bu mekanizmayı daha fazla teşvik etmek için, böyle ödemeler yapılması durumunda bazı vergi kolaylıkları ve avantajlar gündeme gelebilir. Ama bunlar illaki mevzuat değişikliği ister. İngilizce’de “capital gains tax” diye adlandırılan vergi düzenlemesi benzeri bir düzenleme yürürlüğe girebilir. İlk başta sistemi çok zorlamamak adına bu oranlar küçük miktarda tutulur. Sonra ekonominin işleyişine göre kademeli olarak arttırılabilir.