1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. Meşguliyetlerimiz, Kimliğimizin Aynası
Meşguliyetlerimiz, Kimliğimizin Aynası

Meşguliyetlerimiz, Kimliğimizin Aynası

Tuğba Özer yazdı: Meşguliyetlerimiz, Kimliğimizin Aynası

A+A-

Tuğba ÖZER

“Kendini tanımak istiyorsan meşguliyetlerine bak. Neyle uğraşıyorsan sen osun.” İmam-ı Gazâlî’nin bu sözü, modern zamanlarda belki de her zamankinden daha çok yankı buluyor.

Çünkü insanın kendini tanımasının yolu, yalnızca soyut düşünceden değil; gündelik hayatında hangi işlere, hangi uğraşlara zaman ayırdığından geçiyor.

Ne var ki şu sorular kendini hemen hissettiriyor: Bizler gerçekten kendi isteklerimizi seçebiliyor muyuz? Okuduğumuz meslekleri içten gelen bir iradeyle mi tercih ediyoruz? Yoksa sistemin sunduğu ya da dayattığı seçeneklerin arasında sıkışıp kalmışlığımız mı ağır basıyor?

Özellikle kendi özelimden örnek verecek olursak; 90’larda çocukluk geçirmiş kuşakların çok iyi bildiği bir durum vardır: Ailelerin “Sen doktor olacaksın, öğretmen olacaksın, avukat olacaksın, mühendis olacaksın, bilgisayar öğretmeni olacaksın” yönlendirmeleri. O dönemde bir bölüm “popüler” olduğunda, binlerce genç aynı alana yönlendirilirdi. Özellikle hatırlarsınız bilgisayar öğretmenliği ya da hukuk fakültelerinin bir anda dolup taştığı ve çok fazla mezun verdiği yıllardı; 2000’lerin başı. Sonra bu alanlarda iş piyasasında büyük bir yığılma ortaya çıktı tabii ki. Peki o gençlerin hepsi, o sıralara kendi gönül rızalarıyla mı oturdu? Kaç doktor gerçekten kalbinin sesini dinleyerek o bölüme girdi? Kaç avukat, adalet duygusundan ziyade ailenin baskısı ve toplumun beklentileriyle o kürsüye çıktı?

Ben de bir 90’lar çocuğu olarak, üniversite seçimlerinde (2005), “Ankara Gazi Üniversitesi’nde Bölüm Öğretmenliği Bölümünü” kazanmış biriydim. Ancak hem tek çocuk olmam gerekçesiyle, hem de o dönemki siyasi atmosfer ve eylemler nedeniyle ailem tarafından oraya gönderilmedim. Bunun yerine özel okulda okumak mecburiyetinde bırakıldım ve aslında hobi olarak yaptığım (iletişim - medya) bir alanı, hayatımı idame ettireceğim meslek haline getirmek zorunda kaldım. Öğretmenlik benim için hep sevgiyle baktığım, içimde yara olarak taşıdığım bir meslek olarak kaldı.

Bugün, yıllar sonra, belki yirmi yılın ardından bir doktora programına başlamanın eşiğindeyim. İçimdeki o öğretmenlik hayali, belki doktoradan sonra bir noktada gerçeklik kazanabilecek. Ama biliyorum ki, herkes bu şansı yakalayamıyor. Bazıları için o hayaller, “keşke”lerin gölgesinde bir ömür boyu saklı kalıyor. İşte tam da burada hayatın, zamanın, çevrenin ve ailenin baskılarının insanın meşguliyetlerine nasıl yön verdiğini, hatta nasıl belirleyici olduğunu bir kez daha görüyoruz.

Pierre Bourdieu, “habitus” kavramıyla bireyin seçimlerinin aslında toplumsal koşulların bir ürünü olduğunu anlatır. Yani biz çoğu kez “kendi isteğimiz” sandığımız tercihleri yaparken, aslında ailemizin, toplumun ve ekonomik yapının belirlediği bir çerçevenin içinden karar veririz. Bu yüzden de bazen mesleğimiz kimliğimizi değil, içinde sıkıştığımız şartları yansıtır.

Yine de şu ayrımı yapmak gerekir: Eğer bir insan gerçekten gönülden seçtiği mesleği icra ediyorsa, bu hem kendisi hem de toplum için en büyük gurur kaynağıdır. Çünkü severek bağlandığı mesleğinde onun için üretmek iş olarak gerçeğe dönen bir olgu değil mutluluktur! Bu da karşıya başarı olarak dönmektedir çoğu zaman. Fakat diğer tarafta, içten içe farklı bir mesleğin hayalini kuran, kalbi başka bir uğraşta kalanların durumu vardır. Onlar için hayat, bir anlamda “keşke”lerin gölgesinde sürer. Tıpkı Sigmund Freud’un dediği gibi, “bastırılan geri döner.” İçte kalan o “gönül meşgalesi” çoğu kez ömür boyu kendini hatırlatır; bazen bir hobiye, bazen gizli bir pişmanlığa dönüşür.

Zygmunt Bauman’ın deyimiyle, “akışkan modernite”de hiçbir şey kalıcı değildir; meslekler, ilişkiler, hatta değerler bile sürekli bir değişim içindedir. Bugün üniversite sıralarında popüler olan bir bölüm, yarın işsizliğin simgesi haline gelebilir. Dün mühendislik ya da öğretmenlik uğruna hayatını şekillendiren kuşakların yerini, bugün sosyal medya içerik üreticileri, dijital pazarlamacılar, yapay zekâ uzmanları aldı maalesef ki, çünkü teknoloji çağı getirilerini yaşıyoruz ve de götürdüklerini yaşamaya devam edeceğiz. Ne kadar doğru bir seçim tabii ki tartışmaya açık bir konu olarak hep askıda kalacaktır. Ancak bu defa da aynı soruyu sormak gerekiyor: Bu seçimler gerçekten bireyin özgür iradesinin ürünü mü, yoksa çağın trendlerinin dayatması mı?

Simone de Beauvoir, insanın özgürlüğünü ancak kendi yolunu çizebildiğinde bulabileceğini söyler. Oysa çoğumuzun hayatı, kendi yolumuzdan ziyade bize çizilen patikalarda yürümekle geçiyor. Bu yüzden de gerçek özgürlüğün, yalnızca tercih yapabilmek değil; o tercihin sorumluluğunu üstlenebilmek olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Belki de Gazzâlî’nin işaret ettiği “meşguliyet” kavramını bugünün diline şu şekilde çevirebiliriz: İnsan, günün sonunda yalnızca mesleğiyle değil, kendini hangi uğraşlarla var ettiyse odur. Kimimiz için bu, zorunluluktan seçilen bir meslek olur; kimimiz içinse içten gelen bir çağrının karşılığı. Ama her durumda, meşguliyetlerimiz kimliğimizin aynasıdır.

Dolayısıyla  Gazzâlî’nin işaret ettiği gerçek büsbütün kaybolmaz. Zorunlulukların arasına serpiştirdiğimiz küçük uğraşlar, okumalar, yazmalar, sanatla veya iyilikle temas aslında kim olduğumuzu fısıldar. Belki de insanın kendini tanıması, yalnızca yaptığı işten değil, o işin dışında kalbini en çok neye meşgul ettiğinden anlaşılır.

Meslek seçimlerimiz hayatımızın yönüdür. Çoğu gencimizin mesleğini seçtiği, üniversite tercihi yaptığı şu günlerde ve gelecekte de tercih edecek olan gençlerimiz için yalnızca iş bulma kaygısını değil, aynı zamanda seçilen mesleğin bir ömür boyu sürdürülecek bir yol olduğunu da unutmamak gerekir. Sevgiyle yapılan bir meslek kişiyi çok daha başarılı ve mutlu noktalara taşıyabilir. Öte yandan, bugün popüler görünen mesleklerin on yıl, yirmi yıl sonra bambaşka bir konumda olabileceğini de hatırda tutarak, gençlerin seçimlerinde hem geleceğin koşullarını hem de kendi gönül seslerini dinlemeleri ve de dinlemek çok önemlidir bence.

Meşguliyetlerimizin  hayat çemberinde hep güzele olsun. Satırların yarenliğinde yeniden görüşmek üzere…

Bu haber toplam 5801 defa okunmuştur
Etiketler : ,