1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “İki kez gözaltına alındık”
“İki kez gözaltına alındık”

“İki kez gözaltına alındık”

“Kıbrıs: Bölünmüş Ada” belgeselinin yönetmeni David Castillo, Kuzey Kıbrıs’a giriş yasağının perde gerisini anlattı...

A+A-

Özgül GÜRKUT

İspanyol NUUK TV yapımı “Kıbrıs: Bölünmüş Ada” adlı belgeselin yönetmeni David Castillo’nun, iki lideri belgesel için ortak bir röportajda bir araya getirme çabası, oldukça başını ağrıtmışa benziyor.

Belgeselde şu an Kıbrıs Türk tarafının resmi tezini anlatan üç kişiye yer verdiği halde Castillo, hakkında, Kuzey Kıbrıs’a giriş yasağı getirildiğini söylüyor.

Belgeselin Ledra Palace Otel’de 22 Eylül’de gösterilmesinin ve konuyla ilgili haber/röportajın 27 Eylül’de Yenidüzen’de yayımlanmasının ardından Castillo’ya, Kuzey Kıbrıs’a giriş yasağının nedenlerini ve detaylarını sordum.

Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar’la Rum lider Nikos Hristodulidis’i belgesel çekimlerinde ortak bir röportajda bir araya getirmeye çalışmış Castillo… Yaptığı girişimler sonuçsuz kalırken iki liderin ayrı ayrı röportajları belgeselde yer aldı.

Castillo, Tatar yanında, eski müzakereci Osman Ertuğ ve şu anda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da olan UBP milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu’yla yapılan röportajlara geniş yer verilen belgesel henüz yayımlanmadan, giriş yasağı olduğunu öğrendi.

Sürdürdüğü iletişim çabaları sonrasında, Cumhurbaşkanlığı’ndaki toplantıya ekibinden ve BM’den biriyle gitmek isteyen Castillo’nun isteği kabul edilmedi; kendisini arayan Cumhurbaşkanlığı görevlisi “Talep edilen toplantıya katılmazsanız ciddi sonuçlarla karşılaşacaksınız.” dedi.

David Castillo, KKTC’ye giriş yasağıyla karşılaşmasına herkesin çok şaşırdığını söylüyor; “Belgeseli henüz izlemediler bile, oysa görebileceğiniz gibi film boyunca Kıbrıs meselesine dair kendi bakış açılarını anlatmaları için onlara bolca zaman verdik.” diyor.

David Castillo’nun başına gelenler, kendi ağzından şöyle:

“Gösterimden sonra Osman Ertuğ’a belgeselin başarısını bildiren ve ayrıca kuzeye girişimin yasaklandığını haber veren bir WhatsApp mesajı gönderdim. Bunun hakkında hiçbir şey bilmediğini iddia etti-ki bunun doğru olduğuna inanmak benim için bariz nedenlerle zor-ama tampon bölgede bir kahve içmek üzere buluşma konusunda anlaştık. Gerçekten çok iyi bir röportaj verdiğine inanıyorum ve bize en iyi davranan kişi açık ara oydu.

Yasağım, belgeselin çekiminden sonra gerçekleşti. Çekim süreci boyunca, tüm gerekli izinler elimizde olmasına rağmen, polis tarafından iki kez gözaltına alındık. İmzalı bir izin belgemiz olmasına karşın çekim yapmamıza izin verilmedi, çünkü oranın askeri bölge olduğunu iddia ettiler. Bu tamamen doğru değildi; burası kamusal bir alandı—sadece çekim yapmamızı istemediler ve elimizdeki izin onlar için hiçbir anlam ifade etmedi.

Ayrıca, bizimle birlikte Maraş’a (Varosha) giden kişi, ertesi gün dört saatten fazla süreyle gözaltında tutuldu. Kendisinden Maraş’ta ne çektiğimiz ve kimlerle röportaj yaptığımız hakkında bilgi istenirken hapisle tehdit edilerek sorgulandı.

Ersin Tatar’la röportaj yaptığım gün, daha sonra kabinesinden bir üye ile görüştüm ve ortak bir röportajı (Tatar-Hristodulidis) neden reddettiklerini anlamadığımı söyledim.

Bu benim için çok önemli bir röportajdı—sadece belgesel açısından değil, iki liderin tarafsız bölgede yüz yüze gelerek her iki bakış açısını da halkın görebilmesi açısından da-. Bu kişi bana reddetmelerinin sebebinin, Hristodulidis’in buna asla razı olmayacağı olduğunu söyledi.

Bunun üzerine Hristodulidis’in ekibine gidip ortak röportaj teklifini sundum ve gerçekten de teklifi reddettiler.

Ancak, Hristodulidis’le röportaj yaptığımda, ortak röportaj konusunu gündeme getirdim ve neden reddettiğini anlamadığımı söyledim. Bana böyle bir tekliften haberi olmadığını söyledi. ‘Tatar razı olursa siz de olur musunuz?’ diye sordum; ‘Eğer Tatar istekliyse, ben de varım.’ dedi. Daha da üsteledim, yüz yüze bir röportajı kabul eder mi diye. ‘Evet, tampon bölgede. Bu meydan okumaya tamamen hazırım.’ dedi. Bu ifadeler röportaj sırasında kayda alındı.

Bu video klipleri, bana Hristodulidis’in asla kabul etmeyeceğini söyleyen Tatar’ın kabine üyesine gönderdim. Belirsiz yanıtlar verdi ya da sonunda mesajlarımı okumakla yetindi; bu da bana böyle bir röportajın asla gerçekleşmeyeceğini açıkça gösterdi.

Ertuğ’a ve Hasipoğlu’na da yazdım. Hasipoğlu hiç yanıt vermedi. Ertuğ yanıt verdi, ancak mesajın onun tarafından yazılmadığı açıktı.

Talebi resmi olarak Basın ve Enformasyon Dairesi (PIO) ve Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla iletmeye çalıştım, ancak yine sonuç alamadım, reddetme kararı son derece kesindi. Benim açımdan anlaşılmaz olsa da, onlar açısından çok net bir tutumdu.

Bunun üzerine bu bilgiyi Instagram profilimde paylaştım. Takipçilerimin yüzde 40’ı Kıbrıs’tan ve orada şu soruyu sordum: ‘Sayın Tatar, ortak bir röportajı reddetmesine neden olan şeyden mi korkuyor?’

Ertesi gün, adını açıklamak istemeyen birinden telefon aldım; Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi’nden olduğunu söyledi. Bana, Cumhurbaşkanına korkak dediğimi, bunun saygısızlık olduğunu ve paylaştığım içeriği derhal kaldırmam gerektiğini söyledi. Ben de asla böyle bir şey demediğimi, halkın ne şekilde yorumladığının yalnızca Sayın Tatar’ın, Rum liderle ortak röportajı reddetme yönündeki kötü kararının sonucu olduğunu söyledim. Bu kişi bana, gerekçeleri yüz yüze açıklayacaklarını, Cumhurbaşkanlığı binasında bir toplantı yapmam gerektiğini belirtti. Ben de bununla ilgili bir sorunum olmadığını, ancak bir ekip üyemle ve BM’den bir refakatçiyle katılacağımı söyledim. Bana tek başıma gelmem gerektiğini ve BM refakatçisinin Cumhurbaşkanlığı binasına alınamayacağını söylediler.

david-foto-2.jpg

‘Talep edilen toplantıya katılmazsanız ciddi sonuçlarla karşılaşacaksınız’

Bunun üzerine toplantıyı bir kafede yapmayı önerdim, ancak bu da ‘yeterince protokole uygun olmadığı’ gerekçesiyle reddedildi. Bu iki ret, kuzeye gitmem için yeterli güvenlik garantisi sağlamadı ve durum bana şüpheli göründü. Sonrasında son bir öneride bulundum: refakatçi olmadan, ancak tampon bölge içinde, örneğin Home for Cooperation’da toplantı yapılması... Bu öneri de reddedildi ve bana şu yanıt verildi: ‘Talep edilen toplantıya katılmazsanız ciddi sonuçlarla karşılaşacaksınız.’ Telefona, zaman ayırdıkları için kibarca teşekkür ederek son verdim.

Bunu bir BM temsilcisine anlattığımda, kuzeye geçmeyi denersem kontrol noktasında büyük olasılıkla sorun yaşayacağımı söyledi. Bu durum beni oldukça korkuttu, bu yüzden TRNC’deki (KKTC’deki) bazı kişilerle iletişime geçip oradaki yasal statümü öğrenmeye çalıştım. Bana gerçekten yasaklandığımı ve kuzeye girmeye çalışırsam büyük olasılıkla geri çevrileceğimi, hatta benzer durumlarda yasaklı halde geçmeye çalışan bazı kişilerin polis tarafından gözaltına alındığını söylediler.

Kişisel güvenliğim her şeyden önce geldiği için, yeniden kuzeye geçmemeye karar verdim; bu da konuşmaya istekli olan daha fazla kişiyle röportaj yapma fırsatını kaybetmem anlamına geldi. Gerçekten üzücü bir durum.”

Film afişindeki fotoğraf

David Castillo’ya, filmin afişinde Nevcihan Oluşum’un fotoğrafını kullanmasını da sordum.

“O fotoğrafı seçmemizin iki temel nedeni var: Birincisi, Kıbrıs’taki çatışmayı ve her iki toplumun da yaşadığı acıyı mükemmel şekilde temsil etmesi. Buna ek olarak, bu, Kıbrıslı Türk toplumuna duyduğumuz saygıyı göstermenin ve daha en baştan bu belgeselin Rum tarafının bakış açısından anlatılan, önemli tarihî olguları dışlayan bir yapım olmayacağının açıkça ortaya konmasının bir yoluydu.” yanıtını aldım.

Okura notum: David Castillo’nun anlattıklarının ardından, ilgili taraf olan Cumhurbaşkanlığı’ndan da görüş almaya çalıştım. Ancak henüz mümkün olmadı. Etik gazetecilik gereği, bir açıklama gelirse, sayfamda yer vereceğimi belirtmek isterim.

İlgili haber: https://www.yeniduzen.com/bu-kacinci-bolunmus-ada-filmi-187226h.htm

Bu haber toplam 2837 defa okunmuştur