
"Herkesin özgür olarak var olabileceği, kendi olabileceği bir dünya hayal ediyorum"
Portre: Oğuz Ufuk Haksever (Uluslararası İlişkiler Uzmanı / Doktora Araştırmacısı)
Muhabir: Sonay Demirpençe
Kendimi tek kelime ile tanımlayacak olsam… Mükemmeliyetçi.
Şu an yaptığım işi yapmasaydım… Muhtemelen, uluslararası bir kurumda çalışıyor olurdum.
Benim gündemimi en fazla meşgul eden… Başta tezim olmak üzere, akademik çalışmalarım.
Kayıtsız kalamadığım şey… Adaletsizlik. Hem sosyal hem de özel hayattaki adaletsizliğe kayıtsız kalamıyorum. Gerek etrafımda yer alan gerek iş yerindeki gerekse ikili ilişkilerimdeki adaletsizliğe dayanamıyorum ve genelde tepki gösterip elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
En büyük pişmanlığım… Kendimi ön plana koyamamak. Önceliğim hep sevdiğim ve değer verdiğim insanlar, emek verdiğim işler ve girişimler, akademik üretimlerim vs oldu. Ne yazık ki hiçbir zaman ‘me first’ diyenlerden olamadım.
En büyük sevincim… En büyük sevincim emek verdiğim şeylerin ve işlerin gerçekleşmesini görmek. Yıllarca sivil toplumda yaptığım projelerin hedefe ulaşmasından büyük sevinç duydum. Şimdilerde ise en büyük sevincim küçük bir soru veya fikir ile başlayan merakımın akademik bir çalışmaya dönüşmesini görmek.
Hayatımın dönüm noktası… Hayatımın dönüm noktası sanırım bir yıl Hollanda’da yaşamak oldu. Bunun iki sebebi var. İlk olarak Kıbrıs’ın dışındaki dünyayı bir haftalık seyahatlerle değil içinde yaşayarak gördüm ve tecrübe ettim. Bu, tam da yirmili yaşlarımın ilk yarısında karekterimi şekillendiren önemli bir dönüm noktası oldu. İkincisi olarak, bu süre zarfında aldığım yüksek lisans eğitimi vizyonumu dönüştürdü. Büyük sorunları çözmek yerine lokal perspektifler edinmemde alternatif eğitim yaklaşımları oldukça önemli rol oynadı.
Beni en çok etkileyen yazar… Canan Tan
Başucumdaki kitap… Bora’nın Kitabı
En keyif aldığım müzik.. Türkçe Pop 90’lar
En son izlediğim film… Exterritorial
Kendim için son aldığım şey… Kitap(lar). Biri de 1955 basımı Platon’un The Republic kitabı.
Dolabımdaki en gereksiz şey… Üniversitenin başlarında aldığım, artık bana tam da olmayan, uzun süredir giymediğim ama ısrarla dolabımda tuttuğum ‘Mağusa desenli’ olarak adlandırdığım yaz gömleğim.
Benim için alınabilecek en güzel hediye… Manevi değeri olan herhangi bir şey. Nesnenin ne olduğu önemli değil. Ancak benim için hediyenin miktarı değil, anlamı olması önemli. Hatta bana hediye alan insanların en çok yakındığı durum da bu. Parayı verip almak kolay ama manevi değer bulmak uğraş ister.
Kendimle ilgili değiştirmek istediğim şey… ‘Overthinker’olmam. Her konuda fazla düşünüp senaryolar kurarım. İş, sosyal hayat, ikili ilişkiler hiç fark etmez.
Kendimde beğendiğim özellik… Çok düzenli olmam. Hatta obsesif düzenli biriyim. Ama sanırım karakterimin en sevdiğim özelliğidir.
Olmasa da olur… Film/dizi. Bir şeyler izlemeyi pek sevmem.
Olmazsa olmaz… Seyahat etmek.
En iyi yaptığım yemek… Kremalı mantarlı tavuk.
Hayalimdeki dünya… Herkesin özgür olarak var olabileceği, kendi olabileceği bir dünya…
Aşk benim için… Anlayış. İki kişinin birbirini anlaması ve anlayışla yaklaşması. Hatta aşk, biri seni senden daha iyi anlıyorsa vardır diyebilirim.
Onunla çok tanışmayı isterdim… Alexander Wendt.
Görmek istediğim yer… Mısır.
Mutlaka yapmak istediğim… Uzun bir inziva.
Son olarak söylemek istediklerim… Belki de klasik olacak ama, ‘find what you love and let it kill you’. Ne yaptığınız hiç fark etmez. Yeter ki haz aldığınız, tutku ile yapabileceğiniz, kendinizi adayacağınız, sizi siz yapacak, hatta yaparken benliğinizi unutacağınız bir şey bulun ve dört elle sarılın. Kimseyi memnun veya tatmin etmek için değil, kendiniz için yapacağınız o şeyi bulun ve yapın.















