
Erdoğan ziyaretinin ardından
<<... Rusların Matruşka bebeği gibi. Kaldırdıkça içinden neler çıkıyor. Erdoğan 'tek uluslararası temsiliyet'e vurgu yapıyor, çünkü biliyor ki, Kıbrıs’ın ekonomik münhasır alanlarındaki gaz ve diğer haklardan ancak tek egemenliğin olduğu Federal Kıb
<<... Rusların Matruşka bebeği gibi. Kaldırdıkça içinden neler çıkıyor. Erdoğan 'tek uluslararası temsiliyet'e vurgu yapıyor, çünkü biliyor ki, Kıbrıs’ın ekonomik münhasır alanlarındaki gaz ve diğer haklardan ancak tek egemenliğin olduğu Federal Kıbrıs çözümü ile Kıbrıs Türk toplumu söz hakkına ulaşır...>>
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Temmuz ziyareti çok düşünmemiz gereken noktaları geride bırakarak sona erdi..
Erdoğan, Kıbrıs’a gelmeden, Kıbrıslı gazetecilere verdiği demeçte, toprak üzerinde çok sert tavır takınmıştı.. Ama 20 Temmuz törenlerinde yaptığı konuşmada ise Birleşik Federal Kıbrıs’a çok önemli vurgu yaptı. Fakat AB’ye dönük çok sert mesajlar verdi. Neden?
İTİRAZ KİME?
Bence bu tepkinin değerlendirilmesini, AB’nin Kıbrıslı Türklere dönük sürdürdüğü “izolasyona” tepki ile sınırlamak eksik olur.. Mesele, Türkiye’nin Kıbrıs sorunu nedeni ile AB’de açılmayan başlıkları,hele “ENERJİ” başlığı ile çok yakından alakalıdır.
Bunu tetikleyen bir diğer etken de, Temmuz ayında Yunanistan Cumhurbaşkanı Papulyas’ın, İsrail’e ziyaretidir. Çünkü bu ziyarette, Kıbrıs ile İsrail arasında, denizde, ekonomik münhasır bölgeler temelinde yapılan gaz antlaşması, Yunanistan’ın bundan çıkarttığı ciddi ekonomik ve siyasi fayda açıkça ortaya çıktı...
Sayın Papaulyas, İsrail ziyaretinde İsrail Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Ana Muhalefet Partisi Başkanı ve Meclis’teki önemli partilerle görüştü. İlginç değil mi? Hem de Filistin Devlet Başkanı Abbas’la da görüştü. Ancak Hamas, Papulyas’ı pretosto etti ve Abbas’ı da Yunanistan Cumhurbaşkanı ile görüştüğü içinde eleştirdi.
Bu arada unutmayalım ki tam da bu günlerde Türkiye Başbakanı da Mısır’ı ziyaret edecek. Ayrıca Gazze’ye ziyareti de düşündüğünü açıkladı. Gazze demek Hamas demektir. Ancak bu adımın, Türkiye ile İsrail arasında ilişkilerin düzelme girişimlerine bağlandığı da açıklandı. Hepsi gazla bağlantılı.
HAK SAHİBİYİZ, AMA SÖZ SAHİBİ DEĞİLİZ
Nasıl biz Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğü yüzünden Kıbrıs’ın hem kıta sahanlığı, hem de ekonomik münhasır alanlarındaki kaynak ve avantajlardan kağıt üstünde hak sahibi olmamıza karşın çözümsüzlük nedeni ile de söz sahibi değiliz. Filistinliler de bizden beş beter durumdadır.
Kağıt üstünde onlar da İsrail’in hak iddia ettiği alanlarda, özellikle de Gazze kıyı şeridi nedeni ile bu bölgelerde hak sahibidirler. Ama söz sahibi değildirler. Şimdi daha iyi anlaşılır değil mi, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı kıyı ambargosunun nedeni . Yunanistan’ın Filistin’le, tüm geçmiş iyi ilişkilerine karşın Gazze’ye gidecek gemilere neden izin vermediği. Türkiye’nin de bunu aşmaya dönük sürdürdüğü ciddi tavrı. Yunanistan’la Türkiye’nin klasik gerginliği bir başka alanda da sürüyor. Birinin Abbas’a, ötekinin Hamas’a dönük girişimlerinde bile bu var. Hem bilir misiniz bu bölgeye sondajın da Ekim'de vurulama niyetinin yazılıp söylendiğini... Ayrıca Türkiye’nin ekonomik münhasır alan için Mısır’la ciddi bir sonuç elde etme çabası da ilerliyor. Ayrıca hepsimiz biliyoruz ki Ekimde Ban Ki Moon da zirveyi ilan etti..
GAZ ,ÇÖZÜM, AB VE ARADAKİ BİZLER
Bundan dolayıdır ki Yunanistan Cumhurbaşkanı, İsrail’i gaz konusunda yaptıkları girişimden ötürü, kutladı. Ayrıca, Kıbrıs sorunun da çözüm zamanı geldiğini açıkladı. Çünkü çok iyi biliyor ki kağıt, üzerinde uluslararası siyaset ve hukuk açısından, bu alanda Kıbrıs Türk toplumunun da meşru çıkarları vardır ve buna saygı duyması gerekir, kendi meşruluğunu sürdürsün diye.. Bundan ötürü Kıbrıs sorununun çözümüne vurgu yaptı. Peki Türkiye?
Ankara'da Kıbrıslı gazetecilere toprak konusunda çok sert açıklamalar yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz’daki tören konuşmasında, buna değinmedi.
Aksine, Birleşik Federal Kıbrıs çözümüne çok önemli bir vurgu yaptı.
Üstelik bu vurgu; referandum sonrası Türkiyeli siyasilerin her Kıbrıs ziyaretinde söylediği, “iki devlet, iki demokrasi” jargonu dışında, çok önemliydi.
Erdoğan'ın “Tek Uluslararası Siyasi Temsil” kavramının altını çizerek kullanması, son derece manidardır, - ki bunun “tercümesi” tek egemenliktir-
Neden?
Çünkü, Kıbrıs’ın ekonomik münhasır alanlarındaki bu gaz ve diğer haklardan ancak tek egemenliğin olduğu Federal Kıbrıs çözümü ile Kıbrıs Türk toplumu söz hakkına ulaşır.
YUNANİSTAN CUMHURBAŞKANI VE EKONOMİK ÇIKARLAR.
Yunanistan Cumhurbaşkanı, Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin gergin olduğu bu aşamada, Kıbrıs ile İsrail arasında Ekonomik Münhasır Alan olarak ilan edilen coğrafyada deniz altından çıkartılacak "gaz"ın, Yunanistan ayağına sağlayacağı ekonomik ortam için yaptı İsrail’e bu ziyareti.
Çünkü, Sayın Papaulyas, bu ziyarette, bu antlaşma ile Yunanistan’ın; Kıbrıs ve İsrail işbirliği ile çıkacak olan gazın, ülkesi üzerinden Avrupa’ya sevk edileceğini vurgulayarak, “ Yunanistan’ın Avrupa’nın enerji geçit yolu olduğunu” ilan etti. Ayrıca bu işin, Yunanistan’a, ekonomik kriz aşmasında çok yönlü yardımı olacağını söyledi. Bu olayın, Yunanistan için çok önemli yeni “ jeo- ekonomik” değişimlere yol açacağını ifade etti.
Herkes bilmektedir ki Yunanistan ile Kıbrıs’ın aynı zamanda dünya üzerinde çok büyük bir değeri daha vardır. Bu da gaz ve petrol taşımacılığında, tankercilikte , gemicilikte önde gelen güçlerden olmalardır. Kapasiteleri güçlüdür. Şimdi İsrail ile Kıbrıs arasında söz konusu alanlardan çıkacak olan gazın, boru hattı ile değil, ama aynı zamanda Yunanistan üzerinden deniz taşımacılığı ile Avrupa’ya nakli meselesi gelişecektir. Bu aynı zamanda, Bulgaristan’la birlikte Yunanistan üzerinden Rusya ve Orta Asya ve Kafkas Petrolünün aktarılması projesine; ” jeo- siyasi ve ekonomik” avantaj da sağlar. İşte bundan ötürüdür ki Yunanistan Cumhurbaşkanı İsrail ziyaretinde ; ”Bu işi geleceği belirleyecek ve bu günkü durumu çok yönlü değiştirecek jeo- ekonomik büyük bir olaydır” dedi.
KİPRİANU'NUN İSTİFASI DENİZ ÜSSÜ MESELESİNE Mİ BAĞLI?
Peki Markos Kiprianu da Dış İşleri Bakanlığı'ndan istifa etti. Deniz üssündeki patlama nedeni ile olduğunu açıkladı. Ben bunu tartışmalı bulurum. Tam da bu aşamada, Dimitris Hristofyas’ın dahi istifasından söz edilmektedir. Dolaylı olarak erken seçim, yani Dimitris’in istifasını ima etti.. Peki ne? Erken seçim mi? Resmen siyasi krize oynuyorlar. Çünkü bu gelişmeler; Güneydeki hakim siyasi kültüre uygun değildir. Bence Deniz Üssü'ndeki bu üzücü olayı fırsat bilerek yapılan, EKİM öncesi; BM sürecinde,Dimitris Hristofyas’ı çıkmaza sokmak, İsrail’le başlayan gaz işine de yol açmaktır ….
Şimdi herkes bilir ki İsrail ile bu özel ve “güzel” bağın gelişmesinde istifa eden Markos Kibrianu ve Tasos Jonis’in çok önemli gayretleri vardır. DİKO ve özel olarak Markos Kiprianu’nun sahip olduğu siyasi kültür ve ELEN çıkarlarına dönük hassasiyeti, onlara böyle anlarda bu boyutta siyasi krizleri yaratmayı düşündürmez. Dolayısı ile ben ayrıca ciddi dönüş beklerim.
MATRUŞKA BEBEK GİBİ…
Gördünüz mü Rusların Matruşka oyuncakları gibi açtıkça işin içinden neler çıktı? Yine Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs’ın etrafında deniz altında bulunan petrol ve gaz.
Şimdi bu oyunda Yunanistan ve Güney, AB üyelik sürecinde Türkiye’ye pek çok başlık yanı sıra, çok önemli bir alanda, yani ENERJİ başlığını da açtırmamışlardır.. Bu yüzden şimdi Türkiye bu alanda Avrupa’ya dönük sağlayacağı siyasi ve ekonomik avantajdan mahrum oldu.
Yunanistan Cumhurbaşkanı gitti, İsrail’i ziyaret etti ve Kıbrıs ile İsrail arasında çıkacak gazın Avrupa’ya naklinde,” Yunanistan geçiş yolu olarak öne çıktı” dedi.. Kıbrıs sorunu nedeni ile hala AB süreçlerinde Türkiye’ye enerji alt başlığının açılmadığı bir süreç var. Üstelik Türkiye’nin; Avrupa’ya, Orta Asya, Kafkasya ve Kuzey Irak Petrollerinin ve gazlarının nakli için Türkiye’nin ciddi bir geçiş yolu olma amaç ve gerçeği üzerine, Türkiye’nin yoğunlaştığı dönemde bu yapıldı ve ısrarla açılmıyor, Enerji başlığı...
Biliyor musunuz bence son seçimlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul üzerinden yaptığı ikinci Boğaz geçişi konulu “çılgın projesi” de Yunanistan’ın, Karadeniz üzerinden Akdeniz’e akıtılacak petrol hatları çalışmasına dönük, rekabetçi bir alternatif projedir.
İşte Kıbrıs üzerinden Türkiye Başbakanının 20 Temmuz’da AB’ye çekiği sert restin bir nedeni de budur. Çünkü, bu sorun nedeni ile açılmayan başta enerji olmak üzere diğer başlıkların, “jeo-ekonomik” durum açısından Türkiye’ye kaybettirdiğinin tepkisini gösterdi.
Ama AB’ye bu tepkiyi gösteren Başbakan; Kıbrıs sorunun BM parametrelerinde, tek uluslararası kimliği olan Federal bir çözümle sonuçlanması gerektiği vurgusunu da yapıyor... Çünkü çok iyi biliyor ki , Kıbrıs’ın denizdeki ekonomik münhasır alanları ile ilgili olarak ancak, tek egemenliği olan bir çözümün siyasi eşit tarafı, Kıbrıs Türkleri olursa bu konuda söz sahibi olabilirler.
BUNDAN ÖTÜRÜ KUZEYDE DEVLET PAZUSUNU, GÜNEYDE DE SİYAS BELİRSİZLİĞİ GÖSTERDİ.
Bu ziyarette kuzeyde devlet silindi gitti. Devlet nerede? Ancak devlet törenlerde silinirken, barışçı bir şekilde içeriğine katılmasanız dahi gösteri yapmak isteyen tüm insanlara karşı da, devletliğini PAZUSUNU sıkarak gösterdi. Peki bu nedir? Bakın tarih boyunca böyle oldu. Bölgede Türkiye’nin, NATO’nun, Yunanistan’ın çıkarları için bir şey mi gelişti?. Kıbrıs Rum toplumunda siyasi istikrarsızlık ve belirsizlik yaşatıldı. Kıbrıs Türk toplumuna da kendi içinde anti- demokratik diktatoryal davranışlar yaşatıldı. 1974 öncesi de böyle oldu, 1974 sonrası da böyle oldu.
Şimdi bu yüzden resmin bütününe bakmalıyız. Bundan ötürü Markos Kibrianu’nun istifasına, kuzeyde de devletin pazu şişirmesine, daha geniş ve bir biri ile ilintili meselelerin sonuçları olarak bakmak gerekir. Bundan dolayı dikkatimizi şimdi, Ekim öncesi görüşme sürecine kilitlemeli ve her iki tarafın barış ve demokrasi güçleri ortak bir dil, çözüm programı ve bu temelde mücadele alanları geliştirmelidir. Ortak halk çıkışları, dar resmi çıkarların ötesine taşınmalı, EKİM ayına kadar iki tarafın resmi güçleri, halk hareketleri ile çözüm yönünde sıkıştırılmalıdır.
Çünkü Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünün de sürekli olarak azmasına olanak verdiği Türkiye- Yunanistan rekabeti, ne bu bölgedeki gaz ve petrol rezevlerinden, ne de diğer evrensel ekonomik siyasi avantajlardan Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs halklarının gönül rahatlığı ile maksimum fayda üretmesini sağlayamaz..
İşte günümüzde, Ege ve Kıbrıs’tan, çıkarak, tüm Avrupa ve AB kapsamı ve şimdi de Doğu Akdeniz’deki ciddi ekonomik ve siyasi rekabet ortamına dönük gelişme istidadı gösteren, artık adını koyalım, APTALCA bu gerginliğe son verme olayını halkların önüne koymak en büyük görevdir..
Bu nasıl bir düşüncesizliktir ki Yunanistan yükselen global ekonomik kriz dalgasında çökmek durumunda kaldığında biz sevinelim? İnsanlıktan öte, komşu denizde olacak olan bir depremin, tsunami etkisi ile Ege’nin diğer yakasını ve Doğu Akdeniz’de bizi de alıp götüreceğini görmüyor muyuz?