1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bitmeyen Savaşın Hikayesi: Bireysel Bir Tanıklık (54)
Bitmeyen Savaşın Hikayesi: Bireysel Bir Tanıklık (54)

Bitmeyen Savaşın Hikayesi: Bireysel Bir Tanıklık (54)

Bitmeyen Savaşın Hikayesi: Bireysel Bir Tanıklık (54)

A+A-

 

Niyazi Kızılyürek
niyazi@ucy.ac.cy


Üniversiteden kovulmamı isteyen kesimler arasında militan bir grup “Temiz Bir Helen Üniversitesi İçin Girişim Grubu” adı altında örgütlenerek yurttaş aktivizmi başlatmıştı. Başını milliyetçi aydınların çektiği bu girişim hem üniversiteyi hedef alıyor, hem de şahsen bana saldırıyordu. Üniversitenin Kıbrıslı Rumları “Kıbrıslılaştıracağından” endişe ediyor, beni de “Kıbrıslılaştıran” bir militan olarak görüyorlardı. Aslında adını koymadıkları bir dertleri daha vardı. Üniversitenin kurulmasıyla birlikte yurtdışında yaşayan birçok Kıbrıslı Rum akademisyen bu güzide kurumun kürsülerine yerleşmişti. O tarihe kadar rejimin “organik aydınları” olarak işlev gören yerel entelijensiyaya mensup okur-yazar takımı da dışarıda kalmıştı. Yükseköğrenim kurumunda ders verebilmek için aranan asgari şart doktora tezi yazmış olmaktı. Bu da Kıbrıs’ta yaşayan ve çoğu öğretmen, gazeteci ve kamusal aydın olan milliyetçi elitleri üniversitenin dışına itmişti. Açıkçası, Kıbrıs Rum toplumu ilk üniversitesine kavuşurken, ideolojik gerilimlerin yanı sıra, elitler-arası bir kavgaya da sahne olmuştu.

“Temiz” bir Helen üniversitesi isteyen “Girişim Grubunun” milliyetçi aydınları üniversiteye başladığım Eylül 1995 tarihinin üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş olmasına rağmen karalama kampanyasına hararetle devam ediyorlardı. 3 Temmuz 1996 tarihinde yayınladıkları bir bildiriyle de iyice ifrata kaçmışlardı. Beni “Ankara’nın planlarına hizmet etmekle” suçluyorlardı. İleri sürdükleri görüşler saçma olsa da bu iddialar karşısında üniversitenin rektörü Miltiadis Haholiadis’in epeyce tedirgin olduğunu sezmiştim. Yaptığımız konuşmalardan, yazılanlardan kendisinin de etkilenip rahatsızlık duyduğu belli oluyordu. Rektör bu süreçte zaten epeyce yıpranmıştı. Üniversitenin özerkliğini savunmaktan taviz vermiyordu ama uzun yıllar Amerika’da yaşamış, mizaç olarak çekingen bir insan olan rektörümüz saldırılar karşısında adeta bunalmıştı. Sonunda ona bir mektup göndererek madde madde bütün iddiaları çürütmeye karar verdim ve 9 Temmuz 1996 tarihinde rektör Miltiadis Haholiadis’e Yunanca olarak aşağıdaki mektubu gönderdim:

“Sevgili Rektör Bey,
“Temiz Bir Helen Üniversitesi İçin Girişim Grubunun” 3 Temmuz 1996 tarihinde kaleme aldığı “Üniversitenin bugünkü karakteri ve girişim grubunun tavrı” başlıklı bildiride şahsımla ilgili ileri sürülen görüşlerin ciddiyetten uzak olduğunu belirtmek istiyorum. İyi niyetli her insan bu yazılanların şovenizm ve yabancı düşmanlığıyla kaleme alındığını kolayca anlayabilir. Ben şahsen bu saçma iddialara ve çamur atmalara önem atfetmiş olmamak için kendilerine yanıt vermekten kaçınacağım. Onlara verebileceğim en güzel yanıt, kitaplarımda, yazıp çizdiklerimde ve yaptıklarımda vardır. Fakat siz talep ettiğiniz için bu suçlamalara yanıt vereceğim.
1. “Kızılyürek, Yeni-Kıbrıslılara mensup biridir ve onların görüşlerini tutkuyla savunmaktadır.”
Yeni-Kıbrıslılara savaş açanların temel argümanı, Yeni-Kıbrıslıların Helen kimliği yerine milli Kıbrıs kimliğini savundukları yönündedir. Ben hiçbir zaman milli bir Kıbrıs kimliğinin oluşturulmasından söz etmedim. Tam tersine. Kitap ve makalelerimde “ETNİK KİMLİKLERİNİ İNKÂR ETMEDEN” (vurgu orijinal-NK) iki toplumun Kıbrıs’ta işbirliği ve uyum içinde yaşamasından bahsettim. Ayrıca, bu durumun iki toplumun Kıbrıs’ı ortak yurt olarak benimsemelerinin önünde engel teşkil etmediğini yazdım. İsteyen herkes bu görüşlerimi yazdığım kitaplarda ve diğer yazılarımda okuyabilir. Oliki Kipros ve Ulus Ütesi Kıbrıs adlı kitaplarımda bu görüşleri detaylandırdım. Sadece kötü niyetli kimseler etraflıca ve defalarca izah ettiğim bu görüşleri görmezlikten gelebilirler.
2. “Kitabı (Oliki Kipros kastediliyor-NK) baştan sona Kıbrıs’ın Helen olduğunun inkârı ile doludur.”
Bu kişiler şoven ideolojilerinden kaynaklanan bir terminoloji kullanıyorlar. Benim kullandığım terminoloji onlarınkinden çok farklıdır. Ben Kıbrıs’ta Helen tarihini, Kıbrıslı Rumların sayısal üstünlüğünü ve kültürel olarak baskın olduklarını inkâr etmedim. Fakat onlar Kıbrıs’ın Helen olduğundan söz ederken, herkesin kolayca anlayacağı gibi, semiyolojik olarak Kıbrıslı Türklerin bu ülkede meşru varlıklarını yadsıyorlar. Bu inkâr ve nefret politikasıyla da şoven Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı politikalarını güçlendirip meşrulaştırıyorlar.
3. “Kızlyürek, 1974 Türk İşgalinin önemini ve sonuçlarını sistematik olarak küçümsüyor.”
Ulus-Ötesi Kıbrıs adlı çalışmamda Türk işgali konusundaki görüşlerimi açık biçimde yazdım. Ayrıca, başka yazılarımda ve son olarak da “Kıbrıs: 20 Yıl Sonra” başlıklı kitaba yazdığım makalede bu konuda görüşlerimi dile getirdim. Sadece görmek ve anlamak istemeyenler bu görüşlerin ne anlama geldiğini görmezden gelebilir. Kıbrıs Türk liderliği bu konudaki “aykırı” görüşlerimden ötürü bana acımasızca saldırıda bulundu.
4. “Kızılyürek, yakın geçmişte Yunanistan’da yayınlanan Elefterotipia gazetesine verdiği mülakatta iki tarafın da katliam yaptığından söz etti ve bir gereklilik olarak milli Kıbrıs bilincinin yaratılmasını destekledi.”
Tekrar ediyorum. Ben hiçbir zaman milli Kıbrıs bilincinin oluşturulmasını desteklemedim. Desteklemiş olduğum ve hala desteklediğim şey, Kıbrıs’ın Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin ortak yurdu olduğu bilincinin geliştirilmesinin bir ihtiyaç olduğudur. Bu, iki toplumun etnik kimliğini inkâr etmek anlamına gelmez.
Bildiğiniz gibi, kendi toplumumuzun yaptığı katliamlar hakkında konuşmak zordur. Ben Türk işgali esnasında Kıbrıslı Rumlara karşı yapılan katliamları kınadım ve kınıyorum. Elefteria gazetesine söylediğim gibi, bunu Kıbrıs’ta yaşanmış en büyük insan hakları ihlali sayıyorum. Fakat aynı zamanda Kıbrıslı Türklere karşı yapılan cinayetleri küçümseyen veya görmezden gelen ikiyüzlüleri de kınıyorum.
5. “Kızılyürek, Ankara’nın planlarını hayata geçirmesine etkin biçimde hizmet etmektedir.”  
Benim temel tezim şudur: Adanın bölünmesine karşıyım ve birleşik bir Kıbrıs’ın oluşturulmasına inanıyorum. Bu yüzden Kıbrıs Türk şovenleri beni Kıbrıslı Rumların planlarına hizmet etmekle suçlar ve hain olarak adlandırırlar. Nefretlerini anlıyorum. Çünkü politikalarına karşı çıkıyorum. Benim için anlaşılır olmayan, burada bazılarının şoven tutumlarıyla adanın bölünmesine yardımcı olmalarıdır.
Saygılarımla
Dr. Niyazi Kızılyürek

Rektör Bey saldırıları nasıl göğüsleyeceğimizi konuşmak üzere beni sık sık toplantıya çağırıyordu. Siyasi bir görüşü olduğunu zannetmiyorum. Yapılan tartışmaların satır aralarına gizlenmiş anlamları kestiremiyor, doğru ile yanlışı birbirinden ayıramıyordu. Fakat bir konuda ısrarlıydı. Üniversitenin özerkliğinin mutlaka korunması gerektiğine inanıyordu. Benim üniversiteden atılmam özerkliğin ihlali anlamına geleceğinden, buna kesinlikle karşı çıkıyordu. Bu arada, bana sempatiyle bakan anti-milliyetçi birkaç akademisyen destek vermek için üniversite içinde bir imza kampanyası açmışlardı. Destek metnini toplam beş kişi imzalamıştı. Yunanistan’dan gelen destek açıklamaları çok daha fazlaydı. Onlarca akademisyen üniversiteye gönderdikleri bir faksla bana sahip çıkmışlardı. Türk aydınlardan da benzer bir destek açıklaması gelmişti. Fakat nedense Kıbrıslı Rum akademisyenlerin büyük çoğunluğu sessiz kalmayı tercih etmişti. Faşizan zihniyetli küçük bir grup ise beni görünce kırmızı görmüş boğaya dönüyordu. Bunlardan Yunanlı olan biri olaylardan birkaç yıl sonra senatoya seçildiğimde adeta isyan etmişti. “Bula bula bunu mu seçtiniz” diyerek dekana yüklenmiş, söylemediği laf bırakmamıştı. Genel kültürden yoksun bu fizik profesörü Senato toplantılarında ne zaman söz alsam, oturduğu yerden laf atar, tuhaf sesler çıkarırdı. Bir gün yine haylaz çocuklar gibi şımarıklık yapınca, rektöre dönüp “Mazepse to, alios tha me kanei Tourkos” dedim. Bu, son olmuştu. Artık üniversitede bana rastladığında koridor değiştiriyordu. “Tha me kanei Tourkos” daha çok Yunanlıların kullandığı bir deyiştir. Kıbrıslı Rumlar buna “Eginika Tourkos” derler. İki deyiş de “Türk Olacağım Ha!” anlamına geliyor ve birinin çok öfkelendiğini belirtmek için kullanılır. Gerçekten de çok öfkelenmiştim. Rektöre, “bu herife çeki-düzen ver, yoksa Türk olacağım” deyince, senato üyeleri gülmeye başlamıştı. Fakat Yunanlı meslektaşım durumun ciddiyetini anlamıştı. “Öfkemden Türk olacağımı” işitince, epeyce korkmuştu. O günden sonra bana bir daha bulaşmadı.

Kıbrıs Rum toplumu sabah akşam bu konuyla meşgul ediliyordu. Aleyhime yazılan yazılarda dile getirilen görüşler mantık çizgisinin çok ötesindeydi. Bazıları iyi Yunanca bilmemi bile aleyhime kullanıyordu. “Ankara’nın ajanı olduğumu” ve “iyi bir eğitimden geçirilerek Kıbrıs’a gönderildiğimi” söyleyenler bile olmuştu. Fakat bana destek verenler de vardı. Örneğin AKEL yaptığı bir açıklama ile beni açıkça desteklemişti ve üniversitede ders vermemin son derece doğal olduğunu belirtmişti. Ayrıca, AKEL’den ayrılan yenilikçi solcuların kurduğu ADİSOK partisi de beni bütün gücüyle destekliyordu. ADİSOK’un başında bulunan ve açık sözlülüğü ve eleştirel düşünceleriyle tanınan Mihalis Papapedreou sözünü esirgemediği gibi, beni de yüksek sesle konuşmaya teşvik ediyordu. Basında da tek tük destek yazıları çıkıyordu. En etkili yazılardan birini, önemde babası cumhurbaşkanı olan Kathy Kliridis yazmıştı. Kathy, Filelefteros gazetesine gönderdiği bir yazıda Kıbrıs Üniversitesinde bir Kıbrıslı Türk akademisyenin çalışmasında hiç bir kötülüğün olmadığını, bilakis, iki toplumun yakınlaşması için bu tür açılımların gerekli olduğunu ileri sürmüştü.

Büyük gürültüye ve gergin tartışmalara rağmen sınıfa düzenli giriyor, hiç bir şey olmamış gibi derslerimi yapmaya devam ediyordum. Öğrencilerim nedense bu konuda tek kelime bile etmiyorlardı. Doğrusu, öğrencilerin sessizliği beni şüpheye düşürmüştü. Televizyon ve gazetelerin “Anti-Helen”, “Ankara’nın Ajanı” vs. olarak adlandırdıkları bir hocadan ders alıyorlar ve hiçbir şey söylemiyorlardı. Bir gün, sınıfta öğrencilerimle bu konuyu konuşmaya karar verdim. Öğrencilere, dışarıda bağırıp çağıranlara yanıt yetiştirmek zorunda olmadığımı ama onlara karşı ve sadece onlara karşı sorumluluk duyduğumu söyledim ve benimle ders yapmaktan rahatsız olup olmadıklarını sordum. Verdikleri yanıtlar gözlerimi yaşartmıştı. Söylenenlerin saçma olduğunu, benimle hiç bir sorunlarının olmadığını ifade ederek büyük bir sevgi ve dayanışma gösterisinde bulunmuşlardı. Öğrencilerden Hristos oturduğu yerden kalkarak yanıma gelmişti ve bana bir kâğıt uzatmıştı. “Hocam, duygularımız bu kâğıttadır…” Çizgili bir kâğıda çizilen karikatürde çarmıha gerilmiş suretim vardı. Başıma geçirilen dikenli tacın üstünde “Oliki Kipros” yazıyordu. Bu karikatür gerçekten de her şeyi anlatıyordu…

Bu haber toplam 1484 defa okunmuştur
Gaile 246. Sayısı

Gaile 246. Sayısı