1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Beni Siz Hasta Ettiniz
Beni Siz Hasta Ettiniz

Beni Siz Hasta Ettiniz

...eşcinselliğin doğuştan mı, sonradan mı, yönelim mi, tercih mi şeklinde sorgulanması bana bir ağaçtaki incirleri tek tek soyup içlerinde kurt aramakmış gibi geliyor.

A+A-

 

Besire Paralik
(Kuir Kıbrıs Aktivisti)
besireparalik@gmail.com

 

            Bir zamanlar ‘‘hasta’’ olarak tanımlanırdık. Sonra birileri hasta olmadığımıza karar verecek ve bilimin gözünde normalleşmeye başlayacaktık. Eşcinselliğin bilim tarafından hastalık olarak tanımlandığı yıllarda sebepleri araştırıldı, tedavi edilmeye çalışıldı, yok edilmek istendi. Yaklaşık 30 yıldan bu yana hastalık olarak görülmese de, hala birileri eşcinselliğin bilimsel sebeplerini araştırma gailesi içerisinde olabiliyor. Bu da heteroseksizmle kol kola girmiş bilimin, normları nasıl tekrardan ürettiğini gösteriyor. Bir başka deyişle aslında sorgulanmakta olan şudur: örneğin bir kadın neden başka bir kadına ilgi duyar ki? Normal olan kadınların sadece erkeklere ilgi duyması değil midir? Bu şekilde, bir insanın ‘‘neden’’ eşcinsel olduğunu sorgulamak belki de artık bir dayanağı olmayan ‘‘eşcinsellik hastalıktır’’ ifadesinin içini doldurmaya yönelik bir çabadır. Bir sebebi olmalıdır, böylece bu sebebin bir şekilde ‘‘bozuk’’ olduğu iddia edilebilir. Benzer şekilde eşcinselliğin doğuştan mı, sonradan mı, yönelim mi, tercih mi şeklinde sorgulanması bana bir ağaçtaki incirleri tek tek soyup içlerinde kurt aramakmış gibi geliyor.

            Cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerini normal ve normal olmayan şeklinde ayrıştıran kurumların başında Amerikan Psikiyatri Derneği gelir. 1952 yılında eşcinselliği hastalık olarak sınıflandırması 21 yıl sürmüş olsa da, benzer bir ayrışmayı benimseyen Dünya Sağlık Örgütü 70’li yılların sonundan 1990 yılına kadar olan zaman diliminde eşcinselliği hastalık olarak tanımladı. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin yayınlamakta olduğu Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı*ve Dünya Sağlık Örgütü’nün Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması** kitapçıkları birçok ülkede hastalıkların tedavisinde esas alındığı için uluslararası bir öneme sahip.Bu tanımlamalara rağmen 1952 yılından önce eşcinsel birlikteliği yasal olarak gören bazı ülkeler ‘‘hastalık’’ sınıflandırmasından etkilenmeyerek yasalarda değişikliğe gitmemiş, eşcinsel ilişkiyi yasaklamamıştır. Öte yandan,  her ne kadar 1990 yılından sonra bilimcinsel yönelimleri normal ve normal olmayan şeklinde ayrıştırmaya son vererek eşcinselliği hastalık sınıflandırmasından çıkarsa da, bazı ülkeler bu tarihten sonra bile yasal olarak eşcinselliği cezalandırmaya devam ediyordu. Bu da, Amerikan Psikiyatri Derneği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün yıllar içinde değişen ve son olarak kaldırılan hastalık sınıflandırmalarının ülke yasalarında etkili olmadığını, psikiyatri alanında tedavi amaçlı bir etki yarattığını gösteriyor.

            Ancak söz konusu cinsel yönelimler değil de, cinsiyet kimlikleri olunca durum çok daha farklı.Amerikan Psikiyatri Derneği 1980 yılından beri trans kimlikleri ‘‘cinsiyet kimliği bozukluğu’’ sınıflandırmasına tabii tutuyor. Her ne kadar bu tanım 2013 yılında ‘‘cinsiyet kimliği disforisi’’ olarak değiştirilse de, cinsiyet kimlikleri bugün hala normal ve normal olmayan şeklinde ayrıştırılmaya devam ediliyor. Aynı şekilde Dünya Sağlık Örgütü, cinsiyet kimliğiyle ilgili ‘‘belirsizlik/kararsızlık’’ yaşayan kişilerde görülen ‘‘kaygı ve stresin’’ hastalık belirtisi olduğuna karar verdiği için, trans kişiler, tedavi görmesi gerekenler olarak etiketleniyorlar.

            Trans bireyleri, tedavi alması gereken sorunlu insanlar olarak gören bu anlayışın yüzeysel ve normatif olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Yüzeyseldir çünkü kaygı ve stresi yaratan koşulların normlar olduğunu kabul etmez; normların insanlar üzerindeki baskınlığını sorgulamaz. Kısacası, psikiyatrinin yaptığı, normali sorgulamak yerine onu korumaktır.

 

            Kaldı ki,kişiler‘‘farklı’’ algılanan diğer sosyal kimliklerinden ötürü de dışlanmaya maruz kalabilirler. Örneğin bir kişi sosyal sınıfı, yaşı, etnisitesi, engellilik durumu veya dini inancına bağlı olarak ötekileştirilebilir. İlginç olansa, cinsiyet kimliğinin ötekileştirilen diğer kimliklerden ayrıştırılarak hastalık sınıfına yerleştirilmesi. Yani söz konusu trans kimlikler olunca, normların dışında oldukları ve ötekileştirildikleri için yaşadıkları stres ve kaygının sebebi hem bizzat kendileri oluyor, hem de bu stresi yaşadıkları için onlara siz hastasınız deniyor!

            Cinsiyet kimliği, yaşadığı toplumdaki normlara çelişen bir kişinin kaygı ve stres yaşaması çok olağandır. Ancak normları sorgulamak yerine, psikiyatrinin yaptığı gibi meşrulaştırma yoluna gitmek, tam da istenildiği gibi kadınlık ve erkeklik kalıplarını pekiştirir ve trans kimlikleri cinsiyet çemberinin dışına iter. Böylece cinsiyet kategorisini muhafaza ederek kadın ve erkek dışındaki varoluşları reddeder. Çemberin dışında bırakılan kişiler işte tam bu sebeple, normal görülmedikleri için ‘‘cinsiyet kimliği disforisi’’ kategorisine yerleştirilir. Çembere dahil olmanın tek yolu ise -bu anlayışa göre-ameliyat ve buna bağlantılı olarak gelişecek olan uyumlu cinsiyet davranışlarıdır.

Amerikan Psikiyatri Derneği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün hastalık sınıflandırmalarını benimseyen ülkelerde hal böyleyken, dünyanın başka noktalarında durum çok daha farklı olabiliyor. Örneğin 2007 yılında Samoa adalarında yapılan bir araştırmaya göre, fa’afafineolarak bilinen trans kadın diyebileceğimiz kişilerin, cinsiyet performanslarından ötürü herhangi bir stres, kaygı, toplumdan dışlanma veya ötekileştirme yaşadıklarına rastlanmamıştır.*** Tabii ki bu durum Samoa toplumunun, trans bireylerin yaşam alanlarını daraltmamasından kaynaklanıyor. Ancak bir fa’afafine Batı’da yaşıyor olsaydı, çok büyük ihtimalle cinsiyet disforisi olan bir kişi olarak kategorize edilecekti. Bir başka deyişle hasta edilecekti.

            Psikiyatrinin Batı’da hüküm süren tanımlamalarına paralel olarak, birçok ülkenin yasaları günümüzde hala ‘‘normal cinsiyet’’ kavramına sınırlar çizmeye devam ediyor. Örneğin cinsiyet değiştirmek isteyen bir kişi bunu psikiyatristen alacağı raporla ‘‘kanıtlamak’’ zorundadır. Aksi halde cinsiyet geçiş sürecine başlayamaz. Psikiyatristin vereceği raporda kişinin ‘‘cinsiyet kimliği disforisi’’ olduğu belirtildiği takdirde, kişi geçiş sürecine başlayabilir. Bir başka deyişle, geçiş yapacağınız cinsiyetin yasal olarak tanınması ve normalleşebilmeniz için cinsiyet kimliği disforisi kriterlerine uymak zorundasınız. Yani birilerinin gözünde ‘‘hasta’’ olmalısınız.

            Öte yandan, kendini trans olarak tanımlayan bir kişi cinsiyet geçiş ameliyatını tercih etmeyip, beyan ettiği cinsiyetin yasal olarak tanınmasını talep edebilir. Örneğin yasaları diğer pek çok ülkeden farklı olan Arjantin ve Danimark’da,cinsiyet kimliğinde beyan esas alınır ve kişi sadece bir form doldurarak cinsiyetini değiştirebilir. Daha da önemlisi, yasalar kişiden cinsiyetini ‘‘kanıtlamasını’’ psikiyatrik rapor almasını veya ameliyat geçirmesini zorunlu kılmaz. Ancak diğer çoğu ülkede psikiyatrik rapordan kısırlaştırmaya kadar birçok kriter,cinsiyetin yasal olarak tanınmasında zorunlu kılınıyor.

            Bu şartlarda bilimin, normatif kalıpları insan biyolojisinin şartı olmaktan çıkarıp gerçek anlamda bilimsel bilgi üretmesinin ne kadar önemli ve gerekli olduğu aşikar. Bunun yanı sıra, bizi tanımlamaya çalışmak yerine enerjisini bağımsız bilgi üretmek için kullanması daha onurlu bir çaba olacaktır.

 

Kıbrıs’ın kuzeyinde durum

            Kıbrıs’ın kuzeyinde, özellikle 2014 yılında erkek eşcinsel ilişkiyi cezalandıran yasanın kaldırılmasından sonra eşcinselliği suç veya hastalık olarak görmek, dayanağı olmayan bir görüş haline geldi. Tabii ki bu durum homofobinin yok olduğu anlamına gelmiyor. Bazı kişiler hala eşcinselliğin hastalık olduğunu iddia ederek konfor alanlarında heteroseksüel olmanın ayrıcalıklılarından faydalanırken, çemberi daraltarak eşcinselleri bunun dışında bırakmaya çalışıyor. Diğer bir taraftan ise, bazı kişiler benzer şekilde hastalık yaftasını benimsemelerine rağmen, eşcinselleri çemberindışına iteklemez ancakbu kez de ‘‘ne yapalım, onu da böyle kabul edeceyik’’ kibirine bürünür.

            Lezbiyen, gay ve biseksüel bireyler açısından durum böyleyken, ne yazık ki Kıbrıs’ın kuzeyinde trans bireyler ve cinsiyet geçiş süreci hakkında konuşacağımız bir yasamız bile bulunmuyor. Belli bir prosedür olmasa da süreç genelde şu şekilde çalışıyor: cinsiyet değiştirmek isteyen kişi Barış ve Ruh Hastanesi’ne giderek rapor alır. Bu rapor ameliyat olmak için tek koşuldur. Kıbrıs’ın kuzeyindeki hastaneler cinsiyet geçiş ameliyatı yapmadığı için, süreç yurt dışında devam etmek zorunda kalıyor. Kişi yurt dışına çıkamıyorsa süreç askıya alınıyor. Ameliyattan sonra alınacak belge ile kimlik için başvuru yapılabilir böylece hukuki süreç başlar. Ancak yasada boşluk olduğu için kimlik nasıl alınır, ne kadar sürede alınır gibi soruların cevabı bilinmiyor.

            İsim değişikliği için dahi bir yasanın olmayışı, translara sen yoksun, olamazsın demenin farklı yollarından sadece biri. Pasaport, kimlik kartı ve sürüş ehliyeti kullanmalarını gerektiren durumlarda ne denli stres ve kaygı yaşadıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek. Hele ki farklı olanı tehdit ya da komik olarak algılayan bu toplumda cinsiyeti ile adı ‘‘uyuşmayan’’ veya görüntüsüyle kimlik hanesindeki cinsiyeti ‘‘uyumlu olmayan’’ bir kişinin yaşayacağı her türlü olumsuz duygudan aslında hepimiz sorumluyuz. Bir şeylerin uyumlu, düzgün, normal olduğu kabullenildiği ve sorgulamadığı için, cinsiyetini değiştirmek isteyen bir kişi normallerin gözünde uyumsuz, bozuk, normal olmayan olarak kodlanıyor. Bu algının aslında öğrenilmiş bir algı bozukluğu olduğu farkedildiği vakit,‘‘hasta’’ olanı o toplumun kendisinin yarattığını da anlamış olacağız.


 

* Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM)

**International Classification of Diseases (ICD)

***Vasey, P. L., & Bartlett, N. H. (2007). What can the Samoan" Fa'afafine" teach us about the Western concept of gender identity disorder in childhood? Perspectives in biology and medicine50(4), 481-490.

Bu haber toplam 3872 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 419. Sayısı

Gaile 419. Sayısı