
Askerlik travması kadınları iki kez mağdur ediyor
Askere girmemek için kilo alan, komando seçilmemek için gözlük takan, askerliğinin iyi geçmesi ve süresinin kısaltılması için sınavlara hazırlanan gençlerimizin yaşadığı travma askere girdikten sonra da katmerlenerek artmaktadır.
Mert Özdağ
Uzun süredir devam eden “askerlik” tartışmasını kadınların gözünden okumaya devam ediyoruz… Bir aya yaklaşan yazı dizimizde yavaş yavaş sona gelirken, bugün Baraka Aktivisti Şifa Alçıcıoğlu’nun askerlikle ilgili görüşlerini okuyacağız… Şifa Alçıcıoğlu hem bir kadın, hem de bir muhalif aktivist olarak soruna bakış açısını ortaya koydu. Alçıcıoğlu “Askerliğin kadınlar üzerindeki etkileri” konusunda ise askerliğin yarattığı travmanın kadınları iki kez mağdur ettiğine işaret etti, somut örnekler verdi…
“Askerlik” sorun mu?
Zorunlu askerlik yaşı gelen her genç erkeğin tecrübe etmek zorunda olduğu, şiddet, milliyetçilik, toplumsal cinsiyet rollerini dayatan; devlet eliyle yaratılan bir mekanizmadır ve aşılması gereken önemli bir sorundur.
Zorunlu Askerlik hiç şüphe yok ki ülkemiz gençliğini de tedirgin eden sorunlarından biridir. Bunun “zorunlu” olmasının yarattığı psikoloji bir tarafa “iş bulma”, “evlenme” gibi durumlarda askerliğini yapmayan gençler üzerinde toplumsal bir baskı kurulmaktadır. Küçüklükten itibaren ataerki içinde şekillenen şarkılar ve oyunlarla askere gitmeye programlanan erkek çocuklar, gençlik yıllarında karşılaştıkları bu zorunlulukla baş etme yollarını aramaktadırlar. Zorunlu askerlik yapmak istemediği için üniversite yaşamını uzatan, “asker kaçağı” olmayı göze alıp yurtdışında; yaşamından, vatanından, ailesinden ve arkadaşlarından ayrı yaşamayı göze alan birçok gencimiz vardır.
Askere girmemek için kilo alan, komando seçilmemek için gözlük takan, askerliğinin iyi geçmesi ve süresinin kısaltılması için sınavlara hazırlanan gençlerimizin yaşadığı travma askere girdikten sonra da katmerlenerek artmaktadır. Askerlik yapmak zorunda bırakılan gençlerin büyük bir kısmı, komutanları tarafından sorgulamadan itaat etmeye zorlanmakta, aşağılanmakta, dayak yemektedir. Düşünme özgürlüğü elinden alınan, milli duygularla doldurulan, kendini ifade etmesine izin verilmeyen bir yılın ardından “adam” olan genç erkekler toplum tarafından dayatılan “erkeklik” rollerini de pekiştirirler.
Askerliğin kadınlar üzerindeki etkileri
Kadınların zorunlu bir askerliğe tabii tutulmamaları, askerlikten etkilenmedikleri anlamına gelmemelidir. Ataerkil kültürün bir ürünü olan zorunlu askerlik en az erkekler kadar kadınları da etkiler. Oğlunu askere gönderen bir anne, sevdiği adamı göremeyecek olan bir sevgili, dertleşmek istediği yakın arkadaşını arayamayacak olan bir dost, bir yıl boyunca uzakta olma düşüncesi bile yeterince sıkıntılı bir durumken, kadınların zorunlu askerlik gibi bir tecrübesi olmaması, sürekli silahların olduğu bir ortama sevdiği kişiyi göndermesi, bilinmezlikten doğan kaygılar, askerlik travması yaşayan kişinin en yakını olan kadınları iki kez mağdur etmektedir.
Bunun yanında askerliği sırasında yaralanan ya da ölen kişiler için “vatana canımız feda olsun” tarzındaki cümleler yaşanılan acının yanında sönük birer teselli cümlesi olmaktan öteye gidememektedir. Türkiye medyası her gün bu tarz propaganda haberlerini yayarak toplumda milliyetçi bir baskı oluşturmaktadır.
Ayrıca toplumdaki yapıdan yalıtılmış olarak sadece erkeklerden oluşan bir ortam, ataerkil kalıpların, pekişip yerleşmesine olumsuz anlamdaki “erkekleşmeye”, maçolaşmaya, kadının önce insan olduğunun unutulup metalaştırılmasına da yol açmaktadır. Ve bu açıdan da askerlik, erkeğin kadına bakışını dolayısıyla da kadınları olumsuz etkilemektedir.
Genelde toplumsal yaşam ve devlet kadınlar aleyhine eşitsizlik yaratırken askerlik bir istisnadır. Şöyle ki bir kişi sırf erkek doğdu diye hayatının en verimli çağındaki bir süreci silah altında geçirmek zorunda mıdır? Bu da erkekler aleyhine bir eşitsizliktir. Neticede kadınların özgürleşmesi erkeklerle, erkeklerin özgürleşmesi de kadınlarla mümkün olacaktır.
Süre kısaltılması müjdeli haber!
Askerlik süresinin kısaltılması hem asker için hem de asker yolu gözleyen için müjdeli bir haber olarak bir süredir gündemde. Geçtiğimiz yıllarda askerlik süresinin kısaltılması oldukça verimli sonuçlar doğurmuştu.
Toplum tarafından bu denli iyi karşılanan bir tasarının görmezlikten gelinmesi olası değildir. Toplumsal muhalefetin de bu konuyu sahiplenip gerekli kamuoyunu yaratarak gerekli merciler üzerinde baskı kurması, bu olayın havada asılı durmasına izin vermeyip hayata geçirilmesine ön ayak olmayı sağlaması gereklidir. Ayrıca izinler artırılmalı, askerlik yapan bireylerin aileleri ve arkadaşları ile daha sağlıklı ve sık görüşmesi sağlanmalıdır.
************************************
En tartışmalı konu: Vicdani ret!
Vicdani ret kişinin kendi politik, ahlaki ve dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir. Bir başka deyişle askerlik yapmak istemeyen, yani eline silah almak istemeyen insanlara tanınan bir haktır. Dünyanın birçok yerinde zorunlu askerliğini yapmak istemeyen kişilere vicdani ret hakkı tanınmaktadır. Ülkemizde ise henüz bir yasası bulunmamaktadır. Son zamanlarda “seferberlik ihlali” gerekçesiyle ülkemizde vicdani reddini savunan ve haklarında dava açılan kişiler bulunmaktadır. Oysa vicdani ret bir ayrıcalık değil, bir haktır. Bu nedenle açılan davaların ortadan kalkması için gerekli düzenlemeler bir an evvel meclis tarafından yapılmalıdır.
Özellikle zorunlu askerlik yapmak durumunda bırakılan eşcinsel bireyler bunun en büyük mağdurlarıdır. Gerek almak durumunda bırakıldıkları “pembe rapor”, gerekse askerlik ortamında yaşadıkları zorluklar vicdani reddin olması gerektiğinin altını bir kez daha kalın çizgilerle belli eder.
Zorunlu askerliğin tamamen kaldırılıp sadece profesyonel askerlik uygulamasının gelmesi de doğru bir karar değildir. Pek tabii ki savaş kimsenin istemediği bir durumdur. Ancak bir tehdit durumunda sadece profesyonel askerlerden oluşan bir ordu insanın kendi ülkesini savunmasından çok daha farklı bir boyuta dönüşecektir. Sadece siyah ve beyazın olmadığı bir dünyada yaşamadığımız gibi tek alternatif seçeneğinin sunulması da oldukça yanlıştır. Kaldı ki egemenler toplumsal muhalefeti halktan kopuk profesyonel ordularla kanlı bir şekilde bastırma yolunu seçebilirler.
Egemenlerin gölgesinde yaşayan halklar olarak isteğimiz daha fazla silah, daha fazla politik tutarsızlık değil, daha fazla asker değil, daha fazla özgürlük, daha fazla eşitlik ve daha fazla insanca yaşama isteği olmalıdır. Ülke güvenliğini sağlamak sadece zorunlu askerlikle aşılabilecek bir durum değildir. Her ülkenin gerektiği zaman kendi öz savunmasını yapması, kendine has bir savunma mekanizması yaratması mümkündür. Sınırları kaldırmak için, sınırsız, sınıfsız bir dünya isteyerek ve bu uğurda mücadele ederek bazı kazanımlar elde etmemiz mümkün olacaktır.

















