1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ceza Yasasının Ötesinde Kürtaj, Kadın Bedeni ve Devlet
Ceza Yasasının Ötesinde Kürtaj, Kadın Bedeni ve Devlet

Ceza Yasasının Ötesinde Kürtaj, Kadın Bedeni ve Devlet

Ceza Yasasının Ötesinde Kürtaj, Kadın Bedeni ve Devlet

A+A-

 


Nesil Bayraktar
nesilbayraktar@hotmail.com


Tıbbı yazanların ve yönetenlerin kadın bedeniyle bir derdi var.

Modern tıpta kadın bedeni, başlıca soyun ve kapitalist sistemin devamını sağlayacak bir üreme / üretme fabrikasıdır. Bu fabrika düşük maliyetli, kolay yönetilebilir ve tabii ki kullanım ömrü dolduğunda, yani üretkenliği ortadan kalktığında, rahatlıkla göz ardı edilebilir olmalıdır.

Kadın bedeni düşük maliyetlerle kontrol edilebilmelidir.  Burada kastedilen kontrol, tam anlamıyla üreme kontrolüdür. Kadın tıpta doğurganlığı üzerinden tanımlanırken, devlet erki de bunun sürekliğini getirecek yasal zemini oluşturmayı hedefler. Yani objektif, pozitif bir bilim olması gereken tıp; yazarları ve uygulayıcıları ile devlet / erkek tıbbına dönüştürülmüştür. ‘Üreme kontrolü’, ‘istemli gebelik’, ‘istenmeyen gebelik’ gibi söylemler yerine, ‘doğum kontrolü’, ‘aile planlaması’, ‘tecavüz bebeği’ gibi terimler kullanılmaktadır.

‘Doğum kontrol hapları’ hormon içerikli olup, vücudun kendi dengesindeki hormon kaskatını baskılayarak, dışarıdan kontrolü sağlamaktadır.  Elbette ki bu haplar bir takım hastalıkların da tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak esas ve temel kullanımları, gebeliği önlemek üzerine kurgulanmıştır. Üreme kontrolü, gerek haplar, gerekse rahime yerleştirilen rahim içi araçlarla, kadın inisiyatifinde oldukları gerekçesiyle, kadınları güçlendirici etkileri bulunduğu öne sürülse de, gerçekte durum tam olarak da böyle değildir. Doğum kontrol hapları kullanımıyla gelişebilecek damar tıkanıklıkları, artan kanser riski gibi yan etkiler veya vücuda yabancı cisim yerleştirilmesi sonrası doğması muhtemel komplikasyonlar da kadın bedenine ait riskler hâline dönüşmektedir. Üstelik her iki yöntem de tam anlamıyla koruma sağlamadığı gibi, uzun süreli sürdürülebilecek yöntemler de değildirler. Diğer korunma yöntemleri arasında ise cerrahi olarak tüplerin bağlanması veya tıkanması sayılabilir. Bu noktada, kadınla benzer şekilde erkeğe de uygulanması öngörülebilir yöntemlere bakacak olursak, erkekler için üretilmiş, her gün aksatmadan kullanma zorunluluğu olan, hormon içerikli bir hap bulunmamaktadır. Ya da erkek bedenine yerleştirilerek, yıllarca düzenli kontrolünün yapılması gereken yabancı bir cisim söz konusu değildir. Dahası bir erkeğin üreme kontrolü için sperm kanallarının bağlanması ancak tıbbi bir mizah unsuru olarak görülebilir. Peki, bu şartlarda tam anlamıyla kadın inisiyatifinde, kadını güçlendirici olarak görünen üreme kontrolü sekteye uğradığında ve gebelik gerçekleştiğinde, bunu sonlandırmak gerçekten de sadece kadının inisiyatifinde mi?

Öncelikle belirtmeliyim ki, yasal zeminde gebelik sonlandırma işlemi her ne kadar eşlere bağımlıysa, bir o kadar da kişilerin maddi durumuna ve ilgili doktorun tutumuna da bağlıdır. Bugün devlet hastanesinde kürtaj işlemi ‘hastanenin yoğunluğu’, ‘adli vakalarda doktorun kendini savunmak zorunda bırakılması’, ‘yeterli sayıda doktorun bulunmaması’, ‘doktorun ahlaki değerleriyle çatışması’ gibi nedenlerle reddedilebiliyor. Bu şartlarda geriye iki yol bırakılmış demektir. Maddi gücü olanlar bu işlemi, genellikle de ayni doktorlardan, özel kliniklerde kayıt dışı satın alabilirken, maddi yetersizlik hâlinde, hayati riskler göz ardı edilerek veya göze almaya zorlanarak, bu işlem bizzat kadın tarafından veya bu işin uzmanı olmayan kişilerce gerçekleştirilmek zorunda kalınabilmektedir. Oysa doğurma kararı almış olan kadın için, düzenli takip protokolleri, hem devlet hastanelerinde, hem de özel kliniklerde gayet iyi çalışmaktadır.

Kürtaj işlemini gerçekleştirip gerçekleştirmemeye dair doktorlara verilen takdir hakkı ve yetkisi kürtaja sebebiyet veren olaylar veya kendi ahlak ve değer yargıları çerçevesinde diğer birçok alanda tanınmamaktadır. Burada akla gelen, kendi isteği dışında para karşılığı cinsel ilişkiye giren veya zorlanan kadınlardır. Genellikle üçüncü ülkelerden olan bu kadınlarla ilişkiye giren, büyük oranda ‘ulusun’ olan erkeklerin sağlığını korumak için, bu kadınlara sadece cinsel yolla bulaşan hastalıklara dair kontrol yapılmaktadır. Her bir kadının kontrolü için yüksek meblağlar talep eden ve bundan ciddi bir kazanç sağlayan devlete ait hastanede, bu işlemi reddetmek, kölelik zincirinin bir parçası olmamaya dair hiçbir doktorun takdir yetkisi veya hakkı bırakılmamıştır. Buna karşın, bu işlemler sırasında gebeliğin tespit edilmesi durumunda, kürtaj işlemi ancak kayıt dışı olarak özel sağlık kurumlarında yapılmaktadır.

Kürtajla benzer şekilde, menopoz dönemi için de benzer bir durum söz konusudur; üreme potansiyeli olmayan kadınlar için hâlen aktif ve etkin bir sistem bulunmamaktadır. Ancak bir kadın kanser olursa bakım maliyeti artacağından, menopoz dönemiyle birlikte artan risk nedeniyle, kanser erken tanı ve tarama birimleri aktif bir şekilde çalıştırılmaktadır. Bununla beraber bilinmektedir ki, menopoz sadece kanser için risk dönemi şeklinde değerlendirilemez. Çünkü menopoz hormon salgısının değişime uğradığı bir dönemdir ve dolayısıyla kadının ve kadının beden ve psikolojik yanıtının da baştan ayağa değiştiği bir süreçtir. Birçok ülkede kadın sağlığı birimlerinde, sağlıklı menopoz poliklinikleri mevcuttur.

Kürtaj, menopoz ve doğurganlık tamamen kadın bedenine ait unsurlarken, neden tüm bunların kontrolü ve yönetimi tam anlamıyla erkekleşmiş bir tıbbın eline teslim edilmiştir?  Bunlarla ilgili gerek devletin eril tutumunun değişme zamanı, gerekse tıp biliminin ataerkil kapitalist sisteme hizmetinin sonlanma zamanı artık gelmedi mi? Kadın bedenini tıp eliyle yönetmek haksız bilimsel yanıltmacalardan başka bir şey değildir. Bunun farkındalığını sağlamak için tıbbın uygulayıcılarının öğretilerini bir daha gözden geçirme zamanı çoktan geldi. Tıp bilimi insan sağlığını korumak ve iyileştirmek üzerine yapılanmış, kadın eliyle gelişmiş bir bilimdir. Ataerkinin bir kalkanı hâline gelmesi her alanda olduğu gibi sağlık alanında da derin bir ayırımcılığa yol açmaktadır.

 

Bu haber toplam 2673 defa okunmuştur
Gaile 354. Sayısı

Gaile 354. Sayısı