1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Toplum Batıyor
Toplum Batıyor

Toplum Batıyor

Gelen her haber, KKTC’nin batışını ilan ediyor. Devletten maaş alanlar, her ay sonu ödenememe endişesi yaşıyor. Özel sektörün yaşaması da gününde ödenecek maaşlara bağlı. Hükümet, TC ile imzalanan protokol gereği, Sosyal Sigortalar’ın açıkları

A+A-

Toplum Batıyor

 

 

Gelen her haber, KKTC’nin batışını ilan ediyor. Devletten maaş alanlar, her ay sonu ödenememe endişesi yaşıyor. Özel sektörün yaşaması da gününde ödenecek maaşlara bağlı.

Hükümet, TC ile imzalanan protokol gereği, Sosyal Sigortalar’ın açıklarının kapatılması gerekçesiyle, sigorta primlerine %30 zam yapmayı planlıyor. Diğer sosyal haklar da kısıtlanıyor.

Belli ki yakın zamanda Yunanistan’da yaşanan ayaklanmalar olacak. Onlar, IMF ve AB’nin denetimindeki “kurtarılma” programına uyma kararı aldılar.

Bizim bütçe açıklarımız, salt Kıbrıslıtürkler’in sorumluluğunda olan açıklar değildir. Türkiye’nin her anlamda buradaki varlığı, sorumluluğun ve kamu maliyesinin iflas etmesinde en az %50 sorumlu olduğu gerçeğini örtmüyor.

Bu sistemin 500 bin nüfusu çekmediği çoktan bellidir. Bu konuda önlemler alınmıyor Kaçak ve kayıtsız yaşayanlara ödenecek sosyal hizmetler, kayıtlı insanların cebinden ödenecek. Plan budur. Türkiye bizi fakir ama dindar yapma uğraşında..

Yakın bir zamanda, uçurumdan yuvarlanacağımız kesinlik kazanmıştır..

Kıbrıslıtürkler benzer bir süreci 2001-2002 döneminde yaşadılar. Aşağıda, 20 Mart 2002 de Yenidüzen’de yayınlanan makalemde “Toplumun Çözülmesi” ‘ni okuyacaksınız. Aradan dokuz yıl geçtikten sonra çözülme batma noktasına gelmiştir.

 

Bu iki zaman diliminin umut veren ortak yanı şudur:

2002 yılı sonlarına doğru Annan Planı ortaya çıktı. 2003 yılında sınır kapıları açıldı. 2004 yılında Kıbrıs AB üyesi, Kıbrıslıtürkler AB vatandaşı oldu.

2011 yılında benzer bir “kurtuluş”u yaşar mıyız? Bu anahtar toplumun elinde..

 

               

Toplum Çözülüyor*

 

Toplumu toplum yapan öğeler arasındaki bağlar kopuyor da kopuyor. Son demleri yaşıyoruz. Artık, “‘ne olduğu belirsiz” kalabalıklara dönüşeceğiz.

Siyaset yapan herkes bunun farkındadır. Kaos vardı, yoktu, geliyor, denirken yıldırım hızıyla içine girildi. Her şey gibi insanlar da birbirine girdi.

Toplum gruplarını yakınlaştıran, uzaklaştıran, sorumluluk veren, yetki veren tüm ilişkiler çözüldü.

Hangi grubun ya da bireylerin ne olduğu ne yapabileceği, düşüncesi, duruşları konusu da her an değişebilecek normların oynaklığına kayıyor.

Bir bakmışınız, devlet içerili kişiler ‘vatan hainleri’ listesinin içinde..

Vurgun yapabilecek insanları tanımakta da güçlük var. Böyle bir kanıya sahipseniz, iddiada bulunursanız, ilk yanıt, “sen de şunu yapmıştın” cevabını alırsınız.

Zenginlik dahi bilinmeyecek hal aldı. Tahmin etmedikleriniz apansız çok zengin bulunuyor ya da gösteriliyor.

Lidra Palas kapısı meraklıları sayılan grupta da değişiklik var. Hükümete kızan milliyetçiler de bu kapıya merak saldı..

Rum kesiminde işçi olarak çalışmak isteyenler eskiden “Rumcu” sayılırdı. Şimdilerde solcular değil “şöven milliyetçi” sayılanlara izin veriliyormuş.

K.C Pasaportu sahipleri için düşünülen de çok farklı.. Sevdikleri insanların pasaport almasını “seyahat kolaylığı” diye anlayışla karşılıyorlar..

Son günlerde pasaport yasasını değiştirmek isteyen iktidarın amacı,  sevmediklerini, “Rumcu” saydıklarını  bir başka yolla cezalandırmak..

Et de bıçak da ellerinde olacak..

 

Çözülmenin parlak biçimde görüldüğü alan devlet daireleri.. Baştan ayağa, kimse “doğru” nedir bilmiyor. Kamu yönetimi “komşuculuk” yapılan, kahve falı okurcasına iş yapılan yer halini aldı. Hukuktan, idareden yoksun icraatlar yapılıyor. Ne yasalarda ne de uygulayıcılarında “ortak anlayış” var. Herkesin yorumu farklı. Yapılan işler ya kanuna ya da adalete aykırı. 

Dairelerin başındakiler, hatta Anayasal kurumlar da birbirine zıt görüşler ileri sürüyor. Peyak Bankası koperatif oduğundan mevduat sigorta fonuna devredilemez, mudileri ödenemez denmedi mi bir yıldan beri? Şimdi baktık fikir değiştirmişler. En baştakiler böyle yaparsa memur ne desin?

 

Kıbrıs sorunu derseniz iplik iplik çözülmüş yerlerde uçuşuyor. Bugün iyidir denen formüller yarına kötü oluyor. Devlet mi isteriz, ünit mi, entite mi, kanton mu?

‘Birleşik Kıbrıs’ isteriz der demez, koparılmış Kıbrıs, “iki devletçiler” faaliyet içine giriyor. Belki tuhaf gelecek ama, başta görüşmecimiz ve ekibine “al şu sorunu istediğin gibi çöz” dense bir formül bulacakları kuşku götürür..

Çünkü Kıbrıs sorunu, eskiden başka tarihlere şimdilerde ise; Haziran’ı atlatalım, yıl sonuna bakalım, 2003 e uzanınca 2004’ü bekleyelim anlayışına göre programlanmıştır.

 

Bizi yönetenler ve Kıbrıs sorununu yürütenler, toplumun çözüldüğünün bal gibi farkındadırlar.. Bu duruma onlar getirmedi mi? Kargaşada yönetmek daha kolay diye düşünülmüş olabilir.

“Toplumun çözülmesinden” yöneticiler bazan rahatsızlık duyuyorlar. Genellikle seçim zamanları ya da “birlik beraberliğe” ihtiyaç duyduklarında.

Toplumlar arası görüşmeler bu nedenle başlamasın?

Batan bankaların mudilerini ne yapıp edip ödemenin altında da seçim ve siyasi mülahazalar var. Tabii mudileri dönüp dolaşıp halk ödeyecek ama, çoğu bunun farkında değil. Hiç olmazsa biraz insanları butlarına bağlarlar da ‘Lidra Palas’tan Rum kesimine geçeceğiz” demelerini keserler.

 

Yine de bir tavsiye: Halk çözülünce sonu nereye varır bilinmez. Onların istediği sona da gidebilir ya da hiç tahmin edemiyecekleri şekle de bürünebilir..Toplum veya insan yığını hareketlerinin hangi yoldan akıp nereye ulaşacağını  sosyologlar dahi kestiremez.. 

 

 

* Fatma Azgın, Yenidüzen 20 Mart 2002

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2630 defa okunmuştur