1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Seçim sürecinde VARLIĞIMIZI SORGULADIK’
‘Seçim sürecinde  VARLIĞIMIZI  SORGULADIK’

‘Seçim sürecinde VARLIĞIMIZI SORGULADIK’

İçişleri eski Bakanı, HP Milletvekili Ayşegül Baybars, Bakanlığı devrettikten sonra ilk röportajını YENİDÜZEN’e verdi, birçok siyasi gelişmeyi yorumladı

A+A-


Ödül Aşık ÜLKER

İçişleri eski Bakanı, HP Milletvekili Ayşegül Baybars, HP’nin hükümetten çekilme sürecinin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlarla başladığına dikkat çekti “Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanılanlar, kendi kurumlarımıza, kendi devletimize karşı yapılanlar o koalisyon içerisinde kendi varlığımızı sorgulamaya sebep oldu” diye konuştu.

HP’den üç vekilin istifasının zamanlamasının, buna paralel olarak azınlık hükümetinin kurulmasının ve nisabın sağlanacağı mesajı verilmesinin bir tesadüf olmadığına işaret eden Baybars, “Samimiyetsizlikler üzerine kurulan bir azınlık hükümeti var” vurgusunda bulundu.

 

İmar Planı süreci…

İçişleri eski Bakanı, HP Milletvekili Ayşegül Baybars, UBP-DP-YDP azınlık hükümetinin  protokolünde Mağusa-İskele-Yeniboğaziçi İmar Planı’na atıfta bulunulduğuna dikkat çekerek, UBP’nin UBP-HP hükümeti döneminde yapılaşma kural ve koşullarının biraz daha fazla esnetilmesi gerektiğini düşündüğünü belirtti.

Bakanlığı Kutlu Evren’e devrettikten sonra ilk röportajını Yenidüzen’e veren Baybars, “Bir yandan da Fasıl 96’nın bir takım revizelerle imar planına dönüşebileceği inancındaydılar. Ben bu sürenin biraz oyalamaya ve Fasıl 96’ya dönmeye yönelik olduğuna inanıyorum. Plan üzerinde çok zaman harcadık ve koalisyon ortağımızın görüşlerini almaya çalıştık ama bize hiçbir zaman somut önerilerle gelinmedi. Dolayısıyla imar planı konusunda bir isteksizlik olduğunu düşünüyorum. Tabii belli çıkar gruplarından gelen baskıların olduğunu da görüyorum. Biz birçok paydaşı bir araya getirip, çok uzun zaman çalışarak bu planı ortaya çıkardık” diye konuştu. 

Başbakan Ersan Saner’in plan üzerinde çalışmaların yapıldığı dönemde söz konusu imar planının komple revizesinden yana olduğunu söylediğini belirten Baybars, “Anladığım kadarıyla bölgeye ilişkin kendi kafasında farklı bir vizyon vardı” dedi.

Baybars, Mağusa-İskele-Yeniboğaziçi İmar Planı’nın tekrar tartışmaya açılmasının, bütün stratejik hedef ve vizyonlarını ellenmesi, her kurumun kendi pozisyonunu yenilemesi anlamına geldiğini vurgulayarak, “Bazı değişiklikler yapılabilir, ama umarım toplum faydası ön planda tutulur” dedi.

“En önemli konumuz, toplumsal barışın yeniden inşası için çalışmak”

  • Soru: Son dönemde yaşananları, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, seçimlerin arkasından UBP kurultay süreci ve 3 milletvekilinin HP’den istifa etmesi konularına baktığınız zaman siyaset nereye gidiyor? Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Baybars: Aslında HP için bunlara yanıt vermek çok önemli. Neden önemli? Çünkü bizler 2016’da siyasete girerken hedefimiz, Kıbrıs Türk siyasi hayatında ihtiyaç olan köklü değişikliği gerçekleştirerek toplumun kendi iç dinamiklerinde birlik, bütünlük ve toplumsal bir hedefe ulaşma konusundaki değerler erozyonuna son vermek ve toplumsal faydaya yönelik adımlar atılmasını sağlamak, toplumda hesap vermeyi, şeffaflığı, iyi yönetilmeyi, daha demokratik ve çağdaş değerlere, insan hakları ve evrensel hukuk ilkelerine daha bağlı bir devlet geleneği yaratarak, kendi kurumlarımıza da sahip çıkacak bir yapı oluşturmaktı. Bizler, halkımızdan aldığımız destek ölçüsünde, bu değerler erozyonunda ve toplumsal yozlaşmanın siyasete sirayetinde biz bir takım dişlileri değiştirme çabasında olduk, kötü yönetime ve halkın iradesiyle adil bir düzen kurma konusunda çok çalıştık. Ülke yönetimine hakim olan eski siyaset anlayışında değişimi sağlamak maalesef sandığımızdan çok daha zormuş. Son dönemde yaşananlara baktığımızda yaratılan kutuplaşma, değerler erozyonunun devamından HP de kendine düşen payı aldı ve siyaset kurumu kendi çarkları içerisinde yarattığı kutuplaşma ve kirlilik sonucunda ciddi kayıplar verdi. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde adayların görüşlerine, vizyonlarına, özellikle Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözümü yaratabilecek adımları atacak en rasyonel vizyona oy verilmesi gerekirken, yaratılan gerginlik ve ötekileştirme siyaseti ile bir seçim tamamlandı belki ama sonuçta siyaset kurumu da, toplumun dengesi de bozuldu. Şu anda en önemli konumuz, toplumsal mutabakatın yeniden sağlanması, toplumsal hassasiyetleri maksimum düzeyde özen gösterilmesi ve toplumsal barışın yeniden inşası için çalışmaktır.

“En büyük tehlike, kendi siyasi mekanizmalarımızın davetiye çıkarması”

  • Soru: Müdahalelere açısından seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Baybars: Seçim sürecinde müdahale veya taraf tutma veya bir tarafı işaret etme gibi hallerin, telkinlerin, motivasyonların ve benzerlerinin zaman zaman farklı gruplardan, belki kurumsal, belki ülkesel, belki birlik düzeyinde yapıldığını biliyoruz, bu ilk kez karşılaştığımız bir şey değil. Ama gün geçtikçe bunların toplumu ayrıştırma veya toplumsal barışa zarar verme açısından daha kötü sonuçlara ulaştığını, bunların kendi demokratik değerlerimizde yarattığı erozyonu ciddi anlamda artırdığını görüyoruz. Buna Kıbrıs Türk halkının, seçmenin geçit vermemesi gerekiyor. Ama seçmene, tabana inmeden önce siyasetle uğraşanların buna izin vermemesi gerekiyor. Ben en büyük tehlikeyi, kendi siyasi mekanizmalarımızın bunlara davetiye çıkarmasında görüyorum.

HP’den üç vekilin istifası...

“Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanılanlar, kendi kurumlarımıza, kendi devletimize karşı yapılanlar o koalisyon içerisinde kendi varlığımızı sorgulamaya sebep oldu”

  • Soru: HP’den 3 milletvekilinin istifasını ve bunun zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Baybars: Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde, 6 Ekim’de, HP hükümetten çekilme kararı aldı. Aslında HP, özellikle pandemi döneminde sağlıkta yaşanan ciddi sıkıntıları, ekonomik krizin yarattığı buhranı aşmak için UBP ile arasındaki görüş farklılıklarına, uyuşmazlığa rağmen, bu hükümeti “öncelikler toplumun faydası” diyerek sürdürdü. Seçim öncesi, seçime yönelik menfaatler açısından yapılan işlerde bizim benimsemediğimiz adımlar atıldığı zaman, HP’nin ilkesel duruşundan ziyade yürütülmesi gereken pandemi mücadelesini herşeyin üzerinde tutarak yapılanları mümkün olduğunca tolere etmeye çalıştık. Fakat özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanılanlar, kendi kurumlarımıza, kendi devletimize karşı yapılanlar o koalisyon içerisinde kendi varlığımızı sorgulamaya sebep oldu. Dolayısıyla varlığı sorgulama aşamasında, toplumun da buna karşı bir yanıt geliştirmesi gerektiğini düşünerek bir adım atıp hükümetten çekildik. Bizim niyetimiz hiçbir zaman ülkeyi hükümetsiz bırakmak değildi ama artık tepki göstermemiz gereken bir noktaya gelmiştik. Seçimler bitip, yeni bir hükümet arayışına girildiği dönemde, kutuplaşmanın, gerginliğin ve aslında toplumda sadece siyasi partilerin değil, bireylerin kendinden farklı düşünenlere karşı gösterdiği toleranssızlığı bir erken seçime taşımanın sıkıntılı olduğunu hep söylüyorduk ve olabilecek bir koalisyonu her aşamada zorladığımızı düşünüyoruz. HP olarak toplumsal faydayı, partinin siyasi menfaatlerinden önde tuttuk. Zaman zaman da bunun zararını gördük.

 “HP’den üç vekilin istifasının zamanlaması, buna paralel olarak azınlık hükümetinin kurulması ve nisabın sağlanacağı mesajı verildikten sonra koalisyon protokolüne imzaların atılmasına bakarsak, bunlar tesadüf olarak yorumlanamaz”

Kendi ilkesel duruşumuzla birlikte halkın önünü açabilecek koalisyon modellerini denedik ama hiçbir koalisyon modeli başarıya ulaşamadı. HP hiçbir zaman görevden kaçmadı ama HP’ye kurmuş olduğu koalisyonlar ve koalisyonları bitirme gerekçeleri konusunda yapılan eleştirilere karşı hep naif davrandık, toplumsal fayda temelli çalıştığımızı ifade edemedik. Geldiğimiz noktada, bugün kurulan hükümete baktığımızda aslında temel amacın toplumun menfaatine bir modelle devam etmek olmadığını görüyoruz. HP’den üç vekilin istifasının zamanlaması, buna paralel olarak azınlık hükümetinin kurulması ve nisabın sağlanacağı mesajı verildikten sonra koalisyon protokolüne imzaların atılmasına bakarsak, bunlar tesadüf olarak yorumlanamaz. Aslında bu, değerler erozyonunun, toplumsal yozlaşmanın geldiği noktayı ve siyaset kurumlarının nasıl yıpratıldığını gösteriyor. Sorun, HP’nin yola çıkış ilkelerinden sapan vekillerin istifa etmesi değildir. Elbette ki bir siyasi partide anlaşmazlığınız, uyuşmazlığınız olması son derece doğaldır. Parti içinde mücadele etmek istemezseniz, en son çare olarak istifa edebilirsiniz. Ama HP’ye gönül vermiş, HP’nin ilkelerine önem vererek seçilen kişilerin, kendisine oy veren seçmene karşı bu saygısızlığı yapmaması, en azından görev sürelerinin sonunu beklemeleri gerekirdi. Böylesi bir hükümetin kurulmasından 24 saat önce, HP’nin politikalarıyla uyuşmadıklarını söyleyerek istifa ettiklerini söylemeleri inandırıcı değildir. Biz o arkadaşlara da, azınlık hükümetine de başarılar dileriz. Ama toplum bu şekilde yapılan küçük siyasi manevraların vardığı noktaları unutmaz.

“Son üç yılda evren mesajlar verdi, insana ‘dur’ dedi”

  • Soru: Bakanlığınız süresince değişik bölgelerle ilgili imar planları hazırlandı. Mağusa-İskele-Yeni Boğaziçi İmar Planı’yla ilgili çok tartışmalı bir süreç yaşandı. O dönemde “buna karşı duran tek kurum UBP’dir” demiştiniz, rant iddiaları da vardı. O zaman UBP’nin karşı çıktığı ve tartışmalar sonucunda ortaya çıkan planın onaylanmasına engel olan nokta neydi?
  • Baybars: Seçim zamanı topluma söylemiş olduğumuz, vadettiğimiz işleri yapma konusunda hep bir gayret içerisinde olduk. Bu çok kolay değildir. Özellikle toplumun ciddi anlamda planlı yaşama geçmesi konusunda atacağımız radikal adımların, statükoyu besleyenler tarafından direnişle karşılanacağını biliyorduk. İmar Planı konusunu seçim manifestosuna da, koalisyon protokollerine de yazdığımızda samimi bir çaba içerisinde olacağımızı söylemiştik. Benim bakanlık dönemimde altı imar planı yürütüldü, maalesef sadece Beyarmudu İmar Planı hayata geçebildi. Bafra-Mehmetçik bölgesi, Girne ikinci bölge, Dikmen, Lefke imar planları bitmek üzeredir, umarım ve dilerim bunlara yeni dönemde devam edilir.
    Azınlık hükümeti protokolünde Mağusa-İskele-Yeniboğaziçi İmar Planı’na atıfta bulunuldu. Emirname ile bölgelerin yönetilemeyeceğini, emirnamelerin kalıcı enstürmanlar olmadığını ve bunların mutlaka imar planlarına dönüşmesi gerektiğini hep söyledik. Şu anda orada süresi belli olmayan bir emirname var ve bu emirname sadece gayrimenkul sektöründe ekonomik yatırımlar açısından değil, aynı zamanda bireysel veya sektörel birçok talebin cevabının olmadığı bir metin. Çünkü emirname bir planlama metni değil, mevcut durumu kontrol altına almayı sağlayan bir kısıtlamalar bütünüdür. İmar planı ise planlı yaşamın nasıl olacağını gösteren, bunun sektörel planlama ve stratejik hedef ve vizyonlarla ortaya koyan bir şehri yaşanabilir ve sürdürülebilir hale getiren unsurları içerir. Biz bu nedenle süreli bir emirname yapıp, halkımıza verdiğimiz sözü tutmuş ve süresinde bu emirnameyi imar planı ile değiştirme gayretinde bulunmuştuk. Ekonomik örgütler yanı sıra KTMMOB, sivil toplum örgütlerinin konuyla ilgili olanlarının asgari müştereklerde buluştuğu ve imar planını talep ettiği bir ortam yaratmıştık. Ne yazık ki bunu sonlandırmamız engellendi. Pandemiyle birlikte tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğu konuşulmaya başlandı. Çin, Amerika gibi ülkeler tarımsal üretime ilişkin ihracatta kotalar koymaya başladı. Diğer taraftan yaşanan sel felaketleri, taşkın riski olan bölgelerde yapılaşmanın ve dereleri işgal etmenin veya altyapısız şehirleşmenin ne kadar kötü sonuçlar doğurabileceğini bize gösterdi. Aslında son üç yılda evren bize bir takım mesajlar verdi, insana “dur” dedi. Bunu bu şekilde algılarsak, imar planlarının öcü olmadığını, turizmi, eğitimi, tarımı, sağlığı planladığını, şehirde çağdaş bir yaşamı planlamak için kurallar koyduğunu görürüz. Biz bunu bazı çıkar gruplarına anlatamadık.

“UBP’de imar planı konusunda isteksizlik olduğunu düşünüyorum”

  • Soru: UBP ile ayrıştığınız nokta neydi?
  • Baybars: Açıkçası ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim çünkü bize hiçbir zaman somut bir şekilde “ayrıştığımız noktaları bunlardır” denmedi. Ama onlar yapılaşma kural ve koşullarının biraz daha fazla esnetilmesi gerektiğini, bir vizyon ve bütüncül bakış açısından ziyade, yapılaşmaya dair teknik hesaplamalar konusunda bir takım rakamsal artışlar yapılması gerektiğini düşünüyorlardı. Bir yandan da Fasıl 96’nın bir takım revizelerle imar planına dönüşebileceği inancındaydılar. Ben bu sürenin biraz oyalamaya ve Fasıl 96’ya dönmeye yönelik olduğuna inanıyorum. Plan üzerinde çok zaman harcadık ve koalisyon ortağımızın görüşlerini almaya çalıştık ama bize hiçbir zaman somut önerilerle gelinmedi. Dolayısıyla imar planı konusunda bir isteksizlik olduğunu düşünüyorum. Tabii belli çıkar gruplarından gelen baskıların olduğunu da görüyorum. Biz birçok paydaşı bir araya getirip, çok uzun zaman çalışarak bu planı ortaya çıkardık.

“Saner’in kafasında bölgeye ilişkin farklı bir vizyon vardı”

  “UBP’de imar planı konusunda isteksizlik olduğunu düşünüyorum. Saner’in kafasında bölgeye ilişkin farklı bir vizyon vardı”

  • Soru: Şu anda Başbakan olan Ersan Saner’in o dönemde toplantılara katılmadığını, katkı koymadığını da açıklamıştınız. Şimdi azınlık hükümetinin protokolünde “Mağusa- İskele- Yeni Boğaziçi İmar Planı sonuçlandırılacaktır” diye bir ifade var. Sizce bu ne anlama gelir, İmar Planı nasıl sonuçlandırılacak?
  • Baybars: Açıkçası, Sayın Saner yaptığımız birkaç toplantıda bu imar planının komple revizesinden yana olduğunu söylemişti. Çünkü anladığım kadarıyla bölgeye ilişkin kendi kafasında farklı bir vizyon vardı. Bu, aslında kişilere, siyasi partilere bağlı bir konu değil. Elbette ki bir siyasi parti temsilcisi olarak bir şehri nasıl planlamak istediğinize dair ortaya bir vizyon koyabilirsiniz ama şehir planlamanın da bir uzmanlık alanı olduğunu unutmamak lazım. Elbette ki bir imar planı sadece şehir plancılarıyla değil, ilgili tüm taraflarla, ekonomistler, tarımsal faaliyet gösterenler, hayvancılar, turizmciler, eğitim faaliyetlerini yürütenler altyapı uzmanları, çevreciler ve daha birçok sektöre temsilcisinin katılımıyla, bölgede yaşayanların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Stratejik hedef ve vizyon toplantılarında 150’den fazla kurum ve kuruluşun ortaya koyduğu görüşler harmanlanarak değerlendirilmişti.

“Değişiklikler yapılabilir, ama umarım toplum faydası ön planda tutulur”

Elbette ki kişisel tercihler sorulsa, farklı görüşler, farklı vizyonlar, farklı bakış açıları olabilir. Ama burada kişisel bir şey yapmıyorsunuz, toplumsal bir şey yapıyorsunuz. Dolayısıyla ortak noktaları bulmak zorundasınız. İmar Planı’nın şu anda tekrardan tartışmaya açılması, bütün stratejik hedef ve vizyonlarını ellenmesi, her kurumun kendi pozisyonunu yenilemesi anlamına gelir. Bazı değişiklikler yapılabilir, ama umarım toplum faydası ön planda tutulur ve 150’den fazla kurum, 300’den fazla insanın 3 yıllık çalışmasının sonucu asgari müştereklerde buluşulan bu plan tekrar tartışmaya açılıp denge bozulmaz, emek verenlere de saygısızlık yapılmaz.

“Umuyorum ki, Evren de kayıtlılığı bozmaz”

İçişleri eski Bakanı, HP Milletvekili Ayşegül Baybars, yurttaşlığın artık “burada kaç yıl çalıştın” üzerinden değil, aidiyet, kimliği ve kültürü benimseme üzerinden olması gerektiğini söyledi.
Baybars, çağ nüfusun üzerinde bir yurttaşlık politikasının demografik sıkıntılara yol açabilecek sorunları da doğurabileceğini kaydetti. Ayşegül Baybars, “Hiç kimse hak edenin yurttaş olması veya bu topraklara aidiyet bağıyla bağlı olan kişilerin yurttaş olmasının önüne engel değildi. Önemli olan hak edene hakkını vermektir, sizin kendi uygun gördüğünüze keyfi bir şekilde yurttaşlık vermeniz değil” diye konuştu?

  • Soru: Vatandaşlık konusu da çok mesai harcadığınız bir konuydu çünkü keyfi dağıtılan vatandaşlıklar vardı. Çalışmalar dörtlü hükümet döneminde başladı. Siz yasanın hazır olduğunu söylediniz ama yasa bir türlü meclise gelemedi. Bunun önündeki engel neydi?
  • Baybars: Ülkenin nüfus politikası gibi demografik yapısının, Kıbrıs Türk kimliğinin korunmasına yönelik mücadele ve KKTC’nin tüm şehirleriyle birlikte planlı yaşama geçmesini sağlamaya yönelik adımlar statükonun değişmesine ve bir toplumsal dönüşüme yönelik hareketlerdi. Elbette ki biz de bizden önceki siyasiler gibi koltuğa oturduğumuzda rutin günlük işleri yapıp, bireysel sıkıntıları çözüp bu görevleri sona erdirme ve bu kadar büyük tartışmalara girmeme yolunu tercih edebilirdik. Belki de bu, siyaseten zaman zaman çok daha doğru bir hamle olabilir ama HP olarak siyasete giriş hedefimizde hiç bir zaman mevcudu devam ettirme veya mevcut siyasal yapı üzerinden sadece makamlara sahip olup günlük işleri kotarma yoktu. Ve biz tıpkı planlı yaşamda olduğu gibi, ülkede kayıtlılığın sağlanması diğer alanlarda da planlama ve denetleme konularında ciddi çalışmalar yaptık. Ülkemizde kayıtlılığın sağlanması, yani bu ülkedeki yabancı nüfusun kayıt altına alınmasını sağladık. Öğrencileri kayıt altına alarak başladık, daha sonra kayıtdışı yaşamı kayıt altına almak için bir tüzük hayata geçirdik. Umuyorum ve diliyorum ki, bizden sonra görevi devam ettiren Sayın Bakan da, ülkesini ve milletini seven bir insan olarak, bu kayıtlılığı bozmaz ve bu kayıtlı yaşamı devam ettirir.

“Yurttaşlık Yasası ve Beyaz Kimlik Yasası statükoya çomaktı”

“Yurttaşlık Yasası ve Beyaz Kimlik Yasası hazırdı ve bunlar da statükoya çomaktı. Bu konu diğer partilerin öncelikleri arasında olmadı”

Nüfus politikasında ve yurttaşlık konusunda ortaya koymaya çalıştığımız da netti. Maalesef ülkemizdeki yurttaşlık politikamız, siyasi menfaat üzerinden vatandaş yaptığınız kişileri bir sonraki seçimde oy alma aracı olarak görmeye dayalıydı. Aslında bunun hem vatandaşlar, hem yurttaş olmak isteyenler, hem de başka kesimler tarafından yanlış değerlendirilmesi gerekirken, tam tersi mevcut statüko birçokları tarafından çok normal görüldü. Bizim yapmak istediğimiz önce sayıları belirlemek, kayıtlılığı sağlamak, sonrasında da özellikle çağ nüfusla sonradan yapılan vatandaşlıklar arasında bir denge kurmaktı. Çünkü çağ nüfusun üzerinde bir yurttaşlık politikası başka demografik sıkıntılara yol açabilecek sorunlar da doğurabilirdi. Dolayısıyla bir Yurttaşlık Yasası’na ihtiyaç vardı. Benim üç yıllık görev süremde burada doğan, büyüyen, kendini bu topraklara ait hisseden çocukların 18 yaşına geldiklerinde yaşadıkları o kimlik bunalımını sıfıra indirmeye çalıştık ve Yurttaşlık Yasası geçmemesine rağmen Bakanlar Kurulu’yla istisnai vatandaşlıkta önceliği bu kişilere verdik. “Burada doğan, burada büyüyen, bu ülkenin kimliğine, kültürüne sahip ve kendini bu ülkeye ait hisseden çocuklarımızın yurttaşlık alması gerekiyor” deyip o yönde bir politika yürüttük. Yurttaşlık Yasası’na da bunun kurallarını yazdık. Yurttaşlığın artık burada kaç yıl çalıştın üzerinden değil, bu topraklara aidiyet üzerinden, bu topraklardaki kimliği, kültürü benimseme üzerinden olması gerekir ve ona göre bir Yurttaşlık Yasası kurguladık. Dörtlü hükümet döneminde bu olabilirdi ama maalesef o treni kaçırdık. Yurttaşlık Yasası ve Beyaz Kimlik Yasası hazırdı ve bunlar da statükoya çomaktı. Bu konu diğer partilerin öncelikleri arasında olmadı. O yüzden iki koalisyon döneminde de yasa hazır olmasına rağmen geçmedi.

 

“3 yılda 7600 civarında yurttaş yapıldı”

“3 yıla yakın bir sürede, benim görevimi teslim ettiğim güne kadar 7600 civarında yurttaş yapıldı”

  • Soru: Azınlık hükümetinin protokolünde “Halkımızın hassasiyetleri ile, ülkemize çalışma izniyle bulunan çalışanların istekleri gözetilerek vatandaşlık konusunda çalışmalar yapılacak” deniyor. Yasa denmiyor, “istekler gözetilecek” deniyor. Azınlık hükümetinin ortaklarından biri olan YDP’nin Başkanı Arıklı da bekleyen 8000 vatandaşlık olduğunu söylüyor...
  • Baybars: 3 yıla yakın bir sürede, benim görevimi teslim ettiğim güne kadar 7600 civarında yurttaş yapıldı. Bu sayı aslında 3 yılda çağ nüfusla paralel gelişen bir rakamdır. Vatandaşlık bekleyen insanlar mutlaka vardır ama bunların da belli bir sırayla yapılması gerekir. Biz hakeden kimsenin yurttaşlık almasının önünde engel olmadık.

“Önemli olan hak edene hakkını vermektir, keyfi şekilde yurttaşlık vermek değil”

  • Soru: Makamı Kutlu Evren’den almıştınız ve yine ona devrettiniz. Kutlu Evren’in sizden önceki dönemde çok sayıda vatandaşlık verdiği basına yansımıştı. Vatandaşlık verme konusunda ipin ucunun kaçacağından endişe etmiyor musunuz?
  • Baybars: Biz görevi devraldığımız zaman, özellikle Bakanlar Kurulu yoluyla istisnai yapılan vatandaşlıkların herhangi bir gerekçeye bağlı kalmadığını, bu ülkede doğan, büyüyen çocukların hiçbir zaman öncelikli olmadığı, tam tersine bu ülkeye 2-3 yıl gelmiş, herhangi bir yatırımı olmayan, sadece eş dost ilişkisi sebebiyle vatandaş olmuş çok sayıda insan olduğunu gözlemledik. Umuyorum önümüzdeki süreçte bunlar tekrardan yaşanmaz. Çünkü bu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan kutuplaşmayı, toplumsal gerginliği artırma noktasında toplumun beklentilerini ciddi anlamda erozyona uğratır.
    O dönemde toplumda ciddi bir tepki vardı. Hiç kimse hak edenin yurttaş olması veya bu topraklara aidiyet bağıyla bağlı olan kişilerin yurttaş olmasının önüne engel değildi. Önemli olan hak edene hakkını vermektir, sizin kendi uygun gördüğünüze keyfi bir şekilde yurttaşlık vermeniz değil.
     
  • Soru: Bakanlığınız süresince Türkiye’den vatandaşlık vermeniz yönünde bir baskı gördünüz mü?
  • Baybars: Hayır, hiç.

Yeni cezaevi...

  • Soru: Yeni cezaevi binası tamamlandı ama bir türlü devralınamadı. Bu konuda son durum nedir?
  • Baybars: Yüklenici firma 3 yıl boyunca gerçekten çok özveriyle çalıştı. TC’den kaynak aktarımında sıkıntı vardı ve hak edişlerini almama noktasında bir takım iş yavaşlatmalar da yaşanmıştı. Geldiğimiz aşamada binanın bize Kasım sonu teslim edilebileceği söylenmişti. En geç 1-2 ay içerisinde, tekrardan bir Mali İşbirliği Protokolü hayata geçer ve ödemeler yapılırsa cezaevi binası devralınabilir. Bu çok önemli bir konu. Biz görevde olduğumuz süre boyunca, mevcut cezaevine yeni koğuş, bazı iyileştirmeler, bir takım rahatlamalar yapmaya çalışsak da, artık binanın fiziksel yapısı ve altyapıları o nüfusu taşıyabilecek durumda değil. Cezaevi insanlık onuruna yakışan bir bina olmalı, sadece uygulamalarıyla değil.

“Samimiyetsizlikler üzerine kurulan bir azınlık hükümeti var”

  • Soru: Azınlık hükümetinin bu süreci, toplumun bölünmüş yapısını, kutuplaşmayı nasıl yönetecek, yönetmeli? Koalisyon partileri arasında da güvensizlik olduğu açıklamalarına yansıyor...
  • Baybars: 20 gün önce Sayın Arıklı, UBP’nin hükümette olmaması gerektiğini, Sayın Çağman YDP’yi iktidara getirecek bir yapılanmanın içinde olmayacağını söylemişti. Sayın Denktaş, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya koymuş olduğu sivri tutumunun tam tersi bir tutumla azınlık hükümetine destek verdi. Bu samimiyetsizlikler üzerine kurulan bir azınlık hükümeti var. Bu azınlık hükümeti, çoğunluğu veya çoğulcu demokrasiyi benimseyip devam ettirecek yapıya sahip değil. Zaten hükümet Ekim 2021’e kadar sürecek bir seçim hükümeti mantığıyla belli amaçlarla kuruldu. Bu amaçları gerçekleştirme doğrultusunda, toplumsal kutuplaşmaya sebep olacak eylem ve faaliyetlerden kaçınmaları ve sağduyuyla davranmaları gerektiğini düşünüyorum. Bizler Meclis’te de, sokakta da toplumla birlikte bu hassasiyetlerin korunmasına yönelik sorumlu muhalefet anlayışımızı ortaya koyup, azınlık hükümetinin toplumun tüm kesimlerinin en azından asgari müştereklerini temsil etmesi için uyarılarımızı yapacağız, tavrımızı ortaya koyacağız.

“Kendi iç demokrasisini tamamlaması gereken bir parti olan UBP....”

  • Soru: İlk gün nisap bile sağlamakta sorun yaşandı...
  • Baybars: Bu bir azınlık hükümeti, Meclis’te bile çoğunluğu temsil etmiyorlar. Biz HP olarak olarak her zaman saat 10:00’da Meclis’te olduk ve hep UBPli arkadaşları bekledik. Hükümet kurulur kurulmaz nisap konusunda sıkıntı yaşandı. Kendi iç demokrasisini tamamlaması gereken bir parti olan UBP’nin kendi seçmenine, kendi kurumsal yapısına, kendi demokratik seçim mekanizmalarına saygıyı oturtması gerekiyor ki, kendi kendine nisap sorunu yaratma konusunu aşabilsinler. Bu sürecin onlar için de demokrasiyle geçecek ve bir takım ilkelerin ortaya konacağı bir süreç olmasını umuyorum.
Bu haber toplam 5183 defa okunmuştur
İlgili Haberler