
SAKIZLI MUHALLEBİ 'NİN SESSİZ HİKÂYESİ
Bazı tatlar vardır; yalnızca damağımıza değil, tarihimize de dokunur. İşte onlardan biri: Sakızlı muhallebi.
Bazı tatlar vardır; yalnızca damağımıza değil, tarihimize de dokunur. İşte onlardan biri: Sakızlı muhallebi. İlk bakışta sıradan bir sütlü tatlı gibi görünse de, içinde sakladığı binlerce yıllık mirası, kadın emeğini ve saray mutfağının izlerini taşıyan bir lezzettir bu. Her kaşığında Ege rüzgarı, Osmanlı sarayı ve kadınların sessiz emeği hissedilir.
Sakızlı muhallebinin asıl yıldızı kuşkusuz damla sakızıdır. Bugün Çeşme kıyılarında ya da Sakız Adası’nda dolaşırken gördüğümüz o küçük sakız ağaçları, aslında geçmişin büyük hikâyelerini anlatır. Reçinemsi yapısıyla tanınan damla sakızı, yüzyıllar boyunca hem doğanın mucizesi, hem de ekonomik ve kültürel bir güç simgesi olmuştur.
Sakız Adası, Osmanlı döneminde öylesine kıymetliydi ki doğrudan saraya bağlı özel bir statüyle yönetildi. Çünkü bu ada, yalnızca reçine değil; parfümden ilaca, diş macunundan tatlılara kadar uzanan bir hayat malzemesi üretiyordu. Ve bu üretimin merkezinde çoğunlukla kadınlar vardı. Ağacın gövdesini dikkatle çizen, reçineyi sabırla toplayan, sonra onu temizleyip işleyen eller hep onlara aitti. Kadın emeğiyle doğadan gelen bu armağan, mutfaklarımızda hafif bir aroma olarak değil; aslında bir kültürel hafıza olarak yer aldı.

Saray mutfağı ise bu mucizevi malzemeyi el üstünde tutuyordu. Sakızlı muhallebi, sadeliği ve rafineliği bir arada barındıran bu tatlı, Osmanlı’nın zarafet anlayışının da bir temsilcisi hâline geldi. İçindeki sakız sayesinde diğer muhallebilerden ayrıldı, bir imza tatlısına dönüştü. Özellikle yaz aylarında hem serinletici hem de sindirimi kolay olmasıyla ön plana çıktı.
Ama mesele yalnızca bir tat meselesi değildi. Sakızlı muhallebi, kadın emeğiyle üretilen, saray sofralarına kadar uzanan, doğayla uyumlu bir üretim biçiminin simgesiydi. Her katmanında sessiz bir direniş, bir hatırlama ve bir kadim gelenek vardı. Üstelik sadece geçmişi değil, bugünü de ilgilendiren bir sorumluluk taşıyor bu tatlı: Yerel üretimi, sürdürülebilirliği ve kültürel mirası yaşatmak.
Bugün market raflarında küçük cam şişelerde satılan damla sakızını alırken ya da bir tatlıcının menüsünde “sakızlı muhallebi” seçeneğini gördüğümüzde, belki de bu hikâyeyi hatırlamak gerek. Çünkü bazı tatlar sadece karın doyurmaz; geçmişi fısıldar, emeği onurlandırır, kültürü yaşatır.
Bir sonraki muhallebi kaşığınızda, sadece süt ve şeker değil, biraz tarih, biraz kadın emeği, biraz da Ege güneşi olsun…
Ve şimdi, bu hikâyeye bir kaşık da siz eklemek isterseniz, işte size adım adım geleneksel sakızlı muhallebi tarifi…
NASIL YAPIYORUM?
MALZEMELER:
- 1 litre süt
- 1 su bardağı toz şeker
- 6 yemek kaşığı un (Fazla tepeleme olmayacak)
- 1 tatlı kaşığı tereyağı
- 1 tatlı kaşığı damla sakızı (macun kıvamında)
- 1 paket vanilya
Süsleme için;
- Toz tarçın
- Toz fıstık
HAZIRLANIŞI:
Önce tencereme sütü, toz şekeri ve unu alıyorum. Ocağı açmadan önce güzelce karıştırıyorum ki topaklanma olmasın. Her şey iyice karıştıktan sonra ocağın altını açıyorum ama yüksek ateşten özellikle kaçınıyorum. Çünkü bu aşamada muhallebinin dibi çok kolay tutabiliyor. Sürekli karıştırarak koyulaşana kadar pişiriyorum.
Kıvamını bulup kaynamaya başladığında, altını kapatıyorum. Ardından içine tereyağını, vanilyayı ve damla sakızını ekliyorum. Bu noktada çırpmaya devam etmek önemli, çünkü o sakızın mis gibi kokusu ve aroması muhallebiye yavaş yavaş karışmalı.
Eğer sakız macun formunda değil de klasik sert formdaysa, önceden havanda dövüp muhallebiyi pişirirken eklemek daha iyi sonuç veriyor.
Karışım pürüzsüz bir kıvama gelince, onu kaselere paylaştırıyorum. Bu tarifle ben 4 güzel porsiyon elde ediyorum. Kaseleri önce oda sıcaklığında biraz dinlendiriyorum, sonra buzdolabına kaldırıyorum. En az 1 saat dinlenmeleri yeterli oluyor, ama zamanınız varsa birkaç saat daha iyi sonuç veriyor.
Son olarak sıra en keyifli kısma geliyor: süsleme! Bazen tarçın serpiyorum, bazen de hafif file fıstıkla tamamlıyorum. Her seferinde sofraya nostaljik bir zarafet geliyor. Nihayetinde, sade ama zarif bu tatlıyla geçmişle bugünü aynı tabakta buluşturmuş oluyorum.
















