1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. 'Oğlumu aslında kanser değil, memleketin kahrı öldürdü'
 Oğlumu aslında kanser değil, memleketin kahrı öldürdü

'Oğlumu aslında kanser değil, memleketin kahrı öldürdü'

2010 yılında, YENİDÜZEN'den Fayka Arseven ile Mert Özdağ'a konuşan ve oğlu Naci Talat'ı anlatan Halide Usar'ın röportajını Halide Usar anısına YENİDEN YAYINLIYORUZ

A+A-

YENİDÜZEN (Özel)

Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin efsanevi genel sekreteri Naci Talat...
Hakkında çok şey yazıldı, çok şey söylendi...
Peki böyle bir siyasetçiyi dünyaya getiren ‘anne’ ne düşünüyordu, oğlunu nasıl anlatıyordu, hiç sorulmadı, bu kadar detaylı hiç anlatmadı...
Halide Usar’ı Çayırova’daki evinde ziyaret ettik. Kapıda karşıladı bizi...
Üzerinde yeşil bir takım elbise, parmağında yeşil yüzüğü vardı.
Yüzünde sıcak tebessümüyle “Hoş geldiniz” dedi...
Naci Talat’ı konuşmak istediğimizi biliyordu, bu nedenle lafı fazla dolaştırmadı, sohbetimiz erken başladı.
Oğlunu anlattı, titreyen sesi, tarih yazdı.

Nacim doğdu, babası poliste tutuldu

Naci Talat’ın babası polis teşkilatı mensuplarından Talat Çavuş’tur... Naci Talat altı çocuklu ailenin ikinci sırada doğan evladıdır. Çocukluğu babasının mesleğinden dolayı Kıbrıs’ın birçok köyünü dolaşarak geçmiştir. Çocukluk anılarında Karpaz ve Mesarya bölgelerinin köyleri ve insanları önemli bir yer tutar.
6 Ocak 1923 doğumlu olan Halide Hanım 10 Mart 1945 yılında Büyükkonuk köyünde dünyaya getirdi Naci Talat’ı.

Naci Talat’ı doğurduğu günü şöyle anlatır:
“Sancılandım o gün... Sancım fazlalaşınca doğuracağımı anladım. Kocam koştu çağırsın ebeyi. Ebe eve geldi gelmesine ama, kocam yanımda yoktu. Polisti, ebeyi çağırmak için izin almadan kaçmış diye onbaşısı ona ceza verdi, içeri attı. Neymiş, onbaşı inanmamış doğuracağıma... Nacim doğduğunda eşim yanımda değildi yani, içerdeydi...”

Tesadüf mü bilinmez ama muhalif duruşu, sert mizacı ve sembolleşmiş politik tavrı ile bilinen bir lider doğarken, babası poliste tutuluyor, doğumda eşinin yanında olamıyordu.
Bu durum sanki mücadele gerektiren bir yaşamı ilk günden işaret eder gibiydi.
“Kocam yanımda yoktu” derken Halide hanımın gözleri yaşarıyor...
Eşine ceza veren rütbeli polisin rütbesinin daha sonra eşine verildiğini anlatan Halide Hanım, “Polis komutanı eşime ceza veren onbaşıya çok kızmış, bu nedenle onbaşının nişanını almış, eşime vermiş” diye anlatıyor...
Çocuklarının ve evlatlarının arasında “en uysal ve güzel huylu” olanın Naci Talat olduğunu söylüyor Halide Usar ve ekliyor:
“Dış görünüşü sertti ama içinde uysal bir insan vardı.”

Yaşadıkları bölgelerde Kıbrıslı Rum çocuklarıyla büyüyen Naci Talat’ın önceleri Rumca konuşması dedesinin canını sıkar. Halide hanıma “Bu çocuk niçin hep Rumca konuşur, verin bana öğreteyim Türkçeyi de artık Türkçe konuşsun” der.
Halide Hanım çocuğunu babasının yanına vermeye karar verir ancak bunu eşine söylemekten çekinir, çünkü Talat bey oğlu Naci’ye çok düşkündür.

Yemeğini arkadaşlarına verirdi

Çocukluk yıllarında okula giderken oğluna yemek koyduğunu anlatıyor Halide Hanım...
Halide Usar o günleri şöyle hatırlar: “Gönendere’de ortaokulu okurdu, arkadaşlarıyla bizim evde buluşur, bisikletleriyle hep beraber okula giderlerdi. Ben Naci’ye gapçıkların içinde yemek kordum, öğlenleri yesin diye. Naci, arkadaşlarının yemekleri olmadığı için yemeğini onlarla paylaşır aç kalırdı, kendine düşenle de doymazdı. Bunu sonraları anladım. Bu nedenle gapçık sayısını artırdım, hem arkadaşlarına hem de kendisine yemek koydum.”

Naci Talat ilkokulu Yeniboğaziçi, Boltaşlı köylerinde okur ve Lefkoşa’da tamamlar. Ortaokula Gönendere’de başlar ve Lefkoşa’da mezun olur.  Liseyi Lefkoşa Türk Lisesi’nde okur. Bu yıllarda edebiyata özel bir ilgi duyar, şiir yazmaya başlar. Öğrencilik yıllarında, kompozisyon derslerinde konuları ele alıp sunuşu ile güçlü bir kaleme sahip olduğunu ortaya koyar.  Hep özlemle anacağı ve bir gün mutlaka geri dönmeyi hayal ettiği köy hayatı  gerilerde kalmıştır. 1962 yılında büyük bir heyecanla Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırır.
Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdıktan sonra yavaş yavaş siyasetle de tanışır.

Eğitimi sırasında toplumsal olaylara ve öğrenci hareketine ilgi duymaya başlar. 21 Aralık 1963 yılında Rumların Kıbrıs Türklerine karşı başlattıkları şiddete tepki duyarak Kıbrıs’a gelir ve mevzilerde nöbet tutar, silahlı direnişe katılır. Bir süre sonra  eğitimine devam etmek için Ankara’ya geri döner. 1964 yılında Rumların planlı saldırıları yoğunlaşınca Türkiye’de eğitim gören  yüksek öğrenim gençliği örgütlenerek Erenköy’e çıkar. Naci Talat da bu gurubun içinde yerini alır.

Babası siyaseti istemezdi

60’lı yıllarda Kıbrıs’a gelişi de annesini şoke eder...
Halide Usar o geceyi şöyle anlatır:
“Bir gece ansızın kapı çaldı. Kimseyi da beklemezdim diye şaşırdım, kendi kendime ‘ma kimdir be bu saat’ diye söylenirken kapıyı açtım. Bir de ne göreyim. Naci Ankara’dan Kıbrıs’a gelmiş, kapıda duruyor. Çok sevinmiştim tabii ama bir o kadar da şaşırmıştım. Kapıda ‘Anne, oğlundur, Naci’ dediğinde bana, hazırıdı atlayım pencereden, evimiz hanaydı’... ‘Eee, nasıl oldu da geldin be Naci’ dedim genne. Dedi bana ‘ortalık karışır, memleket yanar ben da geldim, kalamazdım Ankara’da... Biz da kendisine baskı yaptık ve geri döndü. Sonra duyduk ki Erenköy’e çıkmış, yani dinlemedi bizi...

Halide Hanım Naci Talat’ın siyasete girdiği ve sert mizacının ortaya çıktığı yılları anlatıyor:
“Aslında sert bir insan değildi. Arkadaşlarıyla çok iyi geçinirdi. Bu uysal tavrı ölümüne de neden oldu aslında. Çünkü Naci için Denktaş ve Eroğlu o dönemde iftira atmaya başlamıştı. Yok komünisttir, yok vatan hainidir falan... Bunlara çok üzülürdü. Offf dediğinde burnundan ateş çıkardı. Çok kızar, çok üzülürdü yani...”
Siyasetle ilgilendiğini ilk olarak babası duyar. Babası aslında siyaset konusunda çok da memnun olmaz.

Polis olduğu için işini kaybedeceğinden korkan Talat Bey, oğlunun siyasi hareketlerde yer almasından rahatsız olur. Buna karşı çıkmaz, engel koymaz. Sadece fikrini söyler: “Oğlum bu siyasetten başımız ağrıyacak, işimi kaybedecem, aç kalabiliriz. Bana poliste söylediler ‘oğlun hükümetin aleyhindedir’ diye...” der.

Bu noktada Halide Hanım devreye girer!.. “Bırak Talat Efendi çocuk seni ekmeğinden etmez. Eğer seni polislikten atarlarsa, ben sinemaların önünde simit helvasıynan lokma satarım, aç kalmayız. Bunun üzerine ise Nacim bana dedi ‘ben kanunsuz iş yapmam anne, ben halkım için uğraşırım...’
Böylelikle siyasetle ailemiz tanışmış oldu... Ama ilk başlarda siyasete karşı çıkan Talat Efendi emekli olduktan sonra Naci’nin yanında olur, sokağa iner”

Hastalık yılları...

Amansız bir hastalığa yakalanır... Hastalığının yavaş yavaş ilerlemesi Halide Hanımı da kahreder...
Ve o gün gelir...
Yakalandığı, oldukça seyrek görülen maksiller sinus karsinomu isimli hastalıktan dolayı 26 Haziran 1991’de Londra’da hayata, sevdiklerine ve kavgaya veda eder.

Halide Hanım o günü şöyle anlatır:
“Hastalık bir operasyonda bütün vücuduna yayıldı. Görünüşü çok kötü olduydu. Son halini gördüğümde çok üzülürdüm. İsterdim ağlayayım ama sıkardım kendimi... Çünkü kızardı bana, istemezdi ağlayayım... Öldüğü gün söylemedi bizimkiler bana... Kendimi bilmezdim. İğne yaptılar bana... Kendimde değildim, gölgem giderdi. Çok değerli bir evlattı. Sadece benim için değil, herkes için...
Oğlumu aslında kanser değil, memleketin kahrı öldürdü...”

Bu haber toplam 4977 defa okunmuştur