1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Ne hükümetin ne Cumhurbaşkanı'nın faydası oldu”
“Ne hükümetin ne Cumhurbaşkanı'nın faydası oldu”

“Ne hükümetin ne Cumhurbaşkanı'nın faydası oldu”

YENİDÜZEN’e konuşan CTP Lefkoşa Milletvekili, CTP Kadın Örgütü Başkanı Sıla Usar, "pandemi sürecini" yorumladı

A+A-

Fayka ARSEVEN KİŞİ

 

CTP Lefkoşa Milletvekili, CTP Kadın Örgütü Başkanı Sıla Usar, hükümet ve Cumhurbaşkanı’na tepki gösterdi, pandemi döneminde, “Ülkeye ne hükümetin ne Cumhurbaşkanın faydası oldu” vurgusunda bulundu.

Usar, “Bu hükümetin bu ülkeye verebileceği hiçbir şeyi yoktur. Bu cumhurbaşkanlığı yapısının da bu ülkeye hiçbir şey vermeyeceğinin farkındayız. Bu topluma özellikle zor zamanlarda hiç yardım etmeyen, edemeyen bir hükümetle ve yine bu topluma zor zamanlarda hiç faydası olmayan Cumhurbaşkanlığı yapısıyla yakalandık açıklamasında bulundu.

Hükümetin dikkatini pandemiye vermek yerine seçim derdine düştüğünü ifade eden Usar, Cumhurbaşkanı’nın ise liderlik yapmadığını vurguladı.

 

“Bu ülkede yürütmenin iki bacağı var; hükümet ve Cumhurbaşkanlığı. İki bacağı da pandemi sürecine konsantre  olmadan, pandemi sürecini götürdü. Yeterli çalışma, plan ve proje yapılmadı.”

 

  • YENİDÜZEN: Alışkın olmadığımız bir süreçten geçiyoruz.  Hükümetin bu süre içerisinde çok yanlışları var. Siz de bunları dile getiriyorsunuz.
  • Sıla USAR: Bütün dünya beklenmedik bir şekilde corona virüs ile yüz yüze kaldı. Ülkeler de Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarıları çerçevesinde kendilerini normale hazırlamak için büyük bir çalışma içerisine girdi. Bu yeni süreçte yeni normale bir ülke, ne kadar uyum sağlarsa kendi varlığını da geleceğe taşıma noktasında o kadar başarılıdır. Tabi her ülkenin önceki avantaj ve dezavantajları vardır. Bunlar da etkili olacaktır ama bu yeni normale uyum sağlayabilen, bununla ilgili çalışmaları yapabilen, kararlar alabilen ülkeler toplumlarını da sağ salim bu pandemi savaşı içerisinden çıkarabilecek.
    Kendi ülkemize bakacak olursak; pandemi süreci hiç doğru yönetilmedi. Aslında yönetilmenin ötesinde bu pandemiyle yakından ilgilenmeyen, başka başka konularla dikkati çok çabuk dağılan bir hükümetle bu süreci götürmeye çalışıyoruz.
    Bu ülkede yürütmenin iki bacağı var; hükümet ve Cumhurbaşkanlığı. İki bacağı da pandemi sürecine konsantre olmadan, pandemi sürecini götürdü. Yeterli çalışma, plan ve proje yapılmadı.
    Bir kere sağlıkla ilgili tedbirler anahtar rol oynamaktaydı. Çünkü ardından gelecek olan ekonomik hasarın, eğitim kayıplarının, çalışma hayatındaki kayıpların üstesinden gelebilmek için açılacak kapı sağlıkla ilgiliydi ve anahtar da sağlıktı. Sağlıkta gerekli hazırlıklar yapılırsa bizim hem ekonomi, hem eğitim hem de çalışma hayatındaki zararlarımız çok az olacaktı.  Elbette ki hiç zararsız atlatmanın mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Çünkü bugüne kadar dünyanın da karşılaştığı en büyük sağlık kriziyle karşı karşıyayız.
    Biz ne dedik? Bir pandemi hastanesi olması gerekir. Çünkü bu kapalı dönemin ömür boyu süremeyeceğini hepimiz biliyorduk. Bir yeniden açılmanın gerekli olduğunu ve bunun planlı bir şekilde, kontrollü, güvenli yürütülmesi gerektiğini söylüyorduk. Bu yeniden açılma olduğu dönemde de hasta olacağını biliyorduk. O hastaları tedavi edecek, tedavi ekiplerinin, hasta bakım ekipmanlarının, temaslı ekiplerimizin, laboratuvar hizmetlerimizin güçlendirilmesi gerekiyordu. Çünkü sağlıktaki mevcut kapasitemiz yeterli değildi.  Çünkü hem salgından etkilenecek insanları hem de covid dışı hastaları da ihmal edecek halimiz yoktu.
    Ama bunu yapmama konusunda bu hükümet inanılmaz bir direnç gösterdi. İnanılmaz bir kararsızlık içerisinde, ilgisizlik, sorumsuzluk içerisinde davrandı. Bir pandemi hastanesi yapmalarının önünde hiçbir engel yokken ne finans, ne yer, ne niyet açısından engel yokken yapmadılar.

“Hükümetin tuhaf inanışı”

“Hükümet pandemiyi yeterince ciddiye almadı. Bir şekilde bu pandeminden etkilenmeyeceğimize dair tuhaf bir inanışa kapıldılar.”

 

  • YENİDÜZEN: Bu kadar acil bir konu iken neydi yapmamalarındaki asıl gerekçe?
  • Sıla USAR: Hükümet pandemiyi yeterince ciddiye almadı. Bir şekilde bu pandeminden etkilenmeyeceğimize dair tuhaf bir inanışa kapıldı. Bu inanışları bilimsel olmaktan ziyade boş inanışlardı. Ama bilim, bütün dünya, bize bizim de etkileneceğimizi söyledi.
    Biz de hükümete en yüksek sesle söyledik; ‘bu sıfır vakaya tutunmayın, yeniden açıldığımız dönemlerde bu virüs geri gelecek. Onun hazırlığını yapın.’
    Ama bunların dikkati maalesef pandemiden ülkeyi en az zararla çıkarmak değildi, onlar seçimin derdindeydi. Memleketteki sağlık, geçim derdinde değildi. Emirname konusunda fikir ayrılığına düştüler birbiriyle kavgaya tutuştular. Hükmet bozulacaktı, bozulmayacaktı, Türkiye Cumhuriyeti’ne gittiler. Tüm bunlar olurken de aslında yeniden açılmanın yönetimi konusunu tamamen boş bıraktılar. Çünkü başka şeyle ilgileniyorlardı. Seçim yasakları bitmeden, istihdamlarla ilgileniyorlardı ve mevsimlik işçi adı altında yapılan istihdamlarla ‘kim en çok bizdendir ya da kim bizden değildir’ diyerek insanları ayırarak, tamamen seçime yönelik bir istihdam şekline girdiler.
    Bu insanları alırken de pandemi sürecinde çalıştıracakları iddiasıyla bu insanları eğitmediler, organize etmediler. Nasıl görev verilecek, hiç bunların hazırlığını yapmadılar. Nitekim mevsimlik işçi adı altında istihdam edilen 4 hemşirenin Covid-19 olduğunu ve hastalığa yakalandığını biliyoruz. Burada idarenin açık ihmali ve kusuru vardır.
    O yüzden bu dönemi pandemiyle ilgilenmek yerine seçimle ilgilenerek ve yine günü birlik, yanlış kararlar almak suretiyle ülkenin önünü açmak yerine önüne engeller koydular.
    Örneğin; bir karar veriyorlar, tabi bu kararı verirken de önlerindeki verilere bakarak değil, o gün akıllarının kestiği şekilde kararlar veriyorlar. Bu aldıkları kararlar da çoğunlukla yanlış alınıyor ve o kararı değiştirmek zorunda kalıyorlar. Bu sayısız defa böyle oldu. Hiç kimse demesin artık ‘covid yenidir de bazı kararlar değiştirilmek zorundadır’. Bunlar bahanedir.
     
  • YENİDÜZEN: Hükümete baktığımızda ama ‘her şey normalmiş’ gibi davranışı içerisinde.
  • Sıla USAR: Aslında bu yeniden açılmayı kontrollü yapamadıkları için şuan da yerel bulaşla yüzyüzeyiz. Yerel bulaş olmuş olması her şeyin kontrol altında olmadığını bize gösterir. Normal olan virüsün kaynağının bilindiği durumlardır. Şuan virüsün kaynağının bilinmediği durumlarla karşı karşıyayız. O yüzden yerel bulaş vardır ve kontrolü sağlanmış değildir. Bütün bulaş zincirlerini kontrol altına aldıktan sonra tekrar ‘biz kontrolü sağladık’ diyebilirler.
    O yüzden biz kendilerine; test yapabileceğiniz kadar, test sonucu çıkana kadar izole edebileceğiniz kadar, temaslı takibi yapabileceğiniz kadar insanı ülkeye kabul edin, fazlasını kabul etmeyin dedik. Ama bunu dinlemediler. Denetleyemeyecekleri kadar insanı ülkeye kabul ettiler. Test sonuçları çıkana kadar insanları izole edemediler ve yerel bulaşın kaçağı oldu.
    Ülkeye yolculuk eden kişilerin geldikleri ülkelerin bulaş oranına göre karantinalı veya karantinasız girişine karar verirsin. Çünkü bulaş oranı yüksek ülkelerden gelen kişilerin de virüsü taşıma riski yüksekti ve bu kaçakların olabileceği aşikardı. Dolayısıyla bu iki noktada hata yapıldı. Hem kontrol edebileceklerinden fazla kişiyi ülkeye aldılar, hem de bulaş oranı yüksek ülkelerden gelenlerin girişleri konusunda doğru karar almadılar. Daha sonra aldıkları bu kararlardan döndüler ama yerel bulaş olduktan sonra döndüler.
    Biz bu arada neyi kaybettik? Okulların açılmasını kaybettik. Yani eğitim başlayamadı. Birçok özel okul, kreşler hazırlık yaptı, aileler, çocuklar pandemi kurallarına göre okulla gidecekleri için düzenlemeler yaptı, devlette belki bu hazırlıklar yapılamadı ama özelde çok çaba sarf edildi. Kaldı ki eğitim kayıpları da önemli kayıplardır ve telafisi kolay olmayan kayıplardır. O yüzden okulların açılması yönünde bir strateji ile davranılması gerekirdi ki çocuklar eğitim alabilsin.
    Bir diğer konu da bu ülkenin ana motor güçlerinden biri yükseköğretimdi. Ülkeye gelecek olan öğrencilerin gelebilmesi için de bir strateji aslında uygulamaları gerekirdi ama bu stratejiyi de uygulayamadılar. Bugün geldiğimiz noktada okullar kapalı, üniversiteler bekleyiş içerisinde, öğrenciler zor bir durumda. Tabi bunlar ekonomide bir zincirdir. Her biri, birbirini etkileyecek şekilde gider ve bu ekonomik kayıplar devam eder.
    Çalışma Bakanlığı, ‘95 iş yeri kapandı, 7 bin 524 iş yeri faaliyetlerine ara verdi’ açıklamasında bulundu.
    Özel sektöre de sırt çevrildi. İnsanları kendi başlarının çaresine bakmaya bırakıldı.
    Bu da gösteriyor ki işsizlik, önümüzdeki dönemlerde de en önemli sorun olarak devam edecek. Bütün bunlar olurken, kendi içlerindeki kavgalarla uğraşan bir hükümet diğer tarafta da ‘ben sadece müzakere masası kurulursa o masada oturur, müzakere ederim yoksa da başka bir konuyla pek ilgilenmem’ görüntüsü çizen bir Cumhurbaşkanı var.

“Cumhurbaşkanı liderlik yapmadı”

Hangi toplum lideri diyebilir ki ben ülkede yaşanan sağlık, eğitim krizi ile ilgilenmem. Benim tek derdim tek görevim müzakeredir. Böyle bir şey kabul edilemez.”

 

  • YENİDÜZEN: Cumhurbaşkanı sizce bu sürece yeteri kadar müdahil oldu mu?
  • Sıla USAR: Cumhurbaşkanın iki önemli noktası da etki ve yetkisidir. Cumhurbaşkanı Anayasal olarak yetkiyle donatılmıştır. Yürütmenin iki bacağından bir tanesidir. Yetkisinin olmasının ötesinde görevidir de. Bakanlar Kurulu’na da başkanlık edebilir. Bu konuda hiçbir Anayasal engeli yoktur. Bilakis Anayasa’da görevi vardır ve bu şekilde de görevlendirilir. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir ve halkın sorunları ile ilgilenmek üzere seçilir. Uluslararası toplumda tanınan tek makamımızdır. O açıdan çok önemlidir ama bunun yanı sırada ülkeye her açıda liderlik etmesi gerekir.  Ben bu açıdan çok eksik kaldığını düşünüyorum. 2017’de Crans Montana’dan sonra uluslararası görüşmelerde de oldukça geri  kaldığımızı değerlendiriyorum.
    Bu kadar büyük iç sorunlar varken ülkenin, Cumhurbaşkanın bu konulara ilgi göstermemesi ve çözümlerine ulaşmak konusunda liderlik yapmamış olmasını da bir eksilik olduğunu düşünüyorum. Sağlık konusunda bu kadar büyük bir kriz varken, bazı kararların zamanında alınması ve bazı icraatlar yapılması gerektiğini ülkedeki bütün uzmanlar söylerken ve hükümet bunu yapmamışken, Cumhurbaşkanı’nın evet yetkisidir; Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapıp da neden bir pandemi hastanesi yok, neden bu konuda karar üretilmedi diye sormak, Cumhurbaşkanı’nın görevidir.
    O hastanenin yapılması için liderlik yapabilirdi. Bunun neden yapılmadığıyla ilgili yapılmasının gerekliliğiyle ilgili Bakanlar Kurulu’na bir başkanlık yapabilir, bu görevidir ve Cumhurbaşkanı’nın etkisi de çok büyüktür. Diyebilir;  ‘bir pandemi hastanesi yapılması için ben de elimdeki bütün enstrümanları seferber ediyorum. Hep birlikte bu pandemi hastanesini yapalım.’

 

“Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir ve halkın sorunları ile ilgilenmek üzere seçilir. Uluslararası toplumda tanınan tek makamımızdır. O açıdan çok önemlidir ama bunun yanı sıra ülkeye her açıda liderlik etmesi gerekir.  Ben bu açıdan çok eksik kaldığını düşünüyorum”

 

Bunun da etkisi oldukça büyük olurdu. Cumhurbaşkanı sıradan bir insan değildir. Hem yetkisi var hem de etkisi var. O açıdan sürece yeterince müdahil olmadığını düşünüyorum.
Eğitim konusu da mesela Cumhurbaşkanı’nın önemli bir meselesi olması gerekir. Toplumda ciddi eğitim kayıpları yaşanırken, bir nesil, eğitim kayıplarından dolayı hayatının geri kalan kısmında büyük zorluklarla karşılaşabilecekken, Cumhurbaşkanı’nın eğitimle ilgili kararların verilmesi konusunda aktif bir pozisyon almaması benim açımdan kabul edilebilir değildir. Elbette ki bu sorun da Cumhurbaşkanı’nı ilgilendirmektedir. Hangi toplum lideri diyebilir ki ben ülkede yaşanan sağlık, eğitim krizi ile ilgilenmem. Benim tek derdim tek görevim müzakeredir. Böyle bir şey kabul edilemez. Bu pandemi süreci bize bunu çok daha fazla göstermiştir. O yüzden Cumhurbaşkanlığı çok önemli bir makamdır. Hem yetki hem etki bakımından güçlüdür. Yetkilerini ve etkilerini elbette ki Kıbrıs sorunun çözümü konusunda uluslararası görüşmelerde Kıbrıslı Türklerin haklarını, çıkarlarını savunmak ve gerekli görüşleri ortaya koymak onun çok önemli bir görevidir. Bütün bu konuyla ilgili aktörlerle de iyi bir diyalog kurmak zorunluluğu vardır. Kıbrıslı Rumlarla, Türkiye, AB ve BM ile de diyalog kurmak zorundadır. Diyalog kurulmadığı takdirde Kıbrıslı Türklerin hiçbir hak ve çıkarının savunulabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Bunlar çok çaba isteyen, bilgiyle donanımlı ekiplerle yapılabilecektir. Lakin bulunduğumuz durumda bu şekilde oluşturulan ekiplerin böyle çalışmalar da yapmadığını maalesef üzülerek gördük. 
Diğer taraftan da ülkenin başında çok kötü bir hükümet var. Muhalefet olarak çok büyük bir çaba ortaya koyuyoruz. Doğru kararlarla ilgili baskı oluşturmaya çalışıyoruz.
Ama alınan yanlış kararların düzeltilmesi ya da zamanında alınması gereken kararların alınmasıyla ilgili Cumhurbaşkanı’nın, Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapması konusunda hem de konuları gündeme getirip, çözüme ulaştırma noktasında büyük etkisi olduğuna inanıyorum.

 

“Bu hükümetin bu ülkeye verebileceği hiçbir şeyi yoktur. Bu cumhurbaşkanlığı yapısının da bu ülkeye hiçbir şey vermeyeceğinin farkındayız. Bu topluma özellikle zor zamanlarda hiç yardım etmeyen, edemeyen bir hükümetle ve yine bu topluma zor zamanlarda hiç faydası olmayan Cumhurbaşkanlığı yapısıyla yakalandık.”

 

  • YENİDÜZEN: Özellikle bu dönem CTP’den alışkın olmadığımız bir muhalefet dönemi gördük. İlk başlarda yol gösterici, yardımcı bir muhalefet yapıldı. Son zamanlar da ise sert muhalefet yapılıyor. Sizi eleştirenler kadar, destekleyenler de oldu. Siz bu durumunuzu nasıl değerlendirirsiniz?
  • Sıla USAR: Pandemi başladığı zaman toplumun çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu algılayan ilk CTP oldu. Çünkü pandemi başlar başlamaz sağlıkla, ekonomiyle, eğitim ve çalışma hayatıyla ilgili çalışma gruplarımızı oluşturduk. Bütün dünyada yaşananları okumaya başladık. Hem dünyadaki haberleri, hem de bilimsel yayınları takip ettik. Biz bunun çok büyük bir tehdit olduğunu fark ettik. Sağlıkta krizin derinleşeceğini, eğitimde kayıplar olacağını, ekonomideki krizin pandeminin içerisinde giderek artacağını, insanların işsiz kalacağını, işletmelerin kapanmak durumunda kalabileceğini ve çalışma hayatının da bundan çok büyük zarar görebileceğini biz Mart-Nisan ayında tespit ettik. Bütün emeğimizi konuyu bütün dünyayla birlikte anlamak ve buna karşı nasıl bir mücadele sürdürülür, nasıl planlama yapılır, proje geliştirilir ve bu pandemiyle nasıl baş edebiliriz için ortaya koyduk. Bunlarla ilgili sayısız konuşma, sayısız rapor hazırladık. Bu raporları hem hükümetle, hem de basınla paylaştık. Bu bizim yurtsever görevimizdi.
    Bizim görevimiz pandemi çıktığı zaman hükümette olanlara yardım etmekti. Bu erdemli ve doğru bir davranıştır. İnsanların bunu takdir edeceğine olan inancım tamdır. Ama biz ne olması gerektiğini, ne yapılması gerektiğini anlattıkça karşı tarafın bunu hiç anlamadığını, konuyla ilgilenmediğini, yeterince bilgi sahibi olmak için istekli olamadığını ve aldıkları kararların da günübirlik ve kendi akıllarının kestiği gibi doğru olmayan çok tartışmalı ve çoğu zaman da yanlış kararlar aldığını gördük. O zaman da bu hükümetin ülkeye çok büyük zarar verdiğini hemen anladık. Bu sefer muhalefet sesini ve dozunu artırdık. Onları da birçok konuda doğru karar almaları için yönlendirdik, bunu da başardık. Şimdi biliyorsunuz bu hükümetin bu ülkeye verebileceği hiçbir şeyi yoktur. Bu cumhurbaşkanlığı yapısının da bu ülkeye hiçbir şey vermeyeceğinin farkındayız. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini çok önemsiyoruz ve bu yüzden de hükümeti istifaya çağırdık. Bu topluma özellikle zor zamanlarda hiç yardım etmeyen, edemeyen bir hükümetle krize yakalandık.  Yine bu topluma zor zamanlarda hiç faydası olmayan Cumhurbaşkanlığı yapısıyla yakalandık. Biz ikisinin de değişmesi gerektiğine dair büyük inanç taşıyoruz. O yüzden hükümeti istifaya çağırdık, o yüzden cumhurbaşkanlığı seçimlerini de mutlaka kazanmak için CTP olarak Tufan Erhürman’ın kazanması için kendimizi anlatma, insanları ikna etme yolunda çalışmaya adadık.

“Erhürman kazanacak”

 

 “Tufan Erhürman’ın 1’nci turdan 1’nci çıkacağına inanıyoruz. 2’nci turu da çok rahatlıkla kazanacak.”

 

  • YENİDÜZEN: Seçim yaklaşıyor, yaptığınız ziyaretlerde nasıl bir sonuç gözlemliyorsunuz? 
  • Sıla USAR: Tufan Erhürman’ın 1’nci turdan 1’nci çıkacağına inanıyoruz. 2’nci turu da çok rahatlıkla kazanacak. Hem Kıbrıs sorunun çözümü konusunda uluslararası meselelerde ülkeyi temsil edecek, hem de ülkedeki sağlık, ekonomi, eğitim, çalışma yaşamı gibi iç meselelere de liderlik yapabilecek.
    Yetkileri zaten Anayasa’dan gelen ama etkisini de kullanmak için kararlı olan liderlik yapabilecek bir Cumhurbaşkanlığı makamına kavuşturmaya çalışıyoruz. Bunu da başaracağız. Çünkü Tufan Erhürman 4’lü koalisyon hükümeti döneminde 4 partiyi çok doğru bir şekilde yönetti. 15 aylık süre boyunca kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi modelinin gerçeğini bu ülkeye yaşattı. Buna olan özgüvenimiz de arttı. Bunu Erhürman’ın başbakanlığı döneminde yaşadık. Şimdi onun Cumhurbaşkanlığı döneminde çok daha fazla kendine özgüveni olan, ülke ile ilgili kararları verme iradesine sahip olan, bölgede de gerçek bir özne olacak olan bir ülkeye kavuşmaya çalışıyoruz. Bunu da başaracağımıza inanıyorum. Tufan Erhürman, gerçekten çok dürüst, dinamik, her kesimden insanla ilişki kurabilen oldukça bilgili, her kesimle diyalog kurabilen, yaratıcı, insanları birleştirebilme yeteneğine sahip. Onun bu kişiliğinde oldukça aktif bir Cumhurbaşkanlığı ile 5 yıllık istikrarlı bir sürede bu ülkenin kötü talihinin değişebileceğine yürekten inanıyoruz.

 

Bu haber toplam 3859 defa okunmuştur
Etiketler : ,