1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Lefkoşa Şehidaları (2)
Lefkoşa Şehidaları (2)

Lefkoşa Şehidaları (2)

Lefkoşa Şehidaları (2)

A+A-

 

Tuncer Bağışkan

Yenicami Menteşzade Hacı İsmail Ağa Türbesi

Lefkoşa’nın zenginlerinden Menteşzade Hacı İsmail Ağa’nın türbesi Yenicami’nin kuzeydoğu ucunadır. Türbedeki mermer lahitte bulunan mezar taşı H. 1153 (1740/41) yılına aittir. Günümüze gelen bir rivayete göre, Menteşzade Hacı İsmail Ağa bir gece rüyasında Yenicami mahallesinde cami olarak kullanılan eski kilisenin temelinde define bulunduğunu görmüş. Ertesi gün hocalara akıl danıştıktan sonra binanın duvarlarının altını kazdırırken bina aniden çökmüş. Olayın padişahın kulağına gideceği endişesine kapıldığından, yıkılan kilisenin taşlarını da kullanarak, bir haftada eski caminin 20 metre kadar güneydoğusuna şimdiki camiyi yaptırmış. Ancak eski camilerinin yıkılmasına içerleyen mahalleli durumu Padişaha şikâyet etmiş. Padişah da Menteşzade’nin boynunun vurulması fermanını çıkartıp Kıbrıs valisine göndermiş. Ancak vali Menteşzade’nin çok yakın dostuymuş. Üstelik çoğu mallarını hayır amacıyla vakfettiğinden muteber bir insan da sayılıyormuş. Bu nedenle ona, olay yatışana kadar saklanmasını öğütlemiş. O da yeni yapılan caminin önündeki şadırvanın içine girerek saklanmış. Kıbrıs Valisi de Padişaha yazdığı mektupta Menteşzade’yi bulamadığını bildirmiş. Ancak bu yanıta çok kızan Padişah Kıbrıs’a ikinci bir ferman göndermiş. Fermanda ilk emir yinelenirken, Menteşzade’nin bulunup boynunun vurulmaması halinde Kıbrıs valisinin boynunun vurulması emri de verilmekteymiş. Can derdine düşen Kıbrıs valisi Menteşzade’yi tutuklatmış ve onu önce baldıran zehriyle zehirlettirdikten sonra başını vurdurmuş. Kesilen başı İstanbul’a göndermiş, geriye kalan vücudu ise caminin yanına yaptırılan şimdiki türbeye defnedilmiş.

Yakın geçmişimizde türbenin önünden geçenler ruhuna Fatiha okurlar, bazı geceler de mezarını aydınlatmak için penceresine mum yakarlardı. Şimdi bile türbenin penceresine mum yakıldığı, ekmek dilimi bırakıldığı gözlemlenmektedir.

Aziziye Tekke Türbesi

Aziz Efendi’nin türbesinin bulunduğu Aziziye tekkesi Belediye Pazarı’nın güneydoğu köşesinde yer almaktadır. Aziz Efendi’nin kişiliğine ilişkin bir rivayete göre Lefkoşa’nın fethi sırasında Aziz Efendi orduda alay müftüsü olarak görev yapmaktaymış. Osmanlı ordusunun Lefkoşa’ya girdiği 9 Ağustos 1570 tarihinde, Venediklilerin dini merkezi olan Aya Sofya bölgesindeki sokak çatışmalarında şehit düşmüş. Şehit düştüğü yere önce mezarı, daha sonra da II. Sultan Selim’in emriyle türbesi inşa edilmiş. İlerleyen yıllarda batı bitişiğine türbeye açılan bir mescit,  çevresine ise yardımcı odalar eklenmek suretiyle tekkeye dönüştürülmüş.  Aziz Efendi’nin kavuk başlıklı yazıtsız mezarı odanın ortasında yer almaktadır. Eskiden türbenin kuzey duvarının kenarında kimliği bilinmeyen iki mezar bulunmasına karşın, şimdilerde mezar sayısının tek olduğu gözlemlenmektedir.

Bayraktar Türbesi

Bayraktar Camisi ile türbesi Konstanza (Bayraktar) burcunda yer almaktadır. Osmanlı belgelerinde Alemdar Gazi (Bayraktar) Vakfına ait olan cami ile türbenin adı “Bayrakdar Gazi”, “Alemdar Gazi”, “Bayraklı”, Şehit Alemdar” ve “Bayraktar Baba” olarak geçmektedir. Halk arasında ise Bayraktar” ile “Bayraklar” adlarıyla bilinmektedir. Bayraktar’ın kişiliğine ilişkin değişik rivayetler günümüze gelmiştir. Bir rivayete göre, Lala Mustafa Paşa Lefkoşa’nın kuşatması sırasında kaleye ilk çıkanı Sancak Beyi yapacağı vaadinde bulunmuş. Adı bilinmeyen bir Bayraktar da Konstanza burcuna Osmanlı sancağını çekerken şehit olmuş. Lefkoşa’nın 9.Eylül.1570 tarihinde alınmasından sonra hatırasına hürmeten burca “Bayraktar Burcu” adı verilirken oraya türbesi de yapılmış. Türbenin yanına daha sonra aynı adı taşıyan bir cami (veya mescit) inşa edilmiş ve taşımakta olduğu sancak da buraya konmuş. Bazı belgelerde bayrakların adı Alemdar Kara Mustafa, Alemdar Mehmet Ağa ve Mustafa Ağa olarak geçmektedir. Halk arasında adı Deli Cafer olarak bilinmektedir. Rivayete göre bir gemici olan Deli Cafer Konstanza Burcu’na bayrağı çekerken şehit olmamış ve Kıbrıs’ın alınmasından sonra Anadolu’ya sağ salim geri dönmüş. Kıbrıs’ta adak amacıyla kullanılan çoğu mezarlar İslâmiyet’i pekiştirmek, insanları bu gibi yerlere çekmek ve böylelikle de İslam dininin yayılmasını sağlamak amacıyla birer “makam türbesi” olarak inşa edildiklerinden, Bayraktar Türbesi’nin de böyle bir makam türbesi olması olası görülmektedir.

Caminin kuzeydoğu bitişiğindeki türbeye giriş kapısında bulunan 1170 H (1756/57) tarihli yazıtta, türbenin Kıbrıs valisi Hasan Ağa tarafından annesinin ruhuna inşa ettirildiği yazılıdır. Türbenin ortasında, üzeri ahşap bir sanduka ile örtülü olan Bayraktarın mezarı bulunmaktadır. Çok eskiden türbenin kapısı açılmadığından, adak sahipleri adaklarını türbenin dışındaki pencereden yaparlardı. Oraya mum yakılır, pencerenin demir parmaklıklarına ise çaput parçaları bağlanırdı. “Çocuk yaşatmayan anneler” son doğan çocuklarının yaşamaları için onları doğar doğmaz başka bir kadın aracılığıyla türbenin önüne “atarlardı”. Daha sonra oraya giden başka bir kadın çocuğu alır ve para karşılığında esas annesine satardı. Böyle yapılması halinde son doğan çocuğun ölmeyip yaşayacağına inanılırdı. Türbeyi ziyaret edenler camideki “Sakal-ı Şerif”’i (Peygamberin sakalının) de ziyaret ederlerdi.

Ömerge Türbesi

Ömerge mahallesinde aynı adla bilinen camide bulunmaktadır. Bir zamanlar caminin kuzeydeki türbe ortaçağda “Aziz John de Montfort”a ait iken, camiye çevrildikten sonra “Hz. Ömer Türbesi” ve “Hızır Aleyhi selamın makamı” olarak bilinmeye başlanmış, ya da camiye çevrildikten sonra buraya Hızır’ın makam türbesi yeniden inşa edilmiştir. Böylece burası Müslüman kadınlar tarafından Cuma günleri ziyaret edilmeye başlanmıştır. Bu türbe Kıbrıs Muhassılı es- Seyyid Mehmet Efendi tarafından 1232 H (1817) yılından önce, muhtemelen de 1815 - 1816 yılında, esaslı bir onarım geçirmiş ve her gece aydınlatılması için buraya iki ayrı vakfiyeden pay ayırmıştır.

Makam türbesi ilkin caminin eski minaresinin yanında iken, daha sonra kadınlar kısmına alınmıştır. Türbenin kutsal sayılmasının yanı sıra, camide korunan “Sakal-ı Şerif” (Lihye-i Şerif) de kutsal sayılıp ziyaret edilmekteydi.  Hızır Aleyhi selam ile ilgili olarak sayısız rivayetler günümüze gelmiştir. Bir rivayete göre Hızır Aleyhisselam, bu bölgede oturan bazı kişilere kısa boylu, aksakallı yaşlı bir ihtiyar şeklinde görünür ve onlardan Ayet-el-Kürsi’yi yedi kez okumalarını istermiş. Bir başka rivayette ise, Hızır’ın zaman zaman sabah namazından önce camiye gelen bazı kimselere cübbeli göründüğü ve o sırada ortalığı gül ile günnasir kokularının sardığı öne sürülmektedir.

Karababa mescit ve türbesi

Lefkoşa Haydarpaşa Mahallesindeki Kara Baba Zaviyesi’nden günümüze gelen tek yapıdır. Halk arasında yaygın olarak “Kara Buba Mescidi” adıyla bilinmektedir. Türbedeki mezarın Kadirî-Rufai-Nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Karababa’ya ait olduğuna yaygın olarak inanılırken, Bektaşi şeyhlerinden “Kutub Baba”ya ait olduğuna da inanılmaktadır.

Mescidin batı duvarında bir adak penceresi, bu pencerenin önünde ise doğu-batı yönüne uzanan Karababa’nın mezarı bulunmaktadır. Mezar ahşap bir sanduka ile kapalıdır. Karababa’ya ait sancağın 1960’lı yılların sonu ile 1970’li yılların başına kadar türbede bulunduğu, daha sonra ise kaybolduğu anımsanmaktadır. Önceleri türbenin batıya bakan adak penceresinde ahşap bir parmaklık vardı. Buraya kumaşlar bağlanır, pencerenin alt pervazında ise mum, genellikle de ‘Gololambi’ olarak bilinen teneke kutularda zeytinyağı yakılırdı. Ancak bir gün kandilde yanan ateşin ahşap parmaklığı yakması üzerine, yerine şimdiki demir parmaklık, altına ise bir mumluk konmuştu.

Türbeye ilişkin bir rivayet günümüze kadar gelmiştir. Tüm şehidalar için geçerli olan bu rivayet, Karababa’nın Osmanlı ordusunda derviş veya asker olduğu, 1570 yılında Lefkoşa sokaklarında Venediklilere karşı verilen savaş sırasında şehit olduğu, şehit olduğu yere elbise ile silahlarıyla birlikte gömüldüğü ve zaman sürecinde buraya türbesi ile zaviyesinin yapıldığı doğrultusundadır. Bir zamanlar bu türbe evinin avlusundaki yasemin talvarının altındaki taşın olduğu yerde, Karababa’nın hadımı olan Kadiri-Rufâî tarikatı dervişlerinden Abdullah Dede’ye ait ikinci bir mezar vardı. Türbe sadece Kadiri tarikatı üyeleri tarafından değil, Rufâî ve Nakşibendi tarikatı üyeleri tarafından da ibadet ve adak amaçlarıyla kullanılmaktaydı. 1930’lu yıllara kadar türbenin bitişiğindeki vakıf evde türbedarın kaldığı, türbedarın rahmetlik Hizber Hikmetağalar’ın dedesi olduğu, türbenin her çeşit temizlik ve bakımının bu şahıs tarafından yapıldığı, burada zikirlerin tertiplendiği, zaviyede bir su kuyusu ile bir havuzun bulunduğu ve burasının “Kara Baba Bahçesi” olarak anılan yeşil bir alanın ortasında bulunduğu hatırlanmaktadır. Ancak 1947 yılında türbedarın vefatından sonra buraya yeni bir türbedar tayin edilmediğinden, kerpiç bina yıkılmış ve sadece adak amacıyla kullanılır olmuştur.

Yediler Türbesi

Yediler Sokağı’nda bulunan türbe, mescit olarak da kullanılmaktadır. XVIII. Yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Türbede yan yana yedi mezar bulunduğundan “Yediler” adıyla da bilinmektedir. Bu mezarların Lefkoşa’nın alınması sırasındaki sokak çarpışmalarında şehit olan yedi kişiye (veya yedi kardeşe) ait olduğuna inanıldığı gibi, bir makam türbesi olduğuna da inanılmaktadır. Bunların geceleri atlarıyla bölgeyi dolaştıkları, bu nedenle gölgesi hafif olan bazı kişilere göründükleri rivayet edilmektedir. Eskiden burada Venedik kralına ait bir evin olduğu da anlatılmaktadır.

1955 yılı itibariyle bakımsız, harap ve yol içinde olması nedeniyle gelip geçenler için tehlike arz ettiğinden, Lefkoşa Belediyesi tarafından yıkılmak istenmişti. Ancak zamanın Müftüsü Dana Efendi başta olmak üzere, çeşitli makamlara şikâyet edilmekle yıkımının önlendiği ve son türbedarının Hacı Falaç olduğu anlatılmaktadır. Yakın geçmişimizde sadece Perşembe ile Cuma günleri bazı yaşlı kadınlar tarafından ibadet, mevlit, zikir, tespih çekme ve adak amaçlarıyla kullanılmaktaydı. Ziyaret edilmesi, mezarlara adak adanması ve dileklerin gerçekleşmesi halinde mezarlara mum yakılıp yeşil renkli bez örtülmesi adettendi. Şimdilerde, eskiden olduğu gibi Perşembe ile Cuma günleri bazı dini bütün yaşlı kadınlarımız tarafından ibadet amacıyla kullanıldığı bilgileri edinilmektedir.

GÜNÜMÜZE GELMEYEN ADAK YERLERİ

Lefkoşa’daki şehidaların bazıları günümüze gelmiş olmalarına karşın, çoğu dağıtıldıklarından günümüze gelmemişlerdir. Günümüze gelmeyen mezarlar arasında; (1) Ethem Dede Türbesi (Bedesten ile Deveciler hanı bitişiğinde), (2) Evkaf İdaresi arkasındaki türbe, (3) Gaş Gaş (Kaçkaç - Akkaş) Dede Türbesi (Evkaf İdaresi karşısındaki bir dükkanın vitrininde), (4) Şeyh Said Paşa Adak Yeri (Ömerge mahallesi, Şeyh Said Paşa Sokağı), (5) Köprübaşı Şehidası, (6) Ahırvan Dede / Ahi Revan Dede / Vah Veli Türbesi (Baf Kapısındaki Eski Millet Bahçesinde) , (7) Kuşadalı Kutb-ül  Arif'in  mezarı (Arabahmet Camisi avlusu mezarlığında), (8) Ahmet Paşa mezarı (Emir Hamamı), (9) Derviş (Loredano) Burcu Şehidası, (10) Aylakçılar Şehidası (Karakaş bahçesinin karşısındaki Aylakçıların Zehra'nın evinde), (11) Dorum Dede Şehidası (Tahtagala Timurlenk Sokak), (12) Ahmet Paşa Evliyası (Tahtagala mahallesi), (13) Ömerge Viran Bahçesinde bulunan Ahmet Aziz Efendi Tekkesi’ndeki iki şehit mezarı, (14) Kazancılar Şehidası (Lefkoşa Kazancılar / Bakırcılar Caddesi), (15) Lefkoşa Girne Kapısı Mezarlığındaki  “Ahmet Paşa Evliya”, “Uzun Evliya”, “Veliyullah Evliya” ve “Cenk Abdal” adlarıyla bilinen dört ayrı mezar. Sözünü ettiğimiz türbe ile mezarlar günümüze gelmedikleri gibi fotoğrafları da günümüze gelmemiştir. Ancak Köprübaşı Şehidası’nın fotoğrafı geçtiğimiz günlerde facebook’ta paylaşıldığından onun hakkında da bilgi vermemiz gerekecektir.

Bir zamanlar Köprübaşı şehidası’nın mezarı Köprübaşı’ndaki İpsalantis Sokağı’nın girişindeki ve Bitsilyalıların konaklama yeri olarak bilinen Araplar Camisi yanındaki Arnavut Hanı’nın karşısındaki yolun ortasında bulunmaktaydı. Lefkoşa’nın Osmanlılar tarafından alınması sırasında şehit olan beşinci bayraktara ait olduğuna inanılırdı. Bazı kişilere göre burada sadece bir şehit mezarı, bazı kişilere göre de üç şehit mezarı vardı. Zamanın Evkaf Murahhassı İrfan Bey döneminde mezar bir levha ile örtülmüş, etrafı ise demir bir parmaklıkla çevrilmişti. Çeşitli zamanlarda yıkılan bu mezarın 8.7.1905 tarihinde tamir edildiği Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Belediye ile Evkaf İdaresi arasında sürdürülen çok uzun yazışmalardan sonra 1932 yılında yolun ortasından kaldırılmasına ortaklaşa karar verilir. Karar üzerine mezar kazılır ve yaklaşık üç kulaç derinlikte bulunan kemik kalıntıları toplanıp cenaze arabasıyla Girne Kapısı Mezarlığı’na taşınır ve mezarlık girişinin hemen yanına gömüldükten sonra etrafı demir bir parmaklıkla çevrilir. Kalıntılar topraktan çıkarılırken şehitlerin kılıçlarıyla birlikte gömüldüklerinin saptandığı rivayet edilmektedir. Bu mezara hem Türkler, hem de bazı Rumlar saygı duyarlardı. Bu nedenle ceset kalıntıları Girne Kapısı Mezarlığı’na taşınmak üzere cenaze arabasına yüklendiği sıradan bazı Rumların arabanın arkasından Rumca olarak “Hadi paşam uğurlar olsun” diye uğurlandıkları halen anlatılmaktadır.

Bu haber toplam 8380 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 161. Sayısı

Adres Kıbrıs 161. Sayısı