1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kürtaj meselesi hafta tartışması değil, ekonomik ve sosyal bir konudur”
“Kürtaj meselesi hafta tartışması değil, ekonomik ve sosyal bir konudur”

“Kürtaj meselesi hafta tartışması değil, ekonomik ve sosyal bir konudur”

Hukuk ve Siyasi İşler Komitesi Başkanı, CTP Milletvekili Doğuş Derya ile Ceza (Değişiklik) Yasası’nda yer alan gebeliğin sonlandırılması maddesinin gerekçeleri ve önemi hakkında açıklamalarda bulundu

A+A-

Fayka Arseven KİŞİ

Hukuk ve Siyasi İşler Komitesi Başkanı, CTP Milletvekili Doğuş Derya, “kürtaj meselesi bütün dünyada haklar bağlamında en çok tartışılan konulardan biridir” diyerek, “Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler metinleri bu konunun tüm boyutları ile ele alınması gerektiğini salık veriyor” ifadesinde bulundu.

Derya, “Her yıl 22 milyon kadın kürtaj yasağı ya da kısıtlı süre düzenlemeleri yüzünden merdiven altı kürtaj operasyonuna maruz kalıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bu yüzden her yıl 47 bin kadın ölüyor, 5 milyon kadın da sakatlanıyor” dedi.

“Biz de bu konuyu kadınların “Doğurganlık Hakları ve Sağlığı” bağlamında tartışmanın çok gerekli olduğunu söylüyoruz” diyen Derya,  “Bir yandan Ceza Yasası’ndaki anomaliyi gidermeye çalışırken, öte yandan da Sağlık Bakanı Sayın Filiz Besim ile konuştuk ve doğurganlık hakları ve sağlığıyla ilgili Sağlık Bakanlığı ile bir yasa çalışması yapmaya başlamaya karar verdik” açıklamasında bulundu.

Hukuk ve Siyasi İşler Komitesi Başkanı, CTP Milletvekili Doğuş Derya ile komitenin gündeminde olan yasal değişiklikleri ve çok tartışılan gebelik sonlandırılması konusunu detaylı konuştuk. 

  • YENiDÜZEN: Hukuk ve Siyasi İşler Komitesi’nin gündeminde hangi yasal çalışmalar var?
  • Doğuş DERYA: Hukuk Siyasi İşler Komitesi yoğun çalışan bir komite ve şimdiye kadar 22’den fazla yasa çalışıp Genel Kurul’a sevk ettik. Henüz Genel Kurul’a göndermediğimiz ve üzerinde detaylıca çalıştığımız yasalar var. Mesela Mal Bildirimi, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Yasası, Ceza (Değişiklik) Yasası ve geçtiğimiz Çarşamba gündeme aldığımız Askerlik (Değişiklik) Yasa tasarısı.
    Daha önceden başladığımız ve AB Koordinasyon Merkezi ile paralel olarak sürdürdüğümüz teknik çalışmalarla Mal Bildirimi, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Yasası’nı, -halk arasında ‘Nerden Buldun Yasası’ diye de bilinir- Avrupalı uzmanlarla ele aldık. Bu yasaya ivedilik alınmamıştı ama komite gündemine düşer düşmez görüşmeye başladık.  Bununla ilgili 5 komite toplantısı yaptık. AB ülkeleri bu konuyu nasıl çözmüş, rüşvet, özellikle siyasilerin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle yaptıkları bir takım yolsuzlukları tespit etmek üzere hangi mekanizmaları geliştirmiş diye örnek modellere baktık. Romanya ve Polonya’da yolsuzluk ve rüşvet ile ilgili geliştirilen yasal, kurumsal ve dijital sistemleri inceledik. Ayrıca Güney Kıbrıs’ta da yolsuzluk ve rüşvet ile mücadele için çıkarılan yasaları bulduk, onların da şuan tercümesini yapılması için AB koordinasyon Merkezi’nden destek alıyoruz. Şu an gündemimizde olan ve ivediliği alınmış Ceza (Değişiklik) Yasası’nı bitirdikten sonra AB’den gelecek uzmanlarla Mart ayının ilk haftalarında bu yasaya devam edeceğiz.  

 “İnsan kaçakçılarının yakalanabilmesi- cezalandırılabilmesi için, daha da önemlisi polisin işini kolaylaştırmak bağlamında çok önemli bir adım attık.”

  • YENİDÜZEN: Ceza Yasası yine sadece gebelik sonlandırma maddesi ile konuşuldu, hâlbuki içinde başka düzenlemeler de var değil mi?
  • Doğuş DERYA: Evet kesinlikle. 2108 yılının Mayıs ayında Milletvekili arkadaşlarım Sayın Fazilet Özdenefe ve Sayın Dr. Sıla Usar İncirli ile birlikte verdiğimiz bu önerinin içinde insan ticaretinin ve kaçakçılığının önlenmesi ve bunların suç sayılması, ayrıca nefret söylemi, gebelik sonlandırmanın şartlarının ve süresinin demokratikleşmesi ve intihara teşebbüsün suç olmaktan çıkarılması gibi maddeler var. Biliyorsunuz daha önce, 2014 yılında Ceza Yasası’nda 44 maddelik çok büyük paket ile değişiklik önerisi de yapmıştık. Bunun içerisinde idam cezasının kaldırılmasından, ahlaka aykırı suçlar bölümün komple revize edilmesi ve cinsel nitelikli suçlar olarak düzenlenmesi vardı. Tabi o dönemde de önerinin içerisinden yine tek bir madde seçilmiş, bilimsel bilgiye dayanmadan ortaya koyulan gerici ve muhafazakâr söylemler olmuştu. Eşcinselliğin suç sayılmasının kaldırılmasıyla ilgili tepkiler olmuştu. Daha sonra Aile Yasası ile ilgili yine 22 maddelik bir paket değişiklik yapmıştık ki orada da şuan velayetten, nafaka ödemesine, boşanma durumunda mal paylaşımından boşanma şartlarına kadar her şey insan haklarına uygun hale getirilmişti.

 “Seks köleleri başta olmak üzere adaya getirilen ve seyahat belgelerine el koymak, şantaj ve benzeri zor kullanma yöntemleri ile mağdur edilen insanların sorununu çözmek uzun zamandır konuştuğumuz bir konu. Bu konuya çözüm getirmek, bizim meclisimizce onaylanan BM sözleşmelerinin, insan hakları sözleşmelerinin de bir gereğidir.”

 

 O dönemde de tarafların soyadına odaklanılmış ve tartışma yine indirgemeci bir şekilde yapılmaya çalışılmıştı. Şimdiki Ceza Yasası önerimiz de ülkenin çok ihtiyacı olan birkaç meseleyi çözmeyi amaçlıyor. Bunlardan biri insan kaçakçılığı meselesidir. Biliyorsunuz Orta Doğu’daki savaşlar dolayısıyla bugün bütün dünya zulümden ve savaştan kaçan mültecilerin dramıyla karşı karşıya. Mülteciler en çok da insan kaçakçılarının eline düşüp mağdur oluyor.  İnsan kaçakçılarının yakalanabilmesi- cezalandırılabilmesi için, daha da önemlisi polisin işini kolaylaştırmak bağlamında çok önemli bir adım attık. Yine “İnsan ticareti” ile ilgili bir maddemiz var.

 “Mevcut Ceza Yasası’na göre intihara teşebbüs eden ve kurtulan bir kişi suç işlemiş sayılıyor ve mahkemeye çıkarılıyor. Bu maddeyi kaldırmak istiyoruz.”

Biliyorsunuz, seks köleleri başta olmak üzere adaya getirilen ve seyahat belgelerine el koymak, şantaj ve benzeri zor kullanma yöntemleri ile mağdur edilen insanların sorunu çözmek uzun zamandır konuştuğumuz bir konu. Bu konuya çözüm getirmek, bizim meclisimizce onaylanan BM sözleşmelerinin, insan hakları sözleşmelerinin de bir gereğidir. Bu sorunları çözümlemeyi amaçlıyoruz. Ayrıca mevcut Ceza Yasası’na göre intihara teşebbüs eden ve kurtulan bir kişi suç işlemiş sayılıyor ve mahkemeye çıkarılıyor. Bu maddeyi kaldırmak istiyoruz.  

“Kürtaj meselesi bütün dünyada haklar bağlamında en çok tartışılan konulardan biri. Sadece tıbbi bir konu değil, aynı zamanda ekonomik, hukuki, sosyal, siyasi ve kültürel boyutları da olan bir mesele. O yüzden Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler metinleri bu konunun tüm boyutları ile ele alınması gerektiğini salık veriyor.”

 

“Propaganda yapmak kolay ama hayatın gerçekleri var”

  • YENiDÜZEN: Gebeliğin sonlandırması daha çok ön plana çıktı. Neden böyle oldu? Değişiklik ile ne hedefliyorsunuz?
  • Doğuş DERYA: Kürtaj meselesi bütün dünyada haklar bağlamında en çok tartışılan konulardan biri. Sadece tıbbi bir konu değil, aynı zamanda ekonomik, hukuki, sosyal, siyasi ve kültürel boyutları da olan bir mesele. O yüzden Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler metinleri bu konunun tüm boyutları ile ele alınması gerektiğini salık veriyor. Biz de bu konuyu kadınların “Doğurganlık Hakları ve Sağlığı” bağlamında tartışmanın çok gerekli olduğunu söylüyoruz ve konuyu hem tıbbi, hem de ekonomik, hukuki, sosyal ve kültürel boyutları ile çalıştık. Zaten öneri sahiplerine baktığınızda Sıla Usar tıp, Fazilet Özdenefe hukuk, ben de sosyoloji ve siyaset bilimi eğitimi almışız. Dolayısıyla ülkemizde sağlık hizmetlerine ve doğum kontrol araçlarına erişimden, bakım hizmeti veren kreşlere, çocuklu ve çocuksuz ailelerin aylık masraflarından yasa dışı kürtajın engellenmesi için ne yapabiliriz noktasına kadar her konuyu çalışıp bir öneri hazırladık. Bu çalışmayı yaparken gördük ki, bizim ülkemizde kadınların kürtaj hakkı yok aslında. Bu konu bir tek Ceza Yasası’nda düzenlendi.
    Ceza Yasası nedir? Ceza Yasası bir kişinin ne zaman ve hangi şartlarda suçlu kabul edileceğini, yargılanacağını veya hapis ve para cezasına çarptırılacağını söyleyen yasadır. Yani hak değil, ceza tanımlayan bir yasadır. Bu yasaya göre, şu anda 10 haftanın üzerinde gebelik sonlandırmak suç. Ama 10 haftanın altında, örneğin 7 haftalık hamile iseniz ve gittiğiniz doktor “ben vicdani reddimi kullanarak kürtaj yapmıyorum” derse, 10 haftanın altında bile olsanız gebelik sonlandırma hakkınız olmuyor. Böyle durumlarla karşılaşan kadınlar ile konuştuk, gerçekten çok sıkıntılı bir durum.
    Bundan daha da önemlisi, uzunca bir süredir devlet hastanesinde kürtaj yapılmıyor. Yani kadınlar bu devlete vergi veriyor ama en temel sağlık hizmetlerinden birini devlet hastanesinden ücretsiz ya da düşük ücrete temin etmesi imkânsız.

 “Bir yandan Ceza Yasası’ndaki anomaliyi gidermeye çalışırken, öte yandan da Sağlık Bakanı Sayın Filiz Besim ile konuştuk. Doğurganlık hakları ve sağlığıyla ilgili Sağlık Bakanlığı ile bir yasa çalışması yapmaya başlamaya karar verdik.”

 

Kürtaj olacaksa özel hastaneye gitmesi gerek ki, özel hastanelerden aldığımız fiyatlara göre bugün bir kürtaj operasyonu 900-1200 TL civarında. Bu da ne demek? Parası olmayan, yoksul bir kadının suçlu durumuna düşmemesi için birkaç hafta içinde bu parayı bulması demek. Hâlbuki Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre hiçbir sağlık sorunu olmayan bir kadının sadece hamile olduğundan şüphelenmesi için bile geçen minimum ortalama süre 6 ve 7 haftadır. Eğer hormonal veya organik kökenli bir sağlık sorununuz varsa bu süre 9 ile 10 haftaya kadar çıkabiliyor. Yani sadece hamile olduğunuzdan şüphelenmek için bile geçen süre ile zaman kaybetmeniz çok mümkün. Bir de maddi olanaklarınız yetersiz ise ve kürtaj olmak için yeterli parayı bulamamışsanız 10 haftayı aşabilir ve mevcut yasamıza göre cezalandırılabilirsiniz. Bu sadece insan hakları açısından değil, kamu sağlığı açısından da ciddi bir sorun. Bundan dolayıdır ki bir yandan Ceza Yasası’ndaki bu anomaliyi gidermeye çalışırken, öte yandan da Sağlık Bakanı Sayın Filiz Besim ile konuştuk ve doğurganlık hakları ve sağlığıyla ilgili Sağlık Bakanlığı ile bir yasa çalışması yapmaya başlamaya karar verdik. Dediğim gibi, kürtaj meselesi bir hafta tartışması değil, doğum kontrol araçlarına erişim başta olmak üzere ekonomik ve sosyal bir konudur.
Bir örnek vermem gerekirse, Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’nden doğum kontrol araçlarının fiyatlarını aldım. Biliyorsunuz, spiral, doğum kontrol hapı, gebelik önleyici jel, prezervatif, ertesi gün hapı vb. gibi malzemeleri ücretsiz olarak dağıtan bir kurum ülkemizde yok. Bunları kullanmak için insanlar para ödemek zorunda. 2019 Şubat itibarıyla rahim içi araç fiyatı eczanede 500 TL, doktor muayenesi ve uygulama ücreti ile beraber bu fiyat 1000 TL’ye çıkabiliyor. Doğum Kontrol haplarının paketi 48 TL, ertesi gün haplarının fiyatları 60-100 TL arasında değişiyor. Asgari ücrete çalışan veya geliri olmayan bir insanın bu araçlara erişimi olması maddi olarak çok zor… Peki, korunma yöntemlerine erişemediği için istenmeyen gebelik yaşayan 2 çocuklu dar gelirli bir aile ne yapacak? Zaten 2 çocuğun eğitim, giyim, sağlık ve beslenme giderlerini karşılamakta zorlanıyor. Yasa koyucular olarak hepimizin bu insanların sorunlarını çözme ve onları suçlu diye damgalamadan önce gerekli yasal düzenlemeleri yapma sorumluluğumuz yok mu? Tabii ki var ve biz tam da bu sorumlulukla hareket ediyoruz. Ve diyoruz ki, gelin bir de sınıfsal konumlarından dolayı mağduriyet yaşayan yoksul ve dar gelirli insanların yaşadıklarına bakalım.
Bugün yeni evli, kirada yaşayan ve her ikisi de asgari ücrete çalışan, 1 yaşında çocuğu olan bir ailenin aylık geliri net 5.480 TL’dir. Kira, elektrik, su, mutfak, ısınma, benzin gibi sabit giderleri minimum fiyattan koyup üzerine sadece bebek bezi, bebek sütü, bebek maması, ıslak mendil ve pişik kremi masraflarını hesaplayıp koyunca bile aylık giderleri 5.624 TL’yi bulabiliyor. Bu masrafların içinde tanesi 300-400 TL olan aşılar, aylık fiyatı 1000 TL’yi bulan kreş masrafı, vitaminler, burun spreyi vb. ihtiyaçlar dâhil değil. Bu giderler 7 yıldır evli, ilkokula giden iki çocuk sahibi ailelerde 8000 TL’ye kadar varabiliyor. Dolayısıyla insanlar çocuk sahibi olmadan önce birçok konuyu düşünmek zorunda. Maddi imkânlarım bir çocuğa ihtiyaç duyduğu bakımı vermeye müsait mi? İlişkim çocuk yetiştirmek için sağlıklı mı?  Ebeveyn olmaya psikolojik olarak hazır mıyım? Evim çocuk yetiştirmeye müsait mi? Tüm bunları yok sayarak sırf ideolojik propaganda olsun diye fetüs resmi paylaşanlar ve kürtaj olan kadınları neredeyse “katil” ilan edenler bunları düşünüyor mu? Sosyal medyadan ajitasyon ve propaganda yapmak kolay ama bir de hayatın gerçekleri var, dar gelirli insanların yaşadıkları var. Kimse gidip keyfinden kürtaj olmaz. O yüzden meseleyi her boyutu ile düşünmek zorundayız. İnsanlara kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığını anlatmak, ucuz ve temiz doğum kontrol hizmete ulaşabilmelerini sağlamak sorumluluğumuz var. Bunun yanında süreleri kısıtlı olmaktan çıkarıp çocuk sahibi olmak istemeyen insanların gayri yasal gebelik sonlandırma yöntemlerine başvurmasını önlemeyi hedefliyoruz.
Hedeflediğimiz bir diğer konu, cinsel istismar, ensest, tecavüz gibi şiddet vakaları sonucunda oluşan istenmeyen gebeliklerin sonlandırılmasını kolaylaştırmak. Bugün dini yasalarla yönetilen bazı Ortadoğu ülkelerinde bile bu tip şiddet vakaları sonucunda oluşan hamilelikleri sonlandırma kolaylaştırıldı lakin bizde hala yeterli bir düzenleme yok.

 “Günümüz dünyasında her yıl 22 milyon kadın kürtaj yasağı ya da kısıtlı süre düzenlemeleri yüzünden merdiven altı kürtaj operasyonuna maruz kalıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bu yüzden her yıl 47 bin kadın ölüyor, 5 milyon kadın da sakatlanıyor.”

 

  • YENİDÜZEN: Dünyada yasal sürenin kısıtlı veya uzun olduğu ülkelerde durum nedir? Elinizde bununla ilgili veriler var mı?
  • Doğuş DERYA: Dünya Sağlık Örgütü’nün Güvenli Kürtaj ile yayınladığı bir kılavuz var. Orada açıkça belirtiliyor ki, yasal sürenin kısıtlı ya da uzun olması insanların kürtaj ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Bugün dünyada çok bilinçli şekilde doğum kontrol yöntemlerini kullanmasına rağmen istenmeyen gebelik yaşayan kadın sayısı yılda 33 milyon. Çünkü hiçbir doğum kontrol yöntemi yüzde yüz koruma sağlamıyor. Yani doğum kontrol yöntemleri hakkında farkındalığı çok yüksek ve bu koruma yöntemlerini kullanan insanlar da istenmeyen gebelikle karşı karşıya kalabiliyor. Dolayısıyla sürenin kısıtlı ya da uzun olması kürtaj ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Öteki taraftan kürtajın yasak olduğu ya da 10 hafta gibi kısıtlı sürelerle sınırlandırıldığı ülkelerde insanlar gayri yasal gebelik sonlandırma yöntemlerine başvuruyor. “Merdiven altı kürtaj” dediğimiz, hijyenik olmayan koşullarda ve ehil olmayan kişilerce yapılan kürtaj birçok soruna yol açıyor. Günümüz dünyasında her yıl 22 milyon kadın kürtaj yasağı ya da kısıtlı süre düzenlemeleri yüzünden merdiven altı kürtaj operasyonuna maruz kalıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bu yüzden her yıl 47 bin kadın ölüyor, 5 milyon kadın da sakatlanıyor. Gebelik sonlandırmayı siz kısıtlı tuttuğunuzda, gayri yasal sonlandırmalar olur ki bu uzun vadede sadece insan sağlığına değil, kamu sağlık sistemine yarattığı masraf dolayısı ile de tehdit olur. O yüzden Dünya Sağlık Örgütü yasal sürelerin geniş olmasını ve güvenli kürtajın finanse edilmesini önerir. Çünkü kadınların kürtaj sonrasında da bir bakıma ihtiyacı var. Gayri yasal yapıldığında o bakımı alamadığı için kadınlar uzun vadede çok ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Bu da ömür boyu kamu sağlık hizmetinden bunlarla ilgili tedavi almasını gerektiriyor. Dünyada yapılan hesaplamalar gösteriyor ki kürtajın finanse edilmesinin masrafı, gayri gebelikten sonra sağlık sorunları yaşayan insanların aldığı kamusal hizmetin finansmanından çok daha az.
     
  • YENiDÜZEN: Ülkemizde durum nedir? Herhangi bir veri var mı bu konuda?
  • Doğuş DERYA:  Ben 10 yıldır hem bir sosyolog hem de feminist aktivist olarak düzenli bir şekilde kadınlarla atölyeler ve saha çalışmaları yapıyorum. Bu çalışmaların bir bölümü doğurganlık hakları ile ilgili… Çalışmalarda ortaya çıkıyor ki, orta sınıf ve eğitimli 10 kadından 2’si yani yüzde 20’si hamileliğini 9’ncu veya 10’ncu haftasında anlamış. Yüzde 40’ı, 7’nci-8’nci haftada yüzde 40’a yakını da 6’cı haftasında… Yoksul ve yükseköğrenim almamış kadınların yüzde 30’a yakını 9’ncu ve 10’ncu haftalarda fark etmiş, yüzde 50’ye yakını 7’nci-8’nci haftasında yüzde 20’si 6’ncı haftada… Yaş, eğitim durumu, sınıfsal konum ve benzeri nedenlerle bu oranlar bir miktar değişiyor. Dolayısıyla 10 haftanın yetersiz olduğunu kadınların kendisi söylüyor. Genç ve yoksul kadınlarda koşullar biraz daha dezavantajlı...
    Veri demişken,  Sosyal Hizmetler Dairesi’nden aldığım verilere göre bugün ülkemizde sosyal yardım alan toplam kadın sayısı 730.  Bu sayıya 55 yaş üstü olup hayatı boyunca hiç çalışmamış, herhangi bir yerden geliri olmayan kadınlar da dâhil. Bu kadınların sadece 374’ü 40 yaşının altında. Toplam çocuk sayısı ise 1027 olarak görülüyor. Veriler ayrıştırılmış olmadığı için yardım alan 40 yaşının altındaki kadınların kaçar çocuk sahibi olduğunu söyleyemiyoruz. Çalışma Bakanlığı’nın son verilerine göre ise şu anda özel sektörde asgari ücrete çalışan insan sayısı 42 bin, bunların yarısının kadın olduğunu düşünürsek yaklaşık 21 bin kadın asgari ücrete çalışıyor. Yani hiç de azımsanmayacak bir grup kadın maddi imkânlar açısından oldukça kısıtlı koşullarda yaşıyor. Bu koşullar daha önce de söylediğim gibi çocuk sahibi olup olmamaya karar verirken oldukça önemli faktörler.
     
  • YENiDÜZEN: Özel kliniklerde yapılan gebelik sonlandırmalar ne kadar kayıt altında?
  • Doğuş DERYA: Yasal sürenin üzerinde yani 10 haftanın üzerinde gebelik sonlandırmak zorunda kalan insanlarla da konuştuk. Çünkü dediğim gibi zaten hamile olduğunu anlaması bir zaman alıyor ve parayı bulup karar verebilmesi için kısıtlı süre kalıyor. Fakat 10 haftanın üzeri gayri yasal kürtaja girdiği için bugüne dek ne kadınlar, ne doktorlar bu konuda konuşamadı. Çünkü “suçlu” olarak damgalanma da söz konusu. Bu yüzdendir ki kayıtlar tutulsa bile hangi verinin ne kadar sağlıklı olduğunu bilemeyebiliriz. Rüşvetin nasıl belgesi olmazsa gayri yasal hiçbir işin belgesi olmaz. Yasal çerçeveye almadığınız sürede bunun takibini yapmak zorlaşır. Ayrıca birçok doktor ve özel klinik de töhmet altında kalır. Oysa işini kurallara uygun yapan ve meslek etiği çerçevesinde çalışan yığınla sağlık emekçisi var. Daha önce yaşanan olaylardan dolayı hepimiz hassasız ve ne doktorların, ne de sağlık hizmeti alanların bir daha benzer sıkıntılar yaşamaması için koruyucu-önleyici sağlık politikalarına vurgu yapıyoruz.

“Türkiye’nin arka bahçesi olacağız argümanı gerçekçi değil”

  • YENiDÜZEN: Türkiye’nin arka bahçesi olacağımız yönünde de eleştiriler var. Bu konuda endişeler gerçekçi mi?
  • Doğuş DERYA: Bu haklı bir endişedir. Biz de bu endişeyi duyuyoruz ve geçmişte yaşanan, mahkemelere yansıyan gebelik sonlandırma vakalarının tekrarlanmaması için aslında önlem almaya çalışıyoruz. Türkiye’de son 10 yıldır,  kadınların devlet hastanesinde kürtaj olması özellikle zorlaştırıldı. Türkiye’de temas halinde olduğumuz doktor arkadaşların söylediğine göre, devlet hastanesine giden kadınlar fişleniyor, kürtaj olmaları oldukça kısıtlanmış.  Peki, Türkiye’de bu hizmeti alamayan kim? Özel hastaneye verecek parası olmayan ve devlet hastanesine giden yoksul kadınlar. Orta sınıf ve üstü kadınlar bu hizmeti devlet hastanesinden alamayınca özele gidip bu hizmeti alabiliyor. Yani gene en alt sınıflar mağdur oluyor. Peki, alt sınıf bir kadın kendi ülkesinde özele gidecek parası yokken 700-800 TL uçak bileti parası verip Kıbrıs’a nasıl gelecek? Dolayısıyla bu argüman gerçekçi değil. Ayrıca bunları engellemek istiyorsak bir takım önlemler alabiliriz. Örneğin bu ülkeye turist vizesi ile gelen ve gebelik sonlandırma işlemi yapmak isteyen kişilerle ilgili, Sağlık Bakanlığı bir yönerge çıkarır, kişilerin mahremiyetini, özel hayat bilgilerini ihlal etmeyecek şekilde bir form doldurulmasını kural haline getirir. Bu operasyonu yapacak hastane o formu doldurarak, bunu Sağlık Bakanlığı’na tebliğ eder ve bu operasyonun yapılıp yapılmayacağına Sağlık Bakanlığı izin verir. Böylece hem kayıt altına alınmış olur hem de istismar edilmesi engellenmiş olur.  Aksi durumda siz böyle bir ihtimal var diye kendi ülke vatandaşlarınızın haklarını ihlal edersiniz bu da doğru olmaz diye düşünüyorum.
     
  • YENİDÜZEN: İlgili sivil toplum örgütlerinin komiteye katılımları nasıl? Meseleye nasıl yaklaşıyorlar?
  • Doğuş DERYA: Yasa önerisi İnsan Kaçakçılığı ve Ticaretini de içerdiği için Mülteci Hakları Derneği, SOS Çocuk Köyü Mülteci Hakları Bölümü, Barolar Birliği,  Kıbrıs Türk Tabipler Birliği, Başsavcılık, kadın dernekleri ve ilgili tüm taraflar ile görüştük.
    Tabipler Birliği en son komitemizde Birinci Trimester döneminde- ki bunu da 12’nci haftaya kadar olan süre olarak tanımladılar- gebelik sonlandırma süresi olarak kabul edebileceklerini söyledi. Kadın örgütleri arasında İngiltere’deki gibi 24 hafta olmasını söyleyen de var, Dünya Sağlık Örgütü’nün 14 haftaya kadar uzattığı Birinci Trimester’i baz alan da var.
    Biz de bu bağlamda tüm görüşleri toplayarak ortak akıl oluşturmak istiyoruz. Bize göre süre kadar şartların ve koşulların da iyi tanımlanması önemli, o yüzden 12 haftanın üzerindeki durumlarda hangi şartlarda ne yapılması gerektiğini çalışıp bitirmek istiyoruz.
     
  • YENiDÜZEN: Yasal değişikliklerin Meclis’e gönderilmesi için bir hedef var mı?
  • Doğuş DERYA: Bir aydan fazla bir süredir bu yasayı her hafta görüşüyoruz. Görüşmemiz gereken başka yasalar da var. Dolayısıyla bu kadar emek vermişken en kısa zamanda, belki Mart’ın ilk haftaları içerisinde tamamlarsak bütün toplumun hayrına olacak. Dediğim gibi mesele sadece gebelik sonlandırma değil,  insan kaçakçılığı ve insan ticaretinin önlenmesini çok önemsiyoruz. Bu bağlamda biran önce tüm vekiller adım atmalı. İnsan kaçakçılığı ve ticareti ile ilgili gönül ister ki ayrı yasal çalışma yapalım. Ama şuan Ceza Yasası’na girmesi gerekiyor ki bütün bu insanları kaçakçılık ve ticaret üzerinden sömüren kişiler de cezalandırılabilsin.
     
  • YENiDÜZEN: Vicdani ret son davalarla daha da bir gündem oldu. Komitenin de gündeminde… Nedir gelinen aşama?
  • Doğuş DERYA: Vicdani ret mücadelesi yeni başlamadı. 1993 yılında ilk defa Salih Askeroğlu vicdani reddini açıkladı. Daha sonra 2009’da Murat Kanatlı, ardına Haluk Selam Tufanlı, Nuri Sılay ve daha birçok kişi… Davalar da var. Son olarak Halil Karapaşaoğlu…  Vicdani ret bir kişinin dini, siyasi ve ahlaki dünya görüşü nedeniyle silahaltına girmeyi, insan öldürmeyi öğrenmeyi reddettiği bir yoldur. Dünyada tanımlanmış, birçok ülkede kabul edilmiş haktır. Tarihi çok eskidir. Dolayısıyla orduya katılmak istemeyen ama yurt ödevi olarak tanımlanan bir görevi ‘ben sivil hizmet olarak yapmak isterim’ diyen bir hareket var ülkemizde de dünyaya paralele olarak var. Bizim Anayasamızda da din ve vicdan hürriyeti tanımlanmıştır ve bu hakka binayen bir kişinin din ve vicdani hürriyeti bağlamında vicdani reddini açıklaması oldukça meşrudur. Bizim Anayasa Mahkemesi’nin 2011 yılında verdiği bir karara göre yasa koyucu olarak zaten buna bir an önce bir çözüm üretmiş olmamız gerekiyordu. Bunun bir hak olarak tanımlanması ve silahaltına girmek istemeyenlerin sivil hizmetle bu görevi yerine getirmesi hep tartışıldı. Bu konuda özellikle CTP Gençlik Örgütü’nün çalışmaları oldu. Başkanımız Tufan Erhürman’ın geçmiş dönemde Meclis’te vicdani ret hakkının yasalaşması ile ilgili yapmış olduğu konuşmalar var. Keza Fazilet Özdenefe ve benim yaptığımız konuşmalar var. Biz parti olarak bunun insan hakkı olduğunu ve biran önce mevzuatta yerini alması gerektiğini söylüyoruz. Bu tabi yargıda üretilen kararların da söylediği bir şeydir; yani yargı kararları bu konuda yasa koyucunun görevine vurgu yapmıştır. Bizim de bunu biran önce çözümlememiz gerekiyor. Bunu yaparken Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ile de istişare ediyoruz. Ülkemizdeki asker ihtiyacı nedir? Güvenlik zafiyeti yaratmayacak şekilde nasıl bir formülasyon yapılabiliriz diye hep birlikte ortak bir akıl üretmemiz gerekiyor. Nitekim komiteye de davet edildiler. Bu çalışma Dışişleri Bakanlığı’nda hazırlandığı için Dışişleri Bakanlığı da taraf olarak davet edildi. Tasarı biraz hızlı geldiği için bir takım teknik aksaklıklar var. Bu teknik aksaklıkların giderilmesi konusunda hem biz hem de Dışişlerinden gelen bürokrat arkadaşlar sorumluluk aldık.  Örneğin alternatif hizmet ve vicdani rettin tanımlarının, tefsir kısmında yer alması gerekiyor. Vicdani ret değerlendirme kurulunun kimlerden oluşacağı ve hangi kriterler çerçevesinde karar üreteceği daha detaylı çalışılmalı.  Bu kurulda kimlerin görev yapacağı yine üzerine düşünülmesi gereken konular. Vicdani ret konusunun istismar edilmemesi için özellikle gerek BM sözleşmelerinde gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde telaffuz edilen noktalara göre çalışma yapmak gerek. Vicdani ret İnisiyatifi de bu konuda çok önemli katkı koyuyor.  Genel görüşme süreci geçtiğimiz hafta başladı, ilerleyen günlerde yol kat etmeyi umuyorum.  

Dünya Sağlık Örgütü “Güvenli Kürtaj: Sağlık Sistemleri için Teknik ve Politik Kılavuz” isimli kitapçığında dünyadaki tüm sağlık sistemlerine bir dizi tavsiye yapıyor ve diyor ki:

  • Güvenli kürtaj tüm yasal düzenlemeleri ile birlikte bütün kadınlar için erişilebilir olmalıdır.
  • Kürtaj ile ilgili politikalar ve hizmetler kadınların sağlık haklarına ve kadının insan haklarına uygun bir şekilde düzenlenmeli; sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik koşullar ilgili servislerin düzenlenmesinde mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
  • Güvenli kürtaj için gerekli olan ulusal standartlar periyodik olarak yenilenmeli ve iyi nitelikte bakım hizmetleri ile birlikte düzenlenmelidir.
  • Güvenli kürtaja erişimi engelleyen veya kısıtlayan tüm düzenlemeler, politikalar ve programlar yürürlükten kaldırılmalıdır.
  • Kürtaj ile ilgili tüm politikalar kadınların insan haklarına tam şekilde uymalı, tüm kadınların bu haklardan yararlanması sağlanırken, tecavüz veya cinsel istismar mağduru, HIV pozitif, ergenlik çağındaki kadınlar ile yoksul kadınların özel koşullarına bilhassa dikkat edilmelidir.

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 9058 defa okunmuştur