
Kıbrıslı maden işçisinin 125 günlük ortak ve onurlu direnişinin hikayesi
Kıbrıs işçi sınıfının ülkedeki çalışma yaşamı ve sömürgecinin politikalarını değiştirmesine neden olacak kadar etkili ve güçlü CMC Maden grevi Lefke Belediyesi Cittaslow Tiyatrosu tarafından LEFKE 48 /ΛΕΥΚA 48-Bir Grev Öyküsü adıyla sahneye taşıdı.
Murat OBENLER
Kıbrıs işçi sınıfının ülkedeki çalışma yaşamı ve sömürgecinin politikalarını değiştirmesine neden olacak kadar etkili ve güçlü CMC Maden grevi Lefke Belediyesi Cittaslow Tiyatrosu tarafından LEFKE 48 /ΛΕΥΚA 48-Bir Grev Öyküsü adıyla tiyatro sahnesine taşındı. Bu sebeple oyunun yazarı Gündoğdu Gencer ve yönetmeni Yusuf Nidai ile oyuna dair sohbet gerçekleştirdik.
“Etnik ayrılıkların öne çıktığı ve körüklendiği bir dönemde sınıf bilincinin öne çıkması benim için çok önemliydi. Enver Bıldır’ın nitelikli araştırmaları ile PEO Sendikası’nın Kıbrıs emek mücadelesi için hazine değerinde arşivi ana kaynaklarım oldu”
Türkiye-Avustralya-Kıbrıs ekseninde bir hayatı yaşayan bir tercüman, oyun yazarı, yazar, şiirleri olan bir kişi olarak Kıbrıs işçi sınıfı için çok önemli bir yere sahip CMC Maden Grevi’ni metne yansıtırken nasıl bir analiz ve araştırma süreci geçirdiniz?
Gündoğdu Gencer: 77 yıl önce Kıbrıs’ta Türk ve Rum işçilerin tüm ülkenin emek mücadelesini de etkileyecek birlikte bir hak mücadelesine girişmiş olmaları çok ilgimi çekti. Lefke Belediye Başkanı Aziz Kaya’nın da kararlı bir şekilde niyet belirtmesi üzerine bu konuda bir oyun yazmak için araştırmalarıma başladım. Enver Bıldır’ın güzel ve nitelikli araştırmalarını paylaşması benim için bir yol haritası çıkartmamı sağladı. PEO Sendikası’nın Kıbrıs emek mücadelesi için hazine değerinde arşivini inceledim ve oradaki değerli kaynaklara ulaşarak eldeki bilgileri zenginleştirdim. Yıllar önce yazılmış “Grev” adlı oyun metnini okudum. Fascismus ve Kadınlar Mahkemesi’ni yazdıktan sonra bu konu gündeme gelince 6 aylık bir araştırmadan sonra yazım sürecine geçtim. Etnik ayrılıkların öne çıktığı ve körüklendiği bir dönemde sınıf bilincinin öne çıkması benim için çok önemliydi ve oyuna öyle yaklaştım. Böylesi ciddi bir konuyu 1,5-2 saatlik bir zaman diliminde vermek zordu ve kişiler arası ilişkileri ortaya koyarak bir metin yazdım.
“Bu oyunu gönülden, içten ve dünya görüşüme de uygun olduğu için keyifle yazdım.”
Bu metin tabi ki bir ısmarlama oldu. Lefke Belediyesi Cittaslow Tiyatrosu tarafından oynanmak üzere yazıldı.
Gencer: Türkiye’de 12 Mart Darbesi sonrasında 1972’de TRT’nin başındaki paşanın İzmir’in kurtuluşunun 50.yılına özel isteği üzerine TRT Oyun bölümündeki arkadaşların ricasını kırmadım ve bir oyun yazdım ama o oyun paşanın onayından geçmedi. Daha sonra ben Avustralya’da yaşadığım dönemde o oyunun oynandığını duydum. Bu da ikinci ısmarlama oyunum oldu. Bunu gönülden, içten ve dünya görüşüme de uygun olduğu için keyifle yazdım.
“Dünyadaki olup bitenlerden soyutlanarak hiçbir şeye bakamazsın. Ben oyunlarımı yazarken bu geniş, kapsayıcı, tamamlayıcı, çeşitliliği kullanmayı çok seviyorum”
Çok başarılı bir metin olduğunu düşünüyorum. Metni kurgularken dünyadaki önemli siyasal olayları da seyirciye aktararak hem sebep-sonuç ilişkisini göstermeniz, hem de Soğuk Savaşı’n yaşandığı iki kutuplu dünyadaki büyük güçlerin siyasi ve ideolojik mücadelesinin Kıbrıs’ta nasıl yansımaları olduğunu yansıtmanız anlatımı tamamlayıcı ve etkileyiciydi. Dün 9 Mayıs’tı ve faşist diktatör Adolf Hitler’in düşüşünün sembolü olan Sovyet Ordularının Berlin’e girmesinin 80.yıldönümü de kutlandı.
Gencer: Oyun zaten onunla başlıyor. Dünyadaki olup bitenlerden soyutlanarak hiçbir şeye bakamazsın. Başbakan Churchill’in savaş sonrası “Savaşı kazandık ama dünyada yayılmaya başlayan bir komünizm tehlikesi vardır.” deyişi gibi. Bu komünizm korkusu zaten oyunun özellikle ilk bölümünde işçilere karşı da kullanılıyor ama işçiler tüm bu karşı politikalara karşı tam 125 gün gibi olağanüstü bir süre birlikte direniyorlar. Sendikanın onları besleyecek durumu yok ama kadınların muhteşem desteği, işçilerin yanında sağlam duruşları çok önem kazanıyor.
Ben oyunlarımı yazarken bu geniş, kapsayıcı, tamamlayıcı, çeşitliliği kullanmayı çok seviyorum. Daha önce “Çanakkale Savaşı’na Giden Yol” adlı oyun metninde Kaiser var, Abdülhamit var, Talat-Enver Paşalar var. Sadece savaş değil, öncesindeki nedenler de çok önem arz ediyor. Tarihsel olarak neden-sonuç ilişkisi çok önemlidir.
Bu grevin kendine özgü tarafları var mıdır? Karakterleri tercih ederken nasıl bir süzgeçten geçirdiniz?
Gencer:Ben birçok işçi karakterini inceledim. Karakterlerde çeşitli derecelerde bilinçliliği olan kişiler olarak karşıma çıktı. Örneğin emekçi olan Tabelacı Cahit karakteri işçiler arasında en bilinçli olandır. Ama Ali son derece iyi niyetli, dirençli fakat fazla bilinçli değil. Maria adlı kadın karakterimiz de iyi niyetli fakat çok bilinçsiz. Kadınlar arasında da Nacifer kalfa bilinçli ve ortamı yönetiyor.
Grev sonrasında mahkeme tarafından 24 aya kadar verilen cezalar var. Ben orada en çok ceza alanlara yoğunlaştım ve onların arasından iki kişiyi (Ali Mehmet Zeybek ile Haralambous Mimis) seçtim. Amatör grup olduğu için kadroyu küçük tutmaya gayret ettim. 6 işçi, bir vali,bir müdür toplamda 8 kişilik bir sahne üstü kadro var. Oyunu ben standart Türkçe olarak yazdım ve bunu yönetmenimiz Yusuf Nidai, Kıbrıs Türkçesine çevirdi, Maria Siakalli de oyunun Rumca çevirilerini yaptı ve bunu da projeksiyona yansıtıyoruz.
“Tabelacı Cahit’in “Yenildik, yine yeniliriz ama en sonunda biz kazanacağız. Önemli olan bizlerin birlik olmasıdır. Onlara birlikte çok büyük bir tokat attık” sözü çok önemli”
Tarihsel,siyasi,ruhani, lider karakterler de oyunda var. Dr. Fazıl Küçük gibi, Başpiskopos 2.Makarios gibi, dönemin Lefke Belediye Başkanı Fadıl Nekipzade gibi. Onların mektupları,konuşmaları vs. gerçekten ortamın ve tarafların nasıl pozisyon aldığına dair fotoğrafın netleşmesine büyük katkısı oluyor.
Gencer: İşçilerin belgelenmiş talepleri, belgelere dayalı Dr.Küçük’ün, 2. Makarios’un konuşmaları, Belediye Başkanı Nekipzade’nin Dr. Küçük ile konuşmaları, İngiliz idaresi ile temasları hep gerçek yaşanmışlıklardan oyuna aktarıldı. Oyunun kötümser (kazançsız)bittiğine dair birkaç eleştiri aldık ama orada tabelacı Cahit’in de söylediği gibi “Yenildik, yine yeniliriz ama en sonunda biz kazanacağız. Önemli olan bizlerin birlik olmasıdır. Onlara birlikte çok büyük bir tokat attık.” diyor. Tabelacının söylediği “Kıbrısın adı bile bakır, gören geldi, gelen kazdı, giden götürdü” repliği de çok önemli ve tarihsel bir tespit.
“Bu direniş ve sonuçları bence tüm Kıbrıs tarihini değiştirdi. Sömürgeci İngiliz idaresi tarafından ayrılıkçı gruplar kurularak etnik çatışmalar bu grev sonrasında başladı/ başlatıldı. Belli ki Kıbrıslıların birlikteliği ve yapabileceklerinden bir endişe duydular.”
Onurlu Lefke Maden Grevi’ni oyunlaştırmak, oynama fikri kimden çıktı? Oyun metninin de sipariş olduğunu öğrendik.
Yusuf Nidai: Bu oyunun sahnelenmesi Lefkeli olduğumuz için ve Lefke’de gerçekleşen Kıbrıstaki en uzun soluklu direnişin merkezi olduğundan dolayı repertuvarımıza girdi. Bu 125 günlük direniş ve sonuçları bence tüm Kıbrıs tarihini değiştirdi. Sömürgeci İngiliz idaresi tarafından etnik çatışmalar bu grev sonrasında başladı/başlatıldı. Belli ki Kıbrıslıların birlikteliği ve yapabileceklerinden bir endişe duydular. Ayrılıkçı gruplar kurularak bu böl ve yönet politikası hayata geçirildi. Yaklaşık 400 yıl aynı şarkı -türküleri söylemiş, aynı yemekleri paylaşmış, birbiriyle evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, etnik köken gözetmeden, birbirini gavur olarak görmeden yaşayan insanları birbirine düşürdüler.
Lefkeliler için de bu grev çok önemlidir. Zamanının Halk-Der’cileri olan Lefke Belediye Başkanı Aziz Kaya, Enver Bıldır ve ben birlikteliğe, mücadeleye olan ortak inancımız çerçevesinde böylesi bir direnişin oyunlaştırılması gerektiğine inandık ve Gündoğdu abinin kapısını aşındırdık. O da araştırmaları yaparak müthiş bir oyun yazdı. Oyunun Kıbrıs ağzına dönüşmesi görevini de ben üstlendim. Kıbrıs ağzına çevirdikten sonra provalara başladık.
Özel bir tiyatro olarak çalışma sürecinde ne gibi zorluklar yaşadınız?
Nidai: Bu oyundaki Kıbrıs ağzını doğru verebilmek için tüm oyuncuların da Kıbrıslı olması gerekiyordu. Açık çağrıya kısıtlı başvuru oldu. Bizim buralar şeher gibi değil. Amatör olan kadromuzda birçok değişiklikler de oldu. Tam olarak da oyuncu kadrosunu oluşturduğumuzu söyleyemem. Orijinal oyundaki iki gazeteci rolünü oynayacak birilerini bulamadık ve onları ben seslendirdim.
“Lefke AKM ciddi bir tiyatro salonuna dönüştü. Biz de artık kendi tiyatro günlerimizi yapacak duruma geldik…”
Bu sizlerin ilk oyunu da değil ama sanırım şeher dışındaki tiyatrolar oyuncu bulmakta ve özellikle de sürekliliği sağlamakta zorlanıyorlar. En büyük sorun oyuncu gibi duruyor.
Nidai: Lefkede 10-12 yıl önce İsmail Işılsoy ile birlikte Lefkeli Yavaş Tiyatro’yu hayata geçirmiştik ve özel bir tiyatro olarak iki oyun oynadık. O tiyatro sayesinde Lefkede tiyatro bir ileri adım attı. Buradan sevgili İsmail Işılsoy’a tekrardan teşekkürlerimizi sunarız. Sonrasında kendi değerlendirmeme göre Lefke Belediyesi kötü bir deneyim yaşadı. Daha sonra ise Gündoğdu Gencer’in gelişiyle birlikte biz Aziz başkana giderek ciddi olarak tiyatro yapmak istediğimizi bildirdik. Kendisinin onayı ile Gündoğdu hocamızın eski bir oyununun provalarına da başlamışken pandemi yaşandı ve o konu rafa kalktı. Pandemi süresinde Gündoğdu hocamız iki politik oyun daha yazdı ve biz de onlardan biri olan “Facismus”u Lefke Belediyesi Cittaslow Tiyatrosu olarak çalışarak sahneye koyduk. Geçtiğimiz yıl “Evet mi Hayır mı?” diye bir oyun sahneye koyduk. Her ikisinde Gündoğdu hocamız yönetmenlik, ben yardımcı yönetmenlik ve oyunculuk yapıyordum. Bizi heyecanlandıran Lefke48 ortaya çıkınca Gündoğdu hocamın oyunu benim yönetmemi teklif etmesi ile onur duyarak kabul ettim. Cittaslow Tiyatrosu olarak oynanan 3.oyunumuz oluyor. Özellikle bu sene bu oyunun gündeme gelmesiyle Aziz başkanı zorladık ve Lefke AKM ciddi bir tiyatro salonuna dönüştü. Biz de artık kendi tiyatro günlerimizi yapacak duruma geldik. Şimdilerde ülkede 21.Kıbrıs Tiyatro Festivali heyecanı yaşanacak. 22. Festivalde Harmancı, Şenkul ve Uluçay başkanlara “Biz de varız. Modern bir salonumuz da var. Bizi de Lefke’yi de festivale dahil etmeyi düşünün” çağrısını yapmak isterim.
“Oyun o kadar güzel yazıldı ki yönetmen olarak çok rahat bir şekilde oyunu sahneye yansıttık. Evrensel dile sahip Neruda’nın Canto General’i oyunun evrensel yaklaşımını destekliyor.”
Yönetmenlik deneyimi olarak nasıl gidiyor oyun?
Nidai: Oyun o kadar güzel yazıldı ki yönetmen olarak çok rahat bir şekilde oyunu sahneye yansıttığımızı söyleyebilirim. Ortada 125 günlük bir grev var ama grevin öncesini, grevin oluşmasını sağlayan nedenler, etmenler de vardı. 2.Dünya Savaşı’nın bitişi, etkileri, grevden bir yıl önce Kıbrıs’ta bütün halkların organize ettiği ve işçileri kutladığı muhteşem 1 Mayıs var. Sendikacıların halkla bütünleşmesi, siyasi figürlerin bütünleşmesi veya ayrışması o kadar güzel yazıldı ki benim yönetmenliğim çok rahat oldu.
Gencer: Oyunun müziklerinin çoğu Mikis Theodorakis’e ait. Pablo Neruda’nın Canto General’ini besteledi ve onun bu evrensel dile sahip müzikleri oyunun evrensel yaklaşımını destekliyor.
Nidai: Evrensel olarak da bitiyor zaten. Oyunun beynelmilel yanı her bölümünde var.
“Oyunda tam bir Kıbrıs ağzı var”
Oyunun evrensel dili aslında işçi, emekçi kesimin eve ekmek götürme mücadelesi. Siz tamamen gerçekle örtüşen bir şekilde Kıbrıs Türkçesi, Rumca ve İngilizce olarak bunu seyirciye yansıtıyorsunuz. Bu süreç nasıl oluştu?
Nidai: O kurguyu Gündoğdu hocamız ile birlikte yaptık. Sömürgecilerin, Amerikan şirketinin dili olan ingilizceyi vurgulamak ve halka indirgemek için Türkçeleştirdik ama bunu yaparken özellikle Kıbrıs ağzını (hem Türkçede hem de Yunancada) kullandık. Kıbrıslı şair arkadaşımız Maria Siakalli bize bu konuda çok değerli bir katkı koydu ve tüm oyunu Rumcaya çevirdi. Oyunda tam bir Kıbrıs ağzı var. Örneğin Yunanlılar dolmaya “dolmades” derken Kıbrıslı rumlar “gubepya” der. Şerefeye rumların kullandığı şekilde “İsiğiya” olarak kullandık.
“İşçi sınıfının, halkların mücadelesi hiç değişmeden devam ediyor. Emperyalistlerin tavrı da değişmedi”
“İşçi sınıfı mücadelesi evrenseldir” diye çok bilinin bir söylem vardır. Bu grevle ve grevin öğrettikleri bağlamında 1948’den günümüze aktarılan dersler veya mücadele deneyimleri nelerdir? Kapitalist düzen büyüdükçe ve vahşileştikçe artan sömürü karşısında bugünün dünyasında da anti-kapitalist cephe mücadelesini her alanda sürdürmektedir.
Nidai: İşçi sınıfının, halkların mücadelesi hiç değişmeden devam ediyor. Emperyalistlerin tavrı da değişmedi. Bu mücadele sürüyor ve sürmeye devam edecek. İşçilerin o gün de sendikal olarak istekleri vardı bugün de aynı emperyalist düzene karşı aynı istekleri var. Bugün sendikalar az da olsa üyelerine yaşamını sürdürebilecek kadar maddi katkıda bulunur. O zaman bulunamazdı. O yokluğun içinde bu grevin başarısı çok önemlidir. Bahar mevsiminde doğanın da verici olmasıyla, yan köylerle dayanışma içinde (gıda ve parasal yardım) idare etmişler.
Gencer: Alinin söylediği replik “Paydos borusu çaldığında benim yüzüm kara da onunki beyazdır?” oyunu çok iyi özetliyor.
Nidai: Yine düş sahnesi çok etkilidir. Oyunun birçok yerinde verilen direk, gerçekçi ve güzel mesajlar var. Lefke’deki oyunda Lefkeliler kendini buldu. Ben oyununun yönetmeni olarak bir madencinin torunuyum. Annem şu anda 90 yaşında ve bir madenci kızıdır. Annem “Bana yemek yapmayı bir cira öğretti” derdi. Biz Girne'deki oyunda çok mutlu olduk çünkü seyirci oyunun içindeydi.
Gencer: Oyunun yapısında bir simetri de söz konusudur. Erkeklerde Tabelacı Cahit varken kadınlarda Nacifer kalfa var, Ali varken karşıda Maria var, Babis ile Meryem arasında paralellik var.
Oyunun tüm Kıbrıslılara ulaşması adına bir oyun programlaması yaptınız. Nereler var ve nereler buna eklenecek?
Nidai: İlk etapta Mayıs ayı gösterilerimiz sırasıyla Lefke, Girne ve Lefkoşa’da oldu. PEO desteğiyle Mişauli ve Kavazoğlu’nun memleketi Dali’de oynayacağız. PEO’ya da hem arşiv hem de oyun için teşekkürler. Lefke, Güzelyurt, İskele gösterisi şeklinde Mayıs ayını tamamlayacağız. Mağusada da istedik ama bu tarihlerde uygun salon bulamadık. Eylül-Ekim aylarında bu turne devam edecek.
