1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. KIBRIS TÜRK BASIN TARİHİ
KIBRIS TÜRK BASIN TARİHİ

KIBRIS TÜRK BASIN TARİHİ

“Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği” olarak, tüm diğer eserleri de kucaklayacak, çok daha geniş kapsamlı bir “Kıbrıs Türk Basın Tarihi.” Projesi için yola çıktık (…) Tarih araştırmacısı uzman bir ekip ve gönüllü bir danışma heye

A+A-

 

 

 

K.T. Gazeteciler Birliği’nden Kaynak Bir Eser;

 

 

“Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği” olarak, tüm diğer eserleri de kucaklayacak, çok daha geniş kapsamlı bir “Kıbrıs Türk Basın Tarihi.” Projesi için yola çıktık (…) Tarih araştırmacısı uzman bir ekip ve gönüllü bir danışma heyeti ile uzun soluklu bir çalışmanın sonucunda bugün elinizdeki eseri sizlere sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Bu eser için, arşivlerde günlerce çalışma yapıldı. Yüzlerce sayfa gazete tarandı; kaynak kişilerle yüz yüze görüşmeler yapıldı. Kıbrıs Türk Basın Tarihini yansıtan kitaplar, tezler, yazışmalar incelendi. Ulaşılabilecek hiçbir kaynağın atlanmaması için çaba harcandı.

Yine de biliyoruz ki, bu eserin eksiklikleri olacaktır.

(…) Bu çalışmadaki “eksikliklere” karşı en iyi ilaç daha iyisini ve fazlasını yapmaktır…”

***

Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği”nin çıkardığı (500) sayfalık, “Kıbrıs Türk Basın Tarihi” adlı kitabın ‘Sunuş’ bölümündeki, geçen yılın ‘Birlik Başkanı ve proje sorumlusu Cenk Mutluyakalı’nın, ‘Sunuş’ yazısından bir bölüm aktardım sizlere. Kitabın sponsorluğunu C.B. Derviş Eroğlu yapmış. Araştırmacılar ise: Yurdagül Akcansoy, (Araştırmacı, Tarih Öğretmeni, Ayten Koruroğlu (YDÜ Tarih Öğretmenliği Bölümü Öğretim Görevlisi), Gülçin Ertaç: (YDÜ Tarih Öğretmenliği Bölümü Öğretim Görevlisi)

Onların, ‘Giriş’ yazısından da bir bölüm aktarayım...

“Kıbrıs Türk Basın Tarihi çalışmasında, bahsedilen bütün dönemler tek tek ele alınmaya çalışılmış, adı geçen dönemlerdeki ulaşılabilen bütün gazeteler ve bu gazetelerin ilk sayıları incelenmiştir. Birinci elden kaynaklar kullanılmaya dikkat edilmiş, ‘Kıbrıs Tarihi, Basın Tarihi, Kıbrıs Türk Basın Tarihi’ ile ilgili kitaplar, anılar, makaleler, dergiler, görsel materyaller taranmış. Ayrıca eserde, Kıbrıs Basın Davaları, Örgütleri ve Cinayetlerine yer verilmeye çalışılarak, ‘Kıbrıs Türk Basın Tarihi’ne ve Kıbrıs Tarihi’ne ışık tutmak amaçlanmıştır…”

 

BİR KAYNAK ESER…

Kitabı okuyanlar, bu amaca ulaşıldığını göreceklerdir. Belki ilk kez bu denli ayrıntılı bir “Basın Tarihi’ne” sahibiz artık, ‘Basın’ gibi önemli bir konuda…

Keşke,  içindeki konuları teker teker yazabilsem size… ama, maalesef ‘oynayacak gelin misali’ yerim dar… O yüzden sadece bölüm başlıklarıyla yetineyim… (Gerisini siz getirin kitabı okuyarak…)

Birinci Bölüm:

·        Kıbrıs Türk Basın Tarihi’nin İlk Dönemi: (1878-1931)

Osmanlı Türkçesi ile yayınlanan gazeteler. (23 gazete)

·        İkinci Dönemi: (1931-1958)

·        İngiliz Dönemi’nde Yeni Türk Harfleriyle yayımlanan gazeteler (19 gazete)

·        Üçüncü Dönem: (1958-1975)

Milli Mücadele Basını. (12 gazete)

·        Dördüncü Dönem: (1975-2012)

Kıbrıs Türk Basını’nın Modernleşmesi: (46 gazete)

·        Günümüzde yayımlanan Gazeteler. (15 gazete)

·        İkinci Bölümde: Eski Gazeteciler, Gazete Sahipleri, gazetelerde yazan, araştırmacıların ve sürekli basın kartı sahiplerinin özgeçmişleri…

·        Üçüncü Bölüm: BRT Kurumu

·        Dördüncü Bölüm: TAK

·        Beşinci Bölüm: Geçmişten – Günümüze Yayınlanan Haber ve Araştrıma Dergileri

·        Altıncı Bölüm: Sancak Radyoları

·        Yedinci Bölüm: Özel Radyo ve Televizyonlar

·        Sekizinci Bölüm: Basın Örgütleri

·        Dokuzuncu Bölüm: Basın Davaları

·        Onuncu Bölüm: Basın Cinayetleri

·        Ekler: Basın Yasası, Basın Kartı Komisyonu, Basın Kartı Tüzüğü, Basın İş Yasası, Yayın Yüksek Kurulu.

·        Kaynakça…

 

 


 

RÜZGARA YAZILANLAR

(352)

Dünyada ve ülkemizde yaşananlara baktıkça çoğu kez şu sonuca varıyorum: Yaşamın anlamı belki de bu: Direnebilmek…

Hal-i pür melalimize bakın…

Gittikçe, “emir kulu, ikinci sınıf insan” durumuna giriyoruz…

Zamanında, İngiliz Dönemi’nde bize öğretilenlerden biri de: “İngiltere’nin dostu ve düşmanları yoktur, ‘çıkarları’ vardır” gerçeği idi.

Bakıyorum da günümüzde tüm dünya İngilizleşmiş durumda…

(353)

Ülkemizde, “namuslu olmak, medeni cesaretli olmak” epeydir bir erdem oldu! Bazıları, vergisini vermediği yetmezmiş gibi, bizim vergimizle yaratılan her olanaktan – en çok da onlar – yararlanıyor…

Eh, “tezekten terazinin, misk-i amberden olmaz ya dirhemi!”

(354)

Kim yaratacak bu toplumun yarınını?

Onu, ‘karabasan’ diye bir şeyi asla tanımayan, toplumsal gelişimin bayrağını, günlerin en acısında bile gönderlere çekmesini göze alabilecek olanlar yaratacak…

Onlar bilir ki, “umutsuzluğa boyun eğmek”, kendilerin de toplumun da yok oluşu demektir…

(355)

“Bir zenginle bir fakir… Bir efendi ile bir işçi nasıl eşit olabilir Hocam ama” dedi… Gencecik, fidan gibi, umut vadeden bir arkadaş çocuğu… Düşündüm ve şu yanıt çıktı ağzımdan: “Servet, para, toprak, ticaret vb. ölçütlere göre değil, “İNSAN OLMA” ölçüsüne göre herkes eşittir… demeye çalıştım ama benden önce davranarak sözü şöyle noktaladı:

“Toplumumuzda bir değer yargısı ya da benimseme, bir kesim için geçerli olurken… bir başka kesimde değerini yitirmiştir. İnsanımızın büyük bölümü, sanırım kurtuluşu “nemelazımcılıkta” bulmuştur. Baksanıza, ülkede, insan hak ve özgürlükleri konusunda tısss çıkmıyor…

Günlük yaşıyor ve günlük olayları değerlendiriyoruz… Sonra da, olup bitenleri o günün rafına kaldırıp unutuyoruz…

(356)

Sonra, uzun uzun düşündüm bu genç adamın söylediklerini…

Kendi gençliğim geldi aklılma… “İngiliz Müstemleke Dönemi…” Ve, yaşadığım(ız)  onca şey…

Sonra, olay daha da genişledi, büyüdü… Uyumak mümkün olmayınca kalktım, kaleme – kağıda kafamda dönüp duranları yazdım:

“İnsan, özgür doğar denir. Oysa gerçek, yaşayan insanlara baktığımızda gördüğümüz, insanın yaratılıştan özgür değil, tam tersine, yaratılıştan birtakım güçlerin tutsağı olduğudur.

İnsan bağımlıdır…

Önce, kendi bedensel ve ruh yapısının sonra dış doğanın yasalarının ve toplum yasalarının tutsağıdır. Bu kölelikten ancak kendi savaşımıyla kurtulur ve bağımlı olduğu yasaları bilerek, kendini, doğayı… en genel anlamıyla… dünyasını tanıyarak ve dönüştürerek… AKLIYLA, özgürlüğünü elde eder…

***

Özgürlük sürecinin başlaması da, “bilinçlenme ile” eş zamanlıdır. İnsan, hangi belirleyicilere bağımlı olduğunu bilmediği sürece o belirleyicilerin kölesidir…

***

Köleliğin bilincine varıp da durumunu değiştirme savaşına giriştiği anda insan  özgürleşme sürecine de girmiş olur…

***

Unutmayalım:

Politika da, tarih de kişileri “iyi” ya da “kötü” hal ve niyetlerine göre değil… Eylemlerine göre” yargılıyor…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 3422 defa okunmuştur