1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. KADININ DOKUNULMAZLIK ZIRHI “KUTSAL ANNELİK”
KADININ DOKUNULMAZLIK ZIRHI “KUTSAL ANNELİK”

KADININ DOKUNULMAZLIK ZIRHI “KUTSAL ANNELİK”

Rahmine o mucize düştüğü ilk an başlıyor heyecanın, sen dahil herkes mutluluktan uçuyor. Taze annesin tarifsiz duygular içerisindesin.

A+A-

Melis Bağkur 
melisahilli@gmail.com

Onu kucağıma ilk aldığım an, kokusu tüm hücrelerime dolduğu an… İşte o an ben anne oldum, yeniden doğdum…

İşte “kutsal annelik mertebesi” safsatasının en klişe cümlesi... Seri üretim bir ürünü her bedende görmek gibi, her yeni annenin diline pelesenk olmuş seri üretim cümleleri; yeniden doğdum, ben seninle var oldum benzeri uzayıp giden cümleler.

Saatler süren sancılar sonrasında ya da kısacık bir operasyonla bir bebek dünyaya getirmek mi yeniden doğmak, onunla var olmak? Geçmişi, yaşanmışlıkları, geçmişteki seni olmamış saydıracak bir kutsallık mı bu yaşadığın? Baştan sona yanlış olmasa da epey eksik ve şişirilmiş söylemler bunlar. Herşeyi toz pembe göstermek için kuşandığın o zırh da nesi?

Rahmine o mucize düştüğü ilk an başlıyor heyecanın, sen dahil herkes mutluluktan uçuyor. Taze annesin tarifsiz duygular içerisindesin. Onu ilk gördüğümde dünya sanki durdu, onu ilk kokladığında kendini cennette hissettin, onu ilk öptüğünde... Tamam da ilk kez üzerine kustuğunda ne hissettiğini neden anlatmıyorsun?  İlk kez ellerin kakalara bulanmış halde çocuğu hem yıkamaya hem susturmaya çalıştığında, ilk kez eşinle aranda bir uçurum olduğunu farkettiğinde, ilk kez o özgür ruhlu kadının bu sersefil halde ne yapmaya çalıştığını anlamadığının bilincine vardığında, ya bu çocuk işi hiç de düşündüğüm gibi değilmiş dediğinde,  belki de bu çocuğu istemediğini hatta sevmediğini farkettiğinde... Biraz da bunlardan konuşalım.

Kutsal anneler size sesleniyorum!!

Bu yazıyı okurken bir süre size bu kutsallık misyonunu yükleyen herkesi çıkarın aklınızdan. Kocanızı, ailelerinizi, size annelliği öğretenleri, herşeyi bilen ve karışan yaşlı teyzeleri, en iyisini bilen uzmanları, okuduğunuz bilgi yüklü annelik kitaplarını, sözleri ile inciten komşuları, bakışları ile sizi hapseden arkadaşları.... Hepsini unutun. Burada başbaşayız ve illa bir hüküm biçecekseniz kendinize, yargı mercii sadece sizsiniz. Rahatlayın…

ANNE SÜTÜ BEYİN GELİŞİMİ İÇİN ÖNEMLİ!!

Doğanın yadsınamaz gerçeği, en kıymetli ilk besin anne sütü ve ilk fiziksel bağın kurulmaya başladığı o an, emzirme…

Artık toplum tarafından fikirsiz olmaya itildiğin süreç işte o ilk bağı kurmaya çalıştığın an, emzirme ile başlıyor. Memeler senin mahremin olmaktan çıkıyor ve kamu malına dönüşüyor. Sen bebeğini emzirirken birileri gelip “şu memenin başını biraz daha sokmalısın çocuğunu ağzına’’ deyip hoop iznin olmadan memene elini sürüyorlar. Bütün o acemiliğinin ve stresinin arasında sen bir bebeği doyurmaya çalışırken, bir bakıyorsun yukarıdan aşağıya masaj yaparsan daha bol sütün gelir diye çok bilmişler kalabalığının elleri memene masaj yapıyor. Bir durun arkadaş!! Bu benim bedenim! Çocuk oldu diye bana istediğiniz gibi dokunamazsınız. Emzirme saati geldi deyip mememi yerinden çıkarmak için kıyafetimi açamazsınız. Çocuğu emzirirken bedenime dokunamazsınız. Onca zaman sabreden kutsal anneler, biraz daha sabredin zaten süt gelecek, bu bebek emme refleksi ile doğuyor. Doğal süreci bu, onun mucizesi de bu. Neye müdahale ediyorsunuz? Daha doğru yöntemi biliyor (!) olmak, beni emziren kadınlar arasında burun farkıyla birinciliğe yükseltmeyecek. Kimse bana 5 cc fazla süt çıkardım diye madalya takmayacak. Tamam anne sütü sağlıklı da bu neyin yarışı?  Durun daha yeni başlıyoruz. Bununla da kalmayacak ve bir bakacaksın ki herkes bir anda beslenme uzmanı kesilecek. Al bunu ye süt yapar. Bunu yeme sütünde gaz yapar. Onun kökü ile bunun sapını ezip kaynatıyorsun, sonra da içine bal koyup içtin mi ooooh gelsin sütler. Bu ne ya!! İstemem ben bunu, iğrenç!! deme hakkın yok. Bunun yerine başka bir fikrim var demek de yok. Tabii dedim ya artık sen fikirsizsin ve herhangi bir konuda senden izin almalarına gerek yok. Elveda yazları seni serinleten buzlu biralar, soğuk sabahlar içini ısıtan kahveler, gelsin koyu yeşil yapraklı sebzeler. Elveda gece gezmeleri, dost muhabbetleri, gelsin gece uykusuzlukları ve tükenmişlikleri. Zaten gece gidilen mekanlar evli ve çocuklu annelere mahrem. Ama çocuğu tebrik için evine doluşanlara göğsünü gerinerek açabilirsin. Çocuğu emzirmen gerekiyor diye misafirler evden gidecek değil ya!! Ne var 8-10 kişi daha görse memeni. Aç 10 dakika emzir şurada. Çok bilmişler ye diyecek yiyeceksin, iç diyecek içeceksin. Yeme derlerse de itaat edeceksin. 2 saatte bir kalkacaksın. Geceleri uyumayacaksın. Bebek emdiğini emecek sonra kalan sütü de makineyle sağacaksın. Sen orda süt üretim makinesisin sadece. Yeni görevin bu. Daha çok süt vermek için daha çok eziyet çekmelisin. Çünkü Neden? Çünkü sen “KUTSAL ANNE”sin.

GÖZYAŞI DA GAZ GİBİ ANNE SÜTÜNDEN BEBEĞE GEÇEN BİRŞEYMİŞ!

‘’Neyi var bu çocuğun? Neden sürekli ağlıyor?’’ gibi bir soru sorma gafletinde bulunan kutsal anneye kabilenin diğer üyeleri tarafından ok atışları başlıyor. Bu konu ile ilgili iki farklı görüş mevcut. İlk akımın savunucuları ‘’bir çocuğu bile susturamadın’’cılar. Yani zaten bir iş becerdiğin yok ve o kadar ki şu kadarcık bir çocuğu bile susturamadın diyerek anneye ilk yetersizlik tohumlarını ekerler. İşte aynı akımın savunucuları muhtemelen doğum öncesi sana anneliğin ne kadar muazzam güzellikte olduğunu ve annelerin ne kadar güçlü olduklarını anlatıp durmuşlardı. İkinci akım ise ‘’herşeyin suçlusu anne’’ciler. Bu akımın savunucuları genellikle çok bilmiş, kıdemli annelik mertebesindeki orta yaş teyzelerdir. Artık yere mi bastın da sütün çocukta gaz yaptı, yoksa bizden gizli gizli birşeyler mi yedin bilemeyiz.

Zaten eğer cevap bunlarda değilse bir çocuk sadece annesi mutsuz ya da gergin ise ağlar. Oysa gergin olacak ne var ki? Epi topu bir karışlık bir bebek. Ne var sanki gece sadece 2 saat uyuyup sonra bebeğin çığlığıyla ağzından salya akıttığın anda uyandıysan? Hayır anlamadım yani. Banyo, tuvalet, giyinme gibi temel ihtiyaçlar istenirse ertelenebilir. Çok da abartmamak lazım. Bitik haldeyim diye mızmızlanma çünkü bebek hisseder sonra senin yüzünden yine ağlar. Hem televizyonda bas bas bağırıyor. Subliminal mesajlara devam... ‘’MUTLU ANNELER, MUTLU BEBEKLER’’.

Herhangi bir insan evladına ağlama dediğinde ağlamayı kesmediği gibi, anneye de stres yapma bebek stresini hisseder dediğinde daha çok stres yapacaktır tabi ki. Ya aslında bakın ne diyeceğim, ayaklarımızın altındaki cenneti biz size aynen geri iade edelim siz de biraz kendi sorumluluklarınızı sırtlanıp bizi rahat bırakın olmaz mı? Bırakın bebeğimle ben istediğim gibi ilgileneyim hatta bazen ilgilenmeyim, çekin ellerinizi memeden, sütümden, stresimden ve yediklerimden. Bebeği boşverin, siz biraz benimle ilgilenin. Aç mıyım, biraz dolaşmak ister miyim, emzirmek istiyor muyum, banyo yapmak ister miyim mesela, hatta sorun ya çekinmeyin bir bira patlatmak ister misin? Bebeğimi, bedenimi ve anneliğimi bana bırakın. Kutsal olmak istediğimi kim söyledi ki?

Artık bebeğe bunu açıklamanın zamanı geldi: SORUN SENDE DEĞİL BENDE. Oysa sen kutsal anneydin ve cennet ayaklarının altına serilmişti. 9 ay karnında büyütmüşsün ve bedenin darmaduman olmuş, acılar içinde doğurmuşsun ölümlerden dönmüşsün ve yine de imana gelememişsin öyle mi?. İşte şimdi hakikat vakti...

KUTSALLIK MI? TANRISALLAŞTIRMAK MI?

Peki öyleyse nerden çıktı bu kutsallık? Bu gerçekten kadınlığın fıtratında mı var? Anneliği, kadınlığın en üst mertebesi gören bu düşünce bozuntusu kafalarımıza nasıl yerleşti? Yani analar hep çilekeş, hep gariban, hep fedakar olmak zorunda mı? Yoksa bunun da cevabını toplum baskısında bulabilir miyiz? ‘’Eee kendi isteğinle çocuk yapıyorsun sonra da annelik için söyleniyorsun’’ diyenleri duyar gibiyim. Konu doğurduğun çocuğu isteyerek yapmak ya da onu sevip kabullenmek ile alakalı değil. Bu konu sadece üzerimize giydirilmeye çalışılan anne olma rolü ile alakalı.

Bir kadına “kutsal anne” yaftası yapıştırıldığında kadının insani hakları elinden alıyor aslında en başta da bireysel özgürlüğü. Bireysel özgürlüğü açmakta fayda var. Annenin öz bakımı için ayırdığı zamandan tutun da, yüreği sıkıştığında dertlenme, göz yaşı dökme hakkına kadar pek çok şeyi kapsıyor bireysel özgürlük.

Her kadın anne olmak için doğmadı, kadın olarak dünyaya gelen her insanın anne olmak bir mecburiyeti olmadığı gibi anne olmuş her kadın da bu işi herkes gibi (!) hakkıyla beceremiyor olabilir. Bu da çok insani değil mi sizce? Hatasız olmak demek, kutsal olmak demek kendini tanrısallaştırmak değil mi?

İçine doğduğumuz coğrafyalar yaşam normlarımızın en önemli belirleyicisidir. Bizim coğrafyamız bir kadının en asli görevinin önce iyi bir eş sonra kutsal bir anne olmasını söyler. Kadının kendi kimliğini kurması, varlığını anlamlandırması annelik mertebesiyle oluyor bu coğrafyada. Kadını yavaş yavaş pasifleştiren, ataerkil baskıyı her alanda üzerimizde hissetmemize yol açan bir coğrafi kader…

Anneye atfedilen kutsallık, kadını yüklenen bir yük, bir eziyettir aslında. Kutsal anne olgusu kadını korumaz; aksine, ele geçirir, boğar. Annelik, birini kendinin önüne koymak değildir.. Sen boğulmuş bir kutsal anne olsan neye yarar? Bir kadın doğum sonrası da kadındır her şeyiyle ve kabul etmesi zor gelse de kadının varoluş nedeni, yalnızca annelik değildir, olamaz!

 

 

 

Bu haber toplam 8643 defa okunmuştur
Gaile 464. Sayısı

Gaile 464. Sayısı