
İLMİ Mİ YOKSA DİNİ BIR EVRİM Mİ?
TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ NASIL BİR ROTADA SEYREDİYOR?
Uzun bir süredir Türkiye’de bilimsel eğitim dini eğitimle karşılaştırılıp karıştırılır olmuş, elmalarla armutların toplanması gibi bir çelişki yaratılmıştır.
Bunun yanısıra ayrıca tüm kadem
TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ NASIL BİR ROTADA SEYREDİYOR?
Uzun bir süredir Türkiye’de bilimsel eğitim dini eğitimle karşılaştırılıp karıştırılır olmuş, elmalarla armutların toplanması gibi bir çelişki yaratılmıştır.
Bunun yanısıra ayrıca tüm kademelerde sınav odaklı bir eğitim sistemi son 40 yıldır zaten düşünen, tartışan, eleştiren, yaratan insanı yetiştirebilmenin en büyük engellerinden birisiyken, son dönemlerde buna bir de din derslerinin zorunlu hale getirilmesi, imam-hatip liselerinin yaygınlaştırılması, imam-hatip lisesi mezunlarının üniversiteye her bölüme girişlerinin kolaylaştırılması , sonuç itibarı ile imam öğretmen-imam hukukçu-imam mühendis-imam siyasetçi-imam doktor-imam sosyolog ve imam-her meslekten insan yetiştirilmesinin önünün açılması ülke eğitim sisteminin çağdaşlaşmak ve küreselleşmek yerine biyat eden bir toplum yaratma, düşünen ve sorgulamayan insan yetiştirerek buyurulanları uygulayan ve eleştirmeyen bir sosyal yapı oluşturacak bir eğitim sisteminin kökleşmesine çalışılıyor.
Son olarak, İmam-Hatip liselerinin daha küçük yaşlardan başlatılmasının önünü açmak ve bunu çocuk yaşlar olan 9-10 yaşlarına kadar indirebilmek için öğrenme teorilerini ve Piaget gibi bilim adamlarının öğrenme ve psikoloji kuramlarını ters yüz eder bir biçimde okul sürelerini 4+4+4 dilimlerine bölme ve ilk 4 yıldan sonra İmam Hatip’liler yetiştirme adımları atma girişimleri de başlatılmıştır Türkiye’de.
KIBRIS’IN KUZEYİ NASIL ETKİLENİYOR?
Ülkemizde yaşanan gelişmelere bakıldığında, elbette ki sistemsizliğin yarattığı ekonomik daralmalar nedeniyle sıkıntılı bir dönemden geçildiği bilinmektedir.
UBP hükümetinin Türkiye’den ay sonları para alabilme uğruna kendi kendini yönetmeyi bırakın, doğrudan icazet almaya başlaması, ekonomiden çalışma hayatına, vatandaşlıktan mülkiyete, sağlıktan eğitime, hayatın her alanında TC hükümetinin bir “şubesi” gibi çalışır olması hem gözlerden saklanamamakta hem de halkımızı ve halk iradesini olumsuz etkilemektedir.
Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde son 3 yıldır eğitim sisteminde yapılmaya çalışılan dogmatik uygulamalar, SBS sınavları, din derslerinin aynı Türkiye’de olduğu gibi zorunlu hale getirilmesi, kuran kurslarının yaygınlaştırılması, meslek okulu içerisine İmam-Hatip bölümü açılması, okullara dini bilgiler içeren ve bilimselliği yeren kitaplar sokulması, TED Kolejine arazi ve okul açma kredileri verilmesi, Doğu Akdeniz kreşi-ilkokulu-ve kolejinin Türkiye’den Doğa Kolejine devredilmesi gibi uygulamalar giderek artarken kamuoyu da bundan giderek daha rahatsız hale gelmekte ve gelecekten endişe duymaktadır.
Bugün sizlerle bu konularla ve özellikle de Darwin/Anti-Darwin teorileriyle ilgili (bir dostumdan gelen bazı bilgilerden de yararlanarak) bu köşe yazısını kaleme almayı uygun buldum. Dilerim dünyanın gittiği bilimsel eğitim yönünde adımlar atmaya başlamaya daha fazla gecikmez ve ülkemizin gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu insanları yetiştirecek insan yetiştirme sistemini hayata geçiririz.
TARİHTE İMAM-I GAZALİ KONUSU
İslâm kelâmı içinde birçok felsefi akım oluşmuş, bunların bazıları İslâm ile Yunan filozoflarının görüşlerini kaynaştırmaya ve uzlaştırmaya çalışmıştır. Tartışma yaratan mes’elelerden bazıları âhiretin salt ruhani mi yoksa bedensel de mi olacağı, evrenin ezeli olup olmadığı ve dolayısıyla creatio ex nihilo (Tanrı'nın "yoktan var etmesi") gibi mes’elelerdi[1],[2],[3].
Ancak M.S. 1016 yılında, İslâm âlimleri olarak adlandırılan çok sayıda kişi bir araya toplanarak, Kur'ân-ı Kerîm konusunda uygulamaya yönelik bir tartışmayı başlatırlar. Buna literatürde bilimcilerle kadercilerin karşılaşması da deniyor. İmam-ı Gazali çok iyi bir hatip olması nedeniyle “biz ancak beş duyumuzla algılayabiliriz; hâlbuki kutsal kitabımız bu duyuların dışındaki gerçekleri bize ulaştırmaktadır ” meâlinde bir konuşma yapıyor ve bu nedenle “ Kur'ân-ı Kerîm üzerinde hiçbir şekilde yorum yapamayız, tek bir esresini bile değiştiremeyiz, ebedi olarak verilen ilkelere ve düşüncelere bağlı kalmalıyız "der[4]. Böylece İslam, statik (değişmeyen, durgun) her şeyi Tanrısallığın hükmü altında gören "Yaratılışçı" dediğimiz dogmatik zihin yapısına taşınır. Bu zihin yapısı öylesine güçlüdür ki, günümüzde dahi aşılmış değildir.
YARATILIŞÇI -ANTİ DARWİNİZM- ÇABALARI
"Yaratılışçı" (anti Darwinism) çabaların son yıllarda Türkiye’de ve dolayısı ile KKTC’de de yoğunluk kazanması tesadüfî mi?
Gerçek adı Adnan Oktar olan Harun Yahya, bu hareketin en sembolik isimlerinden biridir. En ilginci de, "İsrail oğulları tüm diğer kavimlere egemen oluncaya kadar mücadelenizi bırakmayacaksınız" buyruğunu veren, Tevrat’ta hem Kral hem de Peygamber olarak geçen Harun ve Yahya adını, İslâmiyet’in egemenliğini ve kutsallığını güçlendirme kisvesi altında, Türkiye’de ve Dünyada Müslümanların tümüne yönelik, her türlü yayın organını en etkili şekilde kullanan bir kişinin "Harun- Yahya" takma adını kullanmasıdır[4].
Mart 2009'da TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisinin Darwin kapağını baskı aşamasında değiştirmesi, iki yüz yıldır tartışılan evrim teorisini yeniden gündeme taşımıştır. Böylelikle İslâmiyet’te evrimin yeri de tartışmaya açılır. Aşağıda iki ünlü ilâhiyatçının Darwin ve evrim teorisiyle ilgili bazı görüşleri verilmektedir:
“HURMADAN GELDİK” TEORİSİ...
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk: “Sözüm ona sansürü Müslümanlık adına yapıyorlar. Halbuki Darwin, evrim tezini ünlü Müslüman filozof İbn Miskeveyh’ten çaldı. Evrim teorisi Batı’nın değil Müslüman’larındır. 940-1030 yılları arasında İran’da yaşayan İbn Miskeveyh, “El-Fevzü’l-Asgar” adlı ölümsüz eserinde evrimleşmeyi, Darwin’den tam 850 yıl önce incelemiş ve onun vardığı sonuçlara daha o zaman varmıştır. Miskeveyh’e göre, yüksek âlemden inen nefs (ruh) çeşitli dünya varlıklarında kendini göstere göstere tekâmül etmiş, nihâyet insanlık mertebesine gelmiştir. Bu süreçte, hayat eserini ilk kabûl eden varlık bitkidir. Aşağı düzeyinde bitki tohumsuz ürer. Otlar gibi… Nihâyet evrim, üzüm ve hurma ağacına ulaşır. Bitkiler âlemi, hurma ile tekâmülünün son sınırına varmış olur. Hurmada artık hayvan özelliği belirmeye başlamıştır. Hurma, bitkinin son, hayvanın ilk mertebesidir. Hayvanlar âleminde ilk mertebe, kısmen hareket edebilen, sâdece dokunma duyusu bulunan sedef ve salyangoz gibi hayvanlardır. Evrimleşme, köstebek ve benzeri 4 duyu sâhibi hayvanlarla devam edip 5 duyu sâhibi, terbiye edilebilir hayvanlara ulaşır. Bu mertebede at ve şâhin tipiktir. Evrimleşmenin insanlık mertebesine bağlanma noktasında maymunlar ve benzeri gelişmiş hayvanlar görülür”[5].
“KUR’ÂN’DA EVRIM VAR” KONUSU...
Prof. Dr. Süleyman Ateş: “Darwin’e karşıyım ama bilimde sansür olmaz. Kur’ân’a göre insan bir evrim geçirmiştir. Ama Darwin’in dediği gibi insan maymundan gelmiş değildir. Kur’ân’da insanın henüz halife olmazdan önce, yâni yeryüzünde Allah’ın temsilcisi olmazdan önce barbar, kan dökücü bir canavar gibi olduğu söyleniyor. Ama akıl potansiyeliyle insan olgunlaşıyor ve yeryüzündeki varlıklara hâkim olacak duruma geliyor. Bu Allah’ın bir lûtfu sâyesinde oluyor. Bakara Sûresi’nin âyetlerinde buna işâret edilmektedir. İnsan Sûresi’nde ise “İnsan kendisinin hiç anılmadığı uzun zamandan geçmedi mi” diye buyurulmaktadır. Yâni insan daha insan değildi ama insan olma yönüne yönlendirilmişti”[5].
SÖZÜN ÖZÜ...
Kimin görüşünü kabûl etmek câizdir şimdi?
Gelelim sözün özüne…
Gerek Yaşar Nuri Öztürk’ün, gerekse Süleyman Ateş’in söyledikleri bilimsel midir?
“Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Darwin’i hırsızlıkla(!) suçlayıp, Müslüman filozof İbn Miskeveyh’ten aşırma yaptığını söylüyor. Bir kere, epistemoloji (bilginin incelenmesi) diye bir kavram var. Darwin gözlem (müşahede) yöntemiyle topladığı bilgilerden bir teori (kuram) imâl edip kaleme alıyor, bu bilimseldir. İbn Miskeveyh ise dinî referansla “ahkâm” kesiyor (birşeyler söylüyor), bu bilimdışıdır. Hurmada hayvanî özellik beyanatı ise komik ötesidir.”[6]...
“Süleyman Ateş ise “Darwin’e karşıyım ama bilimde sansür olmaz” diyor. Bir cümle ancak bu kadar kendi içerisinde çelişik olabilir.“Ben peşin hükümlüyüm ama bilimde peşin hüküm olmaz” diyor.”[6]...
Darwin insanın maymundan geldiğini değil, en yakın akrabası olduğunu söylemiştir ki, doğrudur. Hiçbir tür diğerinden “aşağı” veya “yukarı” değildir. Hepsi de aynı derecede saygıdeğerdir. İnsan türünde de evrimleşme süreci devam etmektedir. Artık herkes evrimin bir teleolojisi (erekselliği) olduğunu kabûl ediyor. Bunun nasıl veyâ niçin yâhut neden olduğunu izah için ister adına inanç temelinde Tanrı, YHV, İçsel Gerçeklik veyâ TAO diyelim, isterse evren (kâinat) kendisi zâten bir kök hücredir ve her berhava oluştan sonra tekrar toparlanmaktadır diyelim, fark etmez[6].
SONUÇ YERİNE..
Evrim teorisi kusursuz şekliyle herkese anlatılmalıdır. Fakat bir yerde hata yapıp evrim teorisini Tanrı’nın yokluğuna kanıt olarak gösteremezsiniz.
Evrim teorisi Tanrı’nın varlığını ne inkar eder, ne teyit eder. Çünkü bilim, doğadaki fenomenleri açıklamakla yükümlüdür. Tanrı ise doğaüstü kozmik bir
varlıktır[7].
YÂNİ...
Okulda, Camide ya da herhangi bir kurs yerinde, bir kutsal kitabı bir fen kitabıymış gibi okutmakla dine yapabileceğiniz en büyük kötülüğü yapıyorsunuz.
İncil de, Kur'ân-ı Kerîm de, Tevrat da ve diğer benzeri tüm din-i kitaplar da insanlara cennete nasıl gidebileceklerini anlatmak için yazıldı...Cennetin veyâ dünyânın nasıl yaratıldığını göstermek için değil; siyâsete bulaşıp yönlendirmek için hiç değil.
KAYNAKÇA:
1.Taylan, Necip. "İslam Felsefesi". 136-138
2.Brentjes, Sonja. "Islamic Science." New Dictionary of the History of Ideas. Ed. Maryanne Cline Horowitz. Vol. 3. Detroit: Charles Scribner's Sons, 2005. 1155-1160. Gale Virtual Reference Library. Gale.
3. Peters, Ted. "Science and Religion." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones.
4. Prof. Dr. Ali Demirsoy “Bu ülkenin insanları evrim kavramından ne anlıyor?"
5.http://www.turktime.com/default.asp?page=haber&id=49201
6. Kerem Doksat “Evrim muhabbetleri"
7. Prof.Francisco Ayala “Din ile evrim arasında uzlaşma"