1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Geldiğimde Büyükelçiye sordum, dedim ‘Sen benim için mi yazdın bunu’”
“Geldiğimde Büyükelçiye sordum, dedim ‘Sen benim için mi yazdın bunu’”

“Geldiğimde Büyükelçiye sordum, dedim ‘Sen benim için mi yazdın bunu’”

Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı, DP Genel Başkanı Serdar Denktaş'tan YENİDÜZEN'den Meltem Sonay ve Mert Özdağ’a konuştu, önemli açıklamalar yaptı.

A+A-

Meltem SONAY: TC Elçiliği ile ilişkileriniz nasıl? Büyükelçi Kanbay’ın Crans Montana sürecinde Ticaret Odası Başkanı Fikri Toros’un sosyal medyadaki bir paylaşımını altına yaptığı ‘orada devletin kaynaklarını yandaşlarına, akrabalarına peşkeş çeken insanlar görüyor musunuz’ yorumu dikkat çekmişti… Bu yorumu üzerinize aldınız mı?

 

Serdar DENKTAŞ: Vallahi ben hiç üstüme almadım o yorumu… Crans Montana’da önüme getirdi gazeteci arkadaşlardan biri, hiç üstüme almadım. Sonra geldiğimde Büyükelçiye sordum, dedim ‘Sen benim için mi yazdın bunu’, ‘Yok hayır ne münasebet ama bu tür olayların olduğunu biliyoruz’ falan diye de sohbet ettik.”

 


DENKTAŞ ÜNİVERİTESİ  İÇİN ‘OĞLUNA  ARAZİ’ MESELESİ…

“Okey, çekildik… Ne oldu?”

“Bir kere bir üniversiteye 5 yıldır uğraşılan ve izni alınmış çalışmaları devam eden bir üniversiteye diğer üniversitelere olduğu gibi bir arazi kiralanması, tahsisi gündeme geldi ve bu da benim dönemime denk geldi.

Şunu mu demeliydi oğlum, ‘Babam Maliye Bakanı’dır erteleyelim bir müddet daha, kaç yıl gidecekse. Ya da ‘Babam Maliye Bakanı’dır, ben bu işten tamamen vazgeçeyim’ bunu mu söylemeliydi bu çocuk… 36 yaşında bir adam sonuçta.

Neticede şimdi devam ediyor, üniversiteyi kuracak, o arazi olmaksızın… ,

Arazi iptal edilmedi, kiralanmamıştı ki iptal edilsin… Talep götürdük doğru ama bir karar alınmamıştı. Alınan karar nedir Bakanlar Kurulu’nda, ‘Askeri bölge olmaktan çıkarılması’… İptal edilen nedir, ‘Sivil bölge olarak kalmasın, askere geri dönsün’. Askeri bölge olarak kaldı orası.

Kupkuru bir arazi, arkası Alayköy… Park olacak diye bağırılan yer bambaşka ama bizim memlekette biri bir laf atar arkasından da herkes koşturur. Önce bir öğren, park yapımına hiçbir şekilde uygun bir yer değil, şehir parkı hele de… Ama OK, çekildik… Noldu?

Diğer üniversiteler, şimdi açılacak olan üniversitelerin bir sürü talebi var, gelir önümüze…  Ne yapacağız bunlarla? Diğerlerine verildiği gibi vermeye de devem ediyoruz.

 

Mert ÖZDAĞ: Siyaseten de bu konudan yıpranmış hissetmiyor musunuz kendinizi?

Serdar DENKTAŞ: Haksız yere yıpratıldığıma inanırım. Şu anda orası askeri bölge… Memnun muyuz hep beraber? Orada bir üniversite olacaktı, bu üniversitede bilmem kaç tane öğretim görevlisi görev yapacaktı. Bir sürü insanımıza daha ek bir iş kapısı olacaktı… Ha orada olmayacak şimdi başka yerde olacak.

 

Mert ÖZDAĞ: Yeniden kamu arazisi mi olacak yoksa daha farklı bir yöntem mi izleyeceksiniz?

Serdar DENKTAŞ: Kamu binası olarak hastane binası yıkılmak üzere olan, daha önce bir gazeteye, sonra bir bet ofis kurulmak üzere kiralanmış bir bina şu anda ana bina, rektörlük binası olarak tamiratı aşağı yukarı bitti. Eylül’de de öğretim başlayacak orada. Diğer yerler için de kendisi yer arıyor. Ya bir yer bulacak satın alacak, bakalım göreceğiz… Başlasın bir de…


SAYIŞTAY BAŞKANI… ATAMALAR…

“Denetleyen Sayıştay Başkanı değildir. Sayıştaylıktır, kurumdur. Hepsinin de eşini bir yere almadığımıza göre bir sıkıntı olmamalı aslında”

 

Meltem SONAY: Sayıştay Başkanı özelinde ‘Sayıştaylığın güvenilirliği’ de sorgulanır oldu… Önce Sayıştay Başkanı’nın maaşı yükselten bir yasanın geçmesi, ardından kız kardeşinin alındığı Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü görevine eşinin atanması eleştirilere neden oldu. Ne diyorsunuz?

Serdar DENKTAŞ: Özel Kalem Müdürlüğü bir bakanın uhdesinde olan bir konudur. Ona benim bir söz söylemem çok yakışık almaz. Ben kendi bakanlarıma ‘müdürlerinizi kendiniz tayin edemezsiniz ama Özel Kalem Müdürü sizin uhdenizdedir’ derim, o benim özelimdir hakikaten.

 

Mert ÖZDAĞ: Siz olsanız Sayıştay Başkanı’nın eşini atar mıydınız?

Serdar DENKTAŞ: Bana yakın değil, niye atayım. Ama şuysa soru, ‘Bir başka makamda olan birinin eşini atar mıydınız’, eğer güvendiğim biriyse atardım.

Denetleyen Sayıştay Başkanı değildir. Sayıştaylıktır, kurumdur. Hepsinin de eşini bir yere almadığımıza göre bir sıkıntı olmamalı aslında. Kız kardeşiydi, o ayrıldı da ondan sonra eşi geldi, bir gariplik bir yasa dışılık, bir usulsüzlük varsa orada, özellikleri tutmayan biriyse bu eleştirilebilir. Ama doğru bulunurum, bulmam koyun bir kenara, bir bakanın atadığı özel kalem müdürü için ben yorumda bulunmam. Benim atayacağım bir özel kalem müdürüne bir yorumda bulunulmasını istemediğim gibi…

Eşi atandı diye iltimas mı geçecek? Bu kadar mı küçük düşünüyor bizim Sayıştay Başkanımız? Eşim atandı aman ben dokunmayım bunlara mı diyecek. Hepimiz birbirimizi tanırız bu memlekette, gayet küçük de bir toplumuz. Kim kimi daha yakın hissederse özel kalem müdürlüğünden bahsediyorum, çünkü bakanla gelip bakanla giden bir yerdir, emekliliğe hak kazandıran bir yer de değil üstelik… Yaptığı sürenin karşılığını alır sadece… Bu yüzden iltimas geçeceğine çok da katılmam doğrusu ki ben sabah akşam da kavga ederim burada kendisiyle… Nerededir bu iltimas…

 


 

KIBRIS SORUNU… SÜRPRİZ ÖNERİLER…

“Tek yanlı bile bir takım adımlar atmak durumdayız”

Meltem SONAY: Kıbrıs Sorunu… Sürpriz önerilerden bahsettiniz, Maraş’la ilgili açıklamalarınız oldu… Nedir bu sürpriz önerileriniz?

Serdar DENKTAŞ:  Bir tanesi zaten yürürlüğe girsin diye karar alındı. Bütün partilerin mutabık kaldığı bir konu, çok ilginçtir inanılmaz yorumlar görüyorum değişik siyasi partilerden Maronitlerle ilgili…

Alınan bir kere bir prensip kararı. Cumhurbaşkanı Müsteşarı başkanlığında, Başbakanlığın, Maliye’nin, Dış İşleri’nin de müsteşarlarının katıldığı bir komite oluşturuldu. Bunun kriterleri belirlenecek. Nasıl olacak, mal iadesi nasıl olacak, bu kişilere vatandaşlık hakkı verilecek mi, verilmeyecek mi bütün bunlar tartışılacak.

Sanki Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında oturduk karar aldık, Meclis’e hiç bilgi vermedik… Meclis’teki partiler Cumhurbaşkanlığı’nda toplandık hep beraber konuştuk, bizim önerilerimizin içinde var olan unsurlardan biri zaten. Oturduk konuştuk ve dedik ki evet bu olabilir. ‘Nasıl’ı şimdi hazırlanacak, Hükümet bunu Meclis’e götürecek, Meclis’ten geçecek ki karar yürürlüğe girsin. Ne Meclis’in atlandığı kaldı, ne Maronitler’e verdi maden Güneydeki Rumlar’a da verin kaldı… Her türlü eleştiri… Bekleyin biraz bu komite görevini yapsın, bir şey çıksın ortaya… O da paylaşılacak zaten vatandaşla, ondan sonra da bu insanlar dönecek. Toplam 4 bin kişidirler Kormacit dahil… Bunların 2 bini belki geri dönecek. Geri dönmeden de kastım nedir, gelip buraya yerleşecek fiilen yerleşecek olanların sayısı çok çok azdır ama hafta sonu, paskalyalarda… İşte Kormacit’teki olay. Hafta ortası gidin kimse yoktur orada ama hafta sonu cıvıl cıvıl, evler yenilenmiş, her şeyi yerinde. Burada dikkat etmemiz gereken bu insanlara burada Rum Tarafı’nda olduğu gibi azınlık hissi vermeden yaşamalarını sağlamak geldikleri günlerde… Onun için vatandaşlık da verilmeli diyorum ben. Talep edene verilmeli.

Mülkleri ile ilgili sorunları olanlar olabilir, geçmişte mülkleri bir Türk’e verilmiş tahsis edilmiş hatta koçan edilmiş mülkler olabilir. Bunların nasıl çözüleceğine işte bu komite formül bulacak. Bu neyi getirir bize, Rum Tarafı hep iddia ederdi orası kendi yönetim alanları içerisine girsin, o kalkar ortadan.

Evet, gelip orada yaşacaklar ama Kıbrıs Türk Yönetimi’nde yaşayacaklar. Vatandaşlık istiyorlarsa alsınlar, Beyaz Kimlik istiyorlarsa alsınlar daha rahat hareket etmek için…

Maraş için de benzeridir önerim… Yine bizim yönetimimizde açılması gerektiğini söylüyorum, eski sahiplerine çağrı yapılır gelirler, inşaatını yaparlar. Tabi bu önerinin altının doldurulması lazım, ne kadarlık bir alt yapı yatırımı yapmamız gerekir oraya, çalışması yapılmalı…

Gerekmesi halinde tek yanlı bile bir takım adımlar atmak durumdayız şu an içinde bulunduğumuz ortamda…

Mevcut zeminde bir çözüm bulunamayacağını kabul ederek, ilişkiyi de kesmek istemediğimizi ortaya koyan adımlar olmalı… Bütün mesele bunları kendi içimizde pişirmek, altını doldurmak, sivil toplum örgütlerini bu anlamda hareket geçirmek. Bunun önderliğini de Cumhurbaşkanı yapmalı…

 

Mert ÖZDAĞ: Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Dış İşleri genel olarak bu ‘bir şey yapmalı’ kısmıyla hem fikir mi?

Meltem SONAY: Genel olarak bir şey yapmalı konusunda Cumhurbaşkanı biliyorum ki hemfikirdir. Türkiye kanadını henüz sorgulayabilmiş değilim ama bu ilk adımın atılması konusunda ortaya bir itiraz çıkmadığına göre onlar da bir şeyler yapılması gerektiğini kabul ediyor demektir, bunu ilerletmemiz lazımdır.

Üstüne yatıp uyumayalım. Hızlı olmamız lazım. Ne yapmak istediğimizi bilerek hareket etmemiz lazım. Sonrası kendiliğinden gelir zaten.

Dikkatlerimizi üzerimize çekip var olduğumuzu hatırlatılmasıdır yaptığım. Sadece görüşme varsa masada hatırlamasınlar bizi, masa etrafında eşitmişiz gibi davranırlar, sandalyeyi çekip el sıkıştık oradan ayrıldık, diğer taraf hatırlanır biz unutuluruz. Yıllardan beridir aynı süreç devam ediyor. Şimdi diyoruz ki biz, ‘Biz görüşme olmadan da varız, bu bölgedeki karar verici de biziz, sizinle de temas içerisinde olmak isteriz. Elimiz açıktır, uzatın siz de elinizi…’ yaptığımız çağrı budur. Maraş konusunda Amerikalılar denedim, bakalım ne diyecekler diye, heyecandan ne yapacaklarını şaşırdılar, buna mali destek de vermeye hazırız dediler. Niçin, çünkü aslında önerdiğimiz şey uluslar arası hukuka hiç aykırı bir şey değil. Yönetim ilelebet de bende kalacak demiyorum, çözüm olduğu gün yönetimini devredelim sana ama çözüm olmazsa bu artık böyle kapalı kalmasın, insanlar da mağdur olmasın. Gelsinler yerleşsinler, yaşasınlar… Kim buna hayır diyebilir.

 

Mert ÖZDAĞ: Sayın Başkan bu sizin Demokrat Parti olarak önerileriniz.. Diğer partilerin veya Hükümet’in böyle önerileri var mı size iletilen?

Serdar DENKTAŞ: Yoktur… Bunu her birine verdim, görüşmeye de açık olduğumuzu söyleyerek. Cumhurbaşkanı ‘Bir ara bunun içeriğini biraz görülelim seninle’ dedi ama daha görüşemedik. Diğer partilerden tıs yok. Yani en azından ‘Nedir be bu maskaralık’ da bir cevaptır, ya da ‘Be arkadaş gel, bunu böyle yazdın ama bize göre şu, şu sakınca var’ bir cevaptır, ‘Tamamdır bu yazdıkların gel pişirelim’ de cevaptır ama yok…

Biz oturduk bekliyoruz, bir şey söylensin bize de ona tepki koyalım. Benim de söylediğim, yaptırmaya çalıştığım tam aksidir. Biz oturalım, bir mutabakata varalım, bırakın tepki başka taraftan gelsin. Tepkiyi koyacak olan Türkiye olabilir, Rum olabilir, Amerikalı olabilir, BM olabilir ama bize olsun tepki, biz tepki koymayalım. Onu sağlayamıyoruz. En azından ama umutluyum bir adım atılmış durumdadır, Maronitlerle, arkası da gelir diye ümidim var.

Bu öneriler babamın önündeydi, kapılar açma döneminde, hepsi değil ama bir kısmı onun önündeydi. Kapılara çok konsantre olduğum için diğerlerinin üzerine çok gitmedim çünkü hepsi birden kaybolacak ortadan diye bir korkum vardı. O adımı attık, tek taraflı attık. Kimse inanmadı, içimiz bile inanmadı ama günün sonunda gerçekleşti. Rum ne yapacağını şaşırdı, oturup Rum’la anlaşalım da açalım deseydik işte bir Aplıç’la Derinya’yı kaç yıldır konuşuruz, açamadık. Tek taraflı açarsan, açarsın…

Tek taraflı bir adım atarsan o kabul edilir, dünya da bunu anlayışla karşılar. Kim bize şikayet etti uluslar arası camiadan ‘Kapıları ne açtınız tek taraflı’ diye? Kimse bir şey demez.

Benim kararımdı açtım, yürüyor da… Umduğumun tersine yürüyor o ayrı… Ben bu tarafta ekonomi daha fazla canlanır diye düşünüyordum tam tersi oldu, o da bizim esnafın yüzünden. Neticede bir sıkıntı yok, birbirimizi görmüş olduk.

O tarafın öyle pırıl pırıl olmadığını gördük onlar da bizim mağaralarda yaşamadığımızı gördü, işe yaradı zaten.

Bu öneriler de öyle… Rum karşılığını verir mi, ister versin, ister vermesin. Biz adımı atalım engelleyici taraf olarak o çıksın dünyanın önüne, biz değil. Bu önerilerin hiçbiri bize bir şey kaybettirmez ve eminim biraz kafa yorsak daha çok öneri vardır bunun içine koyabileceğimiz ama bir yerden başlayalım. Başlangıç Maranitler oldu, dur bakalım ne olacak.

 


 

MAKAM ARACI MERCEDESLER…

“Şirket geri çekildi, biz o arabaları alamadık… Şimdi 7 araç için ihaleye çıkıyoruz”

“O proje rafa kalktı, bu araçlar alınmadı. Alınmamasını nedeni de ilgili firmanın ana merkezi buradan yapılan şikayetler üzerine ‘uygulamaya koymayın bu projeyi’ dediler ve geri çekildiler. Şirket geri çekildi, biz o arabaları alamadık.

Halbuki 2 milyon TL harcayacaktık ama 17 tane makam arabası, 10 yıl boyunca pırıl pırıl yepyeni, hiçbir yedek parça, servis ödemezsizin devam edecekti, 10. Yılın sonunda da bitecekti.

10. yılın sonunda geçen yıl harcayacağımız 2 milyon TL ile gene 17 tane yeni makam aracı olacaktı bu ülkede. Almadık. 3 tanesi hazırdı o 3 taneyi aldık, 34 bin Euro ödenmesi yerine daha yüksek bir rakam ödendi onlara ama aldık artık. O zamandan beridir, ‘ben istemem, bana sorulmadı’ diyenler var ya, onlardan sürekli ‘araba isteriz, yolda kaldık, arabamız sürülmez’ diye talepler gelir. Şimdi tekrar ihaleye çıkıyoruz 7 makam aracı ve bilmem kaç tane de değişik dairelerin ihtiyaçları, her daireye bir motor falan... Toplu bir ihaleye ya çıktık, ya çıkıyoruz. Şimdi merak ederim kaça patlayacak bize bu iş sadece makam araçları için, 7 araç için… Her biri kaça gelecek… Sonra başlayacağım hesaplamaya bunların masraflarını… Bu devletin ciddi bir kaybı olacak o işten. Alınmış olmasına rağmen halen daha görürüm ‘Mercedesleri almasaydık da yangın helikopteri alsaydık’ deniyor…

Geçen gün Portekiz’de yangın çıktı, dedim yahu keşke bu mercedesleri de almasaydık da bu ülkelere de yardımcı olurduk yangınlarını söndürmeleri için.

Bu yaklaşımlar artık tamam değil… Siyaset tamam ama belli bir matematik hesabı varsa ve devlet de bundan kârlı çıkacak, buna destek vermek lazım. Ben 27 yıldır makam arabası kullanmam, resmi törenler hariç kendi arabamla gider gelirim. İhtiyaç mı, evet ihtiyaçtır. Bir bakan gelir, gider bir galeriden ödünç araba alırım, siyah Mercedes… Gider misafirimi karşılarım ne kadar kalacaksa 2 gün, 3 gün, sonra gider geri veririm.”

Bu haber toplam 6368 defa okunmuştur
Etiketler :
İlgili Haberler