1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Fakirleştiğimizi kabul ederek, bunu yönetebilme kapasitesini oluşturmalıyız”
“Fakirleştiğimizi kabul ederek, bunu yönetebilme kapasitesini oluşturmalıyız”

“Fakirleştiğimizi kabul ederek, bunu yönetebilme kapasitesini oluşturmalıyız”

Eski Maliye Bakanı Birikim Özgür: "küçük bir toplumun pahalılığı yani fakirleşmeyi aşabilmesinin ilk koşulu fakirleştiğimizi kabul ederek fakirleşmeyi yönetebilme kapasitesini oluşturmaktır"

A+A-

GÜNDEMDEKİ SORU’N...

Meltem SONAY

 

PAHALILIĞIN NEDENİ NE, ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR Mİ?

 

Eski Maliye Bakanı Birikim ÖZGÜR:

‘İlk koşul fakirleştiğimizi kabul etmek, sonra siyasi istikrar’

Gündemdeki soruya ilgili kesimler ne diyor, ‘sorun’a nasıl bir çözüm öneriyor?..

Her geçen gün artan pahalılık bu günlerin temel sorunu… Pahalılığın esas nedeni nedir, önüne geçilebilir mi? Piyasayı ucuzlatmak için alınabilecek önlemler nelerdir, alınan önlemler yeterli mi?

Eski Maliye Bakanları’ndan Birikim Özgür, bugün yaşanan pahalılığın başlıca nedeninin ‘dış faktörler’ olduğuna işaret ederken, bu koşullarda, bizim gibi küçük bir toplumun fakirleşmeyi aşabilmesinin ilk koşulunun ‘fakirleşmeyi kabul etmek’ ve bunu ‘yönetebilme kapasitesini geliştirmek’ olduğunu belirtti.

Bir takım zor kararların alınması gerekliliğine vurgu yapan Özgür, kamu harcama disiplini ve daralan dış talebi tekrardan canlandırmaya dönük stratejik planların gerekliliğine işaret etti.

Özgür, tüm bunları yapabilecek güçlü, kararlı, uzun vadeli bir iktidarla öncelikle siyasi krizin bertaraf edilmesi ve ülkede siyasi istikrarın tesis edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

 

Eski Maliye Bakanı Birikim ÖZGÜR:

“Fakirleştiğimizi kabul ederek, bunu yönetebilme kapasitesini oluşturmalıyız”

“Bugün yaşamakta olduğumuz pahalılığın başlıca nedeni dış faktörlerdir. Pandemi ile başlayan ve hala devam eden çok büyük küresel bir kriz yaşıyoruz. Böylesi koşullarda bilhassa bizim gibi elindeki tek enstrümanı maliye politikaları olan küçük bir toplumun pahalılığı yani fakirleşmeyi aşabilmesinin ilk koşulu fakirleştiğimizi kabul ederek fakirleşmeyi yönetebilme kapasitesini oluşturmaktır.

Fakirleşme sağlıklı şekilde topluma yansıtılabilirse, sosyal adalet temelinde hayatta kalabilmenin koşulları düzenlenebilirse, ekonomik büyümemizi L şeklinde değil V şeklinde yapılandırmamız ve refahı yeniden yükseltmemiz daha kolay olacaktır.

KKTC’de çok uzun yıllardır “kronik mali kriz” diye tabir ettiğimiz çarpık bir kamu harcama politikası yürütülüyor. Bunun belki 1974 sonrası dönemde rasyonel temelleri vardı. 2004 sonrasında daha sürdürülebilir bir sistemle çözüme hazırlanmamızı gerektirecek bir sürece girildi. Bu aşamada siyasetin sürdürülebilir mali yapıya ve sürdürülebilir ekonomiye odaklanması gerekiyordu. Bu maalesef şu veya bu sebepten dolayı olmadı, olamadı. Sonuçta aşırı kırılgan bir ekonomiyle yola devam edilmiş oldu.

Güçlü ekonomi krizler karşısında kırılganlığı daha düşük olan ekonomi anlamına gelir. İyi ekonomi ise o ülkede yaşayanların alım gücünü anlatır. Güçsüz yani kırılgan bir ekonomi hem yatırımcılar için cazip olmaz ve haliyle büyüme trendine giremez hem de kötü bir ekonomiye dönüşmesi yani o ülkede yaşayan insanların alım gücünün dramatik bir biçimde düşmesi an meselesi olur.

 

“…birtakım zor kararların alınması gerekiyor”

“Bugün pahalılığı ve alım gücümüzün dramatik şekilde düşmesini tartışırken en öncelikli olarak bu kök nedeni masaya yatırma zorunluluğumuz vardır. KKTC tüm yapısal reformlarını tamamlamış ve mali disiplinle yönetilen bir ülke olsaydı Türk Lirasının değer kaybından yine etkilenecekti. Küresel gıda ve enerji krizleri yine gelip bizi bulacaktı. Ancak bu bizi asla içte yapılması gerekenlerle ilgili yılgınlığa düşürmemelidir çünkü küresel krizler karşısında daha az kırılgan bir yapıyla fırtınalı havada gemiyi salimen limana yanaştırmamız çok daha kolay olabilir.

Ağustos böceği misali harcanan zaman nedeniyle gelinen aşamada maalesef ülkede fakirleşme ile mücadele ve yeni bir kalkınma perspektifiyle geleceğe odaklanma adına birtakım zor kararların alınması gerekiyor. Dünya Bankası son yayınladığı raporda mali kural uygulaması öneriyor. Bu aslında bizim tecrübeli olduğumuz bir konu. 2009-2016 döneminde uygulanan mali disiplin sayesinde 2018 yılında bütçemizin cari harcamalar kaleminde fazla verdiğini biliyoruz. Şimdi yine benzer şekilde sağlıklı bir mali yapıyla cari harcamalarımızı karşılayabilmemiz için öncelikle mali kuralların net şekilde belirlenmesi gerekiyor. Dünyada kamu cari harcamaları ya da kamu borçlanmaları için belli oranlar içeren yasalar çıkarılarak mali kural uygulamalarının çerçevesi çiziliyor. Hükümetler bu yasa hilafına harcama ya da borçlanma yapamayacağı için de zorunlu olarak GSYİH ve kamu gelirleri göz önünde tutularak kamu harcamaları ve borçlanmalar gündeme gelebiliyor. Bu çok ciddi siyasi irade gerektiren bir uygulamadır. Mevcut hükümetin veya istikrar ortamında göreve gelecek nitelikli ve uzun soluklu bir hükümetin yapmak zorunda kalacağı ilk şey mali kural uygulamasına geçiş olacaktır.

Bu sayede fakirleşmenin kol gezdiği ülkede kamu daha fazla sosyal yardım ve reel sektöre daha fazla destek sağlayacak, mümkün olduğunca tüm hane halkları ve işletmeler dayanışmayla, devleti de yanında hissederek bu zor dönemi atlatabilecektir. Aksi, pek çok işletmenin batması ve Kıbrıslı Türk gençlerin bugün sıklıkla duymaya başladığımız göç yollarına düşmesi gibi sonuçlara razı olmak anlamına gelecektir.”

 

“Bir yandan kamu harcama disiplini, diğer yandan daralan dış talebi tekrardan canlandırmaya dönük stratejik planlar…”

“Belki seçim öncesi dönemde siyasi partilerin “hiçbir acı reçete uygulamadan, mali disiplin, yapısal reformlar ve kamu-özel ihaleleri ile 3 yıl içinde bütçe fazlası veren, refah düzeyi pandemi öncesine erişmiş bir ülke” vaat etme imkânı vardı ancak bugün itibariyle maalesef mali kural uygulamaları siyasetin odağına yerleşmiştir.

Dolayısı ile pahalılıkla mücadele kapsamında bir yandan kamuya harcama disiplini getirip olabildiğince hane halklarına ve işletmelere dönük destekleri gündeme getirirken diğer yandan da daralan dış talebi tekrardan canlandırmaya dönük stratejik planların devreye sokulması gerekiyor.

Tüm bunların bütünlüklü bir programla yapılması çok büyük önem taşıyor. Unutmamak gerekir ki her sabah kalktığımızda bir verginin artırıldığını gördükçe kriz algımız daha da büyüyor. Bu nedenle devlet eliyle zam yapmak da devletin mükellefiyetlerini yerine getirmesine ket vuracak vergi indirimi talepleri ya da önerileri sunmak da geçer akçe olmaktan çok uzaktır. Dengeli, orta vadede bizi belli bir hedefe taşıyacak bir programla hareket edilmesi öngörülebilirliği de sağlayacağından toplumun sürece aktif katılımı daha kolay olabilecektir.”

 

“Siyasi krizler mali krizi, mali krizler de ekonomik krizleri tetikliyor…”

 “Kamu-özel ihalelerinin önemi bu süreçte çok artmıştır. Doğru yönetilmesi ve kamu menfaatinin gözetilebilmesi koşuluyla devletin açacağı ihalelerle gerek altyapı gerekse işletme bacağında özel finansmanın devreye sokulması sayesinde ülkeye sıcak para girişi mümkün olacaktır. Benzer şekilde inşaat sektörüne ilişkin de doğru stratejik planlama ve sürdürülebilir çevre ilkesinden ödün vermeden dış talebi artırmaya yönelik hamlelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Tüm bunları yapabilecek güçlü, kararlı, uzun vadeli bir iktidarla öncelikle siyasi krizin bertaraf edilmesi ve ülkede siyasi istikrarın tesis edilmesi gerekiyor. Siyasi krizler mali krizi, mali krizler de ekonomik krizleri tetikliyor. Üstüne bir de küresel krizler eklenince Kıbrıs Türk halkı çaresizce fakirleşmeyi izleyen bir pozisyona hapsoluyor. Pahalılıkla mücadele edebileceğimiz başka bir Kıbrıs mümkündür”.

yd-destek-gorseli-378.jpg

Bu haber toplam 2595 defa okunmuştur