1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Elleri öpülsün yeter…
Elleri öpülsün yeter…

Elleri öpülsün yeter…

Bayram günleri diğer günlerden daha çok gözleri kapıda… Bir merhaba, bir el öpme ve hatır sorma onlara en büyük bayram… Lapta Huzurevi yaşlıları ziyaretçilerini bekliyor…

A+A-

Didem MENTEŞ

Güneşin her doğuşuyla aynı beklenti ve hüznü yaşayan yaşlıların Lapta Huzur Evi’nde bayram günleri bir başka atmosferde geçiyor. Diğer günlerden daha çok gözleri kapıda olan yaşlılar, içinde bulundukları kurumun sağladığı ortamdan memnun olsalar da kendilerini ziyaret edecek yakınlarının ve sevdiklerinin özlemiyle yaşıyor. Lapta’nın deniz ve dağ manzaralı iki katlı odaları hem bazı engellilere hem de yaşlılara kucak açıyor. Bugün 38 yaşlı bulunan huzurevinde Kurban Bayramı biraz coşkulu biraz buruk yaşanıyor. Kimi yıllardır burada kiminin huzurevindeki ilk bayramı. Ortak özellikleri ise gözleri yolda bir bayram tebriği beklemek…

Ayrı öyküler, hikayeler…
YENİDÜZEN, bayramın ilk günü Lapta Huzur Evi’ni ziyaret ederek hem yaşlıların bayramını kutladı hem de sohbet etti. Kimi yalnızlıktan huzurevinin yolunu tutarken kimi terk ediliş nedeniyle burada… Kimi de sağlık sorunları nedeniyle bulunuyor. Sadece 10 yaşlımız kendini ifade ederken, geriye kalanlar birçok hastalıkla boğuşuyor. Ama en güzeli huzurevine girdiğiniz zaman sıralı koltukların üzerinde, gölgenin altında sizleri gülen yüzlerle karşılamaları oluyor. Hepsinin ayrı bir hikayesi hepsinin ilginç bir öyküsü var. Kimi halen geçmişte yaşarken, kimi huzurevindeki tatlı olaylarından söz ediyor.
En hüzünlü kısmı ise kiminin evlatları ziyaret ederken, bir diğerinin ziyaretçilerin ardından bakarak el sallaması oluyor…

Mehmet Söker: “Çocuğum olmadı, beklediğim biri yok…”

İlk sohbeti Mehmet Söker ile gerçekleştiriyoruz. Astım hastası Mehmet Amca, nefes almakta oldukça zorluk çekiyor. 14 ay önce huzurevine gelip yerleşmiş. Kendi işini hep kendisi görüyor. Hemşirelerden yardımcılardan oldukça memnun... Bayramın ilk günü Lapta Huzur Evi’nin o eşsiz manzarasını seyrederken rastlıyoruz Mehmet Amca’ya… Uzaklara bakıp neler düşündüğünü neler hayal ettiğini öğrenemesek de bizimle sohbet etmeyi kabul ediyor. Bir evlilik yapar Mehmet Amca ama hiç çocuğu olmaz. Eşi öldükten sonra yalnız kalır ve yolu huzur evine düşer… “Ben Hatay’da 1942’de doğdum. Çok çalıştım. Çalıştığım dönemlerde çobanlıkta bahçecilikte yapardım ama astım olduktan sonra yapamaz oldum. 14 ay önce buraya geldim. Burası adı üstünde huzur evidir. Ben burada huzurluyum. Ben emekli olamadım, sosyal yardım parası alıyorum. Bir evlilik yaptım hanımım rahmetlik oldu, çocuğumuz hiç olmadı. Şuan bekar yaşarım, rahatım (gülüyor)… Bayramda beni ziyaret edecek bir yakınım yok, onun için beklediğim biri de yok” diyor.

Ersin Çağlayan: “Bayramda bile evlatlarım beni arayıp sormuyor”

51 yaşında Ersin Çağlayan, kalp hastası, nakil bekliyor… Genç yaşından beri sağlık problemleri mücadele ediyor. Rahatsızlıkları nedeniyle eşi kendisini terk ediyor, çocukları da ilgilenmiyor. Biri yurt dışında olan 3 çocuğu da babalarını arayıp sormuyor. Ağrı ve sızıları yetmezmiş gibi evlat hasreti de çeken Ersin Çağlayan, bayramda çalacak bir telefonu dört gözle bekliyor. “Aramıyor, evlatlarım beni hiç aramıyor” diyerek gözyaşı döküyor… “Ben 2.5 aydır huzurevindeyim. Kalp hastasıyım, kalp nakli bekliyorum. İzmir’e sevk ettiler ama doktordan yanıt bekliyorum. Ayrıca romatizmam var, eklemlerim sıfırlandı, hareketlerim daraldı. Kendi işimi kendim yapamıyorum. Burada hemşireler bize çok iyi bakıyor. Tırnaklarımıza kadar kesiyorlar, kendi evladın bile kesmez. İdareci Ayşe Hanım da çok şeker mi şeker bir insan. Benim 3 evladım var, bir tanesi İtalya’da yaşıyor. Kızımın kocası da beni istemeyince kızım bakmadı. 8 senedir bu hastalıklarla uğraşıyorum. Hareketsizliğim de giderek artınca buraya gelmeye karar verdim. Ben felç geçirdim ve yatağa bağlandım, eski eşim de beni bırakıp kaçtı. Ben hastanede yatırken ayrıldık. Ben yıllarca manavcılık yaptım ama rahatsızlığım nedeniyle malulen emekli oldum. Allah devletten razı olsun bizi buraya getirdiler. Kimse yapmaz bunu, nerede bulacaksınız böyle manzaralı yer. Burada çok iyi bakıyorlar. Evlatlarım bana böyle bakmadı. Bugün  bayram ne arayan var ne de soran… Burada derdimizi kederimizi bilen insanlarla yaşıyoruz”

Şükran Sarukan: “Ben yuvada büyüdüm, mutluyum…”

Şükran Sarukan, 1978 yılından beri Lapta Huzurevi’nde yaşıyor. Annesini hiç görmedi, babası da ölünce Çocuk Esirgeme Kurumu’na verildi. 18 yaşını doldurduktan sonra yuvadan ayrıldı ancak hayat ona iyi davranmadı. Bir kızın başına gelebilecek en acı bir olayı yaşadı Şükran ve ondan sonra bir daha hiç iyi olmadı. Görünüş icabı erkeğe benzese de aslında o bir kadın… Hiçbir akrabası hiçbir yakını yok… Yaşı bir tam bilinmiyor… Tek gerçeği ise huzurevindeki huzurlu yaşamı… “Babam öldü, asıl annemi hiç görmedim. Yuvada büyüdüm ablacığım ben. Benim hiç şikayetim yok, burada mutluyum. Bize çok iyi bakıyorlar. Yemeklerimiz her şeyimiz güzel. Epeyi bir zaman ben buradayım. (Hemşireyi göstererek) Bu da benim anneciğim, yakınımdır. Işık ile birlikte yuvada büyüdük, şimdi buradayız. Hepsini ben çok severim. Bayramınız kutlu olsun”

Fatma Ciddi: “Evlatlarıma yük olmamak için huzurevine geldim”

86 yaşında Fatma Teyze… Çocuklarına yük olmamak için huzurevini seçenlerden. 1 yıldır huzurevinde kalıyor. Çocukları ziyaretini aksatmıyor Fatma Teyze’nin. Bayramda da evlatlarını ve torunlarını kaldığı odanın kapısı yanında oturur vaziyette bekliyor. “Benim 2 kızım 2 oğlum var. Bana kızlarım bakardı, gomazlardı geleyim. Ama günde 3 defa bakma isterdim. Güveylerim da bakardı bana ama uzaktırlar diye acıdım genlerine. Bir hafta biri diğer hafta öbürü bakardı. Ama içim erirdi be gızım, gıyamadım genlere. Benim çok sızılarım var, bakım isterim. Burada iyi bakarlar, perhiz yaparım ama yemekleri istemem. Beğenmediğim yemekleri yerim. Çok su da içemem. Anjiyo oldum, ameliyatta olamam. Ben gençliğimde çok çalıştım kocamla. O bağlarda ömrümüz geçti ama hani ne kaldı? Çok uğraştık gençliğimiz gitti malın üstüne ama gitti. Maraz ettik çok. İki çocuğumda harp zamanı esir düştüydü şu hep bunların marazı olduydu ben de onun için hep hastalar oldum. Bugün bayram kendi çocukları onları ziyaret ettikten sonra öğleden sonra da bana gelecekler göreyim genneri”

Ramadan Öztorun: “Evlatlarım her zaman gelir”

Radyosunu dinlerken, bir dirhem iki çekirdek rastlıyoruz 70 yaşındaki Ramazan Öztorun’a. 2009 yılında Güzelyurt’ta yaşanan sel felaketi nedeniyle evi harbeye döndükten sonra belediye ve kaymakamlığın girişimiyle huzurevine yerleştirildi. Çocuklarından oldukça memnun Öztorun. Bayramlarda da normal günlerde de kendini arayıp sorduklarını anlatıyor. Huzurevinde bazen rahatsız olduğu konular olsa da yinede keyfine diyecek yok… “Niğde Aksaray’da doğdum. 1974’de savaş çıktıktan sonra 1975’de buraya geldim. Güzelyurt’ta evlendim, çoluk çocuk sahibi oldum. Lokanta açtım, çalıştım çabaladım. 2009’da Güzelyurt’ta sel olunca evim battı gitti, tamir edilemez duruma geldi. O zamanın belediye başkanı ve kaymakam o evde yaşanamayacağını, beni huzurevine koymalarını söyledi ben de kabul ettim, geldim. 3 yıl oldu buradayım. Eşim vefat etti. Çocuklarım bana gelir bakar, harçlığımı verirler. Çocuklarımdan memnunum, her zaman da bayramlarda da gelirler. Onlar beni ben de onları severim.”

Nefise Nefis: “Ben evimi özledim…”

Nefise Nefis… Soyadı gibi nefis bir teyze… Mavi gözleri, sarı saçları ile farklılık yaratan bir huzurevi yaşayanı. Hiç evlenmemiş yıllarca yalnız yaşamış. Kendisini isteyen taliplerini mesleklerinden dolayı tercih etmemiş, “bekarlık sultanlıktır” demiş yıllarca. Onun şuan tek isteği bir tatlı söz ve huzur. Ama huzur evinde, ömrünü geçirdiği Girne’sinde… “Bayramın kutlu olsun canım benim. 8 aydır buradayım, evimi çok özledim. Araba çarptı bana da düştüm, kalçadan ayağım kırıldı. Yeğenim gelip bıraktı beni buraya. Cerinya Girne’de doğdum, 86 yaşındayım. Bak elimde hiç yüzük yok, hiç evlenmedim, bekarlık sultanlıktır. Gözlerim çok güzeldi benim eskiden şimdi küçüldüler. Eskiden çok istediler beni ama evlenmedim. Çünkü ben ev kızıydım. Bir tanesi gelir hasta anası var hizmetçilik ister. E nasıl ben ona mı bakacağım. Diğeri gelir davarları var, gidip ovalarda bekleyeceğim. Öyle kocayı alırmın sen?  Ben de isterdim çocuğum olsun ama gidip mandırada koyun besleyemezdim. Benim sadece kız kardeşim vardı. Yunan askerleri kanını aldı öldürdü kız kardeşimi. 3 tane çocuğu olduydu, istemedi başka olsun. Çocuğu olmaması için ameliyat ettiler gendini, gidip kanını aldılar. Ben gençliğimde gider zeytin ve harnup toplardım. İngilizlere giderdim temizlik yapamaya ama hiç bana sigortamı yatırmadılar. Şimdi yardım alırım. Burada günlerin örgü örerek ve ağlayarak geçer. Evimi özlerim ben. Besleyip büyüttüğüm Said gelir bana bakar, onu beklerim”

Bu haber toplam 2332 defa okunmuştur