
Ege’nin Saklı Köyleri
Geçen hafta köşe yazımda belirttiğim Antalya – Fethiye destinasyonu sanırım çok beğenildi, birçok geri dönüş aldım ve sizlere bu hafta Ege’nin saklı köylerini ve mutlaka görmeniz gereken diğer destinasyonları da anlatacağım.
Geçen hafta köşe yazımda belirttiğim Antalya – Fethiye destinasyonu sanırım çok beğenildi, birçok geri dönüş aldım ve sizlere bu hafta Ege’nin saklı köylerini ve mutlaka görmeniz gereken diğer destinasyonları da anlatacağım. Yaz mevsimi Ege kıyılarında başka yaşanır. Tüm yerli dizi ve filmlerin çekildiği bu bölgelerin başında bu bölgeler gelmektedir. Rüzgarın taş değirmenlerle dans ettiği, dar sokakların denizle buluştuğu, tarihin fısıltılarının gün batımına karıştığı bir coğrafyada; Eski Foça’dan başlayıp Bergama, Kaz Dağları, Assos, Ayvalık, Cunda ve Bozcaada’ya uzanan unutulmaz bir rotayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Eski Foça
Dar sokakları, begonvillerle süslenmiş taş evleriyle Eski Foça, sakinliğiyle yüreğinize işlemektedir. Rengarenk kapılar arasında yapacağınız güzel yürüyüşler ile bu bölgede birçok resim çekme fırsatı bulabilirsiniz. Günbatımında limanda bir kahve içmek ya da martı sesleri eşliğinde balık yemek, bu keyfi yaşamanızı mutlaka tavsiye ediyorum. Yoğun hayat temposundan çıkıp, burada yavaşlamak istemez miydiniz? Burada zaman yavaş ilerlemektedir. Eski Foça’da halen Phokaia Antik Kenti kalıntıları bulunmaktadır ve bu izlerde, geçmişin hala yaşadığını hissettirmektedir.
Bergama Antik Kenti
Bir uygarlığın ayak seslerini hissedebileceğiniz Bergama, sadece taş duvarlar değil; aynı zamanda Anadolu’nun kültürel hafızasıdır. UNESCO Dünya Mirası listesindeki Pergamon Antik Kenti, dik tiyatrosu, Asklepion’u ve Athena Tapınağı’yla sizleri adeta bir zaman simülasyonuna sokmaktadır. Her sütunda bir hikaye gizlidir. Burayı keşfedip, tarihin en özel anlarına tanık olabilirsiniz.
Kazdağları
Kazdağları, oksijenin en bol olduğu yerlerden biri olarak bilinir. Ancak doğasının ötesinde, mitolojik zenginliğiyle de dikkat çekmektedir. Zeus’un Truva Savaşı’nı izlediği tepeyi görmek, Homeros’un İlyada’sında geçen bu coğrafyada yürümek bile başlı başına bir deneyim. Şelaleler, yürüyüş parkurları ve yayla havası ile iç huzuru burada bulabilirsiniz. Burada ahşap köprüleri ve bol oksijenli havasıyla adeta bir doğa terapi alanıdır. Kazdağları’nda 800’e yakın bitki türü bulunur; bunların yaklaşık 80’i sadece bu bölgeye özgüdür. Doğada yürüyüş yaparken kızıl geyik, yaban domuzu, tilki ve sincap gibi birçok hayvanla karşılaşmak mümkündür. Ben kendim bir sincapa denk gelmiştim.
Assos
Assos, felsefenin kalbinin attığı yerlerden biridir. Aristoteles’in bir zamanlar ders verdiği Athena Tapınağı’nın doruklarından Ege Denizi’ni seyretmek hem manzaraya hem de tarihe hayran bıraktırmaktadır. Limanında gün batımını izlerken, antik dünyanın sessizliğini duyabilmektesiniz.
Ayvalık & Cunda Adası
Ayvalık, taş sokakları, Rum mimarisinin en güzel örneklerini barındıran dar sokakları, zeytinyağı atölyeleri ve tarihi kiliseleriyle büyüleyici bir atmosfere sahiptir. 19. yüzyıldan kalma taş konaklar, bugün hala zamana meydan okur. Kentin merkezinde yürürken bir yanda bir antikacının vitrinine göz takılırken, diğer yanda bir kafede “dibek kahvesi” içenlerin sohbetine karışabilmektesiniz. Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü Ayvalık ve Cunda adasının arasında yer almaktadır. İlk gördüğümde çok şaşırmıştım, heybetli bir görüntü bekliyordum ama küçük bir köprü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu köprü 1964 yılında inşa edilmiştir. Köprü, yalnızca iki kara parçasını değil, aynı zamanda iki farklı ruhu da birleştirir: Ana karanın sakin ritmini ve adanın özgür ruhunu. Dalyan üzerinden geçen bu köprü, birçok kişi için sadece bir geçiş noktası gibi görünse de aslında Türk mühendislik tarihinde özel bir yere sahiptir. Cunda’ya doğru geçerken, sağınızda deniz, solunuzda lagün manzaraları, tam bir görsel şölen sunmaktadır. Cunda, resmi adı ile Alibey Adası, Ege’nin belki de en karakteristik adasıdır. Arnavut kaldırımlı sokaklarında yürürken, tarihi Taksiyarhis Kilisesi gibi kültürel zenginlikleriyle adeta açık hava müzesi gibidir.En tepeye çıktığınızda Aşıklar Tepesi sizi karşılar. Burada bulunan Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı ile yanında restore edilmiş Agios Yannis Kilisesi, hem manzara hem tarih arayanlar için vazgeçilmez bir duraktır.
Bozcaada
Bozcaada’ya ulaşmak, aslında yolculuğun kendisinin de bir parçasıdır. Karayoluyla Çanakkale’nin Ezine ilçesine bağlı Geyikli İskelesi’ne ulaştıktan sonra, yaklaşık 30-35 dakikalık bir feribot yolculuğu sizi adaya ulaştırır. Bu küçük vapur, Bozcaada’ya açılan sihirli bir kapı gibidir. Aracınızla binip denize açılırken, martıların eşliğinde arkanızda ana karayı, önünüzde ise çan kuleleri, yel değirmenleri ve Bozcaada Kalesi’ni görürsünüz. Adım adım gerçek dünyadan uzaklaştığınızı hissedersiniz. Ve işin en keyifli yanlarından biri de budur: Yüzen marketler. Bozcaada’nın limanına yanaşan teknelerde satılan taze meyveler, sebzeler, balıklar ve daha nicesi... Bir gün sabah gözünü açtığında, karşında bir tekne içinde “adaya gelen pazarcıyı’’ görebilirsiniz. Modern dünyadan uzak, samimi bir ritüeldir bu. Ada halkının hala denizle bu kadar iç içe yaşamasının zarif bir yansımasıdır aslında. Bozcaada’ya ayak bastığınız anda başka bir dünyanın kapıları aralanmaktadır. Ve elbette şarap… Adanın bağcılık geleneği binlerce yıl öncesine, Antik Yunan dönemine kadar uzanır. Bugün Bozcaada’da birçok butik şarap üreticisi var. Çavuş ve Karalahna gibi yerel üzümlerden yapılan şarapları tadabileceğiniz şarap evleri, adayı ziyaret edenlerin uğrak noktalarındandır. Adanın en meşhur plajlarından biri olan Akvaryum Koyu, adını gerçekten de hak ediyor: su o kadar berrak ki denizin içindeki balıkları çıplak gözle görebiliyorsunuz. Ayazma Plajı ise rüzgara açık olmasıyla sörfçülerin gözdesi. Adanın tamamında yıl boyunca hakim olan rüzgâr, Bozcaada’ya farklı bir serinlik, başka bir ruh katmaktadır.Ve gün batımı… Polente Feneri civarında, rüzgar güllerinin gölgesinde gün batımını izlemek bir Bozcaada klasiğidir. Gökyüzü kızıla dönerken, ada sessizce geceye teslim olur.Bozcaada bir kaçış değil, bir varış noktasıdır. Kendine dönmek isteyen herkesin bir gün uğraması gereken bir limandır. Bu ada; rüzgarı, denizi, şarabı ve insanıyla sizi olduğunuz halinizle kabul eder. Ve giderken hep kulağınıza şunu fısıldar: "Yine beklerim."