1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Çok ciddi bir halk sağlığı tehdidi var”
“Çok ciddi bir halk sağlığı tehdidi var”

“Çok ciddi bir halk sağlığı tehdidi var”

Eczacılar Birliği eski Genel Sekreteri Dicle Tekiner, ilaç eksikliğinin altını çizerek, ilaç sıkıntısının sadece soğuk algınlığı, grip ilaçlarında değil, tansiyon ve şeker ilaçları da dahil pek çok ilaçta olduğunu vurguladı.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Eczacılar Birliği eski Genel Sekreteri Dicle Tekiner, grip salgını olduğunun açıkça görülebildiğini kaydederek, sadece kamunun verilerine bakarak, ‘bir salgın yoktur’ veya ‘durum geçen yılla aynıdır’ denmemesi gerektiğini belirtti.

Kendi eczanesinde, geçen yılın Ocak ayının tamamına kıyasla, bu yılın ilk on beş gününde geçen yıldan iki katı daha fazla antiviral ilaç satışı olduğunu açıklayan Eczacı Tekiner, “Bu da tam aya vurduğumuzda, bu yıl, geçen yılın dört katından daha fazla bu ilaçlara ihtiyaç duyuldu demek oluyor. Ya nüfus geçen yıla göre bir anda dört kat arttı, ya da gerçekten bu yıl bir salgın var. Bir salgının olduğunu Ocak ayı başından beri eczaneye başvuran hasta sayılarından da rahatlıkla gözlemliyoruz” diye konuştu.

Eczacı Tekiner, ilaç eksikliğinin altını çizerek, ilaç sıkıntısının sadece soğuk algınlığı, grip ilaçlarında değil, tansiyon ve şeker ilaçları da dahil olmak üzere pek çok kalemde olduğunu vurguladı.

Devlet tarafından ilaç tedarikinin rahatlatılması konusunda bir tedbir alınmadığını söyleyen Eczacı Tekiner, ilaç eksikliğinin pandemi döneminden kaynaklı olmadığını ifade etti.

“Bu ülkede çok ciddi bir halk sağlığı tehdidi vardır” diyen Eczacı Dicle Tekiner, “Kamudan alınan sağlık hizmeti ayrı bir boyutudur ama daha ciddi boyutu ilaç tedarikinde yaşanan sıkıntılardır. Bunun için çok acil önlemler alınması gerektiğini yıllardır dile getiriyoruz. Acil durumlarda, devlet sevkiyle veya hasta kendi cebinden ödeyerek özelde bir sağlık kurumu hizmetine ulaşabilir ama acil durumlarda ilaca erişmenin ne yazık ki hiçbir alternatifi yoktur” diye konuştu.

 

“Geçen yılın dört katından daha fazla bu ilaçlara ihtiyaç duyuldu”

Soru: Son dönemde görülen grip vakalarına dair bir tartışma var, geçmiş yıllara göre daha mı fazla yoksa aynı mı gibi... Tıp-İş bir salgın olduğunu söylerken, yetkililer geçmiş yıllardan farklı bir durum olmadığını söylüyor. Bir eczacı olarak sizin değerlendirmeniz nedir?

Tekiner: Hem farklı kurumlar tarafından açıklanan rakamlara, hem de kendi gözlemlerimize baktığımız zaman, şu anda bir grip salgını olduğunu açıkça görebiliyoruz. Devlet tarafından yapılan açıklamadan anlaşılıyor ki, toplum sadece kamuda yapılan testlere bakılarak bilgilendiriliyor. Özelden bu verileri almıyor. Sadece kamunun verilerine bakarak, “bir salgın yoktur” veya “durum geçen yılla aynıdır” denmemeli. Zaten toplum olarak, çok büyük oranda, sağlık hizmetini özel kurumlardan alıyoruz. Herhangi bir laboratuvar testi yaptırmak istediğimizde, hem daha hızlı hem de daha iyi hizmet almak adına özel kurumları tercih ediyoruz. Toplum olarak, büyük oranda sosyal sağlık hakkımızı devletten kullanmıyoruz. O yüzden, sadece devletin verilerine bakarak “salgın geçen yılla aynı boyuttadır” diyemeyiz. Ben kendi eczanemdeki vakalara baktığım zaman, influenza vakaları için kullanılan antiviral ilaçların satışında, geçen yılın Ocak ayının tamamına kıyasla, bu yılın ilk on beş gününde geçen yıldan iki katı daha fazla satış yapıldığını görüyorum. Bu da tam aya vurduğumuzda, bu yıl, geçen yılın dört katından daha fazla bu ilaçlara ihtiyaç duyuldu demek oluyor. Ya nüfus geçen yıla göre bir anda dört kat arttı, ya da gerçekten bu yıl bir salgın var. Bir salgının olduğunu Ocak ayı başından beri eczaneye başvuran hasta sayılarından da rahatlıkla gözlemliyoruz. Bunu gözlemleyen sadece biz eczacılar değiliz, toplum da bunu gözlemliyor. Sosyal medyada, yazışma gruplarında “çok ağır domuz gribi atlatıyorum, dikkat edin, herkes dikkatli olsun” diye paylaşımlar yapılıyor. Domuz gribi gerçekten ağır bir hastalıktır. Soğuk algınlığı, nezle gibi ayakta atlatabileceğiniz bir hastalık değildir, ciddi kemik ağrıları, ateş, halsizlik olur ve bu ağır semptomların hafiflemesi aşağı yukarı iki ile üç hafta gibi bir zaman alır. O yüzden bu süreçte, özellikle risk grubundaki insanların antiviral ilaçlara çok hızlı bir şekilde ulaşabilmesi ve etkin tedavi alması gerekir, ki bir sonraki adımda bronşit veya zatürreye dönüşmesin. Bağışıklık sistemi zayıfladıkça ikincil enfeksiyonlar da görülmeye başlar.

Grip vakaları, özellikle toplu ortamlarda çok hızlı bir şekilde yayılıyor ve bizim gözlemlediğimiz, bunun esas çıkış noktası toplu çalışma ortamları ve sınıflar yani okullardır. Bu ortamlardan başlayarak da hane halkına yayılıyor. Grip aşılı olan birisi hastalığı daha hafif atlatırken, grip aşısı olmayan kişiler daha ağır şekilde atlatıyor. Grip aşınız varsa her zaman antiviral bir ilaca ihtiyaç duymuyor olabilirsiniz, daha hafif semptomlarla, daha hızlı bir şekilde toparlayabilirsiniz. Tabi grip aşısı olmak, hastalığa yakalanmayacağınız anlamına gelmiyor. Ancak, aşı yaptırmamış kişilerde hastalık süresi daha uzun oluyor ve hastalık daha ağır seyrediyor. Semptomları da ağır olduğu için hastaların etkin tedaviye hızlı bir şekilde ulaşılabilmesi gerekmektedir.

 

“İlaç eksikliği artık pandemi döneminden kaynaklı değil”

Soru: Sağlık Bakanlığı yetkilileri ilaç eksikliği olmadığını da söylüyor. Oysa siz ilaç sıkıntısı olduğuna dair açıklama yapıyorsunuz...

Tekiner: İlaç eksikliği olmadığı doğru bir bilgi değildir. Ben, haftalardır, rafımdaki ilacı hastalara, neredeyse sayarak veya yetişkin dozlarının elimizde bittiği dönemde, çocuk dozlarını doz ayarlaması yaparak vermek zorunda kalıyorum. Çocuk dozularını verirken de, bir kutu ilaç vermem gerekirken, yetişkine iki kutu ilaç vererek tamamlamaya çalışıyorum. Günlerdir, bütün ezacılar, birbirimizi arayarak istişare ediyoruz, “Sizin elinizde bu ilaç var mı? Hastayı yönlendirelim, hasta reçetelidir” diye. Hastalar ellerinde reçetelerle eczaneleri gezerek ilaç arıyorlar. Biz, bunun uyarısını Aralık ayı başında yaptık, gidişat belliydi. Zaten, 2020’de ortaya çıkan pandemi döneminden beri ilaç tedariki iyiye gitmiyor, sürekli olarak kötüye doğru bir gidiş var, sürekli olarak eksilen ilaçlar var. Devlet tarafından da ilaç tedarikinin rahatlatılması konusunda bir tedbir alınmıyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri pandemi döneminin üzerinden yıllar geçmesine ve dünya ülkelerinde hayatın normale dönmesine rağmen, hala “pandemi döneminden kaynaklı...” diye açıklamalar yapıyor. Hayır, ilaç eksikliği artık pandemi döneminden kaynaklı değil. Pandemi dönemi bitti. Pandemi döneminin mazeretini 2020-2021 yılları için kabul edebilirdik, ama artık 2025’teyiz, pandeminin üzerinden beş yıl geçti. O yüzden “pandemi dönemi” gibi bir bahanemiz yoktur artık, sağlık politikalarının yetersiz olması gibi bir bahanemiz vardır, dışa bağımlılık gibi bir bahanemiz vardır, ekonomik kriz gibi bir bahanemiz vardır, ilaç sanayimizin olmaması gibi bir bahanemiz vardır, bununla ilgili yetkililerin insiyatif almayıp herhangi bir adım atmaması gibi bir bahanemiz vardır. Ama pandemi gibi bir bahanemiz olamaz, bu kabul edilebilir bir bahane değildir.

 

“İlaca erişemeyen pek çok hasta var”

Şu anda, KKTC’de 8 tane aktif faaliyet gösteren ve eczacı yetiştiren eczacılık fakültesi, dolayısıyla da üniversite var. Bu ülkede, ilaç sanayini oluşturmak için artık gerekli adımların atılması gerekmektedir. Devlet kontrolünde bu akademik kurumlardan da destek alınarak bazı ilaçların üretimi yapılabilir, daha önceki yıllarda ülkemizde bir özel kurum tarafından ilaç üretimi yapılıyordu. Acil durumlarda ihtiyaç duyulabilecek ilaçların bazı formları bu ülkede üretilebilir. İlaç sıkıntısını sadece soğuk algınlığı, grip ilaçlarında yaşamıyoruz, tansiyon ve şeker ilaçları da dahil olmak üzere pek çok kalemde de yaşıyoruz. Aylardır şeker hastaları şeker ilaçlarını bulamıyor, tansiyon ilaçları bulunamıyor, kalp-damar rahatsızlığı olanlar ilaçlarına erişemiyor. İmkanı olan hastalar, reçete zorunluluğu bulunmayan ilaçlarını kuzeyde bulamadıkları zaman, güneydeki eczanelerden temin edebiliyor veya reçete zorunluluğu olan ilaçlar için güneyde doktor görmek ve reçeteye erişerek temin etmeye çalışıyorlar. İmkanı olmayan hastalar da bir şekilde Türkiye’den bulunabilecek ilaçlarını tanıdıkları aracılığıyla temin etmeye çalışıyor. Bu ülkede çok ciddi bir halk sağlığı tehdidi vardır. Kamudan alınan sağlık hizmeti ayrı bir boyutudur ama daha ciddi boyutu ilaç tedarikinde yaşanan sıkıntılardır. Bunun için çok acil önlemler alınması gerektiğini yıllardır dile getiriyoruz. Acil durumlarda, devlet sevkiyle veya hasta kendi cebinden ödeyerek özelde bir sağlık kurumu hizmetine ulaşabilir ama acil durumlarda ilaca erişmenin ne yazık ki hiçbir alternatifi yoktur. Şu anda ilaca erişemeyen pek çok hasta var. Sağlık sorunları yetmezmiş gibi bir de ilaca erişememenin sıkıntısını yaşıyorlar. Sorunları net ve doğru tespit etmemiz gerekir ki, çözüm üretebilelim. 2022 yılından beridir aynı şeyi söylüyoruz, bu ülkede acilen tüm paydaşların görev alacağı bir ilaç kriz masası kurulması gerekir. İlaç konusunda çok büyük oranda Türkiye pazarına bağımlıyız, tek tük bazı ilaçlar Avrupa pazarından da geliyor. Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle ilaç üretimi ciddi anlamda sekteye uğramış durumdadır. Avrupa’dan gelen ilaçlar da genellikle İngiltere’den ithal ediliyor. Avrupa’da, İngiltere’den daha düşük bütçelere ilaç ithal edebileceğimiz pazarların araştırılması gerekmektedir. Sosyal Sigorta kapsamına giren Avrupa menşeili ilaçların sayısının artırılması ve ilaç tedarikinin rahatlatılması artık kaçınılmazdır.

 

“İlaç sanayine yatırım teşviklendirilmeli”

Ülkemizde ayrıca ilaç sanayine de yatırım yapılmasının devlet tarafından teşviklendirilmesi gerekmektedir. Çözüm yolları vardır ancak bunların hiçbiriyle ilgili adım atılmıyor ve tedarikte yaşanan sıkıntılar nedeniyle de yıllardır pandemi perdesi arkasına saklanılmaya çalışılıyor. Nüfusa oranladığınız zaman, ülkemiz küçük bir ülke olduğu için çok büyük bir ilaç sanayisi oluşturmak kolay bir şey olmayabilir ama burada da rahatlıkla üretilebilecek ilaç formları vardır. Bu adımların atılmasıyla ilaç tedarikinde yaşanan sorunlar azaltılabilir. Devlet tarafından bu kadar fazla eczacılık fakültesine izin veriliyorsa, bu ülkede çok ciddi bir potansiyeliniz var demektir, hem eczacı, hem akademik, hem de Ar-Ge anlamında bu potansiyeli akılcı bir şekilde kullanmak gerekiyor. Bizdeki eczacılık fakülteleri şu anda sadece serbest eczacı yetiştiriyorlar, ilerleyen yıllarda yeni mezun eczacılarımız da ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaklar.

 

“Kamu reçetelerinin büyük bir bölümünde ‘elimizde yoktur’ kaşesi var”

Soru: Sağlık Bakanlığı verileri, istatistikleri sizinle paylaşıyor mu? Rakamları görebiliyor musunuz?

Tekiner: İstatistiki çalışmalar sadece kriz dönemlerinde veya salgın dönemlerinde değil, genel anlamda ne yazık ki ülkemizde olmayan bir şeydir. Toplumumuzun yüzde kaçının tansiyon hastası olduğunu da bilmiyoruz. Toplumumuzun yüzde kaçında diyabet var, yüzde kaçında kanser var? Bunları da bilmiyoruz. Halk sağlığı için bunlar çok önemli verilerdir ve bu verileri toplayarak buna göre uzun vadeli bir sağlık politikası oluşturursunuz. Eğer halkınızın sağlığı kötüye gidiyorsa, ki yaşam koşulları nedeniyle de gittiğini görüyoruz, bununla ilgili tedbir alabilmek için istatistiksel çalışmalara çok önem vermek gerekir ki ona göre bir yol haritası çizebilesiniz. Yaşanan ilaç sıkıntısının temelinde de, sağlık politikalarının etkin şekilde yönetilememesinde de bu öngörüsüzlük yatıyor. Hangi ilaçtan, kaç kutuya ihtiyacımız olduğunu dahi bilemiyoruz. O yüzden, önümüzdeki yıl ne kadar ilaca ihtiyacımız olabileceğini de öngöremiyoruz. Bu konuyla ilgili hiçbir çalışma yok. Bana, özellikle bu salgın döneminde gelen influenza reçetelerinin çok büyük bir bölümü özelden geliyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri “devlette ilaç var” diyor ancak eczanemize gelen kamu reçetelerinin büyük bir bölümünde de “elimizde yoktur” kaşesi oluyor. Genel sağlık sigortasıyla ilgili de artık ciddi adımlar atılması, ekonomik olarak bu alt yapının oluşturulabilmesi için de ciddi önlemler alınması, çok ciddi bir bütçe ayrılması gerekir. Bunlarla ilgili herhangi çalışma yapılmıyor.

 

“Halk sağlığı, devlet tarafından hiçe sayılıyor”

Halk sağlığı, devlet tarafından hiçe sayılıyor. Bizim ülkemizde, bizim devletimizin algısında, maalesef, halk sağlığı diye bir kavram yok. Bırakın öncelikler arasında olmasını, hiçbir şekilde yatırım yapılmayan ve önemsenmeyen bir alandır. Günün sonunda, tüm bu yetersizlikler nedeniyle devlet bütçesine de çok ciddi yük biniyor. Dünyada sağlıktaki mantık, “önlemek, tedavi etmekten daha kolaydır” iken, bizde “toplum hasta olursa bir şekilde çözüm buluruz” anlayışı var.

 

Soru: Bulaşıcı Hastalıklar Üst komitesi bazı kararlar aldı. Gördüğünüz kadarıyla değerlendirdiğinizde, açıklanan kararlar yeterli mi?

Tekiner: Topluma bireysel tavsiyelerde bulunuyorlar ama bununla ilgili devletin aldığı kapsayıcı bir önlem yok. İnisiyatifi yine halka bırakıp, “siz kendi kendinizi korumaya çalışın” deniyor. Mesela maske kullanımı konusunda, özellikle pandemiden sonra insanların maskeye karşı çok ciddi bir tepkisi oluşmaya başladı. Sürekli, ağzınız burnunuz kapalı dolaşmak zor bir şeydir, ama eğer hastaysanız, bunun bilincinde olmanız gerekir. Sağlıklı bireylerden çok, hasta olan bireylerin maske kullanması gerekmektedir. Yani sağlıklı kişi maskeli hasta olan kişi maskesizse sağlıklı birey yine risk altında kalıyor. Herkesin bu dönemlerde kendini koruması önemlidir ama devletin de alması gereken önlemler vardır. Salgının kontrolden çıktığını fark etmeye başladığınızda, bulaşın yoğun olabileceği ortamlarda, örneğin okullarda, tedbirler alınabilir. Okullarda, biliyoruz ki çok ciddi bir altyapı sorunu var. Havalandırma kesinlikle yeterli değil, özellikle devlet okullarında. Hiçbir havalandırma veya merkezi ısıtma sistemleri yok. Hastalığa elverişli ortamlar var, okullarda yoğun olarak klimalar kullanılıyor. Havalar soğudu. Önümüzdeki hafta için gerçekten endişeliyim. Havaların soğumasıyla iç ortamlarda daha çok vakit geçiriliyor, daha çok bulaş olması olasıdır. Soğuk dönemlerde bağışıklık sistemi zaten biraz daha savunmasız kalabiliyor. Hem kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi, hem bağışıklık sistemimizin diğer dönemlere göre daha zayıf olması gibi faktörler bir araya geldiğinde hastalıklar daha yaygın bir şekilde ortaya çıkar.

 

“Domuz gribi çok yaygın”

Toplumda domuz gribi olarak bilinen infleunza A şu anda çok yaygın. Devletin bu hastalarla ilgili herhangi bir hasta takip politikası var mı? Yok. İnfleunza A olanların beş gün izole olması gerekiyor. Hasta olanlarla ilgili etkin bir kontrol mekanizması yok. Bu hastalar takibe çağrılmıyor. Sorunu sadece büyük şehirler olarak da düşünmememiz gerekiyor, kırsal bölgede yaşayan halkın test ve tedavileri etkin şekilde yapılabiliyor mu? O bölgelerde durumun ne olduğuyla ilgili de bir veriye sahip olamıyoruz.

 

“Veri toparlamakta yetersiz kalınması kontrolsüzlüğü de beraberinde getirir”

Soru: Gazetemiz Yenidüzen özel bir haber hazırladı, devlet ve 3 farklı özel hastaneden, üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konulan vakalara ilişkin detayları toparladı. Sadece 10 günde, tedavi gören hasta sayısı 4 bin 230... Sağlık Bakanlığı’nın Yenidüzen ile paylaştığı verilere göre, 1 Ocak – 10 Ocak 2025 tarihleri arasında sadece devlet hastanelerine başvurup, üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konulan vaka sayısı 3 bin 30…

Tekiner: Özel laboratuvarlar ve hastaneler de bununla ilgili testleri yapıyor. Ayrıca hastalar bu testleri eczanelerden temin ederek, evde de yapabiliyorlar. Tüm bu verilerin toplandığı bir veri tabanı oluşturarak, bu sayıları değerlendirdikten sonra ancak sağlıklı bir sonuç elde edebiliriz. Devlet bu verileri bir araya toparlamıyor. Veri toparlamakta yetersiz kalınması kontrolsüzlüğü de beraberinde getirir.

Sağlık Bakanlığı’nın verdiği rakamlara baktığımız zaman onların da çelişkili olduğunu görüyoruz. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Deren Oygar, geçtiğimiz günlerde, Ocak ayının ilk on gününde 2 bin 900 vaka olduğunu söylerken, Yenidüzen’e verilen bilgide, aynı dönem için vaka sayısı 3 bin 30. Bu verilerin hangisini doğru kabul etmemiz gerekiyor? İki farklı veri arasında %4’ün üzerinde bir sapmadan bahsediyoruz, 10 günde 130 vaka önemsenmeyecek bir sapma değildir. Deren Hanım, CDC ve WHO verilerini takip ettiklerini de söylüyor ama Kıbrıs’ın güneyi influenza A konusunda alarm veriyor. Güneyden açıklanan rakamlarda, hafife alınmayacak rakamlarda can kayıpları olduğunu görüyoruz. Bizde gribe bağlı bir can kaybı veya yataklı ve/veya yoğun bakımda tedavi gören hasta olup olmadığı konusunda şeffaf bir değerlendirme yok. Gerçekten algılamakta çok zorlanıyorum, pembe bir tablo mu çizmeye çalışılıyor yoksa haberleri mi yok. Güneyde can kayıpları varken, “grip vakaları beklenen düzeydedir” demek tuhaf.

 

“Nüfusu bilmiyoruz, hastalıklarla ilgili sağlıklı veri tutmuyoruz”

İlaç sıkıntısı yaşamamızın nedenlerinden biri de bu veri eksikliğindir. İstatistiki veri olmadığı için, ilaç tedariki ihtiyaca göre yapılamıyor. Nüfusu bilmiyoruz, hastalıklarla ilgili sağlıklı veri tutmuyoruz. Devletin verdiği ilaçlarda, kriterler neye göre belirleniyor onu bile bilemiyoruz. Örneğin dar gelirli vatandaşlar ilaçlarını sadece devletten alabiliyor. Dar gelirli, sigortalı olmadığı için, kamudan temin edemediği ilacını dışarıda cebinden ödeyerek almak durumunda kalıyor ve devlet dar gelirliye ilaç ücretinin geri ödemesini yapmıyor. Zaten devletin halka ilaç vermesi de doğru bir uygulama değildir, yasaların acilen tadil edilmesi gerekmektedir. Kaç kişinin bu yasaları tadil etmeye niyeti var? İlaç satış merkezleri eczanelerdir ve her eczanede yetkili bir eczacı bulunma zorunluluğu vardır. İlaç temini eczacıların görevidir. Genel sağlık sigortasının bir türlü hayata geçirilmemesi nedeniyle, devlet kamu eczanelerinden halka ücretsiz ilaç temini yapıyor. Eğer devlet ilaç dağıtacaksa, bana ve benim meslek grubuma da ihtiyaç yok demektir. Devletten ilaçları hastalara temin eden kişilerin kaçı eczacıdır bunun sorgulanması gerekiyor? Kaç sağlık ocağında görevli bir eczacı var? Kaç devlet hastanesinde görevli eczacı var? Sayı yeterli mi? Her yıl açılan istihdamlar yeterli mi? Bunların hiçbiri yeterli değil. Bunlarla ilgili de hiçbir çalışma veya tedbir alınmıyor. Sağlığa ayrılan bütçe bu açıkları kapatmaya yeterli gelmiyor ne yazık ki.

 

“Soruşturmanın gidişatı şeffaf değil”

Soru: Reçete soruşturma süreci yaşandı ve maalesef sonuçlanmadı. Doktor ve eczacılar zan altında, hastalar mağdur. Bu durum ne gibi sıkıntılara yol açıyor, neler yaşıyorsunuz?

Tekiner: Soruşturmanın gidişatı ile ilgili de şeffaf olunmadığı için şu anda ne olduğuyla ilgili zaten hiçbir fikrimiz yok. Ben de Sosyal Sigortalar Dairesi ile sözleşmesi olan eczanelerdendim ve reçetelerim Kasım 2023’te soruşturuldu. Soruşturması tamamlanan eczanelerin reçeteleri Sosyal Sigortalar Dairesi’ne geri gönderildi. Sosyal Sigortalar Dairesi’nin sistemine girdiğiniz zaman, geçtiğimiz yılın yarısından beri reçetelerim onaylanmış görünüyor ama Ağustos 2023’ten beri ben reçete ödememi almadım. Benimle aynı durumda olan pek çok meslektaşım var. Bir buçuk yıldır, devlet benim ve daha bir süre eczacının reçete ödemelerini yapmıyor. Ama sigorta yatırımınızı bir gün geç yaptığınızda, devlet hem sosyal haklarınıza erişiminizi kısıtlıyor hem de sizden yatırımınızı faizi ile birlikte alıyor.

Devlet aylarca eczacıları, hoyrat bir şekilde “hırsızlıkla” itham ederken, aylardır eczacının beklediği, sözleşmeye göre 45 iş günü içinde yapılması gereken geri ödemeleri aksatıyor. Sigorta soruşturması adı altında yürütülen bu süreçte, halk da aylardır mağdur ediliyor. Aralık 2024’ten itibaren eczanelerle Sigortalar Dairesi arasında yeni sigorta sözleşmeleri imzalandı. Kamudan ve özelden gelen reçetelerde, hasta sigortalıysa, sigorta uygulaması yapıyoruz. Barkodlu gelen sigorta reçetelerinde sıkıntı yok. Reçetedeki barkodu okutuyoruz, ilaçları okutuyoruz, hastanın telefonuna gönderilen kodu sisteme giriyoruz. Hasta ödemesini yapıp, ilacını alıp gidiyor. Ama özelden gelen beyaz reçetelerde ve kamudan gelen reçetelerde, her hastanın reçetesini sisteme bizim kaydetmemiz gerektiği için, bir hasta için yaklaşık olarak 10-15 dakikaya ihtiyaç duyuyoruz. Bu, özellikle nöbet gecelerinde çok büyük bir kaostur. Sistem pratik değil. Sistemde hala ciddi sorunlar var. Sisteme telefon numarası kaydedilmemiş hastalar, numaralarını kaydettirene kadar, sigorta hakkından yararlanamıyor.

 

“İtibarımız zedelendi”

Bizim eczacılar olarak asli görevimiz hastaya yardımcı olmaktır. Sosyal sigorta reçetelerini yapmaktan kaçınmıyoruz ama, bir hastanın hakkını korumaya çalışırken, sistemdeki yetersizlikler nedeniyle bekleyen diğer hastaları mağdur ediyoruz. Sigortalar, yeni sistem hazırlanırken, eczacılardan bilgi ve görüş alınmadığı için yaşanan bir başka sıkıntı da, daha önceki dönemde çoğu ilaçta etiket fiyatı ödenirken, şimdi en ucuz muadili üzerinden ödeme yapılmasıdır. Bu da çok ciddi reçete farklarının çıkmasına neden oluyor. Bazı hastalar, devletin ödediği meblağın 2-3 katı reçete farkı ödüyor, özellikle Türk muadili olmayan ve Avrupa’dan gelen ilaçlarda... 500 TL etiket fiyatı olan ilacın 96 TL’lık kısmını devlet karşılıyor örneğin. Biz de hastaya, dakikalarca, geriye kalan dört yüz küsur lirayı neden kendisinin ödemesi gerektiğini anlatmak zorunda kalıyoruz. Yine, biz hastayla karşı karşıya geliyoruz çünkü hasta, çıkan farkın ne olduğunu sistemde göremiyor. Devlet, yine eczacıya karşı halkta bir güvensizlik ortamı oluşturuyor. Halk eczacıya güvenmiyor, devlet eczacıya güvenmiyor, eczacı tek başına elinden gelenin en iyisini yapmak için mücadele veriyor ama günün sonunda karşılığını alamıyor, ne mali ne de manevi olarak. İtibarımız zedelendi. Bu soruşturma süreci örgütlü yapımıza zarar verdi. Koca bir meslek camiası zedelenen itibarıyla baş başa kaldı.

Bu haber toplam 1304 defa okunmuştur