1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Cam, seramik ve epoksinin diyalektik dansı
Cam, seramik ve epoksinin diyalektik dansı

Cam, seramik ve epoksinin diyalektik dansı

Sanatçı Fatma Özok’un çevreci bir yaklaşımla değişim,dönüşüm,yeniden kullanım temalı “Diyalektik” sergisi Rüstem Kitabevi’nde açıldı.

A+A-

Murat OBENLER

24 yıldır sanatın içinde olan ve çeşitli sanatsal çalışmalar üreten Fatma Özok ilk kişisel sergini “Diyalektik” adıyla açtı. Bizler de sanatçı ile serginin de açıldığı Rüstem Kitabevi bahçesinde buluşarak sergiye dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Çevreye duyarlı,özellikle atık malzemelerin geriye dönüştürülmesi konusunda hassasiyeti olan,şehir ve kültür-sanat ilişkisi konusunda duyarlı,insanlığın geldiği nokta için endişe duyan, distopik bir gelecek tahayyülü ile eserler üreten Özok ile rengarenk çalışmalarını konuştuk.

Kumdan cama, şişeye, çöpe, sanatsal çalışmaya, sergiye dönüşen ve devam eden süreci anlatan diyalektik çalışma

Diyalektik kavramı çok geniş ve hem sanatta hem felsefe ve sosyolojide çok kullanılan bir kavram. Sizin için de bir sergi adı olmaktan çok daha derin ve zamana yayılan bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bu süreci sizden dinlemek istiyoruz?

Fatma Özok: Felsefe çok önemlidir ve benim yaptığım çalışmalara da çok yakışan bir isim olduğunu düşünüyorum. Hiçbir şey yok olmaz, doğada değişerek devam eder. Tartışma sanatı olarak bilinir diyalektik. Cam şişeler mesela kumdu bir işlem gördü cam oldu ve bir form alarak şişe oldu ve görevini bitirerek çöpe gitti. Biz burada onu çöpten alıp malzeme olarak sanatta bir araç olarak kullandık.
İnsanlar diyalektik nedir diye merak etsinler de istedim ve öyle de oldu. Diyalektik felsefede sürekli kulanılan bir kavram ve sanatta da olmalıdır. Felsefeyle haşır neşir olanla bu ismi çok yakıştırdılar ,bilmeyenler de de merak ederek araştırma yoluna gittiler.

“Tüketim toplumunu sürdürme, yaşatma hırsı insanlığın geleceği için çok acı bir şeydir”

Süreç gözlemlerden başlıyor,yaşadıklarımızla,hayatımızdaki olanlarla birleşerek düşünsel boyuta geçiyor ve oluşan fikir de sanatçının marifetiyle/yorumuyla bir sanatsal yolculuğa çıkıyor. Sizin hangi gözlemleriniz, yaşam deneyimleriniz bu fikirde etkili oldu?
Yaşam tarzı olarak mümkün olduğu kadar atıksız bir yaşam için çaba gösteriyorum. Dünyanın kaynaklarını insanlık olarak çok hor kullandığımızı düşünüyorum. Bize dünya çok güzel bir şey sunar(sürekli değişim ve dönüşüm içerisindeki bir ekosistem).İnsan da bunu yok etmek için elinden geleni yapıyor. Bu konuya bir farkındalık yaratmak için kendi imkanlarım çerçevesinde bu sergiyi düşündüm ve ne mutlu bana ki hayata da geçirdim. Benim kullandığım 50-100 şişe ile bu mesele tersine dönmez tabi ki ama insanlara bazı şeyleri bir kez daha kullanma,birşeyler tekrardan var etmenin mümkün olduğunu ve herkes böyle yaparsa bu kötü gidişatın ivmesini azaltabileceğimizi düşünüyorum. Benim çocukluğumda büyüklerimiz eski elbiselerden çocuklara elbise yaparlardı, çarşaflardan başka bir şey üretirdi ve malzemeleri dönüştürürlerdi. Varolanın değerinin bilindiği dönemlerdi.Bugün pazarlamasıyla reklamlarıyla yaratılan tüketim toplumunu sürdürme,yaşatma hırsı insanlığın geleceği için çok acı bir şeydir ve gidişat da hep kötüden kötüye ilerliyor. İnsanlığın temel maddelere,kaynaklara bakışı çok önem kazanıyor.  Su yok olan bir kaynak. Teknolojinin getirdiği kolaylıklarla da bir duş almak bile büyük bir enerji harcanmasına ve su israfına neden oluyor. Diş fırçalarken bile litrelerce su heba oluyor.

Hayatımda da çevreci yaklaşımlarımı sürdürüyorum. 2 yıl önceki Girne İnner Wheel Kulübü başkanlığım döneminde ilkokul çocuklarına çevre ve doğru enerji kullanımı konusunda eğitimler vermek için projeler geliştirdik ve tüm Kulüpler olarak ilgili Bakanlıklarla birlikte bunları okullarda uygulamaya koymak için çalışma yaptık (3 pilot okul seçtik) ama araya Covid girdi ve o proje öyle yarım kaldı. Umarım hayata geçer. Eğitim ve daha fazla eğitim önceliğimiz olmalı.

Çocukluğumdan beri çok iyi bir gözlemciyimdir.  İnsanları da çevreyi de iyi gözlemlediğimi düşünüyorum. Şimdi Lefkoşa Surlariçi’nde Rüstem Kitabevi’nde röportaj yapıyoruz ama bir iki sokak ötede büyük çöp konteynerlerinin olduğu alanlar doğal çöp depolama alanları olarak görülüyor ve çöpler hep oralara gelişigüzel atılıyor. Bu Surlariçi’ne yakışan bir görüntü değildir. Bu alanlar kamufle edilmelidir.Yasayla bu düzenlenebilir. Buraları kültür-sanatın merkezi olmalıdır. Turizmin incisi olmalıdır. Bu mini-çöplükvari görüntüler Lefkoşamıza yakışmıyor.

foto-6-017.jpg

“Ben, benim işim, bahçem, şehrim, ülkem diye hep ben üzerinden düşündüğümüz sürece iyiye gidiş olamayacak.”

Tabi ki hayat,çevre,insan vs. sanatçının yaklaşımını etkiliyor. Sizin eserlerinizde tez-antitez-sentez nasıl hayata geçiyor?
Benim çalışmalarımdaki tüm cam şişelere ifadeli seramikten yapılma yüzleri ekledim. Beden diline göre ifadeler ekledim. Altında yapay malzeme olan epoksi(atölyemde içlerine bol cam ve bazılarına atık malzemeler de ekledim)vardır. Bu malzemeyi yapay ve kirlenmiş dünyayı temsil etmesini istediğim için kullandım. Savaşlar,kavgalar,törenler,kutlamalar devam ediyor ama insanlık olarak gerçek meselenin ya farkında değiliz ya da farkındayız da değilmişiz gibi yapıyoruz. Dünya bizim evimizdir. Ortak insanlık mirasıdır. Bunu korumak için ortak bilinç ve koruma düşüncesi oluşamıyor maalesef. Sadece Avrupa’nın çevreci politikaları ile olmuyor bu işler. Ben diyerek,benim işim,benim bahçem, benim şehrim,benim ülkem diye hep ben üzerinden düşündüğümüz sürece iyiye gidiş olamayacak. Dünya için ben değil biz diyebilmeliyiz. En büyük sorun birlik olmamaktır.

 

“Tek renk değil de hayat gibi, doğa gibi çok renkli, çok kültürlü ve çok yapılı bir formda olması gerektiği için çok farklı renkler kullandım”

Diyalektiğin kavramlarından çelişki ve etkileşimin sizin eserlerine çok iyi yansıdığını görüyoruz.Farklı renkler, farklı malzemeler/maddeler,yeni farklı renkler,dünyalar ve formlara dönüşüyor. Bu  yansıma biçimini biraz açabilir miyiz?
Hayat akan bir nehir gibi geriye dönüşü olmayan ve farklı farklı yerlerden geçerek her nehir farklı yerlere  ulaşır. Tek renk değil de hayat gibi,doğa gibi çok renkli ,çok kültürlü ve çok yapılı (yaşam şekli) bir formda olması gerektiği için çok farklı renkler kullandım. Kromatik bir sergi olduğunu söyleyen sanatçı arkadaşlar da oldu. Tabi renkler insanları emsil ettiği kadar ülkeleri de temsil eder. Bugünkü globalleşmiş dünyada herşey birbirine girmiş durumdadır. Çok kültürlülük kavramı güzel birşeydir ama toplumların,ülkelerin kendi rengini,kendi kültürünü kaybetmemesi gerekir. Yan yana kardeşçe yaşayan yaşamın çeşitliliğini yansıtıyorum.

Ben 24 yıldır seramik sanatının içindeyim. İlk Meslek Lisesindeki kurslarla başladım. Sonrasında çini yapımı eğitimi aldım.Atölyemi açtım ve çalışmalara başladım. Farklı eğitimlerle kendi donanımımı geliştirdim. En son KAÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü’de eğitim alıyorum.3.sınıfı bitirdim.

Seramik ile camın birbirine çok iyi yakıştığını düşünüyorum. İlk kez 4 yıl önce formunu değiştirme amaçlı camı fırına koydum. Oradaki gözlemlerim ve uğraşlarım 4 yıldır devam ediyor. Beden dili olarak bana ne anlattıklarını gözlemledim. Seramik de çalışıyorum. Daha önce yapılmamış bir iş olmasına da gayret gösterdim. Sanatta şaşırtıcı bir özelliği de olmasını istedim. Sanat estetik,güzellik de olmalı ama kesinlikle mesaj verici olması gerekir. Zemin için kullandığım epoksinin içindeki gömülü şişeler,plastikler dünyanın kirlendiğinin sembolüdür. Dünya kirlilikten boğuluyor, insanlar savaşlardan,çatışmalardan yok oluyor ama bir yandan da kutlamalar,partiler devam ediyor.

foto-2-042.jpg

“Tabi insan da kendini görsün, yüzleşsin istedim ama bütünsel, sistemsel bir sıkıntı var. Birlikte hareket etmek gerekir.”

Eserlerin çoğunu insan formunda yarattınız.Derdiniz insan ve insan kendi ile yüzleşsin diye mi?
İnsan olmayan bir çalışmam(iki kuş var) var. Dünya için insanlığın kendi konforundan var geçmemesi olayı çok endişe verici. Tabi insan da kendini görsün,yüzleşsin istedim ama tek tek insandan çok bütünsel ,sistemsel bir sıkıntı var ve sanat alanında bunu yansıtmak istiyorum. Birlikte hareket etmek gerekir.

“İnsanlığın endişeli olması gerekir.”

Bu insan formundaki eserlerin ifadeleri korku duyan,endişeli, telaşlı,stresli,mutsuz gibi geldi bana. Gerçek dünyadaki gibi.Durum umutsuz mudur yani?
İnsanlığın endişeli olması gerekir. İnsan hayatı savaşlar,çatışmalar,hastalıklar,kayıplar ,acılar vs. ile 50 sene öncesinin insanına göre panik atak, endişeli,mutsuz, yalnızlaşmış(ve korkarak) bir noktadadır. Herşeyin sanal ortamında yaşanıyor olması ve gerçek sosyalleşmeden uzaklaşan birey daha da korkar hale geldi. Mutlu görünen,mutlu fotoğraf çektiren insanlar,birileri için değişik hallere giren insanlar topluluğu görüyorum  ama gerçekte mutlu değillerdir(Mutlu bir azınlık da var tabi ki).

Cam şişelerde  bir Fransız ekolü gözlemliyorum. Acaba bu sizin Paris Kuaför Salonu ile olan yaşam tecrübesinden mi kaynaklanıyor?
 Paris Kuaför Salonu benim hayatımı çok etkiledi. Çocukluğum oralarda geçti. 1984’de biri ve 2004’te de diğeri kapanana kadar ben hep  onların içindeydim. Salonun sahibi Zühre Ali İmre teyzemdi ve orada insanların giyimleri,saç stilleri,konuşmaları, kapıdan girerken ve çıkarkanki dış görüntüdeki değişimler vs. hep orada gözlemledim. Sergiyle benzeşen bir hali de var kuaför salonunun.

Tam da dış görünüşten bahsederken Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol” tavsiyesi sizin serginize uyan bir veciz sözdür. Ne dersiniz?
Bence de aynen öyle. Her insan bence Mevlana’nın Mesnevisini okumalı, Yunus Emre’ye kulak vermeli. Onların düşünceleri hayatımızı şekillendirmesi gerekir. Çok sevdiğim Sabahattin Ali’nin de fikirlerine herkes bir bakmalı.

Bazı eserler dans mı ediyor yoksa bana mı öyle geldi?
Hayat bir dans değil mi zaten? Dünyada yaşanan şeylere dışarıdan bakmak,gözlemlemek çok önemlidir. Ben iyi bir gözlemciyimdir. Dans formunda size gözüken çalışmalar,yerleştirmeler de olabilir.

“Birçok sanatçıda olduğu gibi o sıkıntılı günlerin,yılların kişiliğimizdeki yeri eserlerimize de yansıyor.”

İnsan yaşadıklarını biriktirir derler. Bizim ülkemizde de insanlar 20. yüzyılın çeşitli dönemlerinde farklı acılar çektiler,farklı travmalar yaşadılar ve birden çok göçler ve yer değiştirmeler yaşadılar. Sürekli bir yaşam formundan başka yaşam formlarına geçiş yaptılar. Köklenemediler, göçebe yaşadılar. Hatta adayı terkedip başka diyarlara göçenler de çok oldu. Sizin serginizde de bu etkileri eserlerde görüyorum. Toplumun içinden birisi olarak hem şahsınız ve aileniz hem de karşılıklı toplumlar olarak bütünsel acılar ve yer değiştirmeler yaşandı.
Sergide göç konulu bir de çalışmam da vardır. 1963 doğumlu birisi olarak tüm bu acılar ve yer değiştirmeleri yaşadım. Bu adanın insanları farklı seviyelerde farklı travmatik süreçlerden geçti. Birçok sanatçıda olduğu gibi o sıkıntılı günlerin,yılların kişiliğimizdeki yeri eserlerimize de yansıyor. Bende de öyle oldu.

foto-10-003.jpg

“İnsanlığın dünyayı getirdiği noktada ucube insanın aldığı şekillerdir. İnsanlık kendi yarattığı şeylerin altında yok olmaktadır”

Siz biraz da çalışmalarınızı ucubelik kavramı üzerine de mi oturttunuz? Ben sergideki yüzlere, bedenlere baktığımda dışlanmış, istenmeyen, beğenilmeyen,bozulmuş fotrmlar görüyorum.
Evet.Ben özellikle onların öyle olmasını istedim. Gerçekte de insanlar öyledir. İnsanlığın dünyayı getirdiği noktada insanın aldığı şekillerdir. İnsanlık kendi yarattığı şeylerin altında yok olmaktadır.Benim insan sevgisi,hayvan sevgisi ve doğa sevgisi olan birisiyim ve dünyanın bu hale getirilişine inanmak istemiyorum ama gerçek budur.

“Atıksız yaşam çabalarım serginin kısa ve öz çıkış noktasıdır”

“Atıksız Yaşam Çabalarıyla” da bu duyarlılığınızın,farkındalığınızın dışa vurumu herhalde...
Serginin kısa ve öz çıkış noktasıdır. Kompost yapıyorum, kahıtları toplayıp atölyemde birşeyler yapmaya çalışıyorum. İş yerimde benim bir yönetici olarak atık malzemeleri toplamam ilk garipseniyordu ama bu zamanla bir farkındalık sürecine evrildi. O açıdan da çok mutluyum. İnsanların farkındalığına davranışlarımla,tercihlerimle bir olumlu katkı yapıyorum. İnsanların çocuk yaşlardan itibaren okullarda çevre eğitimleriyle bunu öğrenmesi için gayretlerim,girişimlerim,çalışmalarım var.

“Nafiz Dölek tarafından iki müzik çalışması yapıldı.”

Bu sergiye bir de müzik çok iyi giderdi.
Aslında yaptık bir çalışma. Onu unuttum söyleyeyim. Sanatçı Nafiz Dölek atölyedeki camların değişim, dönüşüm,insanlar ile teması ve birbirleri ile etkileşim(vurma,üfleme vs.) süreçlerinden oluşan iki müzikal çalışma yaptı. Video da hazırladılar. Bunu instagram ve ClayArt Cyprus facebook adresinden dinleyebilirsiniz.

“Serginin gelirinin bir miktarı Kemal Saraçoğlu Kanserle Savaş Vakfı’na bağışlanacak.”

Sergide kaç eseriniz var,ne zamana kadar açıktır ve insanların ilgisi nasıl? Rüstem’s yeni formatıyla ilgili neler söylemek istersiniz?

Sergide 70 civarı parça vardır. Serginin gelirinin bir miktarı Kemal Saraçoğlu Kanserle Savaş Vakfı’na bağışlanacak. İlgiden çok memnunum. Sergimiz yakında sanal ortamda da olacak. Tüm dünyadan izlenebilecek.Arnavutluktan gelen ve sergiyi gezen bir sanatçı beni ülkesindeki bir sempozyuma davet etti. Bu da fikrimizin insanlara geçtiğini ve etkileşime geçtiğini gösteriyor.
Rüstem Kitabevi yeni haliyle sanata ve kültüre çok önemli bir katkı koyuyor. Lefkoşa Surlariçi bölgesinde sanatçılara toplumla buluşması için önemli bir alan açıyor. Gerek benim serginin de yeraldığı Ana Galeri,gerek çeşitli etkinliklerin yeraldığı bahçe bölümü gerekse  arkadaki etkinlik alanıyla çok fonksiyonlu bir kültür-sanat-sosyal yaşam alanına dönüştü.

“Sergiyi devam eden bir sürecin bir evresi olarak görüyorum.”

Bir de çalışmaların isimsiz olması da dikkatimi çekti...
Ben tek tek isim koymak istemedim.İnsanlar kendi hikayelerini kendileri yaratsın istedim. Zaten Diyalektik ismi çok geniş ve kapsayıcı bir kavram. Sergiyi devam eden bir sürecin bir evresi olarak görüyorum. Ben malzemeyi buldum, dönüştürdüm,birleştirdim ve bir sanat formunda insanlara sundum ve onlar da burdan birşeyler alacak evlerine götürecek, bu eserlerin etkileme alanları değişerek süreç devam edecek. Hayat devam ettiği sürece umut devam edecektir. Dünyanın kendini iyileştireceği zamanlar da gelecektir. Doğa herşeyin yolunu bulur(insana rağmen)

KISA KISA...KISA KISA...KISA KISA...KISA KISA
Plastik...atık,çamur hayat
Cam... hayaın ruhu

Zeytinağacı... kadın/üretkenlik

Kıbrıs... vazgeçilmez

Çevre... şu anki hali çok üzücü

Tüketim... çılgınlık

Para... yaşam aracı

Karl Marx... siyaset ve felsefe

Sanat... hayatın anlamı

ClayArt...vazgeçilmez

Dünya.. evimiz

İnsanlık...No Comment

Gelecek...Umut

Zühre Ali İmre... İdol

Diyalektik...Değişkenlik, süreçler

Bu haber toplam 2770 defa okunmuştur
Etiketler : , ,