1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Bir savaş daha vardı…
Bir savaş daha vardı…

Bir savaş daha vardı…

20 Temmuz’da bir savaş daha yaşandı. Ölüm olmadı belki ama o da olabilirdi. Polis öylesine kontrolsüz saldırdı ki, bir yerlerden ‘yok edin’ emri gelmiş gibiydi. Protesto gösterilerinin olduğu yerlerde hep “emri kim verdi” sor

A+A-

 

20 Temmuz’da bir savaş daha yaşandı. Ölüm olmadı belki ama o da olabilirdi. Polis öylesine kontrolsüz saldırdı ki, bir yerlerden ‘yok edin’ emri gelmiş gibiydi. Protesto gösterilerinin olduğu yerlerde hep “emri kim verdi” sorusu soruldu polise ama polisten hiç yanıt gelmedi.

Bu saldırıların ilki KTAMS binasınaydı. KTAMS’ın binasına astığı “bir verip beş alıyorsun, utanmadan besleme diyorsun” pankartı hiç kimseye duyurulmadan polis tarafından indirilmek istendi. Binaya merdiven dayandı, çıkmak, pankartı oradan indirmek için polis aldığı emri uygulamaya koyuldu. Sordular; “mahkeme emri nerde” diye… “buradaki yetkiliniz kim” diye… mahkeme emri yoktu, polisin yetkilisi de orada yoktu! “Bu bina bizim, alanımızdan çıkın, mahkeme emri getirin” diye bağırıyordu Ahmet Kaptan… Sonradan bir mahkeme emri geldi, pankartı alıp gittiler.

20 Temmuz’da bir savaş daha yaşanıyordu… KTHY çadırında kan vardı, dayak vardı, saldırı vardı. Polis yine kontrolsüz olarak saldırmıştı. Coplarla… Neden? Çünkü protesto etme izni yoktu. Neden? Çünkü birileri öyle istemişti. Neden? Gücendirmek olmazdı da ondan… Biz tek yürektik, bu yüreği bölmek olur muydu!

20 Temmuz’da bir savaş daha yaşanıyordu. 74’te bir tarafta Türkler vardı, diğer tarafta Rumlar… 2011’de protesto etmek isteyenler Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslı’yım diyenler… Bayraklarla karşılayanlar “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyenler…

Protesto etmek istiyordu birileri… Memnun değildi gelişmelerden… Tepkileri vardı istenen şeylere… Kızgındı bazı söylenenlere… Bunu göstermek istiyordu… Kıbrıslıtürk nasıl protesto edeceğini, nasıl eylem yapacağını, taleplerini nasıl isteyeceğini bilirdi… Demokrasinin nasıl olması gerektiğine hep örnekti… Ama bu demokratik hak kullandırılmadı. Neden? Çünkü ayıp olurdu.

20 Temmuz’da bir savaş daha yaşanıyordu. Yüzlerce polis, keskin nişancılar, çevik kuvvet hazırdı… İtfaiye de vardı, tazyikli su sıkacaktı… Daha önce de yapmıştı, Meclis önünde püskürtmüştü suyu… Çevik kuvvet de vardı, herhalde biber gazları da hazırdı. Daha önce de yapılmıştı, yine Meclis önünde… Vatandaş, milletvekili ve polisin kendisi de yakmıştı gözlerini biber gazıyla… alamamıştı nefesini… Ve helikopterler uçuyordu havada… Neydi bütün bunlar!!!!

20 Temmuz’da bir savaş daha yaşanıyordu. Bir tarafta farkındalık, diğer yanda hiçbir şeyin farkında olmadan yaşam… Bunun rahatlığı!, bunun ferahlığı!.. Ve herkesin de olmasının istendiği insan biçimi… Farkındalık sakıncalıydı, ses çıkarmak yasaktı, karşı çıkmak olmazdı. Susturulmalıydı, bir yerlerden emir geldi. Polis saldırdı, ezdi, kırdı, döktü. Hangi polis? Dövdüğü insanların kardeşi, dayısı, amcasının oğlu, arkadaşı, ahbabı, komşusu…

Ve çıktı Erdoğan otobüsün üstüne; “Siz sözünüzü tuttunuz, %65 evet dediniz. Şimdi dünyada haklıyız. Haklı olduğumuz için de güçlüyüz.” dedi  Ada’ya girerken… ‘Hayır’ diyen ‘7.5-8 Başbakan İrsen Küçük’ hiç mahcup olmadı. Elini salladı bayrak sallayanlara… Ardından bakanları… Mahcuptular mı acaba, utangaç utangaç mı el salladılar acaba? Belki umduğumuz bu ama kızarmadılar bile galiba… Farkındalık yoktu oralarda, kızarsalar da görülmezdi diye onlar da kızarmadı zaten…

Bir savaş daha vardı 20 Temmuz’da… Bu savaş ‘yokolmamak’ ve ‘sindirmek’ arasındaydı.  

 

 

 

 

Bu haber toplam 989 defa okunmuştur