1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Bas klarnet ve mbira’dan çıkan ikili derin bir sezgisel yolculuk hikayesi
Bas klarnet ve mbira’dan çıkan ikili derin bir sezgisel yolculuk hikayesi

Bas klarnet ve mbira’dan çıkan ikili derin bir sezgisel yolculuk hikayesi

Weinberg Streun Duo’nun üyeleri Avrupa ve Afrika ensrümanlarından yeni bir müzikal dil üretti

A+A-

Murat OBENLER

Windcraft Müzik Festivali(Windcraft Music Nest) kapsamında adamıza gelen ve Avrupa klasik müzik enstrümanı bas klarnet ile Afrika kıtasından geleneksel bir enstrüman olan mbirayı birleştirerek yeni bir müzikal birleşimi müzikseverlere sunan Weinberg Streun Duo’nun iki üyesi Joseph Weinberg ve Lutz Streun ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sohbetimizin daha çeşitli ve kaliteli olmasındaki tecrübe paylaşımları ve yorumlarından dolayı Yena Hacışevki, Pervin Avcı ve Erdoğan Kavaz’a da gönülden bir teşekkür...

Streun:“Müzik benim iletişim dilim oldu ve eğitimini de alarak bu yolculuğa devam ettim”

Sohbetimize bu ikiliyi kurmadan önceki müzikle ilgili çalışmalarınızdan başlamak isterim? iki farklı akımın temsilcisi olan bu enstrümanlar ve onu çalanların yolu nasıl kesişti?

Lutz Streun: Ben Joe’yi aslında sokakta bir bebek olarak buldum.(gülüşmeler) Biz ikimiz de Güney Afrika doğumluyuz.Benim annem Afrikalıdır ve babam da 40 yıl Afrikada futbol koçluğu yaptı. Ben küçükken Afrikada yaşamama rağmen Almanyaya da gidiyorduk. Ben sürekli olarak oradaki müziği dinledim ve onun duygusundan, sesinden çok etkileniyordum. Afrika benim için çok derin köklerim olan bir yermiş gibidir. Sonra Almanyaya taşındım ve orayı da çok sevdim,birçok arkadaşlarım oldu,babamdan dolayı Alman futbolunu da sevdim ama futbol ile ilgim o kadar. Ancak müzik benim en derinlerimden etkilendiğim şeydi ve piyano çalarak başladım. Müzik okumaya başladığımda farkettim ki müzik benim hayatımda yapmak istediğim şeydir.Daha sonra klon saksafon çalmaya başladım ve özel gerksinimli çocuklarla çalıştığım bir dönem oldu. Onlar müziği dinlediklerinde dünyalarını,kalplerini tamamen açıyorlardı ve sanatın insan üzerindeki bu müthiş etkisini de gördükten sonra müziğe daha çok sarıldıım. Bu dil benim iletişimdeki yeni dilimdi ve okumak için Hollandaya gittim. Sonra Berlin’e gidince müzik ve ortamları ile daha içli dışlı olaya başladım.Caz müziği yapmaya başladım ama Afrika müziğinin sesi beni yine etkilemeye devam etti. Zaten cazın da kökenlerinde Afrika kıtası olduğunu biliyoruz.  Ben de Afrikanın ağaçtan yapılmış enstrümanlarının hayranı oldum. Onun uzayın derinliklerini hissettiren seslerini dünyada duyabiliyordum ve doğa ile derinlik hissini bu alette hissettim. Berlinde bir stüdyo oda kiraladım ama kısa sürede evden kovuldum çünkü Berlin’de yaşamak eğlenceli olduğu kadar mücadele de ister. Sürekli yer değişme oyununa alışmanız gerekir. Daha sonra bir trio kurarak turneler yaptık. Bobby Rush Jazz Band benim için güzel bir tecrübe oldu.Sonra Joe ile tanıştık. Güney Afrikadan yeni gelmişti ve Berlinde daha yeniydi. Birkaç spontane jam sessions birlikte bulunduk,aramızda güzel bir bağ oluştuğunu hissettik ve sonrasında aramızda müzikal bir hissi yakınlık olduğunu görerek bu ikiliyi oluşturduk.

 

Weinberg: “Mbirayı şans eseri keşfettim ve sesine aşık oldum. Şimdi Lutz ile yeni bir müzikal dil oluşturduk”

Sanıyorum birçok müzisyenin olduğu gibi Berlin sizin de sanatsal anlamda merkez istasyon görevi görmüş.

Joe Weinberg: Ben Güney Afrika kıyı kasabası Durban’da doğdum ve büyüdüm. Doğduğum yerde müzik yapmak çok zordu. Benim çaldığım mbira(embira) Zimbabve’nin yerlilerinin (çok az olarak da Güney Afrika sınırı)çaldığı geleneksel enstramanlardan biridir. Benim büyüdüğüm toprakların estrümanı olmadığı gibi popüler müzikte veya folk müziğinde de kullanılan bir alet değildir. Ben bu estrümanı şans eseri keşfettim(bu aleti iyi bilen Zimbabveli göçmenlerle tanıştım) Daha sonra Cape Town’a müzik okumaya gittim ve geleneksel müzik eğitimi aldım. Orada bazı mbira tamircileri ve yapıcıları ile tanıtım ve benim ilk öğretmenimin bana öğrettiği mbira yapma yoluyla 15 tuşlu Nunga Nunga adlı ilk mbiramı yaptım. Bu sese aşık oldum. Bu aslında benim bu aleti keşfetmemi sağladı ve birçok başka müzisyen ile de bu sayede tanıştım,birçok geleneksel müzik icrası ile tanıştım. 2016 yılında da Berlin’e taşınarak müzik okulunda bu geleneksel müzik aletini öğretmeye başladığım bir atölye odası açıldı. Lutz ile orda bağlantım oldu. O kendi klasik bas klarnet ile klasik caz, ben de bu derslerle Güney Afrika ile bağlantımı canlı tutuyordum. Sonra ikimiz bu Duo projesini oluşturduk.Hayatımda ilk kez bu proje ile başka bir kültürden (Zimbabve’nin Shane/Shona kültrü)keşfetitiğim bir enstrüman ile yeni bir müzikal dil yaratıyordum.Bu evrensel dil onların geleneksel dili değildi ama müzik de böylesi yeniliklere her zaman açıktır ve ben bunu çok önemsiyorum. Ben Lutz ile birlikte kendi tarzımızı yarattığımızı ve yeni müzikal muhabbetlere kapı açmış olduğumuzu düşünüyorum. Berlin’in bir kesişme noktası olduğu gerçeği bizim için de geçerli oldu.

 

“Streun: “Caz kendi hikayeni anlatmak için en güçlü müzik tarzıdır.Anlattığım hikayenin duyulduğuna çok sevindim”

Ben gerçekten çok derdinden bir ses duydum ve sanki bazen bir uzay gemisinin dolaşması gibi, bazen bir ağacın toprağın derinliklerine uzanan kökleri gibiydi,bazen bir perküsyon gibi bazen de ayak pedalı ile bir futbol topunu tekmeler gibi sert. Sizin bu ortak sesi nasıl duyduğunuzu ve bunları nasıl bu kadar güzel tanımlayarak özetleyebildiğinizi öğrenmek isteriz.

Lutz:Bu hissiyatı duyduğunu söylediğini duymak çok güzel. Bana duygular hakkında soru sormanız hoşuma gidiyor çünkü sonunda herşey bir duyguyla başlıyor. Beste yaparken, müzik hakkında çok fazla konuşmuyoruz. Deneyimlerimizi konuşuyoruz. Sonraki zamanda müzik gelişir çünkü biz aslında sahip olduğumuz bir şeyi ve sezgimizi düşünmeye çalışıyoruz. Bunu ifade etmeye çalışıyoruz. Bu yüzden çok meditatatif olan birçok bölümümüz var çünkü farklı bir zaman durumu elde etmek istiyoruz. Bu dönemde kaybolursanız, zaman duygusundan kurtulursanız, kendinizi sezgilere açabilirsiniz.Bu yüzden bunun üzerinde çalışıyoruz. Arzu ettiğin duyguya yaklaştığımızı anlıyoruz ve gittikçe daha yakına geliyoruz. Sonunda da eser çıkıyor. Bunun üzerinde çalışmaya devam etme hissine sahip olmak güzel.

Gerçekten bir süre cazın içine girdim ve cazın ne olduğunu fark ettim. Bu yüzden en sevdiğim şey, yapmak istediğin şeyi yapmak yani kendi hikayeni anlatmak. Bu yüzden hikayemi duyduğunuza çok sevindim çünkü caz bu konuda en güçlüsü. Cazda karakteri duyarsanız, hikayesini anlatan kişiyi duyarsınız. Ve bu en önemlisidir Eski melodiyi çalmakla ilgili değil. Onları çalıyorsun ve “harika" diyorsun ama caz daha çok yeni bir şey yaratmakla ilgili. Ve ben Miles Davis'e çok düşkündüm ve bu her zaman onun işiydi, sınırları zorlamak. Yaptığımız şey aynı zamanda çok riskli. Biz yaparız ama nasıl olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktur

 

Bir de sözcük kullanmadan bu hisleri sadece nota ve seslerle karşıya veriyorsunuz.Bu daha da zor olan bir şey. Doğanın çağrılarının sesi de oluyorsunuz. Kendi sosyal medyanızı oluşturup içine sözsüz bilgi atmak gibi.

Lutz:Bizim doğayı takdir etmeye ihtiyacımız var ve bu müzik onu yapıyor.
Joe: Birçok beste,bir duygudan, bir andan ya da bir hatıradan ortaya çıkıyor, çoğu zaman mekanlara ve belki daha eski bir izleyici kitlesine bağlanıyor. Evet bu doğrudur ama çoğu zaman da bir yerin hissini ve bir tür dürtüyü müzikal bir boyuta transfer etmeye çalışıyoruz. Bazen de bir yer hissinin ve aşk hissinin sezgisel bir yorumunu yaparsınız ki bu biraz soyut ve tarif etmesi zordur.

“Minimal müzik groove tarzında müzik yapıyoruz, içinde Afrika titreşimleri de var”

Çalınan mekanların da müzisyenler için farklı hisler yarattığını söyleyebilir miyiz?

Lutz:Evet kesinlikle. Biz daha önce açık mekanda çalmamıştık. Bu ilk açık hava performansımız oldu.Bu proje aslında çok yeni sayılır çünkü geçtiğimiz Mart ayında Almanya’da kapanma olduğunda iki kişiden fazla insanın biraraya gelmesi yasaktı ve biz de bir dou(ikili)yaratmaya karar verdik. Minimal müzik groove tarzında çok fazla ritim ve tekrar kullanıyoruz.Bu Afrika titreşimlerini de içeren Brew'i dahil ettik. Bizim için çok karışık bir deneme ama Wienberg Streuz minimal müzik Brew(demlenmesi) demektir.

Joe:Bence Pennsylvania Bulvarı'ndaki bir mekanda çalmak ile bu tür(köy,açık hava,doğa)bir yer arasında birçok fark var. Müzisyenler için bir fark olduğunu düşünüyorum.

“İkimiz de eğitmeniz,bu aralar eğitim kampındaymış gibi buluşup çalışıyoruz”

Çalışma sisteminiz nasıldır.Hangi aralıklarla ve nasıl çalışıyorsunuz.Pandemide neler değişti sizler için?

Lutz: Bu aralar sanki eğitim kampındayız. Bazen haftanın 3 günü akşamları buluşuyoruz,bazen ayrı işlerimizi yapıyoruz. Duruma göre değişiklik gösteriyor. Eylül ayında günlük işlerimize yoğunlaşacağız. Benim derslerim yanında bir tv kanalındaki Late Night Show’da da görev alacam(çok şanslıyım).Bir de tiyatro için eser yazıyorum. Shakespeare’nin Hannofer Tiyatrosu tarafından oynanacak bir oyunu için çalışıyorum. Müziği öğretmeyi çok seviyorum. Ben aynı zamanda bir profesyonel müzisyenim yani.

Joe: Ben çocuklara ders veriyorum,birçok öğrenciye mbira yapımını öğretiyorum ve kendim de bu aleti yapıyorum. Hem öğretmen hem de eğitmenim.Bu yüzden çok şanslıyım. Mbirayı buradan alacağım bir parça tahtadan yapmak istiyorum.

mo-001.jpg

Bu projeyi nasıl ürettiniz?

Lutz: Bu projeyi pandemi döneminde ürettik. Bir hayal gibiydi ama oldu.Kıbrıs konserimiz bizim dinleyiciyle birlikte verdiğimiz 3.etkinliğimiz oldu. Ben daha önce 2 kez Kıbrıs’a gelmiştim. Kaplumbağalar,deniz ve doğadan oluşan keyifi br tatilim oldu. Bir kez de Lefkoşa’da jazz band ile çalmıştık.

Streun:“Yaptığımız müzik ile herkes kendine yeni hayaller,yeni yolculuklar başlatabilir”

Kafanızdakileri aktarma adına disiplinlerarası çalışmalar da yapmayı düşünüyor musunuz? Örneğin videotape kullanımı vs.

Joe: Güney Afrika’da fotoğrafçılık sanatı ile uğraşan babamın bizim kendine gönderdiğimiz parçalar üzerine ürettiği imajlarını kullanarak görsel ve notanın birleştiği bir düşüncemiz var. Az görsel kullanacağız,belki bir,belki birkaç tane gibi. Bizler bu tür sanatsal etkileşimlere çok açık kişileriz.

 Lutz: Ben sanatsal enstrümanların daha fazla çoğaltılması değil daha fazla azaltılarak yaptığımız müzikal birleşime yoğunlaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben akışa inanıyorum ve sahnedeyken de akışla gitmeyi tercih ederim. Yani başka şeyler ekleme gibi bir baskı(!!!) olursa işbirliğine de açığız.

Sizin de biraz önce söylediğiniz gibi sezgisel müzik yapıyoruz ve yaptığımız müzik ile herkes kendine kafasında oluşturduğu yeni fotoğraflarla yeni hayaller,yeni yolculuklar başlatabilir,biz onu yönlendirmiyoruz.

Son olarak da festival tecrübelerinizi alayım...

Lutz: Çok müthiş 3 gün geçirdik.Birçok müzisyen ile tanıştık,müzikal yolculuklar yaptık. Birçok farklı grubu izledik. Çoğunun sözsüz olması da ilginçti.

Joe: Tamamen aile ortamında ,küçük bir topluluk tadında ve müthiş keyifli deneyimler edindiğimiz bir festival oldu. Tüm köylü de festival için çalışıyordu.Bu çok etkileyici. Çok sıcak ve güzel duygularla buradan ayrılıyorum.

 

yd-destek-gorseli-2-249.jpg

 

 

 

 

Bu haber toplam 1453 defa okunmuştur